Öztürk: Saldırılar Kürtlerin kazanımlarını tasfiyeye yönelik

DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, AKP-MHP iktidarının Güney Kürdistan ve Rojava’da yürüttüğü saldırının Kürtlerin kazanımlarını tasfiyeye yönelik olduğunu vurguladı.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Berdan Öztürk, AKP-MHP iktidarının Güney Kürdistan ve Rojava’da yürüttüğü saldırıları ANF’ye değerlendirdi.

İktidarın, KDP işbirliğiyle Zap, Avaşîn ve Metîna’da yaklaşık bir aydır sürdürdüğü saldırıların sadece Kürdistan’ın doğal kaynaklarına el koyma girişimi olarak değerlendirilemeyeceğini belirten Öztürk, aşama aşama iç içe geçmiş menfaatler ve beklentilerin söz konusu olduğunu dile getirdi.

Öztürk, “Bu saldırı yüz yıldır Kürtleri inkar eden ve yok etmeye çalışan zihniyetin tekrar AKP-MHP’nin temsiliyetiyle Kürtlerin kazanımlarına yönelik bir saldırı ve işgal girişimidir” dedi.

Kürdistan’ın aynı zamanda yeraltı kaynakları açısından da zengin bir coğrafya olduğunu belirten Öztürk, NATO’nun özellikle Ukrayna’yı tahrik etmesi sonucunda başlayan savaşın Rusya’nın birçok ülke tarafından ambargoya uğramasına neden olduğunu, bu açıdan petrol ile doğalgaz açısından farklı alternatiflere yönelmenin söz konusu olduğunu söyledi. Bu farklı yerlerden birinin de Güney Kürdistan olduğunu ifade eden Öztürk, Türkiye’nin de bu fırsattan yararlanarak hem Kürtlerin büyük bedeller vererek elde etmiş olduğu kazanımları yok etmeyi hem de yeraltı kaynaklarından faydalanmayı amaçladığını vurguladı.

‘KDP YÖNETİMİ KÜRT HALKINI TEMSİL ETMİYOR’

Öztürk, bu saldırının ortağı ve parçası olan KDP yönetiminin Kürt halkını hiçbir şekilde temsil etmediğini vurguladı.

Bu konuda DTK olarak yıllardır yürüttükleri ulusal birlik çalışmalarının da yanlış anlaşıldığını, KDP’ye hiçbir zaman bu yönde bir çağrıları olmadığını belirten Öztürk, ulusal birlikten söz ederken hiçbir zaman partiler arasında bir birlikten değil Kürt halkının ulusal bilincinin oluşması noktasında bir birliktelikten bahsettiklerini kaydetti.

Ulusal birlik oluştuğu zaman zaten hangi parti ve öncü şahsiyet olursa olsun Kürt halkının bilincine aykırı adım atamayacaklarını vurgulayan Öztürk, Kobanê, sürecinde bu bilinç oluştuğunu ve Kürt halkının dört parçada birlik olmasıyla DAİŞ çetelerine karşı bir zafer elde edildiğini kaydetti. Efrîn Türkiye tarafından işgal edildiğinde de en büyük tepkiyi Süleymaniye ve Hewlêr’de halkın bunu gösterdiğini anımsattı. Öztürk, “Dolayısıyla Kürt halkında ulusal birlik oluşmuş durumda. 21 Mart Newroz da bunun açık göstergesi oldu. Newroz’da ulusal kıyafetleriyle meydanlara akın eden halkımız bunun açık mesajını verdi. Ulusal kıyafetlerimize müsaade edilmediği bir ortamda Amed başta olmak üzere birçok yerde o kıyafetlerle meydanlara çıkıldı” diye konuştu.

KDP yönetimini bütün bunlardan ayrı değerlendirmek gerektiğini söyleyen Öztürk, “KDP yönetimi Kürtleri yok etmeye çalışan bir anlayışla ortaklaşıyor. Bu parti Kürtleri de, Kürdistan’ı da savunamaz. Kaldı ki birkaç yıl önce Güney Kürdistan’ın bağımsızlığıyla ilgili bir referandum kararı vardı. Bu karar üzerine halkımız büyük bir fedakarlıkla sandık başına gitti ve bağımsızlık noktasında evet oyu verdi. Ve buna en büyük tepkiyi gösteren AKP-MHP faşist hükümeti oldu, hatta ‘Biz sınır kapılarını kapatırız, aç kalırsınız’ diye tehditler savurdu. Kürt halkını aç bırakmakla tehdit eden bir anlayış var ortada ve KDP bugün bu anlayışla ortaklaşıyor. Onlardan da beter durumda KDP. Çünkü en azından AKP-MHP açık açık, ‘Seni Kürt kimliğinle kabul etmiyorum’ diyor ama KDP hem Kürtleri ve Kürdistan’ı savunduğunu söylüyor, hem de her yeri peşkeş çekiyor ve Güney Kürdistan’ı Saddam’dan daha beter bir zihniyete teslim ediyorlar” dedi.

‘SALDIRININ ARKA PLANINDA ABD VE İNGİLTERE VAR’

Saldırının Şengal ve Rojava’da da sürdüğünü hatırlatan Öztürk, bunun arka planında ABD ve İngiltere’nin olduğuna işaret etti.

Türkiye’nin, KDP’nin ve Irak merkezi hükümetinin zaten ABD’den habersiz saldırılara girişemeyeceğini belirten Öztürk, şöyle konuştu: “Kürtlerin emperyalist, kapitalist anlayışa karşı özgür bir yaşam talebi var ve bunun için dört bir parçada yürütmüş oldukları alternatif bir mücadele var. Amerika ve NATO bunu kendi çıkarları için bir tehdit olarak görüyor. Türk devleti özelinde sadece Kürt statüsü değil, bir bütün olarak Kürtler tasfiye edilmek istenirken, ABD ve NATO da Rojava modelinin tam aksine tıpkı bugün KDP’nin yürütmesi gibi bir modelle halkların özgürleşmesini değil kendi güdümünde, kontrolü altında olmasını istiyor. Bir yandan sizi özgürleştirir gibi yapıyor ama esas köleleştiriyor yani kendi kontrolü altına alıyor. Biz de Kürt halkı olarak bunu kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Kimseye köle olmayacağız, farklı kimlik ve inançlarla kendi geleceğimize karar vermek istememiz bugün tehdit olarak görülüyor. Sonuç itibariyle 1991’den bu yana Ortadoğu’nun zenginlikleri üzerinden vekaleten ya da doğrudan yürütülen savaşlar söz konusu. Bunları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde tabii ki Rojava’daki yapılandırmayı istemez, kadın ve gençlerin bu kadar etkin olmasını istemez. Yıllardır birbirine kırdırdıkları halkların aynı çatı altında kendi toprakları ve gelecekleriyle ilgili tartışıp, karar almasını istemez. İnanç boyutuyla da öyle Şengal’de olduğu gibi. Şengal Kürdistan tarihinde kadim bir bölgedir. Şengal halkı Kürttür ama esas olarak Êzidî inançlarından dolayı hedeftirler. DAİŞ oraya saldırdığında KDP peşmergeleri bırakıp kaçtı, keza Irak merkezi hükümetinin askerleri de bırakıp kaçtı. Şengal’i özgürleştiren Şengal halkı oldu. Büyük bedeller ödendi, binlerce insan katledildi, kadınlar köle pazarlarında satıldı. Yani gerçekten utanmak lazım…”

‘BÖLGELERİ KÜRTSÜZLEŞTİRMEYİ AMAÇLIYORLAR’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye'deki 1 milyon Suriyelinin ülkelerine "gönüllü dönüşüyle" ilgili hazırlık yaptıkları yönündeki çıkışla da Efrîn gibi bölgeleri Kürtsüzleştirmeyi amaçladığını belirten Öztürk, bunun tutmayacağını vurguladı. Bunu ilk önce Suriyelilerin kabul etmeyeceğini belirten Öztürk, şunları kaydetti: “Hiç kimse kendi ülkesini sebepsiz terk etmez ve böyle bir tartışma başlatılması da ne insani ne vicdani de ne ahlaki olarak doğrudur. Buraya iç savaş yüzünden insanlar geldi ve bunun baş sorumlusu da yine bu iktidar. Kendi çıkarları ve hesapları için onları Türkiye’ye alıp Avrupa Birliği’ne karşı şantaj aracı olarak kullandılar. Yüksek miktarda paralar da aldılar ama bu paraları ne yaptılar o da ayrı bir konudur. Şimdi de bölgelere yerleştirmekten söz ediyorlar. Bu insanların geldiği yerler belli, kendi kaybettikleri evlerine yerleştirebiliyor musunuz? Buradan da yine Kürtler üzerinden Kürtleri yok etme hesabı yapılıyor. Ama bu hesap tutmaz. Mülteciler de bunu kabul etmez. Çünkü insanlar geri dönecekse kendi topraklarına, kendi evlerine döner, öyle adres gösterilen yere gitmez. Siz önce işgalcilikten geri adım atın, ondan sonra insanları yerleştirmekten söz edin. Bunu ana muhalefet de yapıyor. Hem savaş tezkerelerine evet diyeceksin, hem de insanlar savaş yüzünden buraya geldiğinde geri göndermekten bahsedeceksin. Önce bu tezkerelere evet dediğiniz için kendinizi sorgulamanız lazım.”

‘KUMPAS DAVALARI DEMOKRASİ GÜÇLERİNE GÖZDAĞI!’

Türkiye’deki HDP’ye yönelik kapatma davası ve Kobanê kumpas davalarının da bu sürecin bir parçası olduğunu vurgulayan Öztürk, bunun sadece Kürtlere değil, tüm demokrasi güçlerine yönelik bir gözdağı olduğunu kaydetti. Özellikle Kobanê kumpas davasının tam bir intikam davası olduğunun altını çizen Öztürk, “Erdoğan DAİŞ’in Kobanê’ye saldırdığı dönemde, yarım ağızla gülerek ‘Kobanê düştü düşecek’ demişti. Zaten halkı tahrik eden de bu söylem oldu o dönemde. Ne oldu? Kobanê düşmedi; o gülümseme yüzünde donup kaldı. İşte bugün bunun intikamı alınıyor. DAİŞ’in yapmadığını şu anda iktidara bağlı mahkemeler yapmaya çalışıyorlar ancak boş bir çaba. Çünkü Kobanê yargılanamaz. Kobanê’de halk kendi mücadelesini verdi ve dünya tarihine insanlığın nasıl savunulması gerektiğini gösterdi” dedi.