AKP kaybetmesi kaçınılmaz olan bir savaş yürütmektedir

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu'nun Yeni Özgür Politika Gazetesi için kaleme aldığı makale...

Tayyip Erdoğan tam da Donkişot misali kaybedeceği bir savaşa girmiştir. Tarihin en köklü halklarından olan ve 45 yıldır yoğun bir biçimde özgürlük mücadelesi veren Kürt halkına karşı savaş açmıştır. Türk devleti yıllarca Kürtlere karşı değil de terörizme karşı savaştığı propagandasını yapıyordu. Ancak Kürt halkının özgürlük mücadelesi gelişerek Türkiye'yi ya bu sorunu çözme, ya da özgürlük mücadelesini ezme seçeneğiyle karşı karşıya getirince, AKP Kürt düşmanı yüzünü açıkça ortaya koymuştur. Öyle ki, AKP iktidarı sadece içeride ve dışarıda Kürt düşmanlarını bir araya getirerek, Kürt düşmanlarının desteğini alarak iktidara kalmaya yönelmiştir. Ya Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye edecek ya da iktidarını kaybedecektir. iktidarını kaybetmesi kaçınılmaz olacak böyle bir savaşa girmiştir. 1990’lı yıllarda hükümetler böyle bir savaş yürütmüşler, yıkılma noktasına gelince ABD ve NATO’ya kendisini kurtarma çağrısı yapmışlardır. ABD, NATO ve İsrail müttefikleri olan Türkiye'nin çökmemesi için Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı uluslararası bir komplo gerçekleştirmişlerdir. Önder Apo'nun esareti böyle bir komployla sağlanmıştır. 

AKP iktidarı da 1990’lı yıllardaki gibi Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı kirli bir savaşa girmiştir. Tansu Çiller gibi “ya bitecek, ya bitecek” nakaratını dillendirmeye başlamıştır. 1990’lı yıllardaki gibi gün geçtikçe ekonomik, siyasi, toplumsal ve kültürel krizi derinleşmektedir. Tayyip Erdoğan, düşük profilli başbakanı ve çömezi Süleyman Soysuz ne kadar bağırıp çağırsalar da çöküşleri yakınlaşmaktadır. Ancak bu defa 1998 yılında olduğu gibi kendisini kurtarmaya çalışacak uluslararası müttefikleri de yoktur. Hatta tüm eski müttefikleriyle kavgalı hale gelmiştir. Bu nedenle çöküşten kurtulması mümkün değildir. Tayyip Erdoğan “1998’deki gibi bize destek verilmese de biz bu savaştan galip çıkacağız” dese de bu mümkün değildir. Çünkü Kürt Özgürlük Hareketi saldırılar ne kadar ağır olursa olsun direnecek ve AKP iktidarının sonunu getirecektir. 

AKP iktidarı Kürt halkının direnişi karşısında o kadar kendisini kaybetmiştir ki, Kürtler nerede hak mücadelesi verirse orayı bombalarım, oraya gireni ezerim, diyor. Suriye'de Rojava ve Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu’nu tehdit ediyor. Suriye rejimi ve en temel destekçisi olan Rusya Suriye'de Kürtlerle anlaşarak Kürt sorununu çözmek istiyor; ancak Suriye'nin anlaşmak istediğine AKP iktidarı düşmanlık ediyor. Bu nedenle Rusya “onlar sizlerin vatandaşı değildir” demiştir. Bir süre sonra Suriye de Türkiye'ye “onar bizim vatandaşımız, bizim parçamız, seni ilgilendirmez” dediğinde AKP iktidarı ne yapacaktır? Suriye'ye, sen düşmanımın farkında değilsin, onlar Suriye'nin düşmanı mıdır diyecektir. Zaten şu andaki tutumu bu anlama gelmektedir. 

AKP iktidarı Rojava Devrimi olduğunda “Kuzey Irak'taki hatayı Kuzey Suriye'de yapmayacağız” diyerek Rojava Devrimi’ne düşmanlık yapmıştır. Bu, tabii ki Kürt düşmanlığı anlamına geliyordu. Kuzey Irak'ta da fırsatını bulduğumuzda bu hatayı gidereceğiz anlamına geliyordu. Nitekim şimdi Kuzey Irak'ta yaptıklarını söyledikleri bu hatayı gidermeye çalışmaktadırlar. Düne kadar sömürge yaptığı Başûrê Kurdîstan’a düşmanlık yapmaktadır. Kürtlerin kazanımlarını tırpanlamak, hatta ortadan kaldırmak için her yola başvurmaktadır. Başûrê Kurdîstan’a yönelik politikası AKP iktidarının Kürt düşmanlığını açıkça ortaya koymuştur. Çünkü Kürt düşmanlarıyla ittifak temelinde iktidarını kurtarma politikası yürütmektedir. 

AKP iktidarı öyle bir Kürt düşmanlığı politikası yürütmektedir ki, bu politikanın altında kalması kaçınılmazdır. Kürt halkının özgürlük mücadelesi hiçbir dönem bu kadar haklı ve meşru olmamıştı. Türk devleti hiçbir dönem tüm Kürtleri bu dönemdeki kadar karşısına almamıştı. Kürt halkı şu anda sadece Bakurê Kurdîstan’da değil, Rojava ve Başûrê Kurdîstan’da da AKP iktidarına karşı büyük bir öfke içindedir. Bu öfke Başûrê Kurdîstan'da gençlerin PKK'ye yüzlerini çevirmesini sağlamıştır. Başur gençleri artık Türkiye'yi en büyük Kürt düşmanı görerek gerilla saflarına koşmaktadırlar. Yakında Başûrê Kurdîstanlı gençlerin Bakurlu gençler kadar gerillaya katılacaklarını göreceğiz. AKP iktidarı politikalarıyla Kürtlerin her parçada ve dünyada bilinçlenmesine büyük katkıda bulunmuştur. Bir musibet bin nasihatten yeğdir sözü tam da bu dönemdeki AKP politikalarına denk düşmektedir. 

Bakurê Kurdîstan'da hem gençlik, hem de halk AKP iktidarına karşı büyük bir öfke içindedir. AKP iktidarı önceki yıllarda yürüttüğü özel savaşla, psikolojik savaşla toplumu aldatma yoluna gidiyordu. Sadece halkı değil, politik ve bilinçli olması gereken Kürt demokratik siyasi yapıda da önemli bir kesimi yanıltmıştı. Bazı kesimlerde kolay yollardan mücadelenin gelişebileceği ve Kürt sorununun çözülebileceği biçiminde bir yanılgı ve gaflet durumu ortaya çıkarmıştı. Bu yanılgı ve gaflet toplumu da olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle bir kesimde zor koşullarda mücadeleyi gerekli görmeyen bir ruh hali oluşmuştu. AKP iktidarı da bundan yararlanarak adım adım faşist otoritesini kurumsallaştırma fırsatı bulmuştu. Ancak AKP iktidarı bu saldırılardan kısa sürede sonuç alamayınca daha fazla baskı, daha fazla zulme başvurmak zorunda kalmış, zulmü Türkiye'nin diğer parçalarına da yaymış, tüm dünyaya Kürt düşmanlığını dayatmış, bu da maskesinin tümden düşmesini ve teşhir olmasını sağlamıştır. Bu da Kürt haklının mücadele zemini ve meşruiyetini güçlendiren bir durum ortaya çıkarmıştır. Nitekim AKP iktidarı saldırsa da Kürt halkının Ortadoğu'da ve tüm dünyada mücadelesi gelişmekte, güçlenmekte ve bölgesel düzeyde bir statü kazanmasını sağlayacak hale gelmektedir. Ne kadar saldırsa da AKP'nin Kürt politikası Türkiye'de de giderek sorgulanacaktır. Bu politikanın Türkiye'yi uçuruma götürdüğü görülerek AKP'nin şu anki politikası yalnızlaşacak, şu andaki müttefikleriyle birlikte yenilgiye uğrayacaktır. 

AKP iktidarı öyle bir Kürt düşmanlığı açmazına ve çıkmazına girmiştir ki, çırpındıkça bitmektedir. AKP'nin Kürtlere yönelik savaşı 1970’li yılların başındaki ABD'nin Vietnam’daki çıkmazına dönüşmüştür. O zaman ABD'nin Vietnam’da savaşan güçleri her gün “daha fazla asker, daha faza uçak, daha fazla helikopter, daha fazla bomba” istemişlerdir. Şimdi de AKP'nin savaş baronları daha fazla uçak, daha fazla bomba diyerek bağırmaktadırlar. Bu da yenilgilerini kaçınılmaz kılmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Osmanlı’da halkın “zulmü artır ki sonun yakın olsun paşa” söylemi tam da AKP iktidarının politikalarının ifadesi olmaktadır. 

Erdoğan her gün nara atarak “savaşı yaygınlaştıracağız” diyor. İşte savaşı kaybettiğinin itirafı budur. AKP'nin bu savaş politikası bitişin finali olacaktır. Tayyip Erdoğan’ın zır cahilliği bunu da ortaya çıkarmaktadır. Anlaşılıyor ki Devlet Bahçeli’nin dolmuşuna binmiş, uçuruma doğru gaza basmış bulunmaktadır. Bu durumda Kürt Özgürlük Hareketi'ne ve Kürt halkına düşen görev, bu sonu hızlandırmak olacaktır. AKP iktidarını ne savaş ne de oyalama politikası kurtarabilir. Artık ne Kürt Özgürlük Hareketi, ne Kürt halkı oyalama politikasına girer ne de bu savaştan geri çekilir. Bu savaşı AKP'nin bitiş savaşı olarak görür ve bedelini göze alarak sonuna kadar götürür. Kürt halkı da AKP iktidarının ne düzeyde Kürt düşmanı olduğunu çok iyi gördüğünden “beni bitirmek isteyeni ben bitiririm” diyerek bu mücadeleyi sürdürür; AKP'nin sonuç almasına fırsat vermez. 

Şu açıktır ki önümüzdeki yıl AKP iktidarının çökeceği yıl olacaktır. AKP iktidarı 2019 yılını göremeyecektir. Tayyip Erdoğan 2019 seçimlerini hedef gösterse de esas mücadele 2018 yılında olacak. AKP'nin kaderi 2018 yılında belli olacaktır. Kürt halkı ve Türkiye halkları 2018 yılında mücadeleyi yükselterek AKP'yi 2019 yılına ulaşmadan iktidardan düşürecektir. AKP her ne kadar bastırarak, zulüm yaparak ve oyalama taktiklerine başvurarak kendini 2019 yılına atmak istese de halklar, demokrasi güçleri buna izin vermeyecektir. AKP'nin savaşı yaygınlaştırma ve derinleştirme saldırısına karşı devrimci halk savaşı geliştirilerek karşılık verilecektir. AKP son takatini de bu savaşta tüketecek ve yenilgiyle karşılaşacaktır. Ne iç koşullar, ne bölge, ne de dünya koşulları AKP'nin kurtuluşu için bir ışık göstermektedir. AKP iktidarı girdiği karanlık tünelden çıkış yolu bulamayacaktır.