AKP’nin nükleer faşizmi!

Erdoğan ile Putin'in son Ankara görüşmesi her şeyden önce bir nükleer faşizm anlaşmasıdır. Kokusu daha sonra fazlasıyla çıkacaktır.

Geçtiğimiz hafta Putin, Ruhani ve Erdoğan Ankara’da buluştu. Buluşma konusu “Suriye” gibi görünse de ortak açıklama metninin satır araları, anlaşmalara bağlanan bir dizi karara bakıldığında Suriye buzdağının görünen yüzü.

Bu görüşmenin siyasi tartışmaları bir tarafa, belki de en önemli konusu “nükleer enerji” meselesidir. Toplantının sonucu da buradan okunabilir. Çünkü Erdoğan, Putin ile birlikte Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin temel atma törenine katıldı. Erdoğan, santralin ilk reaktörünün 2023’te faaliyete geçmesini hedeflediklerini söyledi.

İktidar medyasının “Türkiye'nin 60 yıllık hayali gerçek oldu” başlıkları ile verdiği yan başlıklar “AB, ABD, FETÖ, GEZİCİLER çıldırın” oldu. Temel atma töreninin ertesi günü tüm manşetlerde nükleer enerjinin ne kadar iyi, sağlıklı bir şey olduğu işlendi eş zamanlı olarak. Hatta aynı gün devreye ilginç bir reklam da koyuldu. Kimya dalında 2015'te Nobel ödülü alan Aziz Sancar’ın oynatıldığı reklam, kelimenin tam manasıyla çarpıtma ve yönetimleriyle dolu. İşin ironik tarafı “DNA hasar tamiri” alanında çalışan Sancar’ın nükleer enerjinin DNA’lara ne yaptığını en bilecek kişilerin başında bulunması. Çernobil, Hiroşima ve Fukişima’daki DNA hasarların nasıl ve ne olduğunu kendisine hatırlatmaya gerek var mı bilmiyoruz? Kendisi açısından daha rezil bir durum da bilim etiğini hiçe sayması ve alanı olmayan bir konuda uzman sıfatıyla yönlendirme yapmasıdır.

Çocukların oynatıldığı bu tuzak reklamda AKP bir adım daha ileri giderek, “milli enerji” demiş. Enerjinin millisi nasıl oluyor bilmiyoruz. Belki onu da en bilimsel kimliği ile Sancar açıklar! Sadece bu tanımlama şekli bile aslında Akkuyu’nun nereye ve nasıl çekildiği, amaçlanan şeyin gerçek manada vurgun olduğunu ele verir. Çünkü bugünlerde Türkiye'nin içi boşaltılırken her şeyin başına “yerli ve milli” getiriliyor. Nükleer enerjinin AKP’nin umurunda olmadığına birazdan değiniriz ama öncelikle bazı önemli detayları aktarmakta fayda var.

NÜKLEER ENERJİ

Nükleer enerji, atom çekirdeğinin parçalanmasından doğan enerjidir. Nükleer santrallerinde uranyumun parçalanmasıyla ortaya çıkan enerji, ısı enerjisine dönüşür. Çalışma prensibi kısaca şöyledir: Zenginleştirilmiş uranyumun çözülmesi ile açığa çıkan ısı, basınç altındaki suya aktarılır. Su, pompalar ve borular sayesinde buhar üreticisine gönderilir. Üretilen buhar tribüne gider ve jeneratör yardımıyla elektrik üretilir.

NÜKLEER VE ÇERNOBİL MOLASI

Nükleer enerji konusu 2. Dünya savaşı ile beraber güncel ve güncel kalmaya daha çok devam edecek gibi. Türkiye’de 1976'da Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu tarafından Akkuyu sahası için yer lisansı verdi. Fakat 26 nisan 1986'daki Çernobil kazası sonrası çalışmalar askıya alındı. Çernobil ile beraber Türkiye’de radyasyon-nükleer atık tartışmaları kısmen de gündemleşti fakat doğru bir şekilde tartışılmasına izin verilmedi. Çernobil Türkiye’nin yanı başındaydı ve olası radyasyon etkilerine çok açıktı. Yakın bulunan Karadeniz ve çay konusu o dönem popüler olmuştu. Çay içilir miydi içilmez miydi? Buna Sanayi Bakanı Cahit Aral kameralar karşısında “çay içerek” ikna etmeye girişmişti. Bununla da yetinilmemiş devlet rapor hazırlamıştı. Raporda şu deniyordu: “Demlenince radyasyon etkisini kaybediyor”…

Sadece bu rapor sonucu bile Türkiye’de bu konunun ne kadar sağlıksız ve bilinçdışı ele alındığını aktarmaya yeter. Fakat bununla yetinilmedi. Yine bakan Aral, sazı eline alıp çıtayı en yükseğe çıkartarak “Türkiye’de radyasyon var diyenler dinsizdir” dedi. Ona göre bunu diyenler, ülkeye zarar vermek isteyip turizmin gelişmesini istemeyenlerdi. Aynı kafanın bugün iktidarda olduğunu görüyoruz.

2010'DA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI

Çernobil’den sonra 1993’te Akkuyu tekrar gündeme gelse de 2000’de Bakanlar Kurulu kararıyla iptal oldu. 2010'da Türkiye ile Rusya hükümetleri arasında “Akkuyu sahasında nükleer güç santralinin tesisine ve işletimine dair işbirliği anlaşması” imzalandı.

Mart 2011'de Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunaminin ardından Fukişima’daki nükleer santral kazası gerçekleşti. Akkuyu konusu tekrar gündemleşti fakat sağlıklı bir tartışmaya izin verilmedi. Bu kazadan sonra Erdoğan “riskli olmayan hiçbir yatırım yoktur. Evinize aygaz tüpü de o zaman koymamak gerekir veya bir doğalgaz hattı çekmemek gerekir veya ülkeden ham petrol hattının geçmemesi gerekir” dedi. Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise “Birkaç sosyolojik araştırma yapmışlar, Amerika’da ve farklı ülkelerde. Magazin olsun diye söylemiyorum, bu bir araştırma sonucu. Bekârlığın evliliğe göre riski: 6 yıl daha az yaşıyorlar bekârlar, Amerika’da evlilere göre daha az yaşıyorlar. Bu kadınlarda 3.2 yıl olarak belirlenmiş. (…) nükleer santrallerin ortalama ömür kaybı 0.03 gün olarak tespit edilmiş” diyerek nükleer kazadan ne anladıklarını açıkladı.

ÇEVRE DÜZENİNE AKP-MHP ONAYI

Akkuyu konusu devam ederken, 2013'te Japonlar ile Sinop’ta nükleer güç santrali tesisine ve işletimine dair anlaşma imzalandı. Daha sonra 2015'te pek çok protestonun gölgesinde Akkuyu nükleer santrali için temel atma töreni gerçekleşti. Bir yıl sonra da Akkuyu nükleer santralinin de içinde olduğu çevre düzeni planı, Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi’nde MHP ve AKP’li üyelerin ‘evet’ oyuyla onaylandı.

Mersin'in Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli Mahallesi’nde inşa edilecek Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesinin temeli, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından 3 Nisan’da atıldı. Erdoğan ve Putin, Akkuyu’nun açılışını Beştepe’de bulunan Saray’da yaptıkları konuşmaların ardından attı. Nükleer enerji yapımına başlanacak. Tamda bu noktada bazı hayati hususlara değinmek gerekir:

ASIL DERDİ ENERJİ DEĞİL

* Dünya hızla nükleer enerjiyi terk ediyor. Almanya, İtalya, Amerika ve daha pek çok ülke bu enerji çeşidini terk etme kararı aldı, alıyor. Pek çok yer kapatıyor. Mesela Almanya güneş enerjisine yöneldi. Türkiye ise bu yarışa yeni giriyor. Bunu yaparken de asıl derdinin enerji olmadığını biliyoruz. Çünkü alternatif enerji konusunda olabilecek en şanslı ülkelerden biri Türkiye’dir. Etrafı denizlerle çevrili olması rüzgâr, su enerjisi ve daha pek çok şekilde müthiş fırsatlar sunuyor. Hakeza güneş enerjisi için imkanlar bol. Fakat yıllardır iktidarını daha çok bunları kurutmak ve talan üzerine kurdu. Yararlanmak yerine yıkıyor. Zarar veriyor. AKP doğa düşmanıdır. Yüzlerce pratiği ile bunu yeterince ispatlıyor.

TAMAMEN RUSYA'YA BAĞIMLI

* Bu nükleerin kurulması ile Türkiye’nin alakası yok. Çünkü her şey dışarıdan. Türkiye’nin uranyumu yok. Rusya verecek. Santral kuracak tekniği yok. Rusya verecek! Bunun anlamı devasa bir enerji bağımlılığı. Denildiği üzere elbette “enerji bağımlılığı domates vermeye benzemez”…  Rusya’ya göbekten bağlı bir ülke haline gelecek. Putin’in müthiş bir darbesidir bu. Erdoğan AB’den uzaklaştıkça kendine benzeyenlere daha da sarılıyor. Misal bir reaktör bozulursa tamiri için yine onların uzmanını beklemek zorundasın.

GÖZÜ DÖNMÜŞLÜK İÇİNDE

* Erdoğan nükleer enerjiyi propaganda olarak kullanırken ülkeyi yerle bir edecek tehlike içeren bu konuda gamsız ve umursamaz duruyor. En ufak bir atık bile yüzlerce yıl etkisi devam ettiği biliniyor. O bölge başta olmak üzere insanı ve bitki örtüsü ile yok oluyor. Örneğin başlanırsa ilk etap veya kurulum 7 içinde tamamlanacak. Yani 2025! Fakat Erdoğan, açılışı 2023 yılında yapacağız, diyor. Bunun anlamı nedir? Kendi siyasi emelleri için nükleer enerji ile oynamak. Bu çocuk oyuncağı mıdır? Bir bina temel atma töreni midir? Değil… İşte böyle bir gözü dönmüşlük içinde nükleer enerji ile uğraşıyorlar.

NÜKLEER GÜÇ İMAJI

* Erdoğan’ın Akkuyu ilgisi ve acelesi sadece “güç” gösterisidir. Bugün nükleer enerji demek güç yarışı demek. Erdoğan bunun üzerinden imaj çalışması yapıyor. Başka da bir konu ilgisini çekiyor değil. Bu çerçevede her türlü yalanı temize çıkarmaya çalışıyor. Aziz Sancar’ı klipte oynatmak o anlamda sıradan bir durum değil.

GERÇEKLERİN ÜZERİ ÖRTÜLÜYOR

Özetle, gelişim aşaması, yapılış tarzı, izlenen yöntem ve yoğun faşizm içinde atılan temeller çok hayati ciddi bir konu olan nükleer enerjinin iktidar emellerine peşkeş çekilerek, yoğunca çarpıtılarak gerçeklerin üzerini örtmeye çalıştıklarını gösteriyor. Bu konudaki protestoları da kriminalize edilerek karşı çıkıldığı görülüyor. Son Ankara görüşmesi her şeyden önce bir nükleer faşizm anlaşmasıdır. Kokusu daha sonra fazlasıyla çıkacaktır.