Aksoy: Günümüzdeki durum 1938 Almanyası'na benziyor

Tutsak siyasetçi Halil Aksoy, bugün Türkiye'de yaşanan durumunun Almanya'da 1930'lu yıllara benzediğine dikkat çekerek, "Martin Niemöller olayı ile Kavala’nın Demirtaş’ın ve benim gibilerin durumları arasında müthiş benzerlikler var" dedi.

Kandıra Cezaevi’nde tutulan HDP Ağrı Eski Milletvekili ve DBP MYK Üyesi Halil Aksoy’a daha önce Sıkı Yönetim Askeri mahkemesinden aldığı ceza ve DGM’de yaptığı bir konuşmasından ötürü Ağrı 1.Ağır Ceza Mahkemesince "örgüt üyeliği" suçlamasıyla üst sınırdan 13 buçuk yıl ceza verildi.

Yargıtay dosyayı bozdu ve DTP İstanbul il başkanlığı yaptığı dönemde hakkında açılan dosya ile birleştirdi. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren davanın 3'üncü duruşması bu Cuma günü görülecek.

Aksoy, 22 Eylül 2016’da Ağrı’da “Örgüte üye olmak” ve “Örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla yargılandığı davada, “kaçma ihtimali” bulunduğu gerekçesiyle hakkında tutuklama kararı verilmişti.

Çıkarıldığı mahkemece tutuklanan Aksoy, ilk olarak Ağrı M Tipi Cezaevi’ne gönderilmişti. Şu an birçok rahatsızlığı bulunan 72 yaşındaki Aksoy, Kandıra Cezaevi’nde 4 yıldır tutuklu olarak yargılanıyor.

Aksoy hakkında Ağrı 1. Ağır Ceza Mahkemesi verdiği kararla alt sınırdan ayırarak 13 yıl 6 ay ceza verdi. Daha önce Askeri Sıkı Yönetim mahkemelerinde ceza alması gerekçe olarak gösterildi. Aksoy’un avukatlarının bütün tahliye talepleri mahkeme tarafından kabul edilmedi. Bugün görülecek olan duruşmada savcılık mütalaası bekleniyor.

Aksoy tutulduğu Kandıra Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı.

‘12 EYLÜL YARGILAMALARI DEVAM EDİYOR’

Tutukluluğunuzun beşinci yılına girdiniz. Halen önünüze çıkarılan Askeri Sıkı Yönetim Mahkemelerince yargılandığınız bu süreç nedir?

Bu dosya esas itibarıyla 12 Eylül yargılamalarının bir devamı niteliğindedir. 1977-78’de meydana gelen bazı olaylar benim tarafımdan işlenen suçlar olarak iddia edildi. Şiddet olaylarına karıştığıma dair algılar oluşturuldu. Oysaki ben o olaylardan beraat etmiştim. Özellikle o dönemde polis memuru Halil Halıcı öldürülmesinden de suçlanıyorum. Bahsi geçen polis POL-DER üyesidir. Bu polis memurunun katili Papa suikastı olayında da yer alan Mehmet Ali Ağca’nın suç ortağıdır. Hollanda’nın Welnao sınır kapısında silahlı olarak yakalandı. Askeri cezaevinde değil sivil cezaevine götürüldü. İtiraflarda bulunacağı anlaşılınca da intihar süsü verilerek öldürüldü. Halil Halıcı’yı öldüren polisin adı İsmi Samet Aslan’dı. Hakkında suç duyurusunda da bulunmuştuk. Ancak şu anda yargılandığım dosya da dahi beraat ettiğim bu olay eklenerek şiddet ile ilişkilendirilmek isteniyorum.

‘TECRİTTE TUTULMAM MEVCUT HÜKÜMETİN TUTUMUDUR’

Bu durum mevcut siyasal iktidarın tutumu ile örtüşüyor. 12 Eylül Sıkı Yönetim Askeri Mahkemesi hakkımda vermiş olduğu kararı tecdit gerekçesi olarak kullanıyor. Esas itibariyle 1 Temmuz 2020’de çıkarılan 7248 sayılı yasayla 27 Mayıs 1960 darbesi döneminde verilen kararlarının yok hükmünde olduğuna karar vermişti. 12 Eylül sıkıyönetim mahkemesi kararları da aynı şekilde yok hükmündedir. Benim yargılandığım davanın 1 numaralı sanığı o dönemde yurttaşlıktan çıkarıldı. AKP döneminde ise yasaklar kalktı ve bu kişi kırmızı halıyla karşılandı. Benim de yargılandığım o döneme dair özür dilenmiştir. Şimdi aleyhimde tecrit gerekçesi yapılması dosyayı 12 Eylül formuna çekmektedir.

‘ASLI OLMAYAN İDDİALARLA YARGILANIYORUM’

Bu örtüşme FETÖ davranışlarına da yansıyor. Öyle ki bir taraftan bakanın sözünü ettiği gibi bu dosyayı hazırlayanlar delil üretme çabasına giriyorlar ve diğer taraftan da delilleri karatıyorlar. Bu dosyada olmamış olayları olmuş gibi gösterip, yaşanmamış şeyleri de yaşanmış göstermeye çalıştıklarını görüyorum. Örnek olarak kepenk kapatma, kırsaldakilerle görüşme, canlı kalkan, üniforma ve daha başkaları dosyada karşılığı olmadığı halde üretilmiş ve karartılmış iddialardır.

Bir başka hususta DGM’nin Anayasa ve AİHM tarafından hukuki hiçbir değer atfedilmediği halde aleyhimde tecdit unsuru olarak kullanmasıdır.

Hakkınızda hangi suçlamalar yer alıyor? Delil olarak sundukları olaylar nedir?

Mitinglerde, basın açıklamalarında hazır bulunmam ve o dönemdeki kimi uygulamaları eleştirme etkinliklerine katılmam. Ayrıca belirtmek lazım bunlar hakkında herhangi bir fezleke de hazırlanmamıştı. Şimdi karşımızı suç olarak çıkarıyorlar. Bu bir çelişkidir. Şimdi seçme ve seçilme hakkıyla belediyelere gelmeyen kayyumların atanmasıyla ilgili hükümet örgütleme özgürlüğüyle gösteriler yapıyor. O dönemde yaptığımız gösteriler şiddet içermediği, kin ve nefret söylemi taşımadığı, sıcak ve yakın tehlike taşımadığı halde eylem yoğunluğu kabul edilerek üyeliğe delil olarak kabul edilebiliyor.

‘KİMSE KENDİSİNİ YALNIZ HİSSETMESİN; MÜCADELEYE DEVAM’

Türkiye’nin son süreçte yaşadığı siyasi sıkışma hakkında ne düşünüyorsunuz? Hem HDP’nin hem de toplumsal muhalefetin bu siyasi sıkışmaya karşı misyonu sizce ne olmalıdır?

Şimdi bunu görmek gerekiyor; Türkiye ekonomik zorluklar yaşıyor. Güvensiz bir ortam yaratılmış, işsizlik, yoksulluk, enflasyon yaşanan çürümeyi hızlandırıyor. Buna karşı her türlü meşru radikal demokratik mücadele biçimleri gereklidir, önemlidir. Her insanda kolektif olarak hayatta kalma iç güdüsü vardır. İşte bunu örgütlemek gibi bir görevle karşı karşıyayız. Yanlış anlaşılmak istemem; topluma bir umutsuzluk dalgası yayılmak isleniyor. Keza her türlü şiddet dahil hukuksuzluk yapılıyor. Adeta insanların sabrı taşmış, demokrasi, adalet, eşitsizlik ve özgürlük şiarıyla bu uygulamaların geriletilmesi için yol ve yöntemler bulunmaktadır.

Şüphesiz seçimleri aşan bir konuma, pozisyona geçmek gerekiyor. Demokratik güç birliği ittifaklar gerektiğinde ev ev sokak sokak örüp örgütleyerek bu enerjiyi meydanlara taşımak gerekiyor. Bir bakanın dediği gibi eğer At izi it izine karışmışsa bu çürümenin ve yok olup gitmenin süreçlerini bize anlatıyor. Artık kimse kendisini yalnız ve kimsesiz hissetmemelidir. Mücadele araçları geliştirilmeli ve yeni alternatifler yaratılmalıdır.

‘KAVALA, DEMİRTAŞ, BEN VE DİĞERLERİ MARTİN NİEMMA’NIN BENZERLERİYİZ’

Sizin gibi onlarca milletvekili, binlerce siyasetçi cezaevinde. Son olarak tutuklu bulunmanızı nasıl değerlendiriyorsanız?

Dün insanlar asit kuyularına atılıyor canlı canlı tankların arkasına bağlanıyordu bugün helikopterlerden atılıyor. Aradaki farklı yada benzerliği herkes görüyor. Günümüzdeki durum çoklukla Almanya’daki 1938’lere benziyor. Martin Niemöller olayı ile Kavala’nın Demirtaş’ın ve benim gibilerin durumları arasında müthiş benzerlikler vardır. Martin Niemöller kilisede yaptığı konuşmadan ötürü tutuklandı yargılandı ve daha sonra yüksek mahkeme tarafından beraat etti. Rahip Führer’in kişisel tutsağı olarak toplanma kampına gönderildi ve ancak 2. Dünya savaşından sonra özgürlüğüne kavuşabildi. Yani demek istediğim var olan yasalar uygulanırsa zaten cezaevlerinin çoktan boşalması gerekiyor. Adalet Bakanı’nın verilen işaretle beraber hukuk reformundan falan söz etmesi çok inandırıcı gelmiyor. Çünkü şu anda dahi Türkiye cezaevlerinde binlerce "reis tutsağı” vardır. Bunların tahliyesi ancak başka siyasal iklimde mümkün olacağına inanıyorum. Hatırlanacağı üzere TMK ve infaz kanuna reform adı altında birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Bunların reform olmaktan ziyade zamanla hak ve özgürlükleri kısıtlayan düzenlemeler olduğu kısa zamanda anlaşıldı.

Yani AKP hükümetinin sözlerine değil Kürt halkının ve Türkiye halklarının mücadelesine yoğunlaşmalı ve bu mücadeleyi nihai hedefine ulaşmak için herkes belki bugün elinden gelenin fazlasını yapmalıdır. Bu çürümüş düzen adım adım sonunu getiriyor. Yeni dönemde Kürt halkının hak mücadelesi sürecinin nereye evrileceğininde belirleyicisi olacaktır. Tüm halkımıza selam ve saygılarımı sunuyorum...