Amed, Êlih ve İzmir’de devletin 'kaybettiği' isimler için buluşuldu

Amed, Êlih ve İzmir’de aileler ve insan hakları savunucuları, Türk devlet güçlerince 'kaybedilenler' için buluştu.

İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 742’nci haftasında Rezan (Bağlar) ilçesi Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, 1996’da kaybettirilen Cemal Kavak’ın akıbeti soruldu.

Eylemde ilk olarak İHD Genel Başkanı Eren Keskin konuştu. Keskin, “Yaşadığımız coğrafya, bir mezarsız ölüler coğrafyasıdır” diyerek, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemde kayıp yakınlarına söz verdiğini ancak bu sözünü yerine getirmediğini hatırlattı. Keskin, İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda her hafta kayıp yakınlarının gözaltına alındığına dikkat çekerek, “Kayıplar yeni değil Cumhuriyet tarihinden bu yana bir İttihat ve Terakki politikaların sonucudur. Gözaltında kaybetme bir devlet politikası sonucudur. Türkiye, zorla kaybettirmeye karşı sözleşmeyi imzalamıyor. Eğer imzalarsa, zaman aşımı ortadan kalkacak. Kaybedilenlerin dosyaları savcılıkta, 20 yıl sonra zaman aşımı uygulanıyor ve dosyalar kapatılıyor. Bizler buna karşı ve kaybettirilenlerin akıbeti açıklanıncaya kadar alanlarda olacağız” şeklinde konuştu.

Keskin’in konuşmasının ardından Büro Emekçileri Sendikası (BES) Amed Şube Kadın Sekreteri Güneş Özel, Cemal Kavak’ın hikayesini okudu. Özel, “Diyarbakır Vergi Mahkemesi'nde memur olarak çalışıyordu. Yargı-Sen üyesi olan ve sendikal faaliyetler yürüten Cemal Kavak; 24 Nisan 1996 tarihinde kahvehanede arkadaşları ile birlikte vakit geçirdikten sonra eve gitmek üzere saat 23.00 sularında Dağkapı-İskanevleri minibüsüne biner. En son Kuruçeşme durağında minibüsten inerken arkadaşları E.Y. ve S.Y. tarafından görülür. O gece evine dönmemesi üzerine, ertesi gün işine de gitmediğini öğrenen ailesi, Cemal Kavak’ın kayıp olduğunu ve kendisinden haber alamadıklarını Bağlar Karakol Amirliği nezdinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirir. Ancak Cemal Kavak ile ilgili herhangi bir bilgiye ulaşamazlar” diye belirtti.

 Kavak için tüm hukuksal girişimlerin sonuçsuz kaldığını hatırlatan Özel, “Ailesi, 26 Nisan’da Diyarbakır Devlet Hastanesi morguna kimliği belirsiz cansız bir bedenin geldiği duyumu üzerine morga gittiğinde oğullarını teşhis eder. Olay yeri inceleme tutanağında; ‘Cemal Kavak’ın cansız bedeninin Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı Yuvacık köyü yakınlarında, Diyarbakır-Bismil karayolu üzerinde yol kenarındaki sazlıkların arasında boynundan telle boğulmuş bir vaziyette bulunduğu’ yazılır. Kavak’ın katledildiği bölgede hangi yönden gidilirse gidilsin iki ya da üç güvenlik kontrol noktasından geçmeden ulaşmanın mümkün olmadığı, yine Cemal Kavak’ın en son görüldüğü yerden çok uzakta bir yerde cansız bedeninin bulunması, faili meçhul bir cinayete kurban giden maktulün zorla kaybedildiğine işarettir” şeklinde konuştu.

 Ailenin hukuk mücadelesi verdiğini ekleyen Özel “Ailenin avukatı, Diyarbakır İdare Mahkemesi’nde devlet aleyhine tazminat davası açar, ancak bu davanın olumlu sonuçlanmaması üzerine 4 Ağustos 1999 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurur. AİHM, 6 Temmuz 2006 tarihli kararında, sözleşmenin yaşam hakkını düzenleyen 2’nci maddesinin Cemal Kavak’ın ölümü ile ilgili etkili ve yeterli bir soruşturma yapılmadığı için usulden ihlal edildiğine, ayrıca etkili bir başvuru hakkı olmadığı için sözleşmenin 13’üncü maddesinin ihlal edildiğine karar verir. Devleti tazminat ödemeye mahkum eder. Kaç yıl geçse de geçsin Cemal Kavak ve tüm kayıplar için adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğiz” şeklinde konuştu.


ÊLIH
Êlih’te kayıp yakınları ve İHD şubesi üyeleri, eylemlerinin 578’inci haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde toplandı. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" yazılı pankart ile kayıpların fotoğrafının açıldığı eylemde, bu hafta 1994 Nisan ayında gözaltına alındıktan sonra, kendisinden bir daha haber alınamayan Kadri Yılmaz’ın akıbetini soruldu.

 Kayıp hikayesi İHD Şube Yöneticisi Hüseyin Elçi tarafından okundu. Tangüner, ailenin anlatımlarına değinerek, şunları söyledi:

“Kadri Yılmaz, Diyarbakır’da ikamet etmekteydi. 1994 yılının Nisan ayında bir akrabasının düğününe katılmıştı. Bağlar semtinde yapılan bu düğüne polisler baskın yaparak Kadri’yi, kardeşini ve düğün alayından 3 kişiyi gözaltına alır. Bir gün sonra, Kadri’nin kardeşi dâhil 4 kişi serbest bırakılır. Aile, yüzlerce kişinin gözü önünde gözaltına alıp bırakılmayan Kadri Yılmaz için resmî kurumlara başvuruda bulunur ama sonuç alamaz. Olaydan 8 gün sonra aile, Lice’de oturan tanıdıkları aracılığıyla askerler tarafından 3 cesedin camiye getirildiğini, askeri kışla olarak kullanılan Yatılı İlköğretim Bölge Okulu önündeki alanda açılan bir çukura gömüldüklerini öğrenir. Aile, camideki cesetlere ait elbise parçalarından birinin Kadri’ye ait olduğunu teşhis eder ancak, ceset aileye verilmez. Kadri Yılmaz hala kayıp ve cesedine ulaşılmış değil.”

 
İZMİR  
İHD İzmir Şubesi, 2 hafta bir düzenlediği "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" eylemini Konak Eski Sümerbank önünde yaptı. Eylemde, “Kayıplar vicdandır sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede" pankartları açıldı. Bu hafta yapılan açıklamada, gözaltında kaybedilen Ermenilerin akıbeti soruldu. Açıklamayı  İHD İzmir Şube Yöneticisi avukat Ali Aydın yaptı. 24 Nisan 1915 tarihinde evlerinden gözaltına alınıp bir daha geri dönemeyen İstanbullu Ermeni aydınlarını anmak için bir aya geldiklerini söyleyen Aydın, gözaltında kaybetmenin tarihi 108 yıl önce bu topraklarda başladığını vurguladı. Aydın, “İttihat ve Terakki hükümetinin İçişleri Bakanı Talat Bey'in emriyle İstanbul’da 250 Ermeni evlerinden gözaltına alındı. Tutuklanacak Ermenilerin listesi aylar öncesinde Siyasi Şube Müdürü Mustafa Reşat Bey yönetiminde hazırlandı. Operasyonu İstanbul Emniyet Müdürü Bedri Bey yönetti” dedi.

Gözaltına alınanların Ermeni toplumunun en saygın isimleri, kanaat önderi olduğunun altını çizen Aydın, milletvekili, yazar, şair, avukat, doktor, gazeteci, eczacı, müzikolog, yayıncı, siyasetçi olan bu aydınların Osmanlı toplumunun da en parlak beyinleri olduğunu ifade etti. Aydın, "Önce Sultanahmet’teki Merkez Cezaevi’ ne götürüldüler. Sonra özel bir trenle Ankara’ya doğru yola çıkarıldılar. Neden tutuklandıklarına ve nereye götürüldüklerine dair kendilerine bilgi verilmedi. 158 kişilik grup Çankırı’ya, 92 kişilik grup Ayaş’a sevk edildi. Gözetim altında tutulan bu insanlardan 174'ü Jandarma ve polis eşliğinde ıssız vadi ve ormanlara götürülerek katledildi. Açıkta bırakılan bedenleri doğanın yok etmesine terk edildi. Bir mezar taşları bile olmadı. Resmi kayıtlarda ise ya firar ettikleri ya da serbest bırakıldıkları yazıldı” diye belirtti.

Aydın, “Onlar yok edilerek Ermeni halkının kamuoyu oluşturması, sesini duyurması engellendi ve bir halk tüm varlığıyla bu topraklardan silindi. Devleti yönetenler, resmi inkârcılık üzerine inşa ettikleri politikaları ile bu hakikati ulaşmaz kılarak, toplumun gerçeklerle yüzleşmesini imkansızlaştırdı. Biz insan hakları savunucuları ve duyarlı insanlar, Türkiye’nin dört bir yanından yıllarca haykırıyoruz; Hiç bir insanlık suçu geçmişte kalmaz. İnkar edilen, yüzleşilmeyen, hesaplaşılmayan her suç bir sonraki suça yataklık ederek sistematikleşir” diye konuştu.

Aydın,  inkar etmenin en kapsamlı insan hakları ihlali olduğunu söyleyerek, "İnkar suçun devamıdır. İnkara son verin. 108 yıldır insanlığın vicdanında kanayan bu yaranın sarılabilmesi için devleti ve toplumu, İstanbul’da gözaltına alınarak kaybedilen Ermeni aydınlar gerçeği ile yüzleşmeye çağırıyoruz. Biz insan hakları savunucuları olarak bir kere daha sesleniyoruz: Sizleri unutmadık, unutmayacağız" dedi.