Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Van Şube Eşbaşkanı Murat Atabay, bugün tekrar başlayan eğitim-öğretimde ana dilde eğitim verilmemesi sorununun devam ettiğini belirtti. Atabay, Kürt çocuklarının farklı bir dilde eğitim almaları nedeniyle akademik başarı, öz güven, sosyal ve bilinçsel gelişimleri açısından bir sürü engelle karşılaştığını kaydetti.
ANF’ye konuşan Eğitim Sen Van Şube Eşbaşkanı Murat Atabay, Kürt halkı ve diğer halklara yönelik tek dil üzerinde dayatılan eğitim politikasına dikkat çekerek, “Eğitimde en büyük sorun budur. Şimdi aileler de bilmedikleri bir dilde çocuklarını eğitmek zorunda kalıyor. Resmi ideolojinin dayattığı dil nedeniyle ailelerin yönelimi de maalesef bu yönden değişmiş. Çocuklarına daha çok kendi ana dillerinin dışında resmi dili öğretmek için çaba harcıyorlar. Çok eksik bir öğretim de var bu noktada” dedi.
PSİKOLOJİK SORUNLAR YARATIYOR
Ana dilinde eğitim almayan çocukların yaşadığı psikolojik sıkıntılara işaret eden Atabay, “Kendine güvenememe, kendini rahat ifade edememe, sorulan soruyu anlamama ve bu noktada cevap vermeme, psikolojik eksikliktir. En baştan itibaren çocuğun geleceğine yansıyor. Psikolojik eksikliğin yanında bir de akademik eksiklikler ortaya çıkıyor. Anlamadığı bir dilde, kendini ifade edemediği bir dille, kendi ana dillerinde eğitim alan çocuklara göre çok daha geride takip ediyorlar. Maalesef bu çocuklarla aynı müfredat, aynı sınav uygulamaları içerisinde bir yerlere gelmeye çalışıyorlar. Bu noktada eksiklikleri hayatlarının geri kalanında devam ediyor” şeklinde konuştu.
ÇOK DİLLİ EĞİTİM DAHA SAĞLIKLI
Finlandiya, İsveç, Norveç örneklerinde olduğu gibi aslında çocuklar çift dille büyür, eğitim alırsa başarılarının çok ciddi oranda arttığını kaydeden Atabay, şöyle devam etti: “Bunu almadıkları zaman çocuklar ister istemez, psikolojik anlamda kendilerini diğer çocuklardan eksik hissetme moduna giriyorlar. ‘Biz bunlardan eksiğiz’ algısı oluşuyor. Bundan dolayı kendi diline karşı, ‘ben bu dili öğrendiğim için, ben burada başarılı olamıyorum’ tepkisi ortaya çıkıyor. Belki de bu bilinçli olarak oluşturulmuş bir tepkidir. Çocuğa da aileye de şu algı veriliyor. Sen bu dille bir yaşam ortaya koyarsan Türkiye Cumhuriyeti içerisinde gelebileceğin yerler bellidir. Bu algılar çocuklara ve ailelere yerleştirildiği için, bu kez kişi kendi ana diline karşı bir tepki de ortaya koymaya çalışıyor. Belki de bu asimilasyonun en önemli araçlardan biri haline getiriliyor. Biraz oto asimilasyon sürecini de hızlandırıyor. Biraz istekli bir asimilasyona tabi tutuluyorlar.”
YANLIŞ ALGILARA KANMAYIN
Her ne kadar Türkiye’de asimilasyon süreci çok uzun yıllardır devam eden bilinçli, programlı devlet politikası olsa da aslında en tehlikelisinin, oto asimilasyon sürecinin bu dönemde hızlanması olduğunu vurgulayan Atabay, şöyle konuştu: “Bu anlamda da ailelere çağrımız, ‘resmi dili bilmezlerse başarı olamazlar’ algısından çıkarak, kendi çocuklarına, kendi anadillerinde bir yaşam önlerine koymalılar. İleri süreçte zaten bu çocuklar bir şekilde resmi dili de mutlaka öğreniyor. Belki hepimizin çocukluğu bu şekilde geçmiştir. Bu dili hiç bilmeden okula başlayıp, bu dili öğrendik. Kendi ana dillerini de mutlaka yaşamlarının bir parçası haline getirmeleri gerekiyor. Bunun eksikliğini ileride umarım toplumsal olarak yaşamayız.”
ÇOCUKLAR OKULA GİDİYOR
Birçok okulda çocukların özellikle salgından sonraki ekonomi krizle birlikte okullara aç gittiği bir dönemi yaşadığını dile getiren Atabay, şunları ekledi: “Bu çocuklar maalesef okula aç bir şekilde gidip, o günü geçiriyor. Buna yönelik çok ciddi bir tedbir yok. Taşımalı ve pansiyonlarda kalan öğrencilere verilen yemeklerde de ciddi sıkıntılar var. Hem kalori düzeyi hem çocukların sağlık beslenmesine yetmesi noktasında çok ciddi eksikliklerin olduğunu görüyoruz.”