Av. Şeker: Tecridin kırılması toplumun özgürleşmesi ile mümkündür

ÖHD Eş Başkanı Av. Bünyamin Şeker, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit politikasının tüm topluma yayıldığını söyleyerek, "Tecridin kırılması toplumun özgürleşmesi ile mümkündür" dedi.

Türk devletinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı ağırlaştırılmış tecrit politikası, 21'inci yılını geride bırakıyor.

Öcalan'ın 9 Ekim 1998 yılında Suriye'den çıkıp 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya'nın başkenti olan Nairobi'de yakalanarak Türk devletine teslim edilmesinden sonra Ortadoğu'da yeni bir süreç başlamıştı.

Bu süreç, uluslararası güçlerin Kürt Özgürlük Mücadelesi'ne karşı bundan sonraki yaklaşımlarının başlangıcı olacaktı. Öcalan şahsında Kürtlerin yürüttüğü özgürlük mücadelesini tasfiye etme amaçlı uygulamaya giren yöntemlerin başında, Öcalan'ın esir alındıktan sonra konulduğu İmralı Adası'ndaki Ceza İnfaz Rejimi'ndeki değişiklikler oldu.

Değişiklik Öcalan'ın da deyimiyle 'mutlak ve derinleştirilmiş tecrit'i öngören bir içeriğe sahipti. Nitekim bu değişiklik uygulamaya girdi ve Öcalan ile dönem dönem yanında bulunan diğer tutsaklar üzerinde tecrit politikası bugüne kadar süregeldi.

Başta Öcalan olmak üzere Kürt Siyasal Hareketi ve çok sayıda organizasyon söz konusu tecrit politikasının artık bir infaz rejiminden çıkıp yerini Kürdistan ve Türkiye halkları üzerinde giderek katılaşan bir yönetim şekline bıraktığı yönünde değerlendirmelerde bulunmuştu.

Bu değerlendirmenin toplumda ve hukuk sistemindeki karşılığını Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Başkanı Avukat Bünyamin Şeker ile konuştuk. Hem tecridin boyutlarını hem de toplum üzerindeki etkilerini değerlendiren Av. Şeker, gerek Kürdistan'da gerekse Türkiye'de tüm muhalif kesimlerin aslında tecrit altında olduğunu söylüyor.

TECRİT, TOPLUMU BİÇİMLENDİRME STRATEJİSİDİR

Bir ülkede hukukun nasıl keyfi uygulamalarla askıya alındığını İmralı'daki tecritten anlaşıldığını belirten Av. Şeker, tecrit politikasının yeni olmadığını ve 21'inci yılına gireceğini kaydetti.

İmralı'daki tecridin dönem dönem esnetildiğini ama her halükarda mutlak bir tecridin söz konusu olduğunu hatırlatan Av. Şeker, görüşmelerin yapıldığı zamanlarda bile bu tecrit durumunun son bulmadığına dikkat çekti.

Av. Şeker, İmralı'daki tecridin artık ülkeyi yeni bir yönetme şekli ve toplumu biçimlendirme stratejisi olarak algılanması gerektiğini vurguladı.

KEYFİ İNFAZ REJİMİ UYGULANIYOR

Öcalan'ın sıradan bir kişi olmadığı devlet tarafından da kabul edilen bir gerçek olduğunu söyleyen Av. Şeker, şöyle devam etti: "Sayın Öcalan, devletin de kabul ettiği bir halkın önderliği pozisyonunda olan bir kişiliktir. Kabul etsek de etmesek de yaklaşık 40 yıldır kürt halkının mücadele gerçekliği var. Sayın Öcalan da bu meselenin yegane muhatabıdır. Devlet bu meselede adım atmak istemediği için, Sayın Öcalan üzerinde tecrit politikasını derinleştiriyor. Devletin tecrit uygulamasında hukuki anlamda ne kadar keyfi davrandığını ve kişiye özel bir infaz rejimi uyguladığını görebiliyoruz. Bunların hepsini birlikte ele aldığımızda hukuki bir uygulamadan bahsedemeyeceğimiz anlaşılmış oluyor. Çünkü hukuki olarak değerlendirebilmemiz için devletin asgari de olsa bazı hukuki kuralları yerine getirmesi gerekiyor."

ASGARİ HAKLARIN TANINMASI GEREKİYOR

Öcalan ve yanındaki tutsakların haklarına da değinen Av. Şeker, "İmralı Adası'nda bulunanların hiçbiri telefon haklarını kullanamıyorlar. Yine yazdıkları mektuplar dışarıya gönderilmiyor ve gazete ve benzeri yayınları alamıyorlar. Avukat ve aile görüşü yapamamaları da cabası. Kaldı ki bunlar her tutsağın hakkı olan koşullar. Bunların hepsi kanunlara yazılmış durumda. Geldiğimiz noktada, sadece kanuna yazılmış olmalarının yetmediğini görüyoruz. Zaten devlet İmralı'daki uygulamaları ve muameleleri ile de Sayın Öcalan'ın sıradan bir kişi olmadığını kabul etmiş oluyor. Aslında kanunu uygulamak çok kolay ama işin içine keyfiyet girdi mi bunu zorlaştırmış oluyorlar. Tecridin son bulması için kanundan doğan asgari hakların Sayın Öcalan'a tanınması gerekir" diye konuştu.

TOPLUMSAL KAYGILAR TECRİDİ KIRABİLİR

İmralı'daki tecridin aslında tüm topluma yayıldığını, özellikle muhalif olan kesimlerin fikirlerini özgürce ifade etmekten imtina ettikleri bir noktaya gelmelerinden anlaşıldığını dile getiren Av. Şeker, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Bu durum sadece Kürt halkı için geçerli değil. Bugün Türkiye sınırları içerisinde yaşayan her millet, eğer iktidara muhalif ise bir şekilde bu tecrit politikasına maruz kalmış oluyor. Bu politikada baskı, sindirme, düşündüklerini korkmadan ifade etmekten imtina etmektir. Tecridin tanımı böyle olur. Sadece bir yere hapsolmak veya hareket özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelmez. Bunları aşmak için toplumu özgürleştirme mücadelesi içinde olmak gerekiyor. Tecridin kırılması toplumun özgürleşmesi ile mümkündür. Bunun için bu konuda kaygı taşıyan insanların, siyasi parti ve sivil toplum kurumlarının demokrasi çerçevesinde bir araya gelerek ortak mücadele etmesi gerekiyor. Bireysel kaygıların bir kenara bırakılıp toplumsal kaygıların ön plana çıkmasıyla sonuç alıcı politikaların ortaya çıkacağına olan inancımız tamdır."