Türkiye’deki halklar açısından tarihi öneme sahip olan 14 Mayıs cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde iktidarın seçimi kazanabilmek için her türlü seçim hilelerine başvurabileceğine ilişkin tüm çevrelerden uyarılar yapılırken, Avukat Ümit Avcı, seçim hilelerine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
SEÇİM HİLELERİNE KARŞI ÇIKTIĞI İÇİN İSTİFAYA ZORLANDI
Ümit Avcı eski bir hakim. Van’ın Özalp ilçesinde görev yaparken, gelen oyların sayımında usulsüzlüklere karşı çıktığı için istifaya zorlandı. Sonrasında yoğun baskı ve mobbinge maruz kaldı. Bu durum karşısında istifa ederek Van’da avukatlık yapmaya başlayan Avukat Ümit Avcı, 14 Mayıs seçimlerinde başvurulabilecek seçim hilelerine yönelik açıklamalarda bulundu.
ERDOĞAN HİLE İLE İKTİDARA GELDİ
Avcı, 2002 yılı genel seçimlerinde Anayasanın 76. maddesindeki engeller nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili olamadığını hatırlatarak, “CHP’nin o zamanki genel başkanı Deniz Baykal’ın aldığı inisiyatif ile anayasada bir değişiklik yaptılar ve Erdoğan’ı yasaklı olmaktan kurtardılar. Bilindiği üzere o zaman Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bir köydeki birkaç yüz oy kaybını gerekçe göstererek Siirt seçimini iptal etmişti. Siirt’te milletvekili olanların milletvekillikleri düşürüldü. Seçimin yenilenmesi ile AKP, Siirt birinci sıra adayı seçimde aday olamayacağını belirtti. İkinci sırada yer alan adayın birinci sıraya yükseltilmesi gerekirken, dışarıdan da yeni bir aday atanması mümkün değilken, Tayyip Erdoğan Siirt’te kanuna aykırı bir şekilde aday yapıldı. Kanuna aykırı olan bu durumu YSK da onayladı ve böylece Erdoğan’ın seçime girmesi sağlandı. Bu olay, bütün dünyanın gözü önünde yapılan bir usulsüzlüktü ve aykırılıktır” şeklinde konuştu.
AKP’NİN TÜM İTİRAZLARI KABUL EDİLDİ, DİĞERLERİNİNKİ REDDEDİLDİ
Avcı şunları söyledi: “2014 yılında, AKP’nin kaybettiği 2 il ve 14 ilçede de seçimler yenilendi. YSK bu seçim çevrelerinde de yapılan itirazları kabul etti. Ancak Ankara, Ahlat ve Tatvan gibi yerlerde yapılan tüm itirazları reddetti. Bir yerde yapılan itirazları kabul ederken, bir başka yerde yapılan benzer itirazları reddetti. O dönem hatırlarsanız çöplerden oy çıkartılmıştı. Bir sandıktan seçmen sayısından fazla oy çıkmıştı. Çok net deliller olmasına rağmen, seçimin yenilenmesi gerekirken YSK bunları reddetti.”
EN NET USULSÜZLÜK 2017 REFERANDUMUNDA YAŞANDI
2017 referandumunda yaşanan usulsüzlüğün çok daha net olduğuna dikkat çeken Avcı, “Hatırlarsanız, Türkiye tarihinin en büyük seçim usulsüzlüğü yapılmıştı. 2 milyon 500 bin oy mühürsüz zarfların içerisine konulmuştu. Bu oyların da tamamı geçerli sayıldı. Bu, çok büyük bir oy miktarıydı. O dönem, oylamada yüzde 49 hayır, yüzde 51 evet çıkmıştı. Aslında 2 milyon 500 bin oy seçimin kaderini değiştirecek nitelikte bir oy miktarıydı. Yapılan itirazlar da YSK tarafından usulsüz bir şekilde reddedildi” dedi.
2018 yerel seçimlerine de değinen Av. Ümit Avcı, “Çöp bidonlarında oylar çıktı. Sandıkların bulunduğu yerlerde çöplerden çok sayıda mühürlü oy bulundu. Kolluk kuvvetleri silahlı nöbet tutuyor, bazı seçim bölgelerinde ölümler yaşandı. Anadolu Ajansı (AA) tarafından veri akışı saatlerce kesildiği halde, bilindiği üzere bu seçimler de geçerli kabul edildi” açıklamasını yaptı.
2019 İSTANBUL SEÇİMLERİNİN İPTAL GEREKÇESİ AYRI BİR SKANDAL
Avcı, 2019 yılında yapılan belediye seçimlerinde de yine hukuk dışı şeyler yaşandığını belirterek şöyle devam etti: “İstanbul seçimlerinde CHP’li aday seçimleri kazanmasına rağmen, yapılan itiraz kabul edildi, sayım yeniden yapıldı. Yapılan sayımlarda fark kapanmadığı için YSK seçimleri iptal etti. Seçimleri iptal gerekçesi ayrı bir hukuk skandalıydı. Aynı zarfa konulmuş oyların bir kısmı geçerli, bir kısmı geçersiz kabul edildi. İlçeler için kullanılan oylar geçerli kabul edildi, büyükşehir için kullanılan oylar geçersiz kabul edildi. Her iki oy da aynı zarfa konulmasına rağmen YSK burada da keyfi bir işlem yaptı.”
Avukat Ümit Avcı, 2002 yılından bu yana yapılan seçimlerdeki sisteme ve YSK’nın iktidar lehinde keyfi uygulamalarına ilişkin ise, “2002 yılından bu yana yapılan seçimlere bakıldığında, sanki YSK eliyle iktidar partisi lehine bir inisiyatif alındı. Uluslararası gözlemcilerin de teyit ettiği gibi skandallarla iktidar lehine, iktidara avantaj sağlayacak şekilde seçimleri organize ettiği görülüyor. Bu önemli. Şu husus üzerinde de durmak gerekiyor; Anayasa’nın 79. Maddesi açıkça, seçimin yargının denetiminde ve gözetiminde yapılması gerektiğini belirtiyor. Seçimlerin yapılmasının bütün aşamaları, seçim listelerinin oluşturulmasından, seçime gidecek adayların belirlenmesine kadar oluşturulacak ittifaklardan oyların sayımına kadar ve bunlara dönük olarak yapılan itirazlara dek, denetime olanak verecek şekilde karara bağlanmasına kadar bu süreçlerin tamamında bir bütün olarak yargının yönetimi ve denetimi vardır” dedi.
SEÇSİS TÜM İNİSİYATİFİ İKTİDARA MI DEVREDİYOR?
Türkiye’de yürürlükte olan Seçim Bilişim Sistemi’ne (SEÇSİS) özellikle dikkat çeken Avukat Ümit Avcı, SEÇSİS’e ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’de çok ilginç bir düzenleme hayata geçti daha sonra. Buna değinmekte fayda var, çünkü bundan sonraki usulsüzlüklere ışık tutacak bir uygulama. Bilindiği gibi YSK kararları kesin. Bu kararlara karşı başka mercilere başvurma şansı yok. Anayasa mahkemesine gitme imkanı yok. Ya da itiraz ile gidip bu kararı değiştirebileceğiniz bir merci yok. Son nokta YSK’dır. YSK, yargı yetkisini kullanarak seçimlerin üzerindeki bu denetim ve yönetimi yargı etkisinden dolayı özel bir noktadadır ve özel bir önemi var. YSK’nın bir seçim alt yapısı var. Elektronik ortamda Amerika’dan alınan bir sistem. SEÇSİS dediğimiz seçim sistemi. Bu sistem önemli aksaklıkları da beraberinde getiren bir sistem.
YSK KENDİ YETKİSİNİ, KENDİ ONAYI İLE İDAREYE DEVREDİYOR
Yazılım alt yapısı olarak SEÇSİS sistemi geçişe paralel olarak seçmen kayıtlarının tutulması noktasında İçişleri Bakanlığının MERNİS sistemini aktif hale getirip bu sistem ile beraber yürüyor. Aynı şekilde Adalet Bakanlığının UYAP sistemini seçim sonuçlarını aktarılması noktasında kullanılıyor. Dolayısıyla YSK seçimlerdeki kendi yargı yetkisini kendi onayı ile idareye devrettiğini görüyoruz. Burada iki sistem var. Biri İçişleri Bakanı’nı aktif hale getiriyor, diğeri Adalet Bakanlığını aktif hale getiriyor. İki sistem var. Bu, anayasaya aykırı bir durumdur. Çünkü bir yönüyle iktidarın Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına aktardığınız seçmen listelerinin oluşturulmasından başlayarak, seçim sonuçlarının Adalet Bakanlığı’nın UYAP sistemi üzerinden aktarılması sürecinde yargı yetkisi olmayan iki birimi de tarafsız olmayan iki birimi de sürece dahil ediyorsunuz. Bu çok ciddi bir boşluk yaratıyor.”
‘SEÇSİS’İ ÜÇÜNCÜ BİR YAZILIM İLE KORUMA İMKANI YOK
SEÇSİS sisteminin sakıncalarına değinmeye devam eden Avcu, “SEÇSİS sistemi açısından bir diğer husus da bu sistemi üçüncü bir güvenlik yazılımı ile içsel olarak koruma imkanı yok. Bu ne demek? Bu sistemin gerçekten doğru çalışıp çalışmadığını, dışarıdan bir müdahaleye açık olup olmadığını, yada dışarıdan veri girişlerinin sağlıklı yapılıp yapılmadığını denetleyebilecek ikinci bir mekanizma yok. Dediğimiz gibi bir Amerikan teknolojisinde çalışıyor. Bütün anahtarlar da Amerika’nın elinde. Bu sistemin güvenli olmayacağı, dışarıdan her an müdahale edildiği bir durum yaratıyor. Dolayısıyla kapalı kutu bir sistemden bahsediyorum. Dışarıdan müdahaleye ne kadar açık, ne kadar korunabilir, ne kadar denetlenebilir yada bir güvenlik mekanizması varsa, bu güvenlik mekanizması ne şekilde çalışıyor. Bu konuda ne yazık ki ne kamuoyunun elinde bir veri var ne de devlet içerisinde tam anlamıyla denetlenebilecek bir sistem var” dedi.
SANAL SEÇMEN KAYDI OLUŞTURMAYA MÜSAİT BİR SİSTEM
Avukat Ümit Avcı, SEÇSİS sistemine yönelik şu çarpıcı değerlendirmeyi de yaptı: “Bir diğer usulsüzlük sistemi de anal seçmen kaydıdır. SEÇSİS siteminden kaynaklanabilecek ya da bununla müdahaleye açık olabilecek bir diğer önemli bir alan da, sanal seçmen kaydının oluşturulması. Yani yurt dışında bulunan ve hayatta olmayan insanlara hayattaymış gibi ya da Türkiye’de ikamet ediyormuş gibi seçmen sistemine kayıt oluşturabiliyor bu sistemle. Bunu aktif olmayan, boş veya hiç olmayan meskenlerle eşleştirerek bir seçmen kütüğü oluşturabiliyorsunuz. Bu da ciddi bir sorun.”
DIŞARIDAN USULSÜZLÜKLERE ALAN AÇIYOR
SEÇSİS sisteminin dışarıdan yapılabilecek olası saldırılar karşısında hiçbir veriyi kurtarma şansı olmadığını da aktaran Avcı, “Bir saldırı sonucunda çöktüğünü varsaydığımızda, bu sistemi kurtaracak, geri getirecek, dolayısıyla seçmen kütüklerinden tutun da kullanılacak oy ve birleştirmesi yapılmış oyların sayısına kadar hiçbir veriyi kurtarma şansı bu sistemde yok. Böylesi bir sistem çökerse aslında seçim iptal edilebilecek bir aşamaya gidebilir. SEÇSİS’in girdileri İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Dış İşleri Bakanlığı tarafından yapıldığı için bu girdilerin güvenli olduğuna dair bir kanıt ve kanaat olma durumu da insanlara şüphe oluşturuyor. Bu sistem dışarıdan usulsüzlüğe alan oluşturmaya yönelik bir açık alan oluşturuyor” diye konuştu.
SEÇİMLERE İLİŞKİN ALINAN YENİ KARARLAR NE ANLAMA GELİYOR?
SEÇSİS sisteminin bizzat YSK eliyle bir nevi hükümetin denetimine bırakıldığına, sonrasında yeni kararların da alındığına ve alınan bu kararlarla seçmen iradesine bir nevi müdahalede bulunulduğu gerçekliğine dikkat çeken Avcı, şu tespitlerde bulundu:
“Sistemin denetlenemeyişi, güvenli kurtarma programlarına sahip olmayışı, dışarıdan kontrolsüz veri girişini de engelleyip engellemediğine dair paralel bir sistemin olmayışı bakımından güvenli değil. Bu seçimlere de yine bu sistem ile girilecek. Buradaki boşluk burada güven oluşturmayan alanların baypas edilebilmesi için ne yapılabilir? Bu çok önemli.
Kolluk kuvvetlerinin sandık başına gelmesine dair de bir sıkıntı var. Yasada sandık kurulunun bulunduğu bölgede sandık çevresi esas alınarak, bir takım güvenlik riski taşıyan alanlarda güvenlik güçleri sandık başına çağrılabilir. Aksi durumda hiçbir silahlı gücün o alana girmesi mümkün değil.
Şimdi öyle bir düzenleme yapıldı ki, eskiden sandık kurulunun çağrısı ile kolluk kuvvetleri oy kullanma alanına girebiliyorken, şimdi herhangi bir vatandaşın ihbarı ile kolluk kuvvetleri sandık kurulunun bulunduğu alana girebiliyor. İhbarı yapan kişinin seçmen olup olmamasına bakılmadan, herhangi bir gerekçe ile güvenlik kaygısının olup olmaması da tam olarak tespit edilemeyecek şekilde sandık başına çağrılabilecek.
Bu ne anlama geliyor? İçişleri Bakanlığı’na bağlı kolluk kuvvetlerinin oy kullanma alanlarına giderek oy kullananlar üzerinde psikolojik bir bariyer oluşturması yada mobbing oluşturması, baskı oluşturması sonuçlarına neden olacak.
Bu seçimde sandıkta görevli olan kamu görevlilerinin başka bir sandıkta mükerrer oy kullanma durumlarının engellenebilmesi için duyarlı olunması önemli.
Seçim işlemi başlamadan önce bütün pusulalar kontrol edilmeli, bu pusulaların aynı bölgeden mühürlenmesi gerekiyor. Mühürlenme olayı çok önemli. İki nedeni vardır: Birincisi o sandığa ait olmayan pusulalar görülebilir. İkincisi, YSK’nın 2018 seçimlerinde yasal düzenleme ile getirdiği bir istisna vardı. Bu da 2 milyon 5 bin mühürsüz oyu geçerli hale getiren bir uygulamaydı.
Yine seçim işlemi başladıktan sonra oy kullanılan perdenin arkasına kesinlikle bir başkasının girmemesi gerekiyor. Anayasaya göre bu yasak ama bunun denetlenmesi gerekiyor. Seçimlerde çokça karşılaşılan bir durum; oy kullanan kişiye yardımcı olma bahanesi ile içeri giren kişi, oy kullanacak olan kişiyi yönlendirme, hatta oy pusulasına kendisi tercih mührünü vurma gibi uygulamaların önüne geçilmesi.
Seçim güvenliğinin sağlanması ve seçmenlerin güvenli şekilde oylarını kullanabilmeleri için kolluk kuvvetlerinin oy sandık kurulunun bulunduğu alana sokulmaması gerekiyor, kimi istisnai durumlar hariç.
SEÇİM SÜREÇLERİNDE AVUKATLARIN ROLÜ ÇOK ÖNEMLİ
Avukatların durumu burada çok önemli. Van Barosu ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu kapsamda yürüttüğü çalışmalar var. Çünkü seçim sürecinde avukatların rolü büyük olacak. Seçim mevzuatı oldukça geniş, buna hakim olmak gerekiyor. Seçim sürecinde görev alacak her avukatın 298 sayılı kanunu her yönüyle incelemiş olması gerekiyor. Özellikle oy kullanmadan önce başlayan propaganda yasağı döneminden başlayan oy kullanma süreci, oy kullandıktan sonra bu oyların tutanağa bağlanması sonrasında bu oyların sayılması, tutanağa bağlanması sırasındaki iş ve işlemlerin tümünün yargı denetime tabi olması nedeniyle itiraz ve şikayetlerin de usulüne uygun şekilde zamanında yapılabilmesi, müdahalelerin zamanında yapılabilmesi çok önemlidir. Burada avukatlara gerçekten de çok büyük iş düşüyor.”
MUTLAKA ISLAK İMZALI TUTANAKLAR ALINMALI
Oy kullanmadan önceki süreç kadar oy kullanma süreci tamamlandıktan sonraki zaman diliminin de oldukça önemli olduğunu hatırlatan Avcı, “Seçim işleri bittikten sonra oyların sayılması sonrasında müşahitlerin mutlaka ıslak imzalı tutanak alması gerekiyor. Bu şu açıdan önemli; seçim sistemine bu veriler giriliyor. Müşahitlerin bulundukları sandıktan çıkan oyların gerçek sayısı bunun paralel sistem ile takip edilmesi açısından önemlidir. Buralardan çıkacak sonuçlar siyasi partilerin merkezlerine aktarılmalı, aynı zamanda bir takım siyasi gözlemci sistemlerin merkezlerine aktarılması oldukça önemlidir. Bu, sisteme yapılabilecek usulsüz yüklenen verileri engellemek, dolayısıyla oluşacak çelişkileri ve itirazları da tespit edebilmek için çok önemli. Bu anlamda müşahitlerin mutlaka ıslak imzalı tutanak alması gerekir” dedi.
OYLAR ARAÇLARLA TAŞINIRKEN DE DİKKATLİ OLUNMALI
Avukat Avcı, seçim bittikten sonra oyların araçlarla ilçe seçim kurullarına götürülmesi sırasında da dikkatli olunması gerektiğine, “Mutlaka müşahitlerin nakil esnasında eşlik etmeleri gerekmektedir. Oyları taşıyan aracın hiçbir yerde duraksamadan ilçe seçim kuruluna intikalinin sağlanması oldukça önemli” ifadeleriyle dikkat çekti.
Avcı, şunları ekledi: “Seçim gözlem komisyonları ve yine siyasi partilerin ortak bir havuza bilgi akışı sağlamaları çok önemli. Seçim sonrasında da bu bilgi ve belgelere dayanılarak raporların hazırlanması, ulusal ve uluslararası kurumlarla bunun paylaşılması son derece önemli. Olası kimi müdahalelere karşı yedek müşahitlerin hazırlanması da büyük önem taşıyor. Basına da yansımıştı. Cumhurbaşkanı gizli bir toplantı sonrasında müşahitliğin çok önemli olduğunu ve sonrasında herkesten önce kendi adamlarını gönderdikleri ve eğer gelmeyen müşahitler olursa, mutlaka kendilerinin müşahit olarak yazdırılması gibi konular dikkate alındığında, gerçekten de müşahitlik kurumunun çok önemli olduğu, yedek müşahitlerle birlikte hareket edilmesi gerektiği oldukça önemli.
‘SEÇSİS’E VERİ GİRİLİRKEN PARTİ TEMSİLCİLERİ HAZIR BULUNMALI
Yine uluslararası yetkili kuruluşların denetime açık olması açısından AGİT gibi uluslararası gözlem kuruluşlarına rahat çalışmalarına olanak sağlanmalı. Ve SEÇSİS sistemine veri girilirken, siyasi parti temsilcilerinin mutlaka hazır bulunmaları zorunlu. Bu da dışarıdan veri girişini, usulsüzlükleri engelleyen bir diğer husus olabilir.
AA GİBİ YAYIN KURULUŞLARININ YAYINLARINA İTİBAR EDİLMEMELİ
Diğer bir husus da; 2019 İstanbul seçimlerinde görüldüğü üzere AA’nın veri akışını kesmesi, hem de iktidar partisi seçimleri kazanmış gibi muhalefet partilerinin moralini bozup sandık güvenliğini, seçim güvenliğini boşa düşürmek amaçlanabilir. Bu anlamda bu gibi yayınlara itibar edilmemesi gerekir. Muhalefet kazandı denilse de aslında buna itibar edilmemesi gerekir. Çünkü bir süre sonra oluşacak rehavetle istenmeyen kimi durumlar olabilir.
TIRNAK BOYASI İÇİN ISRARCI OLUNMALI
Deprem de çok önemli. 11 ilde yaşanan depremde hayatını kaybeden, ancak ölüm kaydı olmayan kişiler var. Yani MERNİS kayıtlarında ölüm nedeniyle kaydı düşmeyen kişilerin yerine oy kullanılması ve mükerrer ol kullanılmasının önüne geçilmesi için tırnak boyasının kullanılması için aslında siyasi partilerin ısrarcı olması gerekiyor.
Seçim yasakları başladıktan sonra asıl önemli olan 298. Maddede belirtildiği gibi, hükümet yetkililerinin, milletvekillerinin, özellikle cumhurbaşkanının bir takım kamu olanaklarından yararlanarak haksız bir avantaja dönecek propaganda yapılmasının mutlaka takip edilmesi ve şikayet konusu edilmesi gerekir. Bütün seçimlerde cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığı forsu ile seçim çalışmalarını yürütmektedir. Bu, yasadaki o yasak dönemde de yapılmaktadır. Bunun diğer partiler tarafından mutlaka şikayet konusu edilmesi gerekiyor.
HİLE VE ENTRİKALARLA BAŞA ÇIKMAK MÜMKÜN
Uluslararası seçim değerlendirme kuruluşlarının vardığı kanaat şu: Türkiye’de seçimler adaletli ve güvenli değil, adaletli ve güvenli yapılmıyor. Yayımlanan raporlara göre, Türkiye seçim sistem standartları bakımından demokratik olmayan ülkelerin yer aldığı bir düzeyde. 116. sırada. Hukukun üstünlüğü sıralamasında ise 113 ülkede içerisinden 101. sırada ve kendi bölgesindeki 13 ülkenin sonuncusu durumunda bir ülke. Bu durum seçimlerde de ister istemez kendisini açığa vuruyor.
Sonuç olarak şunu belirtmek isterim. Hükümet kaynakları seçimi kazanabilmek için bugüne dek olduğu gibi, bundan sonra da her türlü hile ve entrikaya başvuracaktır. Ancak geçmişte de kanıtlandığı gibi, iyi bir çalışma ve organizasyon ile bu hile ve entrikalar ile başa çıkmak mümkündür.”