Av. Aydın: Devlet yaşatma yükümlülüğünü yerine getirmeli

Avukat Sevda Aydın, devletin yaşam hakkına ilişkin yükümlülükleri olduğunu belirterek, “Yaşam hakkının ikinci niteliği devletin pozitif yükümlülüğünün gereği olarak, bireylerin yaşatılması için gerekli olan önlemlerin alınmasıdır” dedi.

Koronavirüs salgını ile tüm dünyada yaşam alanları tehlike altına girdi. Özellikle virüsün cezaevlerine yayılması halinde sonuçlarının çok ağır olacağından endişe ediliyor. Türkiye'de bulunan birçok cezaevinde olması gereken kapasitenin üzerinde tutuklu bulunduğu için olası bir salgında bir çok tutuklunun yaşamını yitireceği uyarıları yapılıyor.

Türkiye'de bulunan cezaevlerine ilişkin görüşüne başvurduğumuz Av. Sevda Aydın, cezaevlerinde meydana gelebilecek olası bir vaka sonucunda önü alınamayacak bir durumla karşı karşıya kalınacağını söyledi.

Aydın şöyle konuştu: "31 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs kısa sürede neredeyse tüm dünyaya yayılmış ve küresel bir salgın haline gelmiştir. 11 Mart’ta ise Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Türkiye’deki ilk koronavirüs vakasının tespit edildiğini açıklaması İle dikkatler cezaevlerine çekilmiştir. Virüs salgınından kaynaklı pek çok kamu ve özel kurum önlemler almaya başlamıştır. Fakat edindiğimiz bilgilere göre pek çok cezaevi gerekli önlemleri yeteri düzeyde almamıştır."

‘CEZAEVLERİ EN FAZLA RİSK TAŞIYAN ALANLARDIR’

Aydın cezaevlerinde hijyen durumuna dikkat çekerek normal durumlarda bile tutukluların hasta olduklarını belirtti ve ekledi: "Cezaevleri kötü koşullarından kaynaklı en fazla risk taşıyan alanlardır. Şöyle ki normal dönemlerde dahi hijyen koşulları sağlanmayan, hastanelere sevklerin yapılmadığı yapılsa dahi tedavilerin yapılmadığı, ilaçların verilmediği ve kapasitesinin üzerinde mahkum bulunduran koğuşlardan bahsediyoruz. Normal zamanlarda dahi sağlıklı insanı hasta edebilecek koşullar mevcutken cezaevlerinde olası bir salgın ihtimali hem biz insan hakları savunucularını hem aileleri son derece tedirgin etmektedir."

Cezaevlerinin kapalı kurumlar olduğunu hatırlatan Aydın, koronavirüsünün herhangi bir tutukluya bulaşması halinde, önünün alınamayacağı uyarısında bulundu.

‘ÇİFTE STANDART YAKLAŞIMI KABUL EDEMEYİZ’

Hükümetin tutuklulara yönelik çifte standart uyguladığını belirten Aydın şöyle konuştu: "Alınan önlemler kapsamında infaz düzenlemesi gündeme geldi. Aslında bu durum bir düzenlemeyi beklemeyecek kadar acileyeti olan elzem bir konudur ve tüm mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır. Fakat gelin görün ki AKP hükümeti virüsle mücadele ederken bile Kürt düşmanlığından vazgeçmemektedir. Bu yaşam hakkına ilişkin hükümetin çifte standart yaklaşımını kabul edemeyiz. Şöyle ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'e göre devletin yaşam hakkına ilişkin öldürmeme gibi negatif yükümlülüğü olduğu gibi yaşatma gibi pozitif yükümlülükleri de vardır. Yaşam hakkının ikinci niteliği devletin pozitif yükümlülüğünün gereği olarak, bireylerin yaşatılması için gerekli olan önlemlerin alınmasıdır. Mahkemenin uzun yıllara dayanan içtihatlarıyla geliştirdiği ve çerçevesini oluşturmaya başladığı bu yükümlülük, devletlere belli bir yönde pozitif olarak adım atmasını, önlem almasını ve pratik olarak uygulamasını gerektirmektedir."

‘TAHLİYELERİN OLMAMASI YÜKÜMLÜLÜĞÜ AŞAN BİR BOYUTTUR’

Devletlerin özgürlüklerinden yoksun bıraktığı kişilere ilişkin azami özen göstermekle yükümlü olduğuna dikkat çeken Aydın, bu yükümlülüğe göre de “kamu otoritesinin cezaevindeki mahpusların sağlık koşullarından en az dışardaki birinin faydalandığı gibi faydalanması ve çıplak bir deyişle ölmemelerini sağlaması gerektiğini” söyledi.

Aydın sözlerini şu cümlelerle sonlandırdı: "Hükümetin salgına rağmen mahpusları tahliye etmemesi ve infaz düzenlemesinde korkunç bir ayrıma gitmesi pozitif yükümlülüğü de aşan bir boyuttur. Çünkü virüsün vahameti bilim adamları tarafından ortaya konmasına ve orta seviyede bir insanın bile tek bir enfekte vakanın tüm cezaevi için öldürücü olduğunu ön görebilecek durumda olmasına rağmen devletin yaşam hakkına ilişkin bu ayrımcı ötekileştirici ve hoyrat yaklaşımını nereye koyacağız. Bu orda yaşayan mahpusların yaşam hakkını gözden çıkarmak anlamına gelmektedir."