Avukatlardan 'İmralı' raporu

 Asrın Hukuk Bürosu, tecride ilişkin hazırladığı raporda, hukuksuz bir şekilde Öcalan ile görüşmelerinin engellendiğine dikkat çekti.

AİHM, AYM başvurularına ve CPT'nin tutumuna da değinilen raporda, Öcalan ile en ufak temasın bile ülkedeki atmosferi olumlu yönde etkilediğine vurgu yapıldı. Avukatlar, 'İmralı Sistemi'nin ortadan kaldırılması için bütün kamuoyunu duyarlı olmaya, demokratik tepkilerini göstermeye çağırdı.

Asrın Hukuk Bürosu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a dönük ağırlaştırılmış tecride dikkat çekmek amacıyla rapor hazırladı. 6 aylık rapor, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nde düzenlenen toplantıyla açıklandı.

Avukat İbrahim Bilmez tarafından okunan raporun tam metni şöyle:

27 Temmuz 2011 tarihinde gerçekleştirilen son avukat görüşünden sonra sürekli yapılan avukat ziyareti taleplerinden hiçbir sonuç elde edilememiştir. Son bir yıl içerisinde Çarşamba ve Cuma günleri olmak üzere haftada iki kere yapılan avukat görüş taleplerinin tamamı Bursa 1.İnfaz Hakimliği’nin 21.07.2016 tarih ve 2016/56 Değişik İş numaralı kararı gerekçe gösterilerek reddedilmiştir. 15 Temmuz 2016 tarihine kadar yapılan tüm başvurular için yıllarca 'hava muhalefeti' ya da 'gemi arızalı' gibi inandırıcılıktan son derece uzak gerekçeler kullanılırken; bu tarihten sonra İnfaz Hakimliği’nin yasalara aykırı söz konusu kararı gerekçe gösterilmiştir. İnfaz Hakimliği bu kararında, müvekkillerin dördü de hükümlü olmasına rağmen, 5275 sayılı kanunun hükümlülere uygulanması mümkün olmayan 114/2-3, 115/1-b maddelerine dayanmıştır. Bu karara göre müvekkiller olağanüstü hal süresince yazılı haberleşme, dışarıyla iletişim kurmaktan ve ziyaretçi kabulünden yasaklanmışlardır. Öngörülemez ve tanımlanmamış bir süreyi ihtiva eden olağanüstü hal dönemi boyunca, yalıtılmış bir ada hapishanesinde tutulan mahpusların en temel hak ve özgürlüklerinin gasp edilmesi kabul edilemezdir. Söz konusu bu kararda avukatlarla görüşmenin engellenmesine dair hiçbir ibare doğal olarak bulunmamaktadır, yasal olarak mümkün de değildir. Böyle olmasına rağmen Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı hem avukat görüşü hem aile ziyareti taleplerinin reddine de bu kararı gerekçe göstermektedir. Netice olarak İmralı Hapishanesi’ne yapılacak ziyaretlerle ilgili keyfilik ve hukuksuzluk pervasız bir şekilde devam etmektedir. 2017 yılının ilk 6 ayında yapılan 56 avukat ve 25 aile ziyareti talebi Bursa İnfaz Hakimliği’nin söz konusu kararı gerekçe gösterilerek keyfi bir şekilde reddedilmiştir. Bu başvurular aynı zaman da son bir buçuk yıldır İmralı Ada Hapishanesi'ne nakledilen müvekkillerimiz için yapılan başvurulardır. İmralı’ya gittikleri günden bu yana ne aile ne de avukat yüzü görebilmişlerdir.

ULUSLARARASI HEYETİN BAŞVURUSU DA YANITSIZ KALDI

Avukat ve ailenin dışında, aralarında değişik ülkelerden Avrupa Parlamentosu milletvekilleri, sendikacı, akademisyen ve insan hakları aktivistlerinin yer aldığı uluslararası bir heyet de Adalet Bakanlığı’ndan randevu talep ederek İmralı Hapishanesi'ni 17-18-19 Şubat tarihlerinde ziyaret etmek istemiş fakat bu başvuruları yanıtsız bırakılmıştır.

'İMRALI GERÇEĞİ GİZLENİYOR, KAMUOYU YANILTILIYOR'

Özellikle avukat yasağı kesintisiz bir şekilde bugün yedinci yılına girerken Adalet Bakanlığı'nın HDP milletvekili Berdan Öztürk’ün soru önergesine Ocak 2017 tarihinde 'Soru önergesinde adı geçen hükümlülerden ilkinin hukuki yardım ve savunma hakkı kapsamında avukatları ile diğer hükümlü ve tutuklular gibi görüşebildiği, ancak zaman zaman gemi arızası veya kötü hava şartları gibi nedenlerle hükümlünün barındırıldığı ada da bulunan ceza infaz kurumuna ulaşım sağlanmasında güçlük çekildiği, bu nedenle de avukatları, ailesi ve vasisi ile görüşmelerinde sorun yaşanabildiği, hükümlünün 11.09.2016 tarihinde kardeşi ile bayram açık görüşünü gerçekleştirdiği' şeklindeki cevabı tecridi ifşa ederken, İmralı gerçeğinin gizleme amacı güdüldüğünün, kamuoyunun yanıltmaya çalışıldığının da ifadesi olmuştur.

I. İLETİŞİM VE HABERLEŞME HAKKININ KULLANILAMAMASI

Bilindiği gibi müvekkil Abdullah Öcalan ile avukatları en son 27 Temmuz 2011 tarihinde görüşebilmişlerdir. 5 Nisan 2015’te HDP heyeti ile gerçekleştirilen görüşmeden sonraki tek temas ise, ancak 50’ye yakın Kürt siyasetçinin gerçekleştirdiği açlık grevinden sonra 11 Eylül 2016 tarihinde yapılan aile görüşmesi olmuştur. Bu görüşmeden sonra Sn. Öcalan ve diğer üç müvekkilden mektup, telgraf ya da faks dahil hiçbir şekilde haber alınamamış, aynı şekilde dışarıdan kendilerine posta yoluyla da ulaşmak mümkün olmamıştır. Sn. Öcalan 11 Eylül’deki aile görüşünde, avukatlarına hitaben bir mektup yazdığını ifade etmiş fakat bu mektup avukatlara ulaşmadığı gibi; avukatların bu konudaki girişimlerine de olumlu bir yanıt verilmemiştir. Avukatların 29 Mayıs 2017 tarihinde müvekkilleri Öcalan’a hem haber almak amacıyla, hem de kendisinin isteği ile Atina İdare Mahkemesi’nde açılmış olan dava hakkında bilgi vermek amacıyla göndermiş oldukları mektup da aynı akıbeti paylaşmıştır. Bu mektuptan da bir cevap alınamadığı gibi, ulaşıp ulaşmadığına dair bir bilgiye de erişilememiştir. Avukatların, İmralı’daki müvekkilleriyle hukuki yardım için yüz yüze görüşebilmesi söz konusu değilken; devam eden davalarla ilgili posta yolu ile bile temas kurmaları mümkün olmamaktadır. Müvekkillere diğer hapishanelerdeki on binlerce tutuklu ve hükümlünün yararlanmakta olduğu telefon hakkı ise hiçbir zaman tanınmamıştır.

II.İŞKENCEYİ ÖNLEME KOMİTESİ'NİN (CPT) TUTUMU

Mutlak tecrit süreci boyunca avukatlar, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin organı olan ve üye devletlerdeki hapishaneleri ziyaret etme, tespit ettiği hak ihlallerine ilişkin rapor hazırlama yetkisine sahip olan İşkenceyi Önleme Komitesi ile gerekli görüşme ve bilgilendirmeleri sürekli yapmıştır. Son olarak 28-29 Nisan 2016 tarihlerinde İmralı Hapishanesi'ne bir ziyaret gerçekleştiren CPT, daha önceki 6 ziyaretin aksine bu ziyaretine ilişkin tespit ve önerilerini içeren raporu 15 ay geçmiş olmasına rağmen Türkiye’nin onayının alınamadığı gerekçesiyle yayınlamamıştır. Yaptığı daha önceki ziyaretlere ilişkin raporlarında İmralı Hapishanesi’ne dair birçok hak ihlali tespitinde bulunup bunların giderilmesine dönük çeşitli tavsiyelerde bulunan CPT’nin bugün artık mutlak haber alamama durumuna karşı sessiz kalması anlaşılmaz bir durumdur. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra İmralı Hapishanesi’nde bulunan müvekkillerin can güvenliklerine dair kaygıya girilmişken ve bu duruma dair bilgi alınamazken, CPT’nin 29 Ağustos- 6 Eylül 2016 ve 10-23 Mayıs 2017 tarihlerinde Türkiye’deki birçok kapatılma birimini ziyaret edip İmralı Hapishanesi’ne gitmemiş olması İmralı hususunda zımni bir uzlaşı izlenimini doğurmaktadır.

III. DEVAM EDEN DAVALAR VE HUKUKİ GİRİŞİMLER

İmralı’da uygulanmakta olan tecridi meşrulaştırmak amacıyla zaman zaman devlet ve hükümet yetkililerinin 'Öcalan’ın bir hükümlü olduğu, devam eden davalarının bulunmadığı, bu nedenle avukatlarıyla görüşemeyeceği' şeklinde manipülasyonları söz konusu olmuştur. Gerek ulusal gerekse uluslararası mevzuata göre avukatların hükümlü de olsa her zaman müvekkilleriyle görüşme hak ve yetkisine sahip oldukları tartışmasız bir gerçek olduğu gibi, mahpusluk haricinde tüm temel hak ve özgürlüklere de sahip olduğu hukuksal bir gerçektir. Ancak buna rağmen infaz rejimi sürecince hiçbir hak tanımaz özel İmralı tecrit rejimi ihdas edilmiştir. Bundan dolayı Sn. Öcalan’ın yargı mercileri önünde derdest bulunan birçok başvurusu mevcuttur.

Sn. Öcalan ve diğer müvekkillerin maruz kaldıkları hukuksuzluklara ilişkin ulusal ve uluslararası mercilere yapılmış başvurular şu şekildedir:

A- ANAYASA MAHKEMESİ'NDE DERDEST OLAN BAŞVURULAR:

1- Sn. Öcalan, İmralı Ada Hapishanesi'ne uluslararası komplo ile alındığı andan bugüne hiçbir zaman tam teşekküllü bir hastane de sağlık hakkından yararlandırılmamıştır. 18 yıldan bu yana avukatlarının, ailesinin ve demokratik kamuoyunun bağımsız bir sağlık heyeti tarafından sağlık muayenesinden geçirilmesi talep edilmesine rağmen kabul edilmemiş ve İmralı Ada Hapishanesi'nden hiç çıkarılmamıştır. 5275 sayılı İnfaz Yasası'nın 25. Maddesi'ne göre infaz koşullarında giderilemeyen sağlık sorunları için tam teşekküllü bir devlet hastanesinde veya aynı koşullara sahip üniversite hastanesinde tedavi edilmesi mümkün ve gerekli iken Sn. Öcalan ve diğer İmralı mahpusları bu haktan yararlandırılmamaktadır. Bu anlamda sağlık hakkına erişimin sağlanması ve yılları bulan avukat yasağının son bulması için 12 Temmuz 2013 tarihinde Bursa İnfaz Hakimliği'ne başvuruda bulunulmuştur. Başvuruların reddedilmesi üzerine 2015 yılında Anayasa Mahkemesi'ne, işkence yasağının, özgürlük ve güvenlik hakkının, adil yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkının ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinin tespit edilmesi talepleri ile 2015/12433 başvuru numarası ile bireysel başvuruda bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesi bir süredir 2015 yılında yapılan başvurular hakkında karar verirken Sn. Öcalan’ın başvurularını sonuçlandırmış değildir.

2- 27 Temmuz 2011 tarihinin üzerinden bir yıl gibi bir süre geçmişken 05.11.2012 tarihinde Bursa İnfaz Hakimliği'ne, hapishane koşullarının hukuka uygun hale getirilmesi ve avukat görüş koşullarının sağlanması için yapılan başvuruya uzun bir süre sonra ret cevabı verilmiştir. Söz konusu bu başvuru yukarıdaki başvuru gibi Anayasa Mahkemesi'ne, işkence yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinin tespit edilmesi talebi ile yapılan başvuru 2015/11221 numarasını almıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvuruya dair de herhangi bir kararı vermiş değildir.

3- 20 Temmuz 2016 tarihli OHAL ilanı, ilk uygulamasını İmralı Ada Hapishanesi'nde göstermiş ve raporumuzun II. Bölümde anlatılan Bursa 1. İnfaz Hakimliği kararı ile İmralı kapıları tümden kapatılmak istenmiştir. Hiçbir hukuki düzenlemenin elvermediği bu kararın kaldırılması için yapılan itirazlar reddedilmiştir. Akabinde Anayasa Mahkemesi'ne, Anayasa’nın 17, 20, 22, 36, 13, 15 ve 18. maddelerinde yer alan hak ve düzenlemelerinin ihlal edildiğinin tespiti için 27 Ekim 2016 tarihli başvuru yapılmıştır.

4- Sn. Abdullah Öcalan’ın 2003, 2004, 2006 ve 2007 yıllarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde yapılan dört ayrı başvurusu, birleştirilerek 14 Mart 2014 tarihinde dört birleşik dosya şeklinde tek karara bağlanmış, 18 Mart 2014’te karar açıklanmıştır. AİHM, ihlale hükmedilmesi talep edilen bazı maddeleri kabul ederken bazı maddelerin ise değerlendirilmesine girmemiştir. Büyük Daire’ye yapılacak itirazın kararı ve içeriği hakkında avukatların savunma hakkı bağlamında Sn. Öcalan ile görüşebilmelerini konu alan tedbir talepli başvuru yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi 2014/5264 numaralı dosya esası hakkında karar vermemekle beraber henüz tedbir talebini de karara bağlamamıştır.

5- 15 Temmuz 2016 tarihi sonrasında birçok kaynak tarafından İmralı Hapishanesi ve müvekkil Sn. Öcalan’ın darbeci askerlerin hedefinde olduğu yoğunca dile getirilmiştir. Bu durum Sn. Öcalan’ın sağlık ve güvenliği hususunda kamuoyunu haklı kaygılara sevk etmiştir. Bu kaygıları gidermek için müvekkille derhal görüşmenin sağlanması amacıyla ihtiyati tedbir talepli başvuru yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından tedbir talebi reddedilmiş esasa ilişkin ise henüz karar verilmemiştir.

6- Sn. Öcalan’ın en temel hak ve özgürlüklerden olan haberleşme hürriyeti, özel hayatına saygı ve ifade özgürlüğü hakları aynı zaman da avukat ile telefon aracılığıyla görüşme hakkını da içermektedir. Ancak bu hakkından mahrum bırakılması sebebiyle Eylül 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuru devam etmektedir. Başvurunun esası her yönüyle kısıtlama altında olan Sn. Öcalan’ın avukatı ile telefon görüşmesinin sağlanması talebinin engellenmesinin ortadan kaldırılmasına dairdir. Yapılan başvuruda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence yasağı, özel hayatın gizliliği ve özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğü haklarının ihlal edildiğini tespit edilmesi talep edilmektedir.

7- İmralı Ada Hapishanesi'ndeki koşullarının katlanılamaz derecede ağırlaştırılması ile sınırlı kalınmamış, toplumun fikre, bilgiye ulaşma hakkının önüne geçilerek Sn. Öcalan’ın birçok kitabına da haksız gerekçelerle yasak kararı konulmuştur. Sn. Öcalan’ın AİHM’ne savunma olarak verdiği, uluslararası aleniyet ve meşruluğun sağlandığı “Uygarlık”, “Kapitalist Uygarlık” ve “Özgürlük Sosyolojisi” adlı kitaplarına Van 1. Sulh Ceza Hakimliği (Eski 1 Nolu Hakimlik) tarafından konulan yasaklama ve toplatma kararının kaldırılması için 15 Şubat 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuru devam etmektedir.

B. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ'NDE DERDEST OLAN BAŞVURULAR:

1- Sn. Öcalan ile İmralı Ada Hapishanesi'nde avukat görüşmelerinin ve infaz sisteminin denetlenmesinin ne kadar önemli olduğunu AİHM’e yapılan 12261/10 numaralı başvuru ortaya koymaktadır. Zira bu başvuru, Sn. Öcalan’ın 2008 yılında hücresinde zorla yere yatırılıp ölümle tehdit edilmesine ilişkin başvurudur. Yerel yargı makamlarına yapılan şikayetlerin sonuçsuz kalması soncunda 2010 yılında AİHM’e yapılan başvuruda herhangi bir gelişme yaşanmamıştır. En son 11 Ağustos 2015’te AİHM’e dilekçe ile başvurunun akıbeti sorulmuş olmasına rağmen başvuru hakkında henüz bir karar verilmiş değildir.

2- Bugün (raporu yayınladığımız gün) yedinci yılana giren kesintisiz avukat yasağı 27 Temmuz 2011 tarihinde başlamıştı. 3 ayı bulan görüş yasağından sonra Ekim 2011 tarihinde yerel süreçlerin sonuçsuz kalması üzerine AİHM’e 74751/11 başvuru numarası ile Sn. Öcalan ve o dönem yanında bulunan 5 müvekkil adına toplu tecrit dediğimiz başvuru yapılmıştır. Avrupa’nın bugün ‘Türkiye’de ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü ile ilgili olumlu gelişmeleri görmek istiyoruz’ yaklaşımı bir yana dursun AİHM, 7 yıldır bu dosyada hiçbir şey yapmamıştır. Devamla bilgilendirme yapılmasına ve 2015 yılında başvurunun akıbeti sorulmasına rağmen AİHM, bu dosyada herhangi bir yol almış değildir. İmralı’da kurulan tecrit sistemi çok yönlü iken bu başvurunun böylesine sürüncemede bırakılması kuşkusuz yedinci yılan giren avukat yasağına en büyük katkıya sebep olmuştur.

3- AİHM, Sn. Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra yapılan 99 yargılamalarının, adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine hükmetmiştir. Bu anlamda yargılanmanın yenilenmesi gerekirken Türkiye’de duruşma yapılmadan dosya üzerinden aynı şekilde karar verilmiş ve alelacele dosya kapatılmak istenmiştir. Yeniden yargılanma hakkını düzenleyen CMK’nin 311. Maddesi Sn. Öcalan’ın özel olarak bu haktan yararlanmasının önüne geçmek için düzenlenmişti. Hal böyle olunca Sn. Öcalan’ın koşullarını taşıyan yüzlerce dosya yeniden yargılanma hakkından yararlanamamıştır. Kararı izlemekle yükümlü ve yetkili olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise yapılan yargılamanın hukuka uygun olduğuna karar vermiş ve dosyayı kapatmıştır. Sn. Öcalan’ın yararlanmasının önüne geçmek için 2003 yılında yapılan kanuni düzenlemeden olumsuz etkilenen yüzlerce dosyanın haklarının iadesi için 11.04.2013 tarihinde yeniden kanun düzenlemesine gidilmiştir. Ancak bu düzenlemede dahi sadece ve sadece Sn. Öcalan’ın yararlanmasının önüne geçecek bir istisna hali konulmuştur. Anayasal eşitlik kuralının ihlal edildiğinin en açık ifadesi bu şekilde karşımıza çıkmıştır. Kişiye özel kanun düzenlemesinin Sn. Öcalan’ın yeniden yargılama hakkını kullanmasının önüne geçilemeyeceği üzerine yerel ve Anayasa Mahkemesi düzeyinde yapılan başvurular sonuçsuz kalınca 34836/16 başvuru kaydı ile AİHM’e yapılan başvuru devam etmektedir.

4- AİHM, 18 Mart 2014 tarihli kararında (Birleştirilmiş Dosya Başvuru No: 24069/03, 197/04, 6201/06 ve 10464/07) Sn. Öcalan’a verilmiş ve ömür boyu cezaevinde kalınacağını düzenleyen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının Sözleşmenin 3. Maddesi kapsamında insanlık dışı ceza ve kötü muamele yasağına aykırı olduğunu belirterek Türkiye’yi mahkûm etmiştir. Türkiye cezaevlerinde şu anda ağırlaştırılmış müebbet hapis statüsünde bulunan yüzlerce hükümlü bulunmaktadır. AİHM’in bahse konu bu kararından sonra Türkiye Hükümeti’nin bu cezayı tekrar ele alıp, yasal düzenlemeler ile AİHM kararları ışığında iyileştirmesi gerekirken bugüne kadar hiçbir adım atmamıştır. Bu hususla ilgili olarak avukatların AİHM kararlarını takip ile sorumlu olan AK Bakanlar Komitesi nezdinde girişimleri devam etmektedir. AK BK, AİHM’in Sn. Öcalan ile ilgili verilen bu kararı izleme sürecine almıştır. Bakanlar Komitesi’ne 06.06.2016 ve 10.10.2016 tarihlerinde yapılan yazılı başvurular ile AİHM kararının gereğinin yerine getirilmesinin sağlanması için girişimlerde bulunulması ve ihlal kararından sonra son 3 yıldır Türkiye’nin AİHM kararının gereğini yerine getirmediğinin tespit edilmesi talep edilmiştir.

IV.SONUÇ

1999’dan bugüne kadar yaşanan İmralı süreci boyunca tüm ülkede yaşanan deneyimler şunu çok iyi göstermiştir ki, ne zaman ki Kürt meselesine yaklaşım konusunda güvenlik politikaları ön plana çıkarılmışsa İmralı Hapishanesi’nde uygulanan tecrit de bu politikalara paralel bir şekilde derinleştirilmiştir. Bugün de ülkenin içinde bulunduğu koşullar ile İmralı’daki mutlak tecrit çok açık bir şekilde paralellik göstermektedir. Bir yandan ülke derin bir kaos ve çatışma ortamını yaşarken, diğer yandan da İmralı’da mutlak haber alamama durumu söz konusu olup, her türlü temas engellenmektedir. Oysa müvekkil Abdullah Öcalan ile en ufak temasın dahi toplumda oluşturduğu olumlu atmosfer net gerçeklik durumundadır. Sn. Öcalan’ın 11 Eylül 2016 tarihinde son olarak kardeşiyle yapabildiği görüşmede bile ısrarla barış çabalarını dile getirmiş olması, mutlak tecrit koşullarında dahi Kürt meselesinde demokratik ve barışçıl bir çözümü yaşam gerekçesi haline getirdiğini bir kez daha göstermiştir. İnsani, hukuki, politik açıdan kabul edilemez olan, hukukun çöküşü ile inşa edilen mevcut 'İmralı Sistemi'nin ortadan kaldırılması için bütün kamuoyunu duyarlı olmaya, demokratik tepkilerini dile getirmeye davet ediyoruz.”