Başaran: HDP’yi kapattırmayacağız

HDP Eşbaşkan Yardımcısı Ayşe Acar Başaran, “Biz her türlü olasılığa hazırlıklıyız ama ne olursa olsun HDP’yi kapattırmayacağız. Tüm saldırılara karşı HDP’yi ayakta tutma mücadelesine devam ediyoruz” dedi.

Devlet aklı üzerinde inşa edilen bir parti ile son 20 yılda toplumu uçuruma sürükleyen kutba karşı bambaşka bir yola ihtiyaç olduğunu vurguladıklarını belirten HDP Eşbaşkan Yardımcısı Ayşe Acar Başaran, “3. Yol’dan iki ittifaka karşı bir ittifakı kastetmiyoruz. Demokratik temellere dayanan, ekolojik kıstasları olan ve cinsiyet özgürlüğünü esas alan bir yolun daha olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Sadece seçim mücadelesi değil, sürekli mücadeleyi içinde barındıran bir projeden bahsediyoruz” şeklinde konuştu. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin tarafından "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçladığı" gerekçesiyle HDP’nin temelli kapatılması, Eşbaşkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan da dahil 687 partiliye siyasi yasak getirilmesi talep edilmişti. İddianame, 17 Mart 2021'de Yüksek Mahkeme'ye gönderilmişti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı için Yargıtay Genel Kurulu’nda yapılan seçimde adaylardan Bekir Şahin, 5 aday arasında 4’üncü olmuştu ve 4 Haziran 2020'de Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tercihiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına atanmıştı. Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, 19 Mart'ta iddianame üzerinde ilk inceleme raporunun düzenlenmesi için bir raportör görevlendirdi. AYM, davanın ilk incelemesini 31 Mart'ta yaptı. AYM Genel Kurulu, iddianamede usul eksiklikleri tespit ettiklerini belirterek başvurunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verdi. 15 Nisan'da AYM, gerekçeli kararı Yargıtay'a gönderdi. İncelemesini tamamlayan Bekir Şahin, iddianameyi tekrar AYM'ye gönderdi. Ön incelemesini tamamlayan raportör, iddianamenin kabulünü istedi. AYM, 21 Haziran'da iddianameyi kabul etti. İddianamenin kabul edilmesi ve HDP'ye tebliğ edilmesiyle iki aylık ön savunma süreci başladı. HDP Hukuk Komisyonu, AYM'ye başvurarak dört ay ek süre talebinde bulundu. AYM, bu talebi 2 Eylül'de karara bağladı ve hakkında siyasi yasak istenenlerin ön savunmasını hazırlaması için 30 günlük ek süre verdi. HDP, 5 Kasım 2021'de yazılı savunmasını AYM’ye sundu. 29 Kasım'da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, esas hakkındaki mütalaasını AYM’ye sundu. Şahin, HDP'nin ön savunmasındaki taleplerin reddedilmesi, temelli kapatılması ve kapatmaya sebep olanlara 5 yıl siyaset yasağı getirilmesini istedi. AYM, 20 Ocak 2022'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkındaki mütalaasını HDP'ye gönderdi ve savunmasını hazırlaması için 30 gün süre verdi. Mahkeme, partililerin savunmasının başsavcılığa gönderilmesi isteğini kabul etmedi. AYM Üyesi İrfan Fidan'ın önceki görevleri nedeniyle yapılan reddi hakim talebini de reddetti. HDP, 19 Nisan 2022’de 220 sayfalık yazılı savunmasını AYM’ye sundu. Karar bekleniyor.

HDP Eşbaşkan Yardımcısı Ayşe Acar Başaran, partilerinin kapatma sürecine ve Türk devletinin Kürt siyasi hareketine yönelik 32 yıllık saldırılarına ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

32 yıllık sürecine baktığımızda 7 partinin kapatıldığını görüyoruz. Kürtlere ve onların partilerine yönelik bu saldırıların temasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de demokratik siyaset yapmak başlı başına zor bir iştir. Kadınların, gençlerin ve toplumun ihtiyaçları dahilinde bir siyasi çizgideyseniz sürekli hedeftesiniz. Hükümetler değişse de demokrasi hiçbir zaman uygulanmadı. Dönem dönem kısmen olsa ilerleyen ama her defasında darbelerle belli bir hizaya çekilen, sınırlandırılan bir Türkiye siyasi atmosferi var. O yüzden Türkiye’de demokratik siyaset yapmak çok güçleşiyor. Türkiye, dünyada en çok siyasi partinin kapatıldığı, baskılara maruz kaldığı veya siyasetçilerin katledildiği, tutuklandığı ülkedir. Çünkü Türkiye’de sorunlar hiçbir zaman kabullenmiyor. Kabullense bile çözümleri tartışılmıyor. Yüz yıldır devam eden Kürt sorunu. Zaten kapatılan partilerimiz de iktidarların Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözemediklerinin bir göstergesidir. Kürt sorununu çözümsüz bırakma siyaseti her ne kadar değişmediyse de mücadelemiz de o kadar değişmedi. Geleneğinden geldiğimiz partilerin de mücadelede ısrarı değişmedi. Kürtlerin dil ve varlık problemleri ortadan kalkmadığı için bizim de mücadelemizin geleneği devam etti, ediyor.

Kürt sorununu çözümsüz bırakan iktidarların akıbetlerinin çokta iç açıcı olmadığını gördük. AKP’yi bu çerçevede nasıl bir son bekliyor?

Daha önceki iktidarlar Kürt sorununa çözüm getireceklerine, savaşın ve çatışmalı sürecin biteceğine dair vaatler vererek hükümete gelmişlerdi, ancak söylediklerinin hiçbirini yapmadılar. Çünkü savaş ve kan onların iktidarlarının sürmesi için kendilerine gerekli olan iki önemli olgu idi. Erdoğan da tıpkı kendinden öncekiler gibi, iktidara ilk geldiğinde Türkiye’yi demokratikleştireceğini, Kürt sorununa çözüm bulacağını ve savaşın sonlandırılacağını vaat etti. Fakat çok değil, kısa bir süre sonra o da kendisinden önceki iktidarlar gibi, “Kürt sorunu yoktur” noktasına geliverdi. Bu sorunu çözmeyen iktidarlar, çözüldüler. Kürt sorununu çözmeyen, yanlış yöntemlerle hareket eden tüm iktidarlar şu anda hatırlanmıyor. ANAP, DYP, DP ve Refah Partisi gibi siyasi oluşumlar vardı bir dönemler. Bunların şu anda esameleri okunmuyor ama Kürtlerin mücadelesi devam ediyor. Bu halk, taleplerinde geri atmıyor ve büyüyor. Hatta Türkiye demokrasisinin bile gelişmesi için mücadele veriyor.

Önümüzdeki genel seçimlere ilişkin yapılan anketlerde partinizin kilit bir rol oynadığı görülüyor. Kapatılmanız durumunda, ana akım siyasette nasıl bir kriz vuku bulacak?

Öncelikle partimizin kapatılmasına toplumun nasıl cevap verdiğini görmemiz lazım. Kapatma tartışmaları ile beraber Newroz Bayramı’nı atlattık ve aslında partiyi kapatma gündemine verilen en güçlü cevaptı. Tarihin en görkemli Newrozlarından birini yaşadık. Milyonlar sokaktaydı ve halk “Buradayız” dedi. HDP fikriyatını kapısına kilit vurulacak bir binadan ibaret görebilirler ama bu Türkiye’de mayası tutan bir fikriyattır. Çünkü toplum da artık iktidarın yürüttüğü politikalardan razı değil. Yine partimizin kadın meclisleri olarak “Kadın Yoksunluğuna Hayır” sloganı ile kent kent dolaştık ve gittiğimiz her yerde gördük ki, toplumun HDP’ye dair büyük bir umudu var. O yüzden de HDP’yi kapatmak, bir anlamda da toplumun umuduna saldırmak olur.

Partiniz kapatıldığı taktirde o süreci nasıl karşılamayı düşünüyorsunuz, buna dair bir hazırlığınız var mı?

Biz her türlü olasılığa hazırlıklıyız ama ne olursa olsun, HDP’yi kapattırmayacağız. Tüm bu saldırılara karşı HDP’yi ayakta tutma mücadelesini vermeye devam ediyoruz. Tabi ki her olasılığa karşı hazırlıklarımız var. Zamanı geldiğinde de bunları halkımızla tartışarak adımlarımızı atacağız.

Kürt siyasi hareketinin dışında da HDP’nin içerinde bileşenler var. Partinin kapatma davasını nasıl karşılıyorlar?

Partimiz, göründüğünden daha büyük bir kitleye hitap ediyor, çünkü çok büyük bir sahiplenme gelişti. Biz Türkiye siyasetinde var olmayan bir model ortaya koyduk. HDP’nin tüm bileşenleri de partimize saldırıların, aslında Türkiye demokrasisine bir saldırı olarak değerlendiriyor. Bileşenlerimiz zaten bu mücadelenin bir parçasıdır ama demokrasi ve özgürlüklerden yana olan, bileşenimiz olmayan siyasetler de yanımızda duruyor.

Partiniz 3. Yol’a vurgu yapıyor. Bu konudaki çalışma ve çabanız hangi aşamada?

3. Yol’dan iki ittifaka karşı bir ittifakı kastetmiyoruz. Bu ülkede, yüz yıllık devlet aklı üzerinde inşa edilen bir parti, onun haricinde de son 20 yılda toplumu çıkmaz bir siyaset anlayışıyla  uçuruma sürükleyen başka bir politik kutup var. İşte tam da bunların karşısında bambaşka bir yola ihtiyaç olduğunu vurguluyoruz. Aslında sadece bu topraklar için değil, dünya için de bu yola ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Ortadoğu’daki gelişmelere baktığımızda da Rojava örneğinde vücut bulduğunu görebiliriz. Demokratik temellere dayanan, ekolojik kıstasları olan ve cinsiyet özgürlüğünü esas alan bir yolun daha olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bunu dönem dönem ‘üçüncü ittifak’ olarak değerlendirenler oluyor ama biz daha geniş bir modeli alternatif olarak sunuyoruz. Üçüncü bir ittifaktan söz etmiyoruz burada. Sadece seçim mücadelesi değil, sürekli bir mücadeleyi içinde barındıran bir projeden bahsediyoruz.