Bayık: 24 Haziran'da faşizmi yenmek mümkün

Bayık: “AKP’den kurtulmak isteyen kesimlerin daha kararlı olduğu görülüyor. Eğer bu kesimler daha iyi çalışır, sandıklara sahip çıkarsa AKP’nin iktidarının sonuna geldiğini söylemek mümkün. Toplum karşısında sonu gelmiştir. “

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 24 Haziran’da AKP’nin ilk defa kaybetme ihtimalinin ortaya çıktığını belirterek, HDP’nin çok iyi bir oy oranıyla barajı aşaması durumunda AKP iktidarının sonunun geleceğini vurguladı.

Faşist bloğun seçimden güçlü çıkması halinde savaşı daha da tırmandıracağını söyleyen Bayık, “Şu açıktır ki bu blok seçimi kazanırsa, bu hileyle olacaktır. Dolayısıyla tüm demokrasi güçlerinin ve halkların seçimle gitmek istemeyen, zor ve baskıyla iktidarda kalmak isteyen AKP-MHP faşizmine karşı direnmesi gerekiyor. Eğer hileyle yeniden iktidar olmak isterse seçimle iktidarını bırakmayacağı netleşmiş olacaktır” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Yeni Özgür Politika gazetesinden Sinan Salih'in sorularını yanıtladı:

Bir önceki seçimde de kısmen görülse de, 16 yıldır iktidarda olan AKP’nin ilk kez bu kadar kaygılı, telaşlı olduğu görülüyor. Bunu yaratan etkenler nelerdir?

Öncelikle AKP’nin iktidara geldiği ilk yılları hatırlatmakta yarar var. AKP 16 yıllık bir iktidardır. AKP iktidarının şöyle bir karakteri var; bu seçimde zorlanmasının asıl nedeni, AKP’nin ilk iktidara geldiği dönemdeki söylemleriyle bugünkü ifadeleri ve iddialarının tezatlık teşkil etmesidir. AKP şu anda 2002 Kasım’ında iktidara gelen AKP değildir. En azından söylemleri ve politikalarıyla o dönemdeki AKP’den uzaklaşmıştır. Şu denilebilir; o zaman iktidarda kalmak için demokrasi güçlerinden, Kürtlerden ve liberallerden destek almak zorundaydı. Bu nedenle söylemleri ve politikaları farklıydı. Bir yönüyle doğrudur. Çünkü AKP gerçekten de güçlü bir demokrasi mücadelesi içinden gelen bir parti olmadı. Kuşkusuz siyasal İslamcıların, İslami kesimlerin de bu devlet tarafından baskı altına alınması gerçeği vardı. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda Kürtler, sosyalistler ve İslami kesimi sistem dışında tutan, üzerlerinde baskı kuran politik bir yaklaşım içindeydi. Ancak şu da bir gerçektir, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren baskılara, zulme ve otoriter karakterine karşı mücadele veren esas olarak Kürtler ve sosyalistler olmuştur. İslami kesimler bu sisteme karşı mücadelede çok sınırlı yer almışlardır. Kuşkusuz bazı itirazlar olmuştur ama bu itirazlar sisteme karşı etkili bir mücadeleye dönüştürülmemiştir. Kaldı ki AKP’yi kuranlar sisteme belli düzeyde itirazı ve mücadelesi olan Erbakan’ın Saadet Partisi geleneğinden de kopan ve bu sistemle uzlaşmak isteyen bir siyasi anlayışla hareket ettiler.

AKP iktidar olmak için özgürlükten, demokrasiden söz etti. Kürtlere belli bir dönem yumuşak yaklaşımlar gösterdi ama yıllar geçtikçe, devletle bütünleştikçe, sistemden nemalanan bir siyasal hareket haline gelince iktidara geldiği dönemdeki söylemleri, dili bıraktı. Tamamen devletle bütünleşen baskıcı bir iktidar haline geldi. Öyle ki Türkiye’nin sicili kötü en şovenist ve en faşist partisiyle ittifak kurdu. Bu zaten AKP iktidarının nasıl bir karaktere büründüğünü ortaya koymaktadır. Bu yönüyle şu anda orijinalliğinden, özgünlüğünden tümüyle kopan sınırlı da olsa çıkışındaki değerleri taşımayan bir parti durumundadır. Bir siyasi hareket, bir parti kendi gerçeğinden kopar, farklı bir şeye evrilirse, benzeşirse böyle bir hareketin güçlü olmasından bahsedilemez. Belki devletin imkânlarıyla, başka nedenlerle kendini güç gösterebilir ama artık iç dinamikleriyle, kendi karakteriyle güç olan bir siyasi hareket değildir. Şu anda AKP’nin durumu böyledir. Bu nedenle artık toplumla giderek bağı kopuyor. Artık kendisine oy verenler bile kuşkuyla bakıyor. Bu yönüyle AKP iktidarı ve Erdoğan en zor dönemini yaşıyor.

AKP iktidarının şu anda telaşlı ve kaygılı olmasının en önemli nedenlerinden biri de toplumda AKP iktidarının politikalarına yönelik rahatsızlığın ortaya çıkmasıdır. Gerçekten de Türkiye tarihinde hiçbir iktidar AKP iktidarı kadar toplumu bu kadar kutuplaştıran ve birbirine düşman yapan bir politika izlememiştir. Öyle ki bugün komşular birbirine güvenle bakmıyor, iş yerinde insanlar birbirine güvenle bakmıyor. Toplum mutsuz, çünkü işyerinde güvensiz, mahallede güvensiz. Toplum moral alacak bir ilişki içinde değil. Bu aslında Türkiye toplumunda travmatik bir durum ortaya çıkarmıştır. Belki AKP iktidarını kendi ekonomik, sosyal çıkarları için destekleyenler var ama onlar bile mevcut Türkiye’nin toplumsal ve siyasal ikliminden rahatsızlar, durumlarından memnun değiller. Belki de AKP iktidarının şu anda en zayıf karnı, yarattığı bu toplumsal ruh halidir. Bu durum Türkiye toplumunda AKP iktidarının yarattığı sonuçlardan rahatsızlık ortaya çıkarmıştır. Diğer taraftan Kürt düşmanlığını, demokrasi düşmanlığını, tüm farklılıklara düşmanlığını o kadar yüksek düzeye çıkarıp, kendi dışında olan herkese o kadar düşmanlık yapmıştır ki AKP iktidarına karşı tutum alan, mücadele eden, bundan kurtulmak isteyen toplumsal kesimler eskiye göre daha kararlı hale gelmiştir. Kürtler son üç yılda özellikle bu iktidarın Kürt düşmanlığına büyük bir tepki duymaktadırlar. AKP’ye oy veren Kürtler bile AKP’nin bu politikalarından rahatsızdır. Her tarafta Kürt düşmanlığı yapıyor; Rojava’da Kürt düşmanlığı yapıyor, Efrîn’de Kürt düşmanlığı yapıyor. Başûrê Kurdistan’daki referandum ve Kerkük işgali sırasında Kürt düşmanlığını açıkça ortaya koydu. Öyle ki Kürt şehirlerine bile Kürt şehri demiyor. ‘Kobanê Kürt şehri değildir, Efrîn Kürt şehri değildir’ diyor. ‘Kerkük Kürt şehri değildir, Kürtler dışardan getirilmiştir’ diyerek neredeyse Kürtleri bulunduğu topraklarda ortadan kaldırmak isteyen, Kürt’ün varlığını inkar eden bir politika yürütmektedir. Bu gerçekten tüm Kürt halkını tepki ve öfkeye sevk etmektedir. Tüm bu politika ve uygulamalar bir araya geldiğinde AKP iktidarına Türkiye içinde önemli bir tepki vardır. Halk, Erdoğan ve AKP iktidarından kurtuluyor. Bu nedenle ‘tamam’ ve ‘sıkılıyoruz’ kavramı toplumun gündemine oturdu.

Öte yandan toplum Erdoğan’ın dış politikasından çok da memnun değil. Erdoğan kendisini dünyanın kabadayısı gibi göstermeye çalışıyor, herkese kabadayılık yapıyor; bununla şovenizmi şahlandırıp oy toplamaya çalışıyor. Ama toplumun önemli bir kesimi de niye bu dünyayla bu kadar kavga ediyoruz, herkesle niye bu kadar kavga ediyoruz diyor. İçerde kavga dışarıda kavga durumundan rahatsız. Tüm bunlar AKP iktidarını kaygı ve telaşa sevk etmiştir.

24 Haziran seçimleri AKP’nin sonu olabilir mi? Mevcut seçim atmosferini nasıl görüyorsunuz?

AKP iktidarının bu seçimde iktidarını kaybetme ihtimali ortaya çıkmıştır. Bu da Erdoğan’ın üslubuna ve AKP’nin söylemlerine yansımaktadır. En önemlisi de kaybedeceğini görünce baskıyı artırmıştır. Her kesime baskıyı yoğunlaştırarak, zaten adaletsiz olan seçim koşullarını daha da adaletsiz hale getirerek zorla seçim kazanmak istiyor. Ancak AKP iktidarının şovenizmi şahlandırmak için gerçekleştirdiği Efrîn işgalinin de çok fazla oy kazandırmadığı anlaşılıyor. Bu da şunu ifade ediyor; demek ki Türkiye toplumunda önemli bir tepki, öfke var. Şovenizmi ne kadar şahlandırırsa şahlandırsın Türkiye toplumunun AKP iktidarına yönelik algılarını değiştiremiyor.

Bu açıdan AKP’nin iktidarını kaybetmesi ihtimali doğmuştur. Seçim atmosferi belki önceki seçimler gibi çok canlı değil. Çünkü AKP iktidarı çok baskı yapıyor ve diğer yandan bütün basını ele geçirmiş durumda. Basın Erdoğan’dan, AKP’den başka bir şey vermiyor. 7 Haziran seçimlerinde durum biraz daha farklıydı. Doğan Grubu ve yine bazı kanallar biraz daha tarafsız yayın içindeydi. Hatta bir yönüyle AKP’nin rahatsız olduğu yayıncılık da yaptılar. Ama şimdi hepsi AKP iktidarının propagandacısı olmuş durumda. Bu açıdan seçim ortamı sadece Erdoğan’ın konuşmaları biçiminde yansıtılıyor. Ama Erdoğan’ın miting konuşmalarının toplumda eskisi gibi heyecan yaratmadığı görülüyor. Tüm bu gerçekler 24 Haziran’da AKP’nin ilk defa kaybetme ihtimalini ortaya çıkarmış bulunuyor. AKP baskı ve hileyle bu durumu değiştirmeye çalışıyor. Fakat demokrasi güçleri, muhalif güçler, Kürtler ve AKP iktidarından rahatsız olan tüm kesimler sandıklara sahip çıkıp hileleri önleyebilirse ve HDP çok iyi bir oy oranıyla barajı aşarsa AKP iktidarının sonu gelecektir. Özellikle gençlerin AKP’ye oy vermediği yönünde bazı anket sonuçları var. Bu aslında AKP iktidarının geleceğinin olmadığını gösteriyor. Gençlerden uzaklaşan, gençlerden oy alma kapasitesi azalan bir iktidarın artık seçimleri kazanma ve iktidarda kalma şansı yoktur. AKP böyle bir sürece girmiştir. Ama AKP iktidarı seçimle bırakmak istemiyor. Şu andaki bütün duruşu böyle; bu seçimi beka sorunu olarak görüyor, herhangi bir partinin seçimi olarak görmüyor. ‘AKP kaybederse, Türkiye kaybeder’ gibi bir algıyla toplumu aldatmaya, kandırmaya ve yönlendirmeye çalışıyor. Bu yönüyle tabi ki zor bir seçimdir. Ama halkın AKP’den uzaklaştığı görülüyor. AKP’den kurtulmak isteyen kesimlerin daha kararlı olduğu görülüyor. Eğer bu kesimler daha iyi çalışır, sandıklara sahip çıkarsa AKP’nin iktidarının sonuna geldiğini söylemek mümkün. Toplum karşısında sonu gelmiştir. 16 Nisan referandumunda da aslında kaybetmişti. Bu seçimde de büyük ihtimalle kaybedecektir. Seçim hilesi yapmadığı takdirde AKP’nin iktidarının sonu gelecektir.

Daha önce ittifaklara ve koalisyonlara karşı olan AKP’yle MHP’yi bir araya getiren ne oldu?

Daha önce ittifaklara karşıyız, ittifaklar olumsuzdur biçiminde propaganda yaparak toplumdan oy alıyordu. Öte yandan her zaman HDP’yi, HDP gibi partileri baraj altında tutmak istemiştir. Bu açıdan da ittifaklara karşıydı. Çeşitli güçlerin kendisine karşı ittifak kurarak hareket etmesinin önüne de geçmek istiyordu. Koalisyonlara da karşıydı. Sadece kendisi iktidar olmak istiyordu. Koalisyonlarla kendi istediği siyasi ve toplumsal sistemi hakim kılamayacağını düşündüğünden tabii ki tek başına iktidar olmak istiyordu. Ama gelinen aşamada kendi zihniyetini ve öngördüğü sistemi önemli oranda devlette yerleştirdiğini düşünüyor. Devletle birçok bakımdan buluşmuş durumda. Bu yönüyle artık demokrasi güçlerini, halkı ve toplumu karşıya almıştır. Bu durumda demokrasi güçlerine , Kürtlere, liberallere, işçilere ve memurlara karşı artık müesses nizamın temsilcisi haline gelmiştir. Bu durum karşısında tabi ki yeni ittifaklarla ayakta kalacak. Eskiden Kürtlerin, demokrasi güçlerinin ve liberallerin bir kesimini yanında tutarak iktidarda kalıyordu. Ama devletle bütünleşip politikası artık otoriter, Kürt düşmanı ve demokrasi düşmanı olunca bu defa tabi ki yeni ittifaklara ihtiyaç duydu. Bu da MHP ve Ergenekoncular gibi Kürt ve demokrasi düşmanı güçler oldu. Türkiye’de Kürt halkına ve demokrasiye düşman, tekçi anlayışta olan, tek ulus diyen, Türk ve Sünni dışında bütün etnik ve toplumsal inançların yok olmasını isteyen bir faşist zihniyet var. AKP iktidarı demokrasi güçlerinin, Kürtlerin, Alevilerin kendine karşıt hale geldiğini gördü. Yine gençler AKP’den koptu. Kadınlar AKP’nin politikasından rahatsızlar. MHP ve diğer demokrasi düşmanı güçlerle ittifakı yapmasının nedeni bu güçlerden duyduğu korkudur. Demokrasi güçleri dinamik güçlerdir. Demokrasi güçleri her zaman toplum içinde güç ve itibar kazanırlar. Bu yönüyle faşist güçleri iktidardan düşürecek temel aktördürler. Bu açıdan MHP gibi faşist güçlerle bütünleşerek iktidarını ayakta tutma yolunu seçmiştir.

Seçimlerde AKP-MHP faşizmi karşısında halkların, demokrasi güçlerinin, Alevilerin ve Kürtlerin oluşturduğu ittifakı nasıl görüyorsunuz?

Kuşkusuz bu ittifakın ortaya çıkması çok çok önemlidir. Türkiye’nin sosyalist geleneği birikimi de HDP’yi desteklemektedir. Bu durum Türkiye’deki demokrasi isteyen tüm güçlerin esas olarak HDP etrafında toplandığını gösteriyor. Çünkü Türkiye tarihi boyunca demokrasiye en fazla ihtiyacı olan Kürtler, Aleviler, kadınlar, farklı etnik ve dinsel topluluklar ve sosyalistler oldu. Bu açıdan Türkiye’de geçmişte hep demokrasi mücadelesi içinde yer almış ve demokrasiden yana olan toplulukların bir ittifak halinde HDP’yi desteklemeleri Türkiye’nin demokratikleşmesinde kararlı olduklarını ve mücadele edeceklerini ortaya koyuyor. Sadece bunlar değil, gerçek anlamda İslami değerlere sahip olan toplum da AKP’den uzaklaşmaktadır. Çünkü AKP şu anda dini en kötü kullanan siyasal parti haline gelmiş bulunmaktadır. Aslında din düşmanıdır. Önder Apo bunları ‘karşıt İslam’, ‘Muaviye İslam’ı’ olarak tanımlamıştı. İslam’ın özündeki hak, adalet, eşitlik değerlerinden uzaklaşan, tamamen baskıcı, sömürücü egemen sınıfların hizmetine sokulmak istenen bir İslam anlayışına sahiptir. Bundan İslam’ın kültürel değerlerine sahip olan toplum rahatsızdır. Nitekim birçok İslami kesimin AKP’den rahatsız olması bunun ifadesidir. İslami değerleri gerçek anlamda sahiplenenler de giderek AKP’den kopmaktadır. Onlar da İslam’ın özüne uygun bir yaşama kavuşmaları için dinin devletin etkisinden kurtulmasını arzuluyorlar. AKP’ye oy veren Kürtler de AKP’den uzaklaşmaktadır. Bu yönüyle AKP iktidarına karşı güçlü bir demokrasi ittifakı ortaya çıkmıştır.

Düşünebiliyor musunuz, AKP seçimi kazanmak için Çiller ve Ağar’a sarılıyor. Erdoğan AKP’nin ilk yıllarında ”Biz 1990’lı yılların uygulamalarına karşıyız” diyordu. 90’lı yıllardaki Çiller, Ağar ve Doğan Güreş dönemindeki kirli savaş uygulamalarını eleştirerek toplumdan oy istiyordu. Bu söylemiyle demokrasi güçlerinin ve Kürtlerin bir kısmını yanında tutmak istiyordu. Şimdi Çiller’e, Ağar’a ve MHP’ye sarılmış durumda. Aslında Evren’e de sarılmış durumda. Nitekim Pervin Buldan, “Mezardan çıkarabilse Evren’i de ittifaka katacaktır” dedi. Zaten şimdi Evren gibi konuşuyor. ”OHAL oldu da Türkiye’ye huzur geldi” diyor. Evren de ”Darbe yaptım, Türkiye’ye huzuru getirdim” diyordu. Baskıyla, zulümle huzuru aynı görüyor. Demokrasiyle topluma istikrar ve huzur getirme yerine, baskı ve zorla toplumu susturmayı huzur olarak ifade ediyor. Baskıyla, zulümle, zorla insanları susturmak ve cezaevlerine atmak huzur mudur? Dünyada faşist rejimler ve darbeler neden eleştiriliyor? Çünkü demokrasi ve özgürlükle istikrar ve huzur getirme yerine baskı ve zorla insanlar susturuluyor. Kenan Evren’in zihniyeti ve kafası neyse şu anda Erdoğan’ın zihniyeti ve kafası aynıdır

MHP 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ”Biz içerdeyiz düşüncemiz iktidarda” diyordu. Şimdi gerçek anlamda iktidarın ortağı haline gelmişlerdir. Böyle bir iktidara karşı tabii ki demokrasi güçlerinin ve halkların ittifakı gelişecektir. Faşizme karşı ancak ittifak yapılarak mücadele edilir ve geriletilir. Faşizmin başka türlü geriletilmesi, yenilgiye uğratılması mümkün değildir. Eğer AKP iktidarına faşist deniliyorsa, o zaman buna karşı demokrasi güçleri bir olacak, antifaşist demokratik cepheyle mücadele edeceklerdir. Şu anda böyle bir ittifak kurulmuştur. Belki de Türkiye tarihinde ilk defa sol güçler, demokrasi güçleri ve halklar gerçek anlamda bir araya gelmişlerdir. Geçmişte ideolojik yaklaşımlarla, çok ayrıntılarda farklı düşünceler ortaya koyarak demokrasi güçleri, halklar, Kürtler, Aleviler ve sol güçler bir araya gelmiyorlardı. Bu yanlış ve apolitik bir yaklaşımdı. Faşizmin saldırganlığı demokrasi güçlerini de birleştirmiştir. Zaten her zaman böyledir. Devrimci mücadele karşısında karşı devrim örgütlenir. Karşı devrim ve faşist saldırılar da demokrasi güçlerini birleşmeye ve ortak mücadeleye sevk eder. Bugün de böyle bir demokrasi ittifakı ortaya çıkmıştır. Bu Türkiye için çok hayırlı olmuştur. Bunun sonuçları bu seçimde de görülecektir. Türkiye’nin bundan sonraki demokratikleşme mücadelesinde de sürecektir.

Elbette bu salt bir seçim ittifakı olarak kalmamalı, seçimden sonra da faşizme ve faşist saldırılara karşı demokrasi ve özgürlük mücadelesi ekseninde sürdürülmeli. Hiç kimse tek başına özgür ve demokratik yaşama kavuşamaz. Demokrasiye ihtiyacı olan güçler tek başına faşizmin üstesinden gelemeyeceklerine göre o zaman ortaya çıkan demokrasi ittifakını çok değerli görmek gerekir. Bu seçimde ortaya çıkan demokrasi ittifakını demokratik olamayan sisteme karşı uzun süreli ortak mücadele haline getirip Türkiye’de gerçek anlamda demokrasinin geleceği demokratik devrimi gerçekleştirmek gerekiyor.

AKP-MHP faşizminin baskı ve yönlendirmesinin zayıf olduğu Avrupa’da Kürtlerin, Alevilerin, tüm farklı etnik ve dinsel toplulukların, sol ve sosyalistlerin içinde bulunduğu tüm demokrasi güçlerinin güçlü bir demokrasi ittifakı kurmalarının etkili sonuç verdiği görülmektedir. Avrupa’da sadece seçim sürecinde değil, önceleri ve sonrasında da bu birliktelik sürdüğünden bir bütün olarak demokrasi güçlerinin varlığı etkili hissedilmektedir. Nitekim geçen seçimlerde HDP birçok yerde ya birinci ya da ikinci parti olmuştu. Bu vesileyle Avrupa’daki halkımızın ve demokrasi güçlerinin bu birlikteliğini kutluyor, demokrasi ittifakını daha da geliştirerek mücadelelerini etkili kılmaya çağırıyoruz.

Seçimlerde AKP-MHP bloku başarısız çıkarsa Kürt Özgürlük Hareketi’nin tutumu ve pozisyonu ne olur? Ya da faşist blok başarılı çıkarsa stratejisi ne olur?

Faşist blok seçimde başarılı çıkarsa savaşı daha da tırmandıracak, içerde demokrasi güçleri ve Kürt halkına yönelik saldırılarını daha da artıracaktır. Zaten içerde ve dışarıda saldırgan politikalarına meşruiyet kazandırmak için bu seçime başvurmuştur. Çünkü bir seçimle yeniden iktidarı ele geçirip meşruiyet kazanmazsa içeride ve dışarıdaki saldırgan politikalarını sürdüremezdi. Efrîn işgaliyle şovenizmi şahlandırıp baskın bir seçimle iktidar olacağını düşündü. Böylece hükümetine meşruiyet kazandırarak baskı, zulüm ve saldırgan politikasını dizginsiz sürdürecekti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Efrîn’de şovenizmi şahlandırması da Erdoğan’a puan kazandırmadı. Belki de 1,5 yıl öncesinden erken seçim kararı aldığına da pişman olmuştur. Aslında ekonomik kriz gelmeden seçim yapıp yeniden iktidar olmak istedi. Siyasi kriz derinleşmeden seçime girmek istedi. Şu açıktır ki, bu blok seçim kazanırsa bu ancak hileyle olacaktır. Tabii ki AKP-MHP bu baskın seçimle yeniden iktidara gelirse demokrasi güçleri ve halkların seçimle gitmek istemeyen, zor ve baskıyla iktidarda kalmak isteyen AKP-MHP faşizmine karşı direnmesi gerekiyor. Eğer hileyle yeniden iktidar olmak isterse seçimle iktidarını bırakmayacağı netleşmiş olacaktır.

Kürt halkı önceleri direndiği gibi bundan sonra da direnişini sürdürecektir. Zaten AKP-MHP faşist iktidarı üç yıldır iç ve dış bütün imkânlarını kullanarak saldırıyor. Öyle ki geçen AKP-MHP faşist iktidarının sözcüleri ”2017 baharında bir daha PKK’nin adı ağza alınmayacak” diyordu. Ama Özgürlük Hareketi direnerek, halkımız direnerek AKP iktidarının planlarını ve hesaplarını bozdu. Zaten şu anda AKP iktidarı zor durumdaysa bunu sağlayan özgürlük hareketimizin direnişidir. AKP yeniden iktidar olursa saldırılarını daha da artıracak ve buna karşı biz de tarihi bir direniş göstereceğiz. AKP-MHP iktidarının şöyle vurduk, şöyle ezdik, şöyle bitiyoruz söylemlerinin ne kadar boş olduğu görülecektir. Son zamanlarda bu tür söylemleri bu kadar dillendirmelerinin nedeni şovenizmi şahlandırıp oylarını artırmaktır. Ancak durumun böyle olmadığı herkes tarafından görülecektir. Nerede saldırırsa orada direniş büyütülecek ve yaygınlaştırılacaktır. Bakur’da da Başûr’da da gelişip yaygınlaşacaktır. Türk devletinin saldırdığı her yerde ona karşı özgürlük mücadelemiz tarihi bir direniş gösterecek ve bu direnişle AKP-MHP iktidarının sonu getirilecektir. Çünkü bütün politikalarını bu saldırılarının başarısı üzerine kuran AKP-MHP bunda başarısız kaldığında iktidardan da düşecektir.

Bu seçimde faşist blok kazanırsa sadece Kürtlerin değil demokrasi güçlerinin de direnişi olacaktır. Bu yönüyle her işte bir hayır vardır derler. Bu faşizme karşı demokrasi güçleriyle Kürt halkı ortaklaşa mücadele ederek seçimle gitmeyen bu iktidarı demokratik halk direnişiyle düşürecektir. Bu faşist iktidarın kaderi kaçınılmaz olarak böyle olacaktır. Bir ihtimal olarak seçimi hile ile kazanmaları da AKP-MHP faşist iktidarını kurtarmayacaktır. 24 Haziran’da düşmese de, direniş gelişirse bir yıl içinde iktidarını kaybedecektir. Bu açıdan Kürt halkıyla demokrasi güçlerinin bu süreçte kurduğu ittifak tarihi önemdedir. Önümüzdeki dönemin stratejisi demokrasi güçleriyle Kürt halkının mücadele ederek AKP iktidarını devirerek Türkiye’yi demokratikleşme olacaktır.

Eğer AKP-MHP iktidardan düşer ve Erdoğan cumhurbaşkanlığını kaybederse, bu aslında Türkiye halklarının AKP-MHP’nin politikalarını ret ettiği anlamına gelir. Devletin derinlikleri, klasik asker sivil bürokrasi, şu ana kadar AKP-MHP’yle ortak hareket eden devlet güçleri Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı savaşı sürdürmek isteyeceklerdir. Bu yönüyle seçimde AKP’nin ve Erdoğan’ın kaybetmesiyle Türkiye’ye hemen demokrasi gelmeyecektir. Ama AKP-MHP faşizminin yenilgiye uğratılması saldırgan faşist Kürt düşmanı güçleri, demokrasi ve halk düşmanı güçler zayıflatacaktır. Bu açıdan demokrasi güçleri bu seçimdeki başarılarını, ortak duruş içinde sürdürürlerse, AKP-MHP faşizminin yarattığı toplumsal zihniyet ve devlet anlayışı kırılmaya uğrayabilir. Yeni seçilen cumhurbaşkanı ya da güçlenen muhalefet AKP-MHP iktidarının politikalarının toplum tarafından benimsenmediğini düşünerek şimdiye kadar izlenen demokrasi ve Kürt düşmanı politikalardan geri adım atmak da isteyebilirler. Yeni seçilecek cumhurbaşkanı ya da iktidar alternatifi muhalefet klasik devlet anlayışına karşı çıkma iradesini ne kadar gösterecek, bu önemlidir. Çünkü Türkiye’de partiler iktidara geldikten sonra önceki söylemleri ne olursa olsun klasik devlet politikalarına açık tutum koyamıyorlar. Giderek devlet politikalarıyla bütünleşiyorlar. Tabii ki seçimde AKP-MHP faşist iktidarının kaybetmesi demokrasi güçleri ve mücadelesi açısından uygun zemin ve fırsatlar ortaya çıkaracaktır. Biz böyle bir durumda yeni seçilecek cumhurbaşkanının ya da iktidara gelecek siyasi güçlerin klasik devlet politikasını bırakarak demokrasi ve özgürlükler doğrultusunda adım atmasını isteriz. Gerçekten demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda adımlar atılmak istenirse, biz de bu tür adımları yaklaşımlarımızla teşvik ederiz. Ama şimdiden kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

Erdoğan kaybetti, AKP kaybetti, hemen demokrasi gelir biçiminde bir yaklaşım içinde de değiliz. Çünkü yerleşmiş zihniyetler var. AKP iktidarının bir süredir asker ve sivil bürokraside yerleştirdiği anlayışlar var. Bunlar yeni cumhurbaşkanını da, yeni iktidarı da demokrasi ve Kürt düşmanı politikalara zorlayabilir. Çünkü Türkiye tarihinde hükümetler klasik devlet politikası olan Kürt ve demokrasi düşmanı anlayışı aşamamıştır. Bu yönüyle AKP-MHP faşizminin kaybetmesi sonrası ortaya çıkacak siyasi durumu biz de izleyeceğiz.

Şu anda bizim için önemli olan esas olarak AKP-MHP faşizmine karşı durulması ve AKP-MHP faşizmini iktidardan düşürülmesidir. Tabii ki Kürt halkı, demokrasi güçleri ve AKP-MHP faşizmine karşı olan güçler demokratikleşme ve özgürleşme doğrultusunda, Kürt sorununun çözümü doğrultusunda adım atılmasını bekler. Bu sadece bizim isteğimiz ve beklentimiz değil, Türkiye halklarının istediğidir. Zaten bu halkın isteğine cevap vermeyen iktidarların artık Türkiye’de ayakta kalması mümkün değildir. Çünkü Türkiye halkları özgürlük ve demokrasi istiyor. Kürt sorununun çözülmesini istiyor. Mevcut despotik iktidarlardan kurtulmak istiyor. Kadının irade olduğu, gençliğin irade olduğu, Kürt sorununun çözüldüğü, Alevilerin sorunun çözüldüğü farklı etnik ve dinsel toplulukların özgür ve demokratik yaşadığı bir Türkiye isteniyor. Böyle bir politika içinde olmayanlar elbette kim olursa olsun halkların direnişiyle karşı karşıya gelir.

YARIN:

* Türk devleti Qendil’e yönelik işgal girişimiyle neyi amaçlıyor?

* İşgale karşı KDP nasıl bir yaklaşım içinde?

* Ulusal Cephe ilanı ve Başûr halkının tepkileri