Bayık: Kürtleri bitirmek isteyenler bitecek

Ölüm evresi yaklaşan Türk faşizminin kısa sürede sonuç almak için ağır saldırdığını belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bayık, "Kürt düşmanlığını pahalıya ödeteceğiz. Kürtleri bitirmek isteyenlerin kendisi bitecektir" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Üçüncü Dünya Savaşı koşulları içerisinde yeni dengelerin, statükoların mücadeleyle belli olacağı bir dönemden geçildiğini; AKP-MHP faşizmi yönetimindeki Türk devletinin 20. yüzyılın statükosunu korumak istediğini hatırlatarak, "Mücadele sert, şiddetli; saldırılar ağır ve yoğun olacaktır. Önümüzde zorluklar, sıkıntılar ve ağır saldırılar var" dedi. Saldırıların, mücadele büyüyüp geliştiği, Kürt halkı özgürlüğe yaklaştığı, soykırımcı sömürgeciliğin ölüm evresi başladığı için bu kadar arttığını; faşizmin kısa sürede sonuç almak istediğini kaydeden Bayık, "Biz de AKP-MHP faşizminin Kürtleri soykırıma uğratma, bitirme, yok etme iradesini kıracağız. Onların Kürt düşmanlığını pahalıya ödeteceğiz. AKP ve MHP kırılacaktır. Bu kadar Kürt düşmanlığı yapanların kırılması kaçınılmazdır. Kürtleri bitirmek isteyenlerin kendisi bitecektir" şeklinde konuştu. Bu güçlerle ne konuşma ne de uzlaşma alacağını vurgulayan Bayık, şunların altını çizdi: "Sadece mücadeleye kilitlenmiş bulunuyoruz. Mücadele dışında başka bir gündemimiz yok. Önümüzdeki bahar ve yaz aylarında gerilla mücadelesini de yükselteceğiz, halkın mücadelesi de yükselecektir. Bütün Ortadoğu’da mücadeleyi yükselteceğiz."

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin üçüncü ve son bölümünü paylaşıyoruz.

Fransa Cumhurbaşkanı, Kuzey Suriye heyetini konuk edip görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerden sonra Fransa’nın Kürtlerle ilişkilerini sürdüreceği, destek olacağı açıklandı. Neden Fransa?

Öncelikle şunu ifade edeyim; Kürt sorunu söz konusu olduğunda devletlerin hiçbirisinin politikaları tutarlı değil; dün söylediği bugüne uymaz.

Rusya, 'Kürtsüz olmaz' diyor ama Kürt soykırımına destek veriyor.

ABD, DAİŞ’e karşı Kürtlerle ittifak yapıyor ama DAİŞ’i yenilgiye uğratan Kürtlere karşı saldırılar karşısında Efrîn’de olduğu gibi sessiz kalıyor.

İran, 'Türkiye'nin Efrîn işgaline karşıyım' diyor, Türkiye'nin Suriye politikalarından rahatsız ama açık tutum almıyor.

Bu açıdan devletlerin söyleminden çok tutumuna bakmak lazım. Kürtleri kimse çok fazla karşısına almak istemiyor.

Nedir onları bundan alıkoyan?

Çünkü Kürtler mazlum ve haklı bir dava yürütüyor. Bugün dünyanın en özgürlükçü, en demokratik zihniyeti Kürtlerde. Böyle bir halkı hiçbirisi karşısına almak istemiyor. Öte yandan Suriye'de Kürtler önemli aktör. Bu bakımdan Suriye rejimi Kürtleri açıktan karşısına almak istemiyor. Hakeza İran da. Suriye'de politika yürüten Rusya da sözde dikkate almak istiyor. Fransa da Kürtleri dikkate almak zorunda.

Fransa da aynı kategoride mi, diğerlerinden farkı yok mu?

Elbette Fransa’nın durumu/konumu, ABD, Rusya, Türkiye ve İran'dan farklıdır. Çünkü son iki yüzyılda, hatta Napolyon’dan bu yana Fransa’nın Suriye’ye ilgisi var. Suriye üzerinde Fransa’nın etkisi çok fazladır. Birinci Dünya Savaşı’nda bir dönem Suriye Fransa’nın mandasıydı. Suriye'de her zaman bir Fransa siyasi zihniyeti, siyasi hizbi olmuştur. Bu açıdan diğer devletlerin Suriye ile ilişkisi günlük ama Fransa’nınki farklı. Eski sömürgesi, eski mandası olmasının yanı sıra ekonomik ilişkiler de var. Bu açıdan Fransa’nın Suriye politikasını dikkatle izlemek, takip etmek gerekiyor. Hepsinden daha fazla Fransa’nın Suriye politikasının içinde olduğu söylenmelidir. Belki çok öne çıkmıyor ama her zaman Suriye politikasının içinde olan bir Fransa gerçeğini görmek, bilmek önemli. Böyle bir arka planı ve tarihi gerçekliği görmek lazım.

Suriye'de bir siyasal düzen olacaksa kendisi etkili olmak ister. Bu açıdan Fransa hem Araplarla hem Kürtlerle hem de Süryanilerle ilişkilidir.

Türkiye'nin Suriye politikalarını Fransa’nın tümden kabul etmesi mümkün değil. Bir dönem Esad’ın gitmesi konusunda belirli bir yakınlaşmaları oldu ama şimdi politikaları farklılaştı.

Bir yönüyle de Suriye'yi en iyi bildiği için Avrupa ve ABD, Suriye politikasında Fransa’nın biraz öne çıkmasını istiyor. Fransa’ya böyle bir rol verilmiş olabilir. Örneğin Avrupa Birliği içinde Fransa etkilidir. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin Suriye politikasını tarihsel ilişkilerinden dolayı en iyi biçimde Fransa yürütebilir. Bu bakımdan Avrupa Birliği de Fransa’ya Suriye’de rol alması, Avrupa’nın etkinliğini biraz Fransa üzerinden yürütmesi biçiminde bir yaklaşım benimsemiş olabilir.

Türkiye hala yeni Osmanlıcılık peşinde ama Suriye'de de Araplar üzerinde de Osmanlının kötü izleri, bıraktığı etkiler var. Bu açıdan Arap dünyasının Türkiye'ye karşı güvensizliği var. Türkiye doğrudan ve çok derinlikli bir egemenlik ve hakimiyet peşinde koştuğu için kuşku daha fazla.

Diğer güçler ise Türkiye'den farklı olarak doğrudan içine girerek değil de biraz siyasi ilişkiler, biraz askeri ilişkiler, ekonomik ilişkilerle etkide bulunmak istiyor. Fransa da bu ülkelerin başında geliyor. Bu açıdan Fransızların Kürtlerle ilişki kurması anlaşılır bir durumdur.

Efrîn işgalinden önce de güvence verdiği, işgale karşı çıktığı söyleniyordu…

Bizim de böyle bir duyumumuz olmuştu ama Efrîn işgal edildi. Fransa bir tepki gösterdi ama bu tepkisini ileri götürmedi. Hatta Birlemiş Milletler’e taşıdı ama bir çıkış yapamadı. Bu bakımdan tutarsız bir politik yaklaşım var. Fransa’nın tutumunun ne olacağını beklemek lazım. Gerçekten tutarlı olacak mı, Kürtlerle demokratik bir temelde ilişki kurulacak mı? Suriye'nin demokratikleşmesinde Kürtlere de yer veren bir yaklaşımı gösterecek mi, yoksa Fransa’nın söyledikleri de Kürt karşıtı olmadığını göstermek gibi pratik değeri ve sonucu olmayan bir yaklaşım olarak mı kalacak? Bunu zaman içinde göreceğiz.

Bu görüşme ve sonrasındaki açıklamalar ciddiye/dikkate alınmamalı mı?

Fransa’nın bu görüşmesini dikkate almak lazım. Sadece boş bir görüşme, oyalama olarak görmemek lazım. Suriye'nin genel politikasında Fransa’nın etkisi olur. Fransa ilgilenirse bunu daha fazla ciddiye almak lazım. Çünkü Fransa bir nevi Suriye'nin içselleşmiş de bir gücü. Sadece bir dış güç değil, içselleşmiş güç gibidir. İçeride etkisi; hizbi, taraftarı, lobisi, askeri ve siyasi işbirliği yapacak ilişkileri olan bir devlet. Bu açıdan Fransa’nın Kürtlere sahip çıkacağı söylemini belli düzeyde ciddiye almak lazım. Şu şerhi de düşelim; Kürtler söz konusu olduğunda sözlerden çok pratiğe bakılmalı.

Suriye rejiminin durumu, Kürtlerle ilişki düzeyi ve biçimi nedir?

Rejim hala ayakta. Bir dönem açıkça gidilmesi isteniyordu ama şimdi hiç kimsenin önceliği değil. Bu açıdan Suriye rejiminin Kürtlerle ilişkisi de önemli. Şöyle bir durum var; rejim, Kürt sorununu köklü temelde çözecek bir yaklaşıma girmiş değil. Aslında Kürtlerin yaklaşımı kolaylaştırıcı; Kürtler Suriye'nin birliğinden yana, kesinlikle bölünmesinden yana değil. Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu çalışmaları bile esas olarak Suriye'nin birliğini güçlendirme çalışmalarıdır. Suriye'nin demokratikleşmesini isteyen, demokratik Suriye içinde yaşamayı hedefleyen bir proje ortaya koydular. Bu bakımdan Kürtler Suriye'nin birliğinden yanadır. Suriye'de bölünmeyi, ayrılmayı düşünen hiçbir yaklaşımı, düşünceyi teşvik etmeyiz, etmedik. Bundan sonra da etmeyeceğiz.

Mevcut rejimin yaklaşımı yanlış. Kürtlerle ilişkiler sağlıklı yürütülmüyor ama Kürtleri karşılarına almak istemiyorlar. Kürtlerle ilgili doğru bir politika üretmek gerekiyor.

Suriye'nin durumu da kritik. Şu anda Cerablus, Bab, Efrîn, İdlip işgal edilmiş. Doğu Guta’dan, şuradan buradan çeteler çekiliyor ama bu defa daha tehlikeli olacak biçimde Türk egemenliğinin etkisinde çetelerin yoğunlaştığı bir bölge ortaya çıkıyor. Bu bir bölünmeyi ifade ediyor. Suriye’yi şu anda Türkiye bölmüş. Kürtlerin bölme derdi yok ama Türkiye kendi egemenliğinde, kendi etkisinde bir bölge oluşturuyor.

Rejim bundan rahatsız değil mi?

Kuşkusuz bu Suriye'yi rahatsız eder. Belki önümüzdeki dönemde Suriye’de rejimle Kürtler, Türk işgaline karşı ortak davranabilir. Hem Efrîn’de işgali kırmak hem de İdlip, Bab, Cerablus’tan bu çeteleri ve Türkiye'yi çıkarmak konusunda ortak politika yürütebilirler. Zaten başka şansları da yok. Kürtler ve Suriye’nin Türk işgaline karşı ortak mücadele etmeleri gerekiyor. Daha doğrusu Şehba’daki bütün halkların; Türkmenlerin, Çeçenlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Alevi ve Sünni Arapların da birlikte bu çetelere ve çetelerin arkasındaki Türk devletine karşı ortak mücadele etmeleri gerekiyor. Koşullar Suriye'yi bu noktaya götürecek durumda.

Bu yapılmazsa ne olur?

Suriye parçalanır, bölünür. Suriye kendini ayakta tutamaz. Böyle bir Türkiye o rejimi de yıkar; oradaki siyasi güçleri de etkisizleştirir. Türkiye'nin böyle bir bölge yaratmasının sonuçlarını hiç kimse kestiremez. Suriye gafil olmasın! Rusya aklı sıra Türkiye'yi oradan rahat çıkaracağını düşünüyor olabilir. Bugün Türkiye Rusya ile ilişkili, yarın başka ilişkiler temelinde farklı bir politika da yürütebilir. Bu açıdan Suriye rejiminin Türk devletinin yarattığı işgal nedeniyle durumu kritiktir. Bu işgal onlara çok pahalıya mal olabilir. 

Rejim ile Kürtlerin uzlaşmasından yana mısınız?

Biz aslında rejim ile Kürtlerin uzlaşmasından yanayız. Kürtlerin böyle bir yaklaşımı ve politikası var ama Suriye rejiminin eski anlayışıyla olmaz. Kürtlerin varlığını, öz yönetimini ve özgürlüğünü kabul edecek bir Suriye'nin olması gerekiyor. Böyle olduğu takdirde biz kesinlikle Suriye'nin birliğinden; Kürtlerin sorunlarını Suriye'nin içinde çözmesinden yanayız. Şimdiye kadar farklı düşüncemiz olmadı, bundan sonra da olmaz. Önderliğimizin yaklaşımı da böyleydi. Kürtlerin ABD ile ilişkisi ya da başka güçlerle herhangi bir ilişkisi kesinlikle Suriye'yi bölme ilişkisi değildir. Suriye'de doğru bir yaklaşım olursa, Kürtlerle birlikte ortak hareket ederse Suriye'nin diğer alanlardaki sorunları da çözülür. Suriye rejimi bu gerçekliği görmüyor; o klasik dar, milliyetçi yaklaşımla Kürtlerin hak elde etmesini ya da özgürlük, demokrasi elde etmesini bölücülük olarak görüyor. Bu kompleksten, yaklaşımdan çıkmaları, objektif yaklaşmaları gerekiyor. Kaygılarla, kuşkularla, başkalarının kışkırtmasıyla, milliyetçi anlayışın yarattığı reflekslerle olmaz.

Rusya-İran-Türkiye görüşmesi oldu. Sizce bu görüşmeden ne sonuç çıktı?

Türkiye, bu görüşmeyi bu ülkeleri ne kadar Kürt düşmanlığında kullanabilirim üzerinden yapıyor. Başka bir amacı yok. Türkiye, Kürtleri terörist olarak görüyor, tamamen Kürt düşmanlığına dayalı bir görüşme yürütmek istiyor. Rusya da Kürtler konusunda Türklerle bazı konularda ortak işler yapıyorlar; Rusya, Türkiye'nin Kürt düşmanlığına destek veriyor. İran da belli düzeyde Türkiye'nin Kürt politikasına destek veriyor ama Türkiye'nin Kürt politikalarının tümüne destek vermiyor.

İran’ın çekincesi neye dayanıyor?

Çünkü Türkiye, Kürt düşmanlığına alacağı destek üzerinden Ortadoğu'da etkili olmak istiyor. Bu, İran’ı da Rusya’yı da rahatsız edecek düzeydedir. Kürt düşmanlığı üzerinden Rusya’yı ve İran'ı kullanmak istiyor. Bu bakımdan ortaklaşamıyorlar. Bu yönüyle bu görüşmelerde tümüyle ortaklaştıkları söylenemez. İran, Türkiye'nin Suriye politikasına ve Ortadoğu politikasından rahatsızdır. İran’ın Türkiye'nin Ortadoğu politikasına tam destek vermesi düşünülemez. Öyle İran Türkiye'nin “ben sadece Kürtlere karşıyım” diyen politikalarını da yutmaz. İran ile Türkiye'nin tümüyle anlaştığı söylenemez.

Bu görüşmede en fazla anlaşan Türkiye ve Rusya’dır. Sadece üçlü görüşme olmadı, bir de ayrı görüşmeler oldu. Ekonomik ilişkiler de var. Akkuyu’dur, başka konularda da ekonomik çıkar elde ediyor. Rusya da Türkiye'deki ekonomik pastadan pay almak; Türkiye de pay vererek Rusya'yı kullanmak istiyor. Bunlar görülüyor. Türkiye Rusya’yı Minbic’te de kullanmak istiyor.

Minbic’te nasıl kullanacak?

Orada da Rusya’nın, Kürtler ve ABD'ye karşı Türkiye ile ortak hareket etme yaklaşımı var. Bunlar tartışılıyor. Böyle bir ilişki konusunda biz de bilgi ve haberler alıyoruz ama daha tam netleşmiş değil.

Bu görüşmede en fazla dile gelen, Suriye'nin toprak bütünlüğü oldu. Toprak bütünlüğü kavramı, her gücün kendine göre kullandığı bir kavram haline gelmiştir. Türkiye buna dayanarak Kürtlere saldırıyor. Özcesi bu görüşmeden ortaya çıkan en temel uzlaşma herhalde bu oluyor.

Minbic tartışmaları hala gündemde, güncelliğini koruyor, Minbic’te neler oluyor, size ne kadarı yansıyor?

Minbic konusunu da AKP-MHP yönetimindeki Türk devleti gündemde tutuyor. Aslında bir yönüyle Efrîn işgalini böyle bir baskı ortamında ABD’ye kabul ettirdi; ABD'nin sessiz kalmasını sağladı. Minbic’te Kürtler de var ama çoğunluğu Araplardır. Askeri ve sivil meclisi ile yönetimleri var. Bizim bildiğimiz kadarıyla bunların çoğunluğu Araplardan oluşuyor. Demokratik ulus anlayışıyla yönetiliyor. Araplar Kürtlerle dostluk içindedir.

Türkiye'nin karşıtlığı şundandır; Minbicliler niye demokratik zihniyete sahiptirler deyip Arapların da demokratikleşmesini istemiyor. Minbic’e bunun için saldırıyor. Türk devleti, Suriye'de Araplar ile Kürtleri çatıştırmak istiyor. Minbic’te Araplar Kürtlerle kavga etmedi, kardeşçe yaşıyor, ortak bir demokratik yönetim olmuş. Türkiye buna karşıdır. Kendine göre bu demokratik sistemi yıkıp, çetelere dayalı bir Minbic yaratmak istiyor. Bu çetelerin de çoğunluğu El Nusracıdır, DAİŞ artığıdır, DAİŞ’in versiyonlarıdır.

Minbic’i alırsa etki alanını daha da genişletecek. İdlip, Efrîn, Cerablus, Bab zaten kontrolünde. Şimdi Tıl Rıfat’ı da alacağım, diyor. Böylelikle kendisinin hakim olduğu bölgeyi genişletip Ortadoğu'da etkili olmak istiyor. Ortadoğu'da Araplar üzerindeki yeni Osmanlıcılık anlayışını böylelikle sürdürmeyi amaçlıyor. Minbic konusunu bu eksende ele almak gerekir.

Tabii ki Minbic halkı Türkiye'nin işgalini kabul etmeyecektir ve direnecektir. Suriye rejimi ve İran da kabul etmez. Fransa da kabul etmez. ABD bu konuda ikircikli, tutarsızdır.  Rusya, şu anda mevcut rejimden daha fazla Türkiye'nin ittifakı haline gelmiş; Türkiye'yi besliyor, Türkiye'yi güçlendiriyor.

Hareket olarak önümüzdeki aylarda neler bekliyorsunuz, nasıl bir saldırı dalgası ve buna karşı mücadele hattı öngörüyorsunuz?

Kürt halkının özgürlük mücadelesi, 45 yıldır hep zorluklar aşılarak gelişti. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin kanunu, zor koşullarda mücadele edip başarmanın kanunudur. Yoksa Kürdistan’da yaprak bile kıpırdamaz. Bunun altını bir kez daha çizmek istiyoruz.

Üçüncü Dünya Savaşı’nda Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesinin daha zorlu geçtiği, geçeceği açıktır. Sıradan aylar, yıllar geçirmiyoruz. Üçüncü Dünya Savaşı koşulları içerisinde mücadele ettiğimizi söylüyoruz. Eski dengelerin yıkıldığı ama yeni dengelerin, statükoların net belli olmadığı, ancak mücadeleyle belli olacağı bir dönemden, süreçten geçiyoruz. Böyle bir dönemde mücadele sert olacaktır, şiddetli olacaktır, saldırılar ağır ve yoğun olacaktır. Bunu Kürt halkının özgürlük mücadelesinin gerçekliği olarak, kanunu olarak görmek lazım. Kürdistan’da kolay kazanım aramak, kolay çözüm aramak, kolay mücadele beklemek kendini kandırmaktır. Kürtler kendini kandıramaz.

Soykırımcı sömürgecilik, Kürt düşmanlığında öncü olan Türk devleti ve onun iktidarı AKP-MHP faşizmi, Kürtler yeni dengelerin kuruluş sürecinde yararlanmasın diye, 20. yüzyıldaki gibi köle kalsın diye saldırılarını arttırmış bulunuyor. Kürtler nefes almasın diye tüm demokrasi güçlerine saldırıyor Kürtlerin nefes alamayacağı bir siyasal ortam, toplumsal ortam yaratmak istiyor. Saldırı bu düzeyde yoğun! Saldırılar ne kadar ağır olursa olsun Kürt halkı onlarca yıldır mücadele ettiği gibi bundan sonra da mücadele edecektir. Önümüzde yine zorluklar, sıkıntılar ve ağır saldırılar var, bunları da aşacağız. Mücadele kararlılığında hiçbir tereddüt yoktur. Niye bu kadar saldırıyorlar diye şikayet etmenin anlamı yoktur. Düşman gerçekliğidir, soykırım gerçekliğidir. Bizim yaklaşımımız, bizim görevimiz, bize düşen misyon; şikayet etme, yakınmak değil, buna karşı mücadele etmektir. Bunu da onlarca yıldır nasıl yapıyorsak bundan sonra da yapacağız. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Saldırılar, mücadelemiz büyüdüğü, geliştiği, Kürt halkı özgürlüğe yaklaştığı, soykırımcı sömürgeciliğin ölümü yaklaştığı için bu kadar artıyor. Bu yönüyle biz de direnişi bu gerçekliği görerek büyüteceğiz ve daha büyük kazanacağız. Bunu herkesin bilmesi lazım.

AKP-MHP faşizmi aşılacak. Kürtler de demokrasi güçleri de daha büyük kazanacaktır. Direnilerek kazanılacaktır, bekleyerek olmaz. Beklersek, direnmezsek, mücadele etmezsek eziliriz, soykırıma uğrar yok ediliriz. Kürtler artık eski Kürtler değildir. Biz zaten zorlukların Hareketiyiz. PKK zorluklar olduğu için tarih sahnesine çıkmıştır. Bugün de koşullar zordur. Halkımıza saldırı var ama bunu halkımızla, demokrasi güçleriyle birlikte kıracağız. Mücadelenin ağırlıklı bölümünü bu tür dönemlerde gerilla yürütecek, Kürt Özgürlük Hareketi yürütecek ama mücadeleyi sadece gerillaya bırakmak haksızlıktır. Mücadele bütün olacak.

Kuşkusuz Özgürlük Hareketi tarihi açısından çok kritik bir mücadele döneminden geçmekteyiz.

Neden 'çok kritik' olarak tanımlıyorsunuz?

Çünkü faşizm, kısa sürede sonuç almak istiyor. Biz de AKP-MHP faşizminin Kürtleri soykırıma uğratma, bitirme, yok etme iradesini kıracağız. Onların Kürt düşmanlığını pahalıya ödeteceğiz. AKP kırılacaktır, MHP kırılacaktır. Bu kadar Kürt düşmanlığı yapanların kırılması kaçınılmazdır. Kürtleri bitirmek isteyenlerin kendisi bitecektir. Kaldı ki artık bu güçlerle ne konuşma olur ne de uzlaşma olur. Bunlarla mücadele edilecektir. Biz sadece mücadeleye kilitlenmiş bulunuyoruz. Mücadele dışında başka bir gündemimiz yok. Önümüzdeki bahar ve yaz aylarında gerilla mücadelesini de yükselteceğiz, halkın mücadelesi de yükselecektir. Bütün Ortadoğu’da mücadeleyi yükselteceğiz.

Erdoğan, kendi deyimiyle her gün 'yüksek frekans'tan bağırıyor, kendin çok emin görünmeye çalışıyor, nasıl anlamak lazım?

Erdoğan’ın bağırmasına çağırmasına kimse bakmasın, bunların büyük bölümü psikolojik savaştır; psikolojik harekattır. Kendisini güçlü göstermek, Kürt halkının iradesini kırmak için bu kadar bağırıp çağırıyor. Her şeyi psikolojik savaş için kullanıyor ama gerçeklik böyle değildir; zayıf, güçsüz ve kırılgan bir iktidardır. Zaten bu nedenle saldırgandır, en küçük muhaliflerin bile üzerine gitmektedir. Birkaç gencin konuşmasından ve tutum almasından bile korkuyor, korkuyla yaşıyor. Korkusunu gidermek için bu kadar saldırganlık yapıyor. Bu gerçekliğin görülmesi lazım. Bu nedenle de mücadele edildiğinde kırılacaktır. Yenilgiye uğratılacaktır. Hatta Türkiye'nin bütün imkanlarını kumar masasına sürdüğü için büyük kaybedecektir. İrade ve kararlılığımızı açıkça ortaya koyduk.

Bazı kesimler, bu saldırı dalgasının hedefinde sadece PKK varmış gibi yansıtıyor...

Bu saldırı, sadece PKK’yi yok etme saldırısı değil, Kürt’ü yok etme, Kürdistan halkını köleleştirme, soykırıma uğratma saldırısıdır. Bu açıdan hiçbir siyasi güç de kendisini kandırmamalıdır. Sadece siyasi olarak PKK’nin tasfiyesi değil, tüm Kürt siyasi güçlerinin iradesinin tasfiye saldırısıdır. Bu gerçekliği herkesin böyle bilmesi gerekir. Başka türlü düşünenler devekuşu gibi kafasını toprağa gömenlerdir, kendilerini kandıranlardır. Soykırımcı Türk devlet gerçeğini anlamayanlardır.

Biraz önce halkın da yapması gerekenlerden söz ettiniz, Kürdistan halkı nasıl bir mücadele anlayışında olmalı?

Bugüne kadar sadece gerilla on binlerce şehit vermedi; halkımız da on binlerce şehit verdi. Kadınlar, gençler çocuklar şehit düştüler. Bu şehitleri nasıl anlamlandıracağız? Kuşkusuz yeni bedeller ödeyeceğiz. Yeni bedeller ödemeden on binlerce şehidimizin özlemini nasıl somutlaştırırız? Nasıl onların özlemini gerçekleştiririz? Bu halkın özgürlük mücadelesi şimdiye kadar on binlerce bedel ödediyse, bundan sonra da ödeyecektir. Kürdistan halkının, gençlerinin, kadınlarının, bütün toplumun bu gerçekliği bilmesi gerekir. Bu açıdan küçük büyük eylem demeden halkımızın tüm imkanları kullanarak mücadeleye yönelmesi gerekiyor. Kürdistan’ın bütün parçalarında Kürt halkının örgütlenerek mücadeleye katılması gerekiyor. Bunun için bedeli göze alması gerekiyor. Çatışmasızlık dönemlerinin mücadele anlayışı, Kürt’ü özgürlüğe kavuşturacak tarz değildir. O geçici bir dönemdi. Kürt’ü özgürlüğe götürecek, demokrasiye götürecek, varlığını özgürlüğünü güvenceye alacak tarz, zor koşullarda mücadele tarzıdır. Kürdistan devriminin tarzı budur. Kürdistan devriminin ve özgür yaşam mücadelesinin kanunu budur. Bunun tüm toplumsal kesimler tarafından bilinmesi ve buna göre de zorlukları, baskıları göze alarak zindana girmeyi, yaralanmayı, ölmeyi göze alarak, işkenceyi göze alarak bu mücadeleyi yürütmesi gerekmektedir. Bütün Kürdistan halkına çağrımız budur. Bakurê Kurdîstan halkı hala Kürdistan’ın özgürleştirilmesinde öncü halktır. Bu gerçeğin görülmesi lazım. Bakurê Kurdîstan halkının tarihi görev ve sorumlulukları bundan sonra da sürecek ve rolünü oynayacaktır.

Özellikle Kürt gençlerine böyle kritik eşikte büyük görevler düşüyor.

Büyük görevlerden kastınızı detaylandırabilir misiniz?

Kürt gençlerinin yoğun olarak gerillaya katılması gerekiyor, akması gerekiyor. Özgürlük alanlarına ulaşmanın yolunu bulması gerekiyor. Öyle ben kimi bulacağım, gerillaya nasıl ulaşacağım dememesi gerekiyor. Gerillaya Amed’den katılmak isteyen bir genç kendisi de ulaşabilir. Bu yönüyle gerillaya ulaşmak öyle zor değildir. Birçok alana ulaşırsa oradan gerillaya katılabilir. Bu yönüyle Kürt gençlerinin bu dönemde daha fazla katılması gerekiyor. Çünkü Kürt halkı her yerde mücadele yürütüyor, savaşı yürütüyor. Türk devleti yoğun saldırıyor. Bu açıdan gerillayı ve özgürlük mücadelesini güçlendirmek gerekiyor. Kürdistan halkı bu sorumluluğu da duymalıdır. Kimse kızım niye gidiyor, oğlum niye gidiyor dememelidir. Bu savaşta herkes biraz yük kaldıracak.

Despotlar, soykırımcılar özgürlüğü kendiliğinden vermezler. Demokrasiyi bağışlamazlar. Türkiye AKP-MHP faşizmi Kürtleri soykırıma uğratmak istiyor. Boynumuzda soykırım bıçağı var. Bunu nasıl ortadan kaldıracağız? Ricayla, yalvararak olmaz. Kesinlikle mücadele edeceğiz.

Sadece Kürt halkı mı bu yükü omuzlayacak, Türkiye halklarına, demokrasi güçlerine de görevler düşmüyor mu?

AKP-MHP faşizmine karşı sadece Kürt halkına görevler düşmüyor, tüm demokrasi güçlerine de görevler düşüyor. Kürt düşmanlığı demokrasi düşmanlığıdır. Türkiye’nin bu kadar demokrasi düşmanı olmasının nedeni, Kürt düşmanlığıdır. Bunu herkesin görmesi gerekiyor. Kürtler yararlanır diye bu kadar demokrasi düşmanlığı yapıyorlar. Bu bakımdan Kürtlerle birlikte demokrasi mücadelesinin geliştirilmesi gerekiyor. Türkiye’de kim kendine demokratım diyorsa Kürtlerle ittifak yapmak zorundadır. Türkiye’nin en temel demokrasi gücü Kürtlerle ittifak yapılmadan kimse demokrasi mücadelesini yükseltemez, demokrasiyi geliştiremez. En temel müttefikten yoksun olarak faşizme karşı mücadele verilebilir mi? Bu bakımdan Kürtlerle, Alevilerle yani Türkiye’de zulümden en fazla zarar görenlerle demokrasi mücadelesi etkili verilebilir. Hem Türkiye’deki hem de Ortadoğu’daki demokrasi güçlerine de Kürt halkıyla ittifak, dayanışma, ortak mücadele içinde faşizme karşı mücadele verilmesi gerektiğini söylüyoruz.

Türk devletinin bu bariz karakterine rağmen ilişkilerini sürdüren dünya devletlerine ve kamuoyuna neler söylemek istersiniz?

Dünyaya sözümüz şudur; Kürt soykırımına ortak olmayın! Türk devleti herhangi bir devlet değil; soykırımcı bir devlettir. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenileri soykırıma uğratmıştı, İkinci Dünya Savaşı’na girmedi, Üçüncü Dünya Savaşı’nda da Kürtleri soykırıma uğratmak istiyor. Türk devletiyle ilişki herhangi bir devletle ilişki değildir. Devletler devletlerle ilişki kuruyorlar, bu dünya gerçekliğinde bunlar anlaşılırdır. Ama Türk devleti herhangi bir devlet değildir. Türk devletiyle kurulan ilişki Ürdün’le, Mısır’la, Yunanistan’la veya Romanya’yla kurulan ilişki değildir. Türk devletiyle kurulan ilişki Afrika’nın herhangi bir ülkesiyle, Güney Amerika’nın herhangi bir ülkesiyle kurulan bir ilişki değildir. Türk devletiyle kurulan ilişki, Kürtleri soykırıma uğratan, soykırımcı bir devletle kurulan ilişkidir. Bu gerçeğin tüm dünya devletleri tarafından, halkları tarafından bilinmesi gerekiyor. Türkiye’yle kurulan her türlü ilişki soykırım suçuna ortak olmaktır, kirli ilişkidir. Türkiye kirli bir devlettir. Soykırımcı bir devletle ilişki yürütülmüş olur. Bunu dünya devletlerinin de halklarının da herkesin de bilmesi ve buna göre davranması gerekiyor.

Bu gerçekler ışığında Rusya’ya bir kez daha sesleniyorum; Rusya büyük bir töhmet altına giriyor. Kürt soykırımının töhmeti altına giriyor. Efrîn’de yapılan Kürt soykırımıdır. Demografik yapı değiştirilecek! Efrînlilerin yüzde 90’ı dışardadır. Rusya Suriye’de Türkiye’ye alan açıyor. Türkiye’nin Kürt düşmanlığına, soykırımına izin vererek bazı imkanlar elde etmek ya da siyasi olarak bazı çıkarlar elde etmek bedeli çok ağır yaklaşımlardır. Astarı yüzünden pahalı adımlardır. Bunu Rusya’nın bilmesi gerekiyor. Kürt soykırımına bu düzeyde destek olunamaz. Rusya’nın geçen yüzyıllık moral değerleri vardır. Rusya halkının moral değerleri vardır. Geçen yüzyılda Rusya halkı ulusal kurutuluş savaşlarına destek verdi. Eksikliği, yetersizliğiyle reel sosyalizmin Rusya’ya moral düzeyde kazandırdıkları az değildir.  Geçen yüz yılda Rusya moral değerlerini bu temelde aldı. Bugün bile biraz ayakta kalıyorsa bu moral değerleriyle ayakta kalıyor. Şimdi geçen yüzyılda kazanılan bütün moral değerleri yerle bir edecek, yıkacak biçimde Kürt soykırımına ortak olmak ne Rusya’ya, ne de Putin’e hayır getirir. Bu konuda Rusya’yı, Putin’i uyarıyoruz. Bu soykırımın ortağı olmasınlar. Erdoğan bir faşisttir, bir soykırımcı kişiliktir. Hitler gibidir. Ermenileri soykırıma uğratan, Enver Paşa gibidir. Bu yönüyle politikalarını gözden geçirmeleri lazım.

Avrupa’nın, ABD’nin ve tüm devletlerin ve siyasi güçlerin de Türkiye’yle ilişkilenirken bu gerçeği görmeleri gerekir. Türk devletinin soykırımcı olduğu açıktır. Kürt’ü yok etmek istiyor. Artık bu gerçek gizlenemez. Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı hale getirmek istiyor. Bu açık, bu kadar net. Böyle bir devletle ilişki kurulurken tabii ki bu gerçekleri gözetlemeleri ve dikkatli olmaları gerekiyor. Eğer moral değerleri varsa, biraz insani değerleri varsa Türk devletinin demagojisine, baskısına şantajına boyun eğmemelidirler. Türk devletinin şantajlarına boyun eğmek aymazlıktır. Örneğin Almanya Türkiye'nin mültecileri gönderirim şantajına boyun eğiyor. Bu mültecilerin çoğunu kendisi Türkiye’ye çekti. Suriye politikasında kullanmak, DAİŞ’i, El Nusra’yı, diğer çeteleri kontrol etmek için Türkiye'ye gelişleri teşvik etti. Sözüm ona dillendirdiği açık kapı politikasının amaçları vardı. Öyle söylendiği gibi mültecilere milyarlar harcanmadı. Harcadığından fazlasını onların emeğini sömürerek, onların değerlerine el koyarak ekonomisine katma değer yaptı. Bu bakımdan hiç kimse Türkiye’nin şantajına boyun eğmemelidir. Türkiye’ye fidye vermemelidir. Türk soykırımına destek olmamalıdır.

Kürtlerle dayanışmaları dolayısıyla tüm dünya halklarını da demokrasi güçlerini de saygıyla, minnetle selamlıyoruz.