Beştaş: Halkımız AKP-MHP iktidarına en güçlü cevabı verecek
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, "Halkımız AKP-MHP iktidarına en güçlü şekilde cevap verecek, az kaldı" dedi.
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, "Halkımız AKP-MHP iktidarına en güçlü şekilde cevap verecek, az kaldı" dedi.
Partilerine yönelik kapatma davasının, AKP-MHP iktidarı tarafından düzenlenen bir “kumpas” olduğunu belirten HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Cevabını 14 Mayıs’ta en güçlü şekilde vereceğiz” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis'te gerçekleştirdiği basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), 2022 yılına dair başvuru analiz ve istatistiklerini açıkladığını söyleyen Beştaş, en çok başvurunun Türkiye’den yapıldığını söyledi. Beştaş, “Şu an itibarıyla AİHM’de bekleyen 20 bin 100 dava var. Ülke aleyhine açılan dava. Türkiye ihracatta rekor kıramıyor, kalkınmada rekor kıramıyor, büyümede rekor kıramıyor ama adaletsizlikte, hukuksuzlukta, ülkeden kaçıştan üst üste rekor kırmakta uluslararası istatistiklerde hep olumsuzlukta birinci sıraya yükselmeyi başarıyor. Türkiye’deki adaletsizlikten dolayı adaletten medet ummayanlar AİHM’e başvuruyor ve üstelik son dönemlerde AİHM kararlarını da tanımlanamayan hukuksuzlukta zirve yapan bir ülke gerçekliğini yaşıyoruz. Buna ilişkin örnekler sıkça kamuoyunda tartışılıyor. Yüksekdağ, Demirtaş, Kavala kararı, İmralı Adası’nda Sayın Öcalan'ın ‘umut hakkı’na ilişkin verilen ihlal kararı ve daha birçok kararı da Türkiye tarafından kabul edilmediğini ve uygulanmadığını da belirtmek isterim” dedi.
'BU ÜLKEDE YAŞAM HAKKI YOK, İŞKENCE VE ADALETSİZLİK VAR'
Beştaş, şu değerlendirmeleri de yaptı:
“Diğer bir rekor ne? Türkiye Suriye, Afganistan ve Irak ve Pakistan’dan sonra AB ülkelerine en çok iltica talebinde bulunan ülke. Yurttaş Türkiye’den kaçıyor, kaçmak istiyor ve iltica talebinde bulunuyor. Neden bunu yapıyor? Demokrasi, adalet, liyakat yok.
Yaşam hakkı yok, işkence görmeme hakkı yok, en önemli olanı düşünce ve ifade özgürlüğü yok. Bunun sebebi adaletten, demokrasiden ve liyakatten tamamen kopan bir iktidar gerçekliği olduğunu ifade etmek istiyorum. Ama tabii ki Almanya bizi kıskanıyormuş. Nasıl bir kıskanmaysa bunu acı acı gülerek ifade edebiliriz. Onlar kıskana dursunlar bizim yurttaşlarımız Almanya’ya gitmek için yolları aşındırıyor. Kanada’ya gidenler kıtaları aşındıran mülteci gerçekliği önümüzde duruyor. İki tane realite var bir yandan AKP öyle pembe tablolar çiziyor ki bazen bu ülkede yaşıyor muyum diye ben de kendime soruyorum. Ama diğer yandan gerçekler yaşadığımız gerçekler. Hiç kimse yaşadıklarının yanında söylenenleri dikkate almaz inanmaz. Çünkü yalan olduğunu kendisi bizzat yaşıyoruz.
AKP-MHP siyaseti tamamen yalan üzerine kurulmuş. Sabah, öğlen, akşam yalan atıyorlar. Günün bütün koşullarında yalan üzerine yalan atıyorlar. Yalanları öyle dolaşımda kalıyor sanmayın. En fazla bir saat bilemediniz iki saat yalanları dolaşımda kalıyor. İkinci saat yeni bir yalanla önceki yalanın etkisini yitiriyor ve inandırıcılıklarını yitiyorlar. Bu yalan üzerine kurulu iktidarı göndereceğiz. Az kaldı. Hiç kimsenin, bir iktidarın vatandaşı mecbur kılma süresi bundan daha uzun olamaz. Bu yalan siyaseti uluslararası dolaşıma da girdi. Artık AB ülkelerinde de Türkiye’de AKP iktidarının nasıl büyük yalanlar attığını biliyorlar. İçerideki nefret ve kutuplaştırma siyasetini ırkçılık siyasetini uluslararası alana da ihraç ediyorlar. İhraç böyle artacak sanıyorlar. İhracatı arttıramıyorlar ama kendi yalanlarını ihraç ederek bu yanılgıyı yaşıyorlar.
'TÜRK DEVLETİ AVRUPA'DA DA GÜVENLİK TEHDİDİ OLDU'
Şu anda Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri Türkiyeli göçmenler arasında nefret söylemi, hakaret, kışkırtma ve ırkçılık suçlaması doğuran eylemlerde Türkiye’den giden AKP’li siyasetçilerin odak olması nedeniyle Almanya ve Hollanda hükümetleri önlem alma yoluna gitti. Almanya’da AKP’li siyasetçilerin Kürtlere ve muhaliflere yönelik ırkçılık aşılayan, şiddete ve suça teşvik eden söylemleri Almanya Anayasayı koruma örgütü tarafından bir güvenlik tehdidi olarak kabul edilmeye başlandı. Ciddi bir mesele aslında bunun üzerinde herkesin düşünmesi gerekiyor. Ne yazık ki AKP-MHP koalisyonun sistematik yürüttüğü kutuplaştırıcı, kriminalize edici dili ve nefret söylemine karşı Türkiye’de biliyorsunuz yargının hiçbir rolü yok. Yargı teşvik ediyor, meşrulaştırıyor. Bunların öznelerini aklayarak devamına sebebiyet veriyor. Nefrete karşı duran bizler, kutuplaştırmaya karşı duran bizler ve diğer muhalefet güçleri keyfi bir terör suçlamasıyla her gün her saat karşı karşıya kalıyoruz. Bu nefret siyaseti, kutuplaştırıcı siyaset, AKP’lilerin artık iliklerine kadar işlemiş durumda. Geçen haftalarda AKP’li bir milletvekilinin Meclis’te de söyledik, Almanya’da ülkücülere ait bir dernek ziyaretinde kullandığı nefret ve tehdit dilinin sesi Türkiye’ye kadar geldi. Büyük bir infial yarattı ve Almanya hükümetini önlem almaya zorladı. Bu ayıp ve utanç Türkiye’nin değil AKP’nindir. Onlara yeter demek istiyorum.
Türkiye’de tamamen toksik hale gelmiş bir dil kullanılıyor. Avrupa kamuoyunun da buna tanıklık ettiğini biliyoruz. Umarız kendileri de bizim muhalefetimizin buna karşı ne kadar büyük bir direniş içinde olduğumuzu görmelerine vesile olur.
Diğer yandan Avrupalı liderler Erdoğan’ın seçim propagandasının aracı olmak istemiyorlar. Avrupa ülkeleri bu propagandanın zemini olmak istemiyorlar. İlk defa miting ve etkinlik gibi organizasyonlarının izin alınması zorunluluğu getirildi. Görünen o ki Erdoğan sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da yalnızlaşıyor, tolere edilmiyor edilmeyecek. 85 Milyonluk bir ülkeden söz ediyoruz ve Türkiye dış politikasının AKP çıkarlarına tamamen endekslemek istenmesi bu sonuçlardan birini ortaya koyuyor.
Şunu söylemek istiyorum. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı sıfatıyla Almanya, Hollanda'ya veya diğer ülkelere gitmiyor. Bu izin alma zorunluluğu ve Almanya’da buna izin verilmemesi AKP zihniyetindendir, bu dilindendir, ırkçı söylemlerinedir. Ve gerçi Erdoğan bunu asla meşru gördüğüm için söylemiyorum, bu yasakların liderlerini yapan biri olarak, acaba ne düşünüyor diye sormaktan kendimi alıkoyamayacağım. Van’da 7 yıldır partimizin propaganda ya da bir çalışma yapması aralıksız yasaklanıyor. Partimizin her yerde karşısında keyfi gerekçelerle yasak konuluyor. Ama AKP Türkiye değildir. Erdoğan Türkiye değildir. Bu ırkçı, kutuplaştırıcı söylemlere karşı bu mücadele büyüyecek ve bunların üstesinden geleceğiz.
HDP'YE KAPATMA DAVASI
Sizlere şimdi bir dava hikayesi anlatacağım. Tane tane anlatacağım. Partimiz hakkında bir kapatma davası var. Kampanyayla açılan bir kapatma davası. Bunun öncülüğünü de Bahçeli yapıyor ve peşi sıra Erdoğan ve diğer sözcüler gidiyor. Kapatma davası sürecinin sadece MHP’nin talebi olduğunu düşünmesin. Sık sık görüşen doğum günleri kutlayan iki kişinin birbirinden önemli bir konudan söz etmemiş olması mümkün değildir. AKP biraz geride durmaya çalışıyor belki ya da öyle gösteriyor ama ortak bir karar olduğunu söylemek istiyorum. Kobanê ve HDP kapatma davası bir hukuksuzluk ve skandallar yumağı haline gelmiştir. Yargıtay cumhuriyet başsavcılığı hani o Bahçeli’den daha etkili konuşan başsavcı var ya hukukçu olduğunu hiç hatırlamıyor, unutuyor, gidip AYM’nin önünde İç İşleri Bakanı gibi konuşuyor. Tek bir hukuki terim duyamazsınız tek bir usul hükmü anayasa hükmü duyamazsınız. Tamamen siyasi değerlendirmelerle üstelik kendisinden önce defalarca söylenmiş siyasi söylemler hesabımıza bloke konulmasının nasıl önemli olduğunu talep eden bir başsavcı. Burada ne yapıyor. Kobanê kumpas davasının kapatma davasına yetmeyeceğini anladılar. Tezgah o kadar büyük ki yeni bir tezgah kurmaya karar verdiler.
Yargıtay başsavcılığı daha önce iki defa reddedilen hazine yardımına bloke koyma kararını 3’üncü kez 13 Aralık 2022’de bir daha istedi. Bunun üzerine nedense AYM bekledi 29 Aralık’ta yani 16 gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sen bloke istiyorsun ama senin elinde ne var niye bloke koyayım buna, 5 gün içinde bana delilleri gönder dedi. Aslında bu yazıyı yazması bile ellerinde bloke koymak için hiçbir gerekçe olmadığını ortaya koyuyor. AYM somut gerekçe istedi. Peki, ne yaptı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı? O ana kadar elinde olmayan zaten mevcutta da bulunmayan delil arayışına girdi. 31 Aralık 2022 günü, 29 Aralık’tan 2 gün sonra hepimiz yeni yıla girmeye hazırlanıyor her taraf kapalı tatil nedense bir şey oluyor. Bir gizli tanık gidiyor adliyeye. Niçin gidiyor? Gizli tanık gazetecilerle ilgili beyanda bulunmak için davet ediliyor. Ama nasıl oluyorsa o gizli tanık kapatma davasıyla ilgili bir beyanda bulunuyor. Kulağa nasıl geliyor film senaryosu olacak kadar garip. 2 Ocak 2023 günü başsavcılık hemen bu ifadeyi göndermiş. Emniyet’e demiş ki böyle bir ifade var bana belge gönderin. Nasıl olmuşsa 100 sayfalık hazır belge başsavcılığa gönderilmiş. Bunlar da 3 Ocak’ta bunu AYM’ye göndermiş. E sonra 5 Ocak’ta da AYM bloke kararı koymuş.
Bunun neresinde hukuk var, delil olma özelliği var, bunun neresinde adalet var? Hiçbir yerinde. Açıkça oyun oynuyorlar. Kumpas kuruyorlar. Bu kumpası gizli kurmaya bile ihtiyaç duymuyorlar. Yani şunu bilmiyorlar mı? Bizim avukatlarımız, bizler o belgeleri alacağız, tarihlerine bakacağız. Bu gizli tanık yerin dibinden mi çıktı? İki yıldır kapatma davası var bu gizli tanık şimdiye kadar neden konuşmadı? Bloke kararından sonra iki gün içinde tatil gününde bu gizli tanık nasıl ortaya çıktı? Kim emretti Bunların hepsi yalan diyoruz. HDP’yi kapatmak istiyorsunuz. Bunu anladık. Paramızı kesmek istiyoruz. Halkımızın vergileriyle anamızın ak sütü kadar helal, o desteği kesmek istiyoruz. Bunu anladık. Şimdilik kestiniz. Peki, bu böyle mi devam edecek? Hayır.
Kurduğunuz kumpas, bu davaya değildir. Siz demokrasiye kumpas kuruyorsunuz. Temsiliyette kumpas kuruyorsunuz. Kürt halkının Türkiye halkıyla beraber iradesine kumpas kuruyorsunuz. Siz seçimleri kaybedeceğinizi bildiğiniz için HDP’nin oylarının bir şekilde sonuca etkili olmaması için bir kumpas içindesiniz. Ve hele hele AYM’nin ‘ben seçim takviminde karar verebilirim’ cevabı göz göre göre bu kumpasın ne kadar büyük olduğunu da ortaya koyuyor. Evet, gizli tanıklar hukukta normalde de delil değildir. Delil niteliğine haiz değildir. Yan delil gerekir. AİHM ve AYM kararları bunu defaten söyler. Gizli tanık beyanıyla hesaplarımıza bloke konulması kabul edilemez. Bu hikâye AKP’nin partimizi kapattırmak etkisiz kılmak tasfiye ettirmek hikâyesidir. Sadece bize yönelik değildir. Bütün muhaliflerin hikâyesidir. Ekrem İmamoğlu davasında ahmak kavramında verilen davanın hikâyesidir. İBB’ye el koyma hikâyesidir. Muhalefeti etkisiz kılma hikâyesidir. AKP zaten hukukla bütün bağını koparmış şimdi de bize yönelik bu kumpaslarla yalanla kalkıp yalanla oturarak hikâyelerinin bittiğini her gün tekrar tekrar ilan ediyorlar. O hikâyeleri de yalan hile ve kumpastır. Biz onlara bunun cevabını 14 Mayıs’ta en güçlü şekilde vereceğiz. Halkımız bu cevabı verecek, az kaldı."