Bilgen: CPT ve bağlı olduğu mekanizmalar suç ortağıdır

HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, Öcalan’a yönelik tecridin Kürt halkının kazanımlarına yönelik bir saldırı olduğunu vurguladı. Bilgen, CPT ve bağlı olduğu mekanizmaların da bu suça ortak olduğunu kaydetti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'dan yıllardır herhangi bir haber alınamıyor. Dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmiş durumda. En son 11 Eylül 2016 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan ile görüşen ve o tarihten bu yana kendisiyle hiçbir şekilde görüşme sağlanamayan Öcalan'ın sağlık ve güvenliğine ilişkin kaygılar artıyor. İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Kürt Halk Önderi Öcalan, 27 Temmuz 2011'den bu yana avukatları, 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren İmralı heyetiyle ve 11 Eylül 2016'dan bu yana ise ailesiyle görüştürülmüyor.

Öcalan üzerindeki tecridi değerlendiren Hakların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, tecridin Kürtler üzerindeki politikaların yansıması olduğunu belirterek, "Tecrit Kürtlerin varlıklarını ve iradelerini yok saymaktır" dedi.

‘TECRİT KAMUOYUNUN EN BAŞAT GÜNDEMİNİ OLUŞTURUYOR’

Tecridin İmralı sınırlarını aştığını ve tüm halkları etkiler duruma geldiğini belirten Bilgen, tecrit konusunun bu sebeple kamuoyunun en başat gündemi haline geldiğini ifade etti. Bilgen, "Sayın Öcalan’a dayatılan tecrit özelde İmralı sınırlarını aşarak Ortadoğu'daki bütün halkları etkiler duruma geldi.

İmralı tecridi Kürtlerin kazanımlarına, Türkiye'deki demokrasi arayışına yönelik bir saldırı durumundadır. Tecrit konusu Türkiye’nin genel politikasının bir parçası olarak seyretmeye devam ediyor. Hatta diyebiliriz ki tecrit Türkiye gündeminin en önemli ayağını oluşturuyor" diye konuştu.

‘SAYIN ÖCALAN'A DAYATILAN HUKUKSUZLUK KABUL EDİLEMEZ’

İmralı da hukuk sisteminin bir bütünen askıya alındığını belirten Bilgen, bu hukuksuzluğun halklar tarafından kabul edilemeyeceğini ifade etti.

"Tutuklu hükümlü haklarının keyfi biçimde ortadan kaldırılıp, hakarete varan uygulamalar hiç bir kimseye dayatılmaması gereken insan hakları ihlalidir" diyen Bilgen, bu gibi hukuksuz dayatmaların Kürt Halk Önderi üzerinde uygulanmasının asla kabul edilemez olduğunu vurguladı.

Öcalan'a yönelik bu hukuksuz dayatmaların yalnızca Öcalan şahsında değil bir bütün olarak Ortadoğu'daki Kürtlerin kazanımlarına karşı bir dayatma olduğuna dikkat çeken Bilgen sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sayın Öcalan’ın ailesi ile iki yıl, avukatlarıyla da neredeyse dört, beş yılı aşkın bir süredir görüşememiş olması tabi ki çözüm sürecinin askıya alınmasıyla kalmayıp en temel hakların bile keyfi biçimde askıya alınmasıdır. Bunun hiçbir mazereti hiçbir gerekçesi olamaz."

‘AİHM VE CPT KARARI ÇELİŞKİLİDİR’

AİHM ve CPT’nin tecrit konusundaki tutumunu eleştiren Bilgen, CPT’nin geçmişe dönük bir başvurudan hareketle bir karar açıklamasına tepki göstererek şunları belirtti: "CPT'nin sanki hiçbir sorun yokmuş gibi bir özel talepten hareketle bir bütün olarak İmralı sistemini meşrulaştıracak bir mesaj vermiş olması zamanlama açısından manidardır. Ve gayet tabi Avrupa-Türkiye ilişkileri açısından da sorgulanmaya değer bir durumdur.

AHİM in sembolik kararlarda çok daha ciddi hareket edilmesi zorunluluğu var. Yani sekiz yıl önceki bir başvuruyu bu kadar geç ve ama aynı zamanda bugünün koşullarını yok sayarak görmezlikten gelerek açıklamak aslında Avrupa Konseyi’nin kendi ilkelerini Avrupa’nın insanlığın ortak kazanımı olan değerleri yok saymaktır. Bugün ihlal devam etmektedir. Türkiye’nin bu kararı mazeret gibi göstererek dünyanın gözü önünde devam eden ihlali örtmeye çalışması da kabul edilemez bir durumdur. "

'CPT TÜRKİYE'DE YAŞANAN SUÇLARA ORTAK OLUYOR'

CPT’nin rolünün ve görevinin belli olduğunu belirten Ayhan, şöyle konuştu: "Elbette ki engelleri vardır. Yani ulusal hükümetlere, devletlere tanınmış CPT’nin çalışma sistemini engelleyen mekanizmalar vardır. Ama ne olursa olsun bu CPT’nin hiçbir şey yokmuş gibi davranma hakkını ortaya çıkartmaz. Sonuçta işkenceyi önleme sorumluluğu yani bir bütün olarak tecridin de işkence olarak kabul edildiği ve insan hakları açısından, insan yaşamı açısından, insan onuru açısından asla kabul edilemezliğini göz ardı etme lüksünü hiç kimseye tanımaz.”

Cezaevlerinde yaşanan işkencelere de değinen Bilgen devamla şunları belirtti: "Gözaltı merkezlerinde ya da gözaltı kayıt dışı biçimde gerçekleştirilmiş fiili gözaltılarda, alıkoymalarda buna dair çok ciddi iddialar vardır. Türkiye iç hukuku, mevzuatı adeta yok sayılmaktadır, görmezlikten gelinmektedir ve en küçük şeyler bahane edilerek cezaevlerinde en temel haklar askıya alınmaktadır. Bu aslında Türkiye’de yaşanan son birkaç yıllık sürece CPT’nin de suç ortağı olmasıdır. Tabi ki CPT’nin bağlı olduğu mekanizmaların, kurumların ve tabi politik iradelerin de bu suça ortak olmasıdır."

‘TECRİT TÜRKİYE SİYASETİNİ TIKIYOR, ÇÖZÜM İMRALI'DA’

Tecrit konusunun Türkiye siyasetini tıkanma noktasına getirdiğini vurgulayan Bilgen, bu tıkanmanın ise ancak tecrit uygulamalarının son bulması ile mümkün olabileceğini kaydetti.

Türkiye’nin en temel sorunun Kürt sorunu olduğunun altını çizen Bilgen, "Kürt sorunu adeta ağırlık merkezini oluşturuyor. Türkiye dış politikasını kilitleyen bir rol görüyor. Türkiye ekonomisinin savunma, güvenlik ve askeri harcamalar eksenli seyretmesinin en temel nedenlerinden birini oluşturuyor. Bütün bunlar demokratikleşmeyi geriletiyor, engelliyor ve bir hukuk devleti gibi hareket etmeyi zorlaştırıyor. Dolayısıyla sayın Öcalan ile birlikte yürütülen sürecin askıya alınması Türkiye’de bir krizin bile bile, adım adım hazırlanması ve göze alınmasıdır" dedi.

Bundan sonra krizin bir kaosa dönüşmesini önlemenin Türkiye’nin elinde olması gerektiğini söyleyen Bilgen konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

"Türkiye bu imkanı bu kadar kolayca, keyfi biçimde tepmemelidir. Suriye’deki süreci de, Suriye’deki Kürtlerin de şüphesiz masada olacağı ve Suriye’nin geleceği ile ilgili karar verme hakkını kendilerinde de göreceği süreci sabote etmek, engellemek Türkiye toplumu için de Türkiye’nin çıkarları açısından da asla pozitif bir anlam içermez. Tam tersine yeni ve sürdürülemez risklerle ve kaosla karşı karşıya kalmayı beraberinde getirir. Dolayısıyla bu süreçte zararın neresinden dönülür noktası galiba Sayın Öcalan’ın bu sürece dahil edilmesi ve makul, kabul edilebilir, Türkiye’nin bütün kesimlerinin aslında bütün dünyanın bildiği rotanın yeniden gündeme getirilmesidir."