Botan: Seçimler savaş cephesinin yenilmesi için çok kritik

HDP eski Milletvekili Lezgin Botan, "Bu seçimler, Kürtler açısından demokrasinin tekrar geri gelmesi, bu diktatörlük rejiminin ve savaş yanlısı savaş cephesinin yenilgiye uğratılması açısından son derece kritik bir öneme sahip" dedi.

HDP eski Milletvekili Lezgin Botan, seçim sürecine ilişkin ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.

"Türkiye şu an tarihi bir kavşakta bu seçime gidiyor" diyen Botan, şunları söyledi: "Bu seçimi tarihi ve kritik kılan sebep ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin özelikle 2015 yılından itibaren eksen kayması ve ideolojik, politik ve kurumsal idari yapının neredeyse tümünün negatif anlamda bir değişim geçirmiş olmasıdır. Ve bu son yedi sekiz yıllık süreçte de bu cumhurbaşkanı hükümet sistemi denilen bu ucube sistem sonucunda da bütün halklar ağır acılar çektiler ve bölgesel açıdan da çok büyük sorunlara neden oldu. Devlet hem kendi içinde ciddi bir tıkanma ve çeteleşme, mafyalaşmayı yaşadı hem de Kürtlere karşı yekpare sürdürülen bir imha savaşı... Bu imha savaşı sadece Kuzey Kurdistan'la sınırlı kalmadı, aynı zamanda Irak ve Rojava'nın belli bölgelerinin işgaliyle sonuçlandı, ki Suriye'de de İdlib'den başlayarak Serêkaniyê'ye kadar önemli bir bölgede ciddi bir işgal harekatı yürüttü. Orada uluslararası küresel çetelerle terörist bilinen küresel çetelere, fundamentalist çetelerle bir ittifak içerisinde bunu yaptı. Aynı zamanda diğer taraftan da işte Kuzey Afrika, Libya'ya kadar uzanan, diğer taraftan işte Orta Asya'nın ön bölgelerine, Azerbaycan, Ermenistan denklemine kadar uzanan ve aynı zamanda Ukrayna'ya kadar sıçrayan geniş bir coğrafyada bu çeteler üzerinden de ciddi bir vekalet savaşı geliştirmeye başladı bu tek adam rejimi. Dolayısıyla gerek Ortadoğu gerekse Türkiye açısından ve gerekse özellikle Kürtler açısından bu seçim bu anlamda son derece kritik bir seçim."

'EKONOMİ CİDDİ ÇÖKÜŞTE'

Botan, ülkedeki ekonomik çöküşe dikkat çekerek, şunları kaydetti: "Türkiye başta ekonomik açıdan ciddi bir çöküntü yaşıyor. Türk devleti enerji bakımından üzerinde, petrol ürünleri bakımından birçok açıdan dışa bağımlı bir ülke. Şimdi hal bu olunca da böyle geniş bir coğrafyada emperyalist emeller peşinde koşmanın faturasını, Pantürkist, Panislamist emperyal emellerin peşinde koşmanın bedeli oldukça ağır oldu ve ekonomik açıdan ciddi bir çöküntü meydana geldi. Ve bu ekonomik çöküş ile birlikte sosyal, kültürel açıdan da toplumda ciddi ahlaki ve sosyal bir çözülmeyi gözlemliyoruz.

'SAVAŞ CEPHESİNİN YENİLGİYE UĞRATILMASI ÇOK ÖNEMLİ'

Bu seçimde dediğim gibi ya diktatörlük ve savaş yanlıları galip gelecek. Ki bu, tümden artık bir felaketin kaplarının aranması demektir. Yani felaketin tümüyle artık Kurdistan veya Ortadoğu sınırlarını da aşan, işin açıkçası Avrupa'yı da ve özellikle Rusya'nın da şu an içinde olduğu çok geniş bölgesel bir kaosa vesile olacağı açıktır. Bu açıdan Kürtler açısından demokrasinin tekrar geri gelmesi, bu diktatörlük rejiminin ve savaş yanlısı savaş cephesinin yenilgiye uğratılması hem Kürtler, hem Türkler hem Ortadoğu halkları açısından son derece kritik bir öneme sahip. Ama özellikle de Kürtleri şu an gerçekten bir soykırım eşiğine getirmiş bir rejimden söz ediyoruz. Savaş sadece Kuzey Kürtlerini kapsamıyor, aynı zamanda Güney Kürtlerini ve Suriye Kürtlerini de hedef alan, aynı zamanda Doğu Kurdistan açısından da proje ve programlarının olduğunu biliyoruz. Yine sürgüne gelen yani Avrupa'daki Kürtleri de hedef aldığını görüyoruz. En son Paris Katliamı’nı yakın tarihimizde gördük. Daha önce biliyorsunuz, çözüm sürecinde bile Sakine Cansız ve iki Kürt siyasetçi kadını katlettiler. Aynı şekilde bu sonlarda da yine Paris'te aynı yerde bir katliam gerçekleşti. Dolayısıyla AKP milletvekillerini veya MHP'nin içeride ve dışarıda verdikleri beyanlar, tutumlar ve hakikaten de uygulamaya koydukları uygulamalara bakıldığı zaman, yani belki basit bir göstergedir ama Bursa-Amed maçında ortaya konulan ve orada gösterilen afişler, Kürtlere verilen mesajlar, o afişler üzerinde, '90'lı yıllarda Kürt sivil insanlara karşı giriştikleri katliamın sorumlusu olan JİTEM ve JİTEM'in tetikçileri orada göstermeleri açısından bir hafıza tazelenmesi noktasında çok tehlikeli bir sürece girildiğinin göstergesidir. Yani düşünün, dünya tarihinde görülmemiş bir örnekle karşı karşıyayız. Örneğin dünyada faşist rejimler ve faşist diktatörler ya din esaslı hareket ederler, yani dini referanslarla hareket ederler ya da etnik ırkçı referanslarla, milliyetçi referanslarla, reflekslerle hareket ederler. Fakat Türkiye'de hem radikal Sünni yayılmacı bir rejim, aynı zamanda yanı başında da ittifak içerisinde olduğu Pantürkist, ırkçı faşist bir zihniyetle,  hem etnik dinci bir koalisyondan söz ediyoruz. Ki bu Türk-İslam sentezi olarak '80'li yıllarda Yeşil Kuşak kapsamında sentezlenmiş komünizme karşı sözde ama şu an bütün bu cephe varını yoğunu Kürtlerin yokluğu ve soykırımı üzerine bina etmiş. Dediğim gibi bütün imkanları ve olanaklarını, ilişkilerini, uluslararası ittifaklarını bunun üzerine kurmuş.

Öyle ki Kürtlerin Rojava'da veya Güney'deki mevcut statüsünün de geriletilmesi noktasına şu an Türkiye'yi adeta uluslararası pazarlara lime lime satıyor, pazarlıyor, yani rüşvet veriyor. Yani Kürtler bir statü sahibi olmasınlar. Kürtler işte sadece Kuzey'de değil, Güney'deki veya Rojava'daki Kürtlerin bir statüye ulaşmaması ve uluslararası arenada hak ettikleri platformlarda söz sahibi olmasınlar diye emperyalist ülkelere her türlü tavizi veriyor. Dolayısıyla büyük bir tehdit söz konusu. Şimdi bütün bu tehditler sadece Kürtler açısından Kürtlerin soykırıma uğratılması ve Kürtlere yönelik yaptığı, yürüttüğü savaş sadece Kürtleri vurmuyor, aynı zamanda emekçileri, Anadolu'daki halkları, yani Türkleri de vuruyor. Şu an büyük bir yoksulluk, büyük bir çaresizlik söz konusu. Hatırlarsanız, Tayyip Erdoğan, bir konuşmasında işte 'bir kurşun, Efrîn'e atılan bir kurşunun kaç lira ettiğini biliyor musunuz' diyordu. Şimdi ama insanlar aç, Efrîn talan edildi, Efrîn işte uluslararası terörist cihatçı teröristlere peşkeş çekildi, yağmalandı dünyanın gözleri önünde. Fakat Türk halkının burada kazancı ne oldu? Ne kazandı Türk halkı?

Türk halkı şu an büyük bir buhran ve büyük bir açlık, yoksulluk, çaresizlik ve ahlaki çürüme ile karşı karşıya. Ve mafyatik unsurlar şu an ülkeye hakim olmuş durumda. Organize suç örgütleri Erdoğan ve Bahçeli rejiminin etrafında kümelenmiş, neredeyse baş tacı edilmiş, el üstünde tutulan bir konuma gelmiş. Ülke açlık, yoksulluk içerisinde kan ağlıyor.

Dolayısıyla bu seçim, bu savaş politikalarının ve yani gerek Kürtlere yönelik yürütülen imha savaşının durdurulması ve bertaraf edilmesi, gerekse Türk halkının bu şekilde, yani ırkçılık, dincilik, milliyetçilik üzerinden manipüle edilerek iliklerine kadar sömürülmesi ve uluslararası piyasalara satılmasının, ülke kaynakları, yeraltı yerüstü kaynaklarının böyle heba edilmesinin önüne geçilmiş olacak ve toplumdaki bu bu kaotik durum sona ermiş olacaktır."

'KADER TAYİN EDİCİ SEÇİM'

Tarihi bir seçim olduğunu tekrarlayan Botan, "Ya diktatörlük ya da demokrasi ve barış oylanacak. O açıdan halkların kaderini, yani Kürtlerin kaderini ilgilendirdiği kadar Türk halkının da kaderini ilgilendiren kader tayin edici bir seçim sürecindeyiz" dedi.

Botan, şunları da dile getirdi: "Biliyorsunuz, Lozan aslında yüzyıl önce Kürtlerin adeta diri diri bir tabuta  konulup gömülmesine neden olan bir emperyalist anlaşmadır. Kürt halkının hani sadece coğrafyası değil, kültürüyle, diliyle, varlığıyla, tümüyle adeta bölgesel güçlerin önüne atılan, hani deyim yerindeyse aslanların arenasına atılan yaralı bir ceylan misali Kürtler, Pers, İran, işte Arap ve Türk ulus devletlerinin insafına terk edildiler. Can ve mal güvenliklerine dair tek bir güvence verilmedi. İşte Lozan'ın 39'uncu maddesinin bir dördüncü paragrafı falan deniyor. İşin özünden uzak bunlar. Kürtler adeta soykırıma mahkum edildiler ve yüz yıl boyunca Araplar, Farslar, Türkleri, ulus devletleri tarafından. Sadece asimilasyona, beyaz soykırım dediğimiz asimilasyona maruz kalmadılar. Çok büyük acılar yaşadılar. İşte Dersim, Zîlan, Agirî, Koçgiri vesaire… Bugüne kadar ve son 40 yıllık savaşlara korkunç acılar yaşandı. 2015'te de gözlerimizle hepimiz gördük, yaşadık. 15 Kürt kenti yerle bir edildi. '90'larda yerle yerle bir edilen 5 bin yerleşim alanının yanında en sonra kentler de yok ediliyor. Sonra biliyorsunuz, Serêkaniyê, Efrîn, Girê Spî nasıl bir trajediye vesile oldu? Hâlâ her gün insanlara bomba yağdırıyor. Keza İran'da mesela Mahabad Cumhuriyeti ile başlayan ve sonrasında devam eden Humeyni döneminde de ve en son gördük Kürt gençlerini, Kürt kızlarını nasıl meydanlarda onar onar, beşer beşer kurşuna dizdiklerini veya astıklarını görüyoruz vahşice. Halen devam ediyor bu süreç.

Jîna Emînî sadece bardağın taşıran son damlaydı belki de. Bunlar sadece görünen kısmı, nice Jîna Emînîler yaşanıyor her gün. Haksız hukuksuz yere Kürt gençleri idam ediliyor siyasi kimlikleri nedeniyle. Veya ana dillerini konuşan öğretmenler veya çocuklarına ana dille köyde eğitim veren öğretmenlerin nasıl katledildiğini görüyoruz. Keza Halepçe'yi gördük, Qamişlo'yu gördük, Amudê Sinemasını gördük. Bütün bunları niye söylüyorum? Şunun için: Yani Lozan'ın Kürtleri statü güçsüz ve savunmasız bırakmasıyla birlikte, yani o dönemin emperyalist ülkelerinin yaptıkları sonucunda milyonlarca Kürt dört parçada katledildi. Milyonlarcası topraklarından sürüldü, milyonlarcası da asimile edildi. Yani bu korkunç, tarihin en büyük aslında soykırımıdır.

'LOZAN KÜRTLERE KARŞI BİR FERMAN'

Hitler'in İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudilere yönelik katliamları bir soykırım olarak biliniyor yakın tarihte. Aynı tarihte Mahabad'da ve Qazî Muhammed katledilirken sadece Qazî Muhammed asılmıyor, on binlerce Kürt katlediliyor. Dolayısıyla tümden baktığınız zaman Lozan Kürtlere karşı gerçekten bir ferman. Şimdi bu fermanın yüzüncü yılındayız ve bu sömürgeciler ile ve bunların arkasındaki emperyalist güçlerle yüzleşmenin tarihsel kavşağındayız. Bu alanda da bu seçim çok kritik. Bu seçimin hemen bir ay sonrası, bir buçuk ay sonrası yedinci ayda Lozan'ın yüzüncü yıl dönümü ve eğer bu seçimde Kürtler nitelik, nicelik açısından Türkiye parlamentosunda yeterince güçlü bir temsiliyete ulaşırlarsa bunun Lozan'da kurulacak yeni dönem masalarda Kürtlerin artık bu yüzyılda görmezden gelinmesi veya yok sayılması, tekrar ölüme mahkûm edilmeleri mümkün değil.

Lozan bir idam kararıdır bizler açısından. Bu idam kararını yırtmak öyle kolay olmadı. Bu yüzyıl boyunca Arap, Fars ve Türk ulus devletlerine karşı korkunç bir direniş sergilendi. Tarihi direnişler sergilendi ve bu tarihi direnişlerin şu an dediğim gibi Rojava, Şengal, Maxmur, Başûrê Kurdistan'da ortaya çıkan, '91'de ortaya çıkan statü ve İran Kürtlerinin şu an tekrar direnişe geçmesiyle birlikte bu ölü toprağını üzerimizden attık. Kürt halkı capcanlı, dipdiri bir ulustur. Kürt halkı da her halk gibi, biz mesela Araplara, Farslara, Türklere ait bir şey istemiyoruz, kendisine ait olup da kendisinden çaldıklarını talep ediyoruz. İrademizi, kimliğimizi, kültürümüzü, dilimizi topraklarımızda özgürce yaşamayı istiyoruz. Bizim halk olmaktan doğan, ulus olmaktan doğan haklarımız var. Bu haklar her halk için geçerli olduğu gibi Kürt halkı için de yaşamsal ve ontolojiktir varlıksaldır. Varlık gerekçemizdir. Dolayısıyla bu halkların varlık gerekçesi olan dili, kimliği, kültürü, topraklarında kendi iradesiyle topraklarını zenginliklerinden faydalanma hakkı sorgulanamaz, tartışılamaz, pazarlık konusu yapılamaz. Biz o topraklarda milyonlarca varız ve binlerce yıldır o topraklardayız. O toprakların özbeöz sahipleriyiz. Biz demiyoruz yani bizim topraklarımıza tarih içerisinde gelip yerleşmiş farklı kimlik, kültür, inançlar ve halkları sürelim. Etnik temizlik yapalım. Zaten böyle bir niyetimiz de yok, böyle bir kültürümüz de yok, böyle bir inancımız da yok, böyle bir planımız da yok. Ama bizim topraklarımıza misafir olarak ister bin yıl ister ya bugün gelmiş olsunlar bizimle kardeşçe, dostça, bizi biz olarak Kürtleri kimlikleriyle, kültürleriyle, inançlarıyla, farklılıklarıyla ve ontolojik değerleriyle, siyasi haklarıyla kabul eden herkesle barış içerisinde yaşama hazırız."

HDP eski Milletvekili Lezgin Botan, şu değerlendirmeleri de yaptı: "Kürt halkı şundan emin olsun; artık dört parça Kurdistan'da ulusal bilinç ve ruh sürecini tamamlamış, yani bir ulus olarak, bir halk olarak dört parçada aynı şeyler için refleks verebiliyoruz. Kobanê'deki, Şengal'deki direnişte Kürtler değil de mesela İran Kürtleri veya Kuzey Kürtleri demediler. Şengal, Êzidî, Kürttür. Biz onun için direnmeyiz. Aksine Sünni Kürt gençleri gittiler Şengal'de DAİŞ'e karşı Şengal'in namusunu, onurunu korumak için savaştılar. Keza Şengal'dekiler geldiler Kobanê'de savaştılar. Dersim'deki Alevi Kürt gençleri gittiler her parçada savaştılar. İran'daki gençler, Hewlêr'de, Kerkük'te Xaneqîn'de direndiler. Dolayısıyla dört parça Kurdistan'da halkta bir bütünlük ve bir ulusal bilinç, ulusal barış, ulusal değerler noktasında bütünleşme, birleşme gerçekleşmiştir. Bu açıdan Kürt halkına çağrımız şu: Umutsuz olmayacağız. Daha çok birlik, daha çok dayanışma içerisinde  olacağız.

'KUZEY'DE FAŞİZM GERİLETİLİRSE TÜM KURDİSTAN'A YARAR'

Kürt halkı adına siyaset üreten ana akım siyasetler de birlikte hareket etmeleri, yani Kürt halkının varlığının korunması, dilinin, kimliğinin korunması, kendi iradesiyle topraklarında özgürce yaşaması noktasında ortak hareket etmeleri anlamında gelişmiş Kurdistan kamuoyu söz konusu. Kendisi adına siyaset yapan dört parça için söylüyorum, irili ufaklı bütün siyasi oluşumlar için söylüyorum. Bu siyasi oluşumların hepsinin bu halk yakasına yapışabilir. Talepleri doğrultusunda hareket etmesini talep edebilir birlik içerisinde asgari müşterekler yani Kürt halkının varlığı ve statüsü konusunda. Bütün bunlar siyasi parti programları üzerinde olan ve bütün Kürt halkının olmazsa olmazı ve varlığını sürdürmesi açısından da hayati olan bu iki noktada statüsünü kazanması, varlığının korunması, dil, kimlik, kültürünün, inançlarını topraklarında özgürce yaşamaları noktası Kürt halkının ana programıdır. Bu ana programda bütün siyasi partilerin  diplomasi yürüttükleri, ilişkide oldukları uluslararası dostlar nezdinde bu hassasiyetlere dikkat edeceklerdir.

Diğer taraftan Kuzey Kurdistan Kurdistan'ın büyük parçası ve en büyük nüfus yoğunluğunun olduğu yer. Beklentiler çok. Yani Türk devleti şu an üç parçanın da kaderine müdahale eden bir pozisyondadır. Kuzey Kurdistan'daki gelişmeler, Türk devletini ne kadar işte demokrasi açısından adım atmaya zorlar ve ne kadar onun o faşist politikalarını geriletilir ise bu diğer üç parça üzerindeki basıncı da hafifletir. Dolayısıyla çözüm yani Kürt halkının statü meselesi, haklı mücadelesi, hak davası uluslararası ve özellikle bölgesel açıdan da daha rahat çözüme ulaşacaktır.

O açıdan moralliyiz. Kürt halkı bu saatten sonra elde ettiği haklardan zerre kadar geri gitmeyecektir. Ama bu yeterli mi? Değil. Tehlike var mı? Var. Bu tehlikenin bertaraf edilmesi için özellikle Kuzey'deki Kürt halkının ve dostlarının ve Türk halkının da barış içerisinde yaşaması için herkesin -burada Türk halkına da sesleniyoruz- bu faşist savaş yanlısı savaştan başka hiçbir enstrümanı devreye sokmayan, namluların ucuyla halklarla konuşan bu iktidarı bir an önce def etmesini ve sandıklara gömmesini arzu ediyoruz. 14 Mayıs barışa özgürlüğe, demokrasiye, adalete vesile olsun istiyoruz."