Türk iktidarının, suçlarını örtbas etmek için din istismarı yaparak ‘kader’ söylemini kullandığını belirten CÎK Başkanı Hafız Ahmet Turhallı, şunun bilinmesini istedi: “Gidip paramızı, malımızı, mülkümüzü muhtaçlara ulaştırması için bu firavuna ve onun sistemine teslim etmemeliyiz. Bu da çok ağır bir günahtır. Kim ki parayı, malı mülkü götürüp bu devlete teslim ederse o da günahkardır, çünkü bunlar hırsızdır. İnsanların hakkını, hukukunu yiyorlar. Bu depremin sonuçlarının bu kadar ağır olmasının sebebi onlardır.”
AKP-MHP iktidar elitinin deprem nedeniyle yol açtıkları tahribatlar görünmesin diye kullandıkları dini söylemi ve Kürt toplumunun deprem sonrası takındığı tutumu, Civaka Îslamiya Kurdistan (CÎK) Başkanı Hafız Ahmet Turhallı’ya sorduk.
Türk iktidarı, deprem öncesi ve sonrası zaaflarını, umursamazlığını ve istismarını, “takdiri ilahi” ve “kader planı” gibi dini söylemlerle örtbas etmeye çalışıyor. İslam dinine göre bu ne anlama geliyor?
Her şeyden önce bu depremde yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum. Dışarıda olan ve bu soğukta bekleyen, akrabaları yaşamını yitirmiş kişilere Allah sabır versin, onlara hayır kapısını açsın, rahmetini yağdırsın.
Çok ağır bir mesele. Yüz binden fazla insanın, binaların enkazı altında kalarak yaşamını yitirdiğinden bahsediliyor. Bu çok ağır bir yaradır. Önce bunu bilmeli ve ona göre cevabını vermeliyiz.
Kuran’ın ve Peygamber’in bahsettiği kader çok farklıdır. Allah, “sizin ölümünüz kaderdir” diyor ama ölümün şeklini biz belirliyoruz. Afganistan’da, ortalama yaşam süresi 50-65 arasıdır. Avrupa’da 75-85 arası, hatta 90’a kadar gidiyor. Bunun belirleyen yaşam koşullarıdır. Demek ki sen tedbirini aldığında Allah senin ömrünü uzatıyor. Doğrudur, neticede hepimiz öleceğiz, baki olan Allah’tır ama bu ölümün şekli bizim elimizdedir. İsra suresinde, “kaderinizi sizin elinize verdik. Sizin omuzlarınıza yükledik. Kaderiniz sizin elinizdedir” deniliyor. Yani çalışırsanız zengin olursunuz, uyursanız yemeğinizi bulamazsınız. Peygamber, Mekke’de tek başınaydı, mücadele etti, direndi ve vefat ettiğinde 340 bin insan Müslüman olmuştu. Demek ki Allah’ın emriyle çalıştı, çabaladı, kaderini dönüştürdü.
Şura suresinin 30. ayeti, “Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir” deniliyor. Baraj yaptığınızda ormanlara kıyar, ağaçları keserseniz, her yeri betonlaştırırsanız doğa da sizden intikamını alır. Şunu da açıklamalıyız; diyelim ki Hafız Ahmet Turhallı, gidip bir derenin ağzında bir ev, villa yaptı. Sel geldi ve evimizle beraber çoluk çocuğumuzu alıp götürse bu kaderi ben kendi ellerimle mi yazdım yoksa Allah mı bana öyle yapmamı söyledi? Kendi aklıma göre eksiklik yaptım, yetersizlik yaptım. Gidip dere yatağında bina yaptım. Sel gelip o binayı götürdü.
Peki bunu niçin söylüyorlar?
Yaptıkları her şeyi, ya şeytana ya da Allah’a yıkmak istiyorlar. Bu, egemenlerin bir taktiğidir. Egemenler öyle yapıyor. Eğer kaderse bu sizin kaderinizdir diyen adam, neden 500 koruma ve zırhlı araçlarla geziyor? Gitsin insanların arasında dursun. Madem kaderdir, gidip fay hattı üzerinde evini yapsın, Saray yapmasın, onlarınki gibi sahte olsun, çimentodan çalsın, demirden çalsın ve deprem fay hattı üzerinde yapsın. İnsanlara söylediği kaderi kendisi kabul etmiyor. İnanmıyor da. İnsanlar sesini çıkarmasın, onu suçlu görmesin diye günahı, -haşa- Allah’ın omzuna atıyor. Allah böyle yaptı, Allah haksızdır, bu felaketi Allah sizin başınıza getirdi, diyor.
Müslüman biri bu meselede isyan etmeli. Kıyameti koparmalı. “Herşeyi yapıp Allah’a yüklüyorsunuz” demeli. “Hırsızlık yapıyorsun, bizleri öldürüyorsun, paramızı yiyorsun; 30 yıl çalışıp zar zor bir daire satın alıyoruz, o yaptığınız daire de sağlam değil, bize ve çocuklarımıza mezar oluyor” diyerek karşı çıkmalıdırlar.
DİN ADINA KANDIRIYOR, UYANIK OLMALIYIZ
Burada din adına bir kandırmaca var. Milletimiz uyanık olmalı, gözünü açmalıdır. “Ey çağdaş firavun! eğer bu bizim kaderimizse neden senin ve çocuklarının kaderi bir gün böyle olmuyor? Neden biz fakirlerin kaderi hep ölüm oluyor? Neden sizlerin çocukları Amerika’ya gidip okuyor? Tarih bu meseleden bahsediyor. Hazreti Muhammed’in torunu Hüseyin hazretlerini katlettikten sonra camilere gidip “bu onun kaderiydi” diyorlar. “Allah, hilafeti, saltanatı bize kısmet kıldı; ölümü de ona kısmet etti. Ölüm onun kaderi, saltanat bizim kaderimiz” dediler. O gün bugündür, din adına egemenlik kuranlar, saltanatını sürenler, dini kullanarak o çizgide istismar ediyor.
Allah, bir başka ayette gözünüzden, kulağınızdan ve yüreğinizden bile o yaptığınız işlerden dolayı hesap sorulacaktır. Yani gözünüz de, kulağınız da, yüreğiniz de hesap verecektir. Kuran’ın ortaya koyduğu ölçü bu iken, kendisine Müslümanım deyip iktidar elinde olanlar ise başka söylüyor.
Neden öyle yapıyorlar?
150-200 bin kadar takkeli-cübbeli insan var. İnsanları kandırmak için maaşlı çalışıyorlar. Allah’ın dinini ters yüz ediyorlar, Allah’ın dinini karıştırıyorlar, dini satıyorlar. Uyanık olmalı, gözlerimizi açmalıyız.
Türk iktidarı ve bünyesindeki Diyanet böyle devam ederken deprem olur olmaz insanlarımız seferber oldu. Bazıları oraya gidip yerinde yardımları yaptı, bazıları bulundukları yerden yardımlar yolladı. Bundan sonrası için Hakkari’den Köln’e kadar insanlarımız neler yapmalı?
İnsanlar dara düştüğünde yardım etmek, o insanları darlıktan çıkarmak Müslümanlar için farzdır. Kendisine insanım diyen vicdan sahibi kişinin de insan olmaktan dolayı sorumluluğu vardır. Kendisine Kürt’üm diyorsa da zaten bu depremler Kurdistan’da oldu. Bu nedenle eğer yurtseveriz diyorsak sorumluluğumuz var, yerine getirmeliyiz. Müslümanız, Allah’a iman etmişiz diyorsak da sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz. İnsanız diyorsak da bunu yerine getirmek zorundayız. Milletimiz iyi bir şekilde el ele tutuştu ama hala eksiklerimiz var. Birlikte örgütlenmiyoruz. Çok dağınığız. Dağınık olduğumuzdan henüz problemlerimiz var.
Yurtseverlerimiz, gerçek dindarlarımızın hepsi bu meseleye sahip çıktı. Bu haktır. Bu farzdır. Hatta şunu söyleyebilirim; kimin zekatı varsa depremzedelere verebilir, kimin fitresi varsa bunlara verebilir, kimin sadakası varsa bunlara verebilir. Bakara suresinde, “Kimdir o ki Allah'a güzel bir surette borç versin de Allah onu, o kimseye fazlasıyla ve kat kat ödemesin?” deniliyor. Allah’a ne için borç vereceksin? Bu felaketten dolayı yiyecek ihtiyacı olan insanlar var, ihtiyaçları var, muhtaçtırlar; işte Allah, kim onların ihtiyacını karşılarsa ben ona borçlu olurum, diyor. Bakınız Allah ne güzel diyor. Ey müslümanlar, eğer gerçekten bu Allah’a, bu Kuran’a inanmışsanız, egemenlere, sahtekarlara inanmamışsanız bu Allah’ın sözüdür. Gün bugündür! Sahip çıkmalıyız.
YARDIMLARINIZI BU SİSTEME TESLİM ETMEYİN
Şunu da bilmeliyiz; gidip paramızı, malımızı, mülkümüzü muhtaçlara ulaştırması için bu firavuna ve onun sistemine teslim etmemeliyiz. Bu da çok ağır bir günahtır! Kim ki parayı, malı mülkü götürüp bu devlete teslim ederse o da günahkardır, çünkü bunlar hırsızdır. İnsanların hakkını hukukunu yiyorlar. Bu depremin sonuçlarının bu kadar ağır olmasının sebebi onlardır. Bu nedenle milletimiz el ele tutuşmalı. Civaka Îslamiya Kurdistan adına diyoruz ki; gelin birlikte yaralarımızı saralım. Gelin el ele tutuşalım. Bu devlete ihtiyacımız yoktur. Milletimizi bu zalim devlete muhtaç etmeyelim. İnsanlarımızı bu firavunlara muhtaç etmeyelim. Biz birbirimizin elini tutabiliriz. Avrupa’da iki-üç milyon Kürt var. Her biri 10 euro verse orayı inşa edebiliriz, yeniden inşa ederiz. Bize dayanışma gereklidir. Bize yardımlaşma gereklidir. Bize sevgi gereklidir. Bize birbirine sahip çıkma gereklidir. Biz bunu gerçekleştirdiğimizde bu firavunlar olmadan, bu faşist devlet olmadan ülkemizi cennet gibi yapabiliriz. Ne yaptığımızı, kimin yanında olduğumuzu bilmeliyiz. Yarın çok geç. Bugün, bu dakika, bu anda yapmalıyız.
BİRBİRİMİZİ YARASINI İYİLEŞTİRMELİYİZ
Müslümanım deyip camiye namaz kılmaya giden, kendi cemaatine girsin. Cemaatiyle, halkıyla, kendi kanatlarıyla uçsun. Bir araya geldiğimizde, güç olursak bunlara ihtiyacımız kalmaz. O zaman Allah da bizi sever. Halkımız da bizi sever, dünya da bizi sever. Bakın ben Amedliyim. Amed nasıl hemen yaralarını sardı, devlet olmadan kenetlendi, birbirine sahip çıktılar. Biz başımız dik bir şekilde Amed’den bahsediyoruz. Tüm Kurdistan öyle olmalıdır. Herkes birbirinin yarasını iyileştirmeli, birbirine sahip çıkmalıdır. O zaman bizim bu faşistlerle, bu din ve insanlık düşmanıyla bağımız kesilmiş olur.