Can: Nerede olursak olalım faşizmden hesap sormalıyız

Suruç katliamının 5. yıl dönümüne ilişkin konuşan HBDH Genel Konsey Üyesi Ferzat Can "Zafer elde etmek istiyorsak, 33 düş yolcusunun düşünü kuşanmalıyız. Nerede olursak olalım faşizmden hesap sorma bilinciyle hareket etmemiz gerekir" dedi.

20 Temmuz 2015’te SGDF’nin “beraber savunduk beraber inşa ediyoruz” kampanyası nedeniyle Urfa'nın Suruç ilçesinde bulunan yüzlerce sosyalist devrimci gençliğe yönelik DAİŞ çetelerinin gerçekleştirdiği katliamda 33 kişi hayatını kaybetmişti. MLKP Hüseyin Demircioğlu Akademi komutanlarından ve HBDH Genel Konsey üyesi Ferzat Can Suruç katliamının 5. yıldönümüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

20 Temmuz 2015’te Suruç’ta DAİŞ eliyle yapılan katliamda 33 sosyalist ve devrimci hayatını kaybetti. Katliamın arkasında AKP faşist rejimin olduğu biliniyor. Bu katliamın hedefinde sosyalist, komünistler vardı. Bu katliamla ne hedefleniyordu?

Öncelikle katliam, işkence ve tecavüzle özdeşleşen DAİŞ ve MİT işbirliği ile gerçekleştirilen Suruç-Pirsus katliamında ölümsüzleşen 33'lerin anısı önünde saygıyla eğildiğimi, 33 düş yolcusunun halklarımıza, gençlere ve kadınlara devrettikleri bayrağın birleşik devrimin zaferi uğruna dövüşenlerin elinde dalgalandığını, birleşik devrimimizin, Suruç şehitlerinin gösterdiği yoldan, halkların birleşik devrim rotasından ilerlemeye devam ettiğini belirtmek istiyorum.

Sizin de belirttiğiniz gibi bu katliam saldırısının hedefinde sosyalist, komünist gençler vardı. Başta partimiz MLKP olmak üzere KGÖ'müz Rojava devriminin başladığı ilk günden itibaren devrimle doğru ilişkilenmiş ve devrimin başarıya ulaşması, El Nusra ve DAİŞ gibi faşist çetelerin yenilgisi için güçlerini seferber etmiş, askeri olarak da devrimin birçok savaş cephesinde aktif olarak yer almıştır. Sömürgeci faşist Türk burjuva devleti ve DAİŞ çeteleri partimizi ve gençlik örgütümüzü bu yönelimi nedeniyle özel hedef haline getirmiş ve bir öç alma saldırısı olarak bu katliamı gerçekleştirmiştir. SGDF'nin Kobanê’yi inşa kampanyasıyla şovenizme, sosyal-şovenizme vurduğu darbenin büyüyüp gelişmesini engellemeye, siyasi ve örgütsel olarak gelişimini durdurmaya, genç yoldaşlarımızı katlederek partimizin geleceğini darbelemeye çalıştı.

Sosyalist gençler, Kobanê'yi inşa kampanyasını örgütleyerek, aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik mücadelesini büyütmeyi, Türkiye Devrimci Hareketi ile Kürt Özgürlük Hareketi'ni daha güçlü bağlarla birleştirmeyi hedefliyordu. İşte sömürgeci faşist Türk burjuva devleti bu katliam ile aynı zamanda 2016 baharında kurulan HBDH’nin zemininde ortadan kaldırmayı, Rojava devrimi merkezli gelişen enternasyonal dayanışmanın öznelerine gözdağı vererek Rojava devrimini boğmayı, Kürt halkının kazanımlarını yok etmeyi de hedeflediğini söyleyebiliriz. Pirsus katliamı aynı zamanda Erdoğan ve AKP'nin tüm toplumsal muhalefeti katliamlarla, devlet terörüyle teslim alma saldırısının da başlangıcı oldu diyebiliriz.

Suruç katliamı ile yeni bir savaş konsepti oluşturuldu. Medya savunma alanlarına dönük işgalci saldırılarla birlikte Türkiye ve Kuzey Kürdistan halkları üzerindeki baskılar, saldırılar boyutlandırıldı. Rojava Devrim toprakları işgal edilirken, Güney Kürdistan’da işgalci saldırıları sürüyor. Devam eden bu savaş konseptini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faşist Türk burjuva devleti ve onun faşist AKP hükümeti, Suruç katliamı öncesinde, demokratik-toplumsal hareketi tasfiye etme planının hazırlığı içerisindeydi. 7 Haziran seçim sonuçlarını sindiremeyen AKP hükümeti faşist saldırıların kapsamını genişletti. 7 Haziran öncesi toplumsal muhalefete dönük savaş işaretini Amed’de gerçekleştirdiği saldırıyla veren politik İslamcı faşist AKP hükümeti, 20 Temmuz 2015'te Suruç'ta DAİŞ-MİT işbirşiğiyle gerçekleştirmiş olduğu katliamla yoğunlaştırılmış, savaş konseptini başlatmış oldu. Bakur Kürdistan’ında sürdüre geldiği sömürgeci savaşı Türkiye geneline, Güney Kürdistan'a ve Suriye'nin kuzeyine yaydı.

Kürt halkının öz yönetim direnişleri, gerilla savaşı faşizme büyük yenilgiler yaşattı. Kadın hareketinin gelişen özgürlük mücadelesi, ezilenlerin yükselen öfkesi... AKP faşizminin yönetme krizini derinleştirdi. Faşizm yaşadığı yenilgilerle birlikte bildiği tek politika olan savaş konseptini Kürdistan halkına karşı yeniden devreye koydu. Pirsus katliamından dört gün sonra 24 Temmuz'da Medya Savunma Alanına yönelik hava saldırılarıyla Kürt Özgürlük Hareketine karşı imha, çökertme sürecini başlattı. Ardından Ankara Gar katliamını gerçekleştirdi. Saldırının menzilinde kazanılmış tüm demokratik haklar-mevziler olmakla birlikte en çok kadınların hakları ve kazanımları vardı.

Demokratik kadın hareketinin kazanılmış hakları, örgütleri, mevzilerin tasfiyesi hedeflendi. Halkın iradesiyle seçilmiş vekillerini, belediye başkanlarını, parti yöneticilerini tutsak ederek Kürt halkının iradesine ipotek konulmak istendi. Aynı zamanda bir kadın devrimi olan, farklı uluslar ve inanç topluluklarını bir araya getirerek özgürleştiren Rojava devrimini, adı kendisi gibi katliamlarla, işkencelerle, tecavüzlerle anılan DAİŞ çeteleri eliyle yenilgiye uğratmaya çalıştı. Sömürgeci AKP-MHP faşizminin gerici çetelerle birlikte Efrîn'i, Girê Spi'yi, Serêkaniyê'yi işgal etmesi, son süreçte Güney Kürdistan'a yönelik gerçekleştirilen işgal girişimi, Maxmur'da, Şengal'de, Kobanê'de, Süleymaniye'de kadın ve çocukları hedef alan hava saldırılarıyla yaptığı katliamda bu savaş konseptinden bağımsız değildir.

Keza sömürgeci faşist Türk burjuva devletinin ve sermaye oligarşisinin Libya iç savaşının bir tarafı haline gelmesini de bu kapsamda ela almak gerekir. Gelinen aşamada Hitler bozuntusu Erdoğan ve AKP-MHP faşizmi savaş politikasıyla ayakta kalmaya çalışıyor. Fakat sömürgeci faşist Türk burjuva devleti tüm saldırı ve katliamlarına, baskı ve terörüne rağmen istediği sonucu alamamıştır. Aksine siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal kriz ve kaosu daha da derinleşmiştir. İktidar ömürlerini biraz daha ayakta tutmaya çalışsalar da bunu başarmakta zorlandıklarını ve her an saltanatlarını kaybedecekleri bir noktada olduklarını görmemiz gerekir.

‘Birlikte savunduk birlikte inşa edeceğiz’ kampanyasında yer alan komünist gençler katliamın ardından Roza Renas, Sarin Awaz, Sefkan Bulut gibi yüzünü özgür alanlara döndüler. AKP faşist hükümetinin gençliğin dinamik öncü güçlerine dönük korkutma ve yıldırma politikalarının amacına ulaşmadığını söylemek gerekir. Bunu biraz açar mısınız?

Genç komünistlerin, bu katliam saldırısını birleşik devrim ruhu ve militanlığı içerisinde yanıtlaması, birçok genç komünistin kimliklerini yakarak yüzünü devrim topraklarına ve gerilla alanlarına dönmesi, faşizmin barbarlığına dur diyebilmek için Türkiye ve Kürdistan gençliğini özgür Kürdistan dağlarına çağırması, sömürgeci faşist rejimin sindirme politikasını boşa çıkardığı gibi, başta komünist gençlik örgütümüz olmak üzere bir bütün olarak parti saflarında daha fazla fedaileşmeyi, iradeleşmeyi beraberinde getirdiğini söyleyebilirim.

KGÖ'müzün ve partimizin katliamlar karşısında geri adım atmaması, aksine faşizme karşı vermiş olduğu mücadelenin gerekliliğine uygun olarak kendini mevzilendirmesi, bedel ödemeyi ve bedel ödettirmeyi kendine parola olarak alması, yeni mücadele cepheleri yaratması, sömürgeci faşist Türk burjuva devletinin planlarını boşa çıkarmıştır. Sizlerin de ismini andığınız şehit Sarin ve Şehit Roza, Şehit Sefkan yoldaşlarımız katliam sonrası yüzünü devrim ve özgür alanlara dönen onlarca genç komünist yoldaşımız arasındaydı. Suruç’ta ölümsüzleşen yoldaşlarımızın ve de faşist Türk burjuva devletinin işlemiş olduğu tüm katliamların hesabını sormak için yüzlerini devrim topraklarına ve özgür alanlara döndüler.

Devrim topraklarında ve özgür dağlarda sömürgeci faşist rejimin işgal saldırılarına karşı savaşarak ölümsüzleştiler. KGÖ saflarından yetişmiş olup, parti ve KKÖ’müz saflarında farklı cephelerinde mücadele yürüten, savaşan genç savaşçıların ellerinde Suruç'ta şehit düşen genç komünist yoldaşlarımızın bizlere devrettikleri bayrak var. Bugün bu bayrağı ellerinde taşıyanlar faşizmden hesap sormaya, Türkiye ve Kürdistan Birleşik Devrimini yaratmaya çalışıyorlar. 33 düş yolcusu kanları ve canlarıyla birleşik devrim hareketimizin can suyu oldular ve birleşik devrim hareketimizin tarihine adlarını altın harflerle yazdılar.

Rojava devrimi Kürt halkı öncülüğünde başlayan bir devrim olsa da tüm dünya halklarına mal olan bir devrim oldu. 20 Temmuz’da katledilen sosyalist, devrimci gençler arasında farklı halklardan olanlar da vardı. Bu saldırı AKP faşist rejimin halkların birleşik mücadelesinden korktuğunu da gösteriyor. Birleşik mücadele zemini bakımından bunu nasıl değerlendirmek gerekir?

Rojava devrimi Kürt, Arap, Asuri, Süryani, Çerkez, Türkmen, Ermeni ulusları ve farklı inanç topluluklarını bir araya getirerek özgürleştiren bir devrim olma özelliği taşımakla birlikte aynı zamanda bir kadın devrimi olma özelliği de taşıyan halkçı bir devrimdir. Bu anlamıyla farklı halklardan yüzlerce genç sosyalist kadın ve erkeğin aynı amaç etrafında bir araya gelerek Rojava devrimini sahiplenmesi, bu uğurda 33 yoldaşımızın ölümsüzleşmiş olmaları oldukça anlamlıdır.

Kobanê direnişine destek vererek, Kobanê'nin yeniden inşasına katkı sunarak sömürgeci faşist rejimin yaratmak istediği şovenizme ve sosyal şovenizme, ırkçılığa karşı anlamlı bir yanıt olmuşlardır. Sömürgeci faşist rejimin plan ve politikalarını boşa çıkarmış, halkların eşitliğini ve kardeşliğini gençlik içerisinde ete kemiğe büründürmüştür. Farklı halklara mensup olan genç komünistlerin aynı amaç uğruna bir araya gelmiş olmalarını böyle okumak gerekir.

Bu anlamıyla Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin, Kemal Pirlerin izinden yürümüşlerdir. Onlardan devraldıkları bayrağı onurlu bir şekilde taşıyarak Gezi ayaklanmasında ve Kobanê önlerinde dalgalandırmış sonra da yeni genç kuşaklara emanet etmişlerdir. Pirsus şehitleri, gençliğin devrimci öncüleri olarak sembolleşmiş ve devrimci gençlik hareketinin onurlu tarihindeki yerlerini almışlardır.

Son olarak çağrınız var mı?

Elbete... Tarihsel bir süreçten geçmekteyiz. Dünyanın birçok ülkesinde kitle hareketlerinin, ayaklanma ve isyanlarının yaygınlık kazandığı, geniş halk yığınlarının kapitalist, faşist, ırkçı ve despotik rejimlere karşı sokakları tutuşturduğu, eskisi gibi yönetilmek istemediğini haykırdığı, alternatif sistem arayışlarına girdiği bir dönemden geçmekteyiz. Dünya genelinde anti emperyalist mücadele ile antikapitalist mücadelenin iç içe geçme eğilimi her geçen gün daha fazla güçlenmektedir. Kriz bu eğilimi daha da güçlendirecektir. Gezi ayaklanmasında olduğu gibi alanlar sokaklar, caddeler demokrasi, özgürlük, adalet, devrim isteyenler tarafından henüz kuşatılmamış olsa da Türkiye ve Bakur Kürdistan’ı da bu yelpazenin bir parçasıdır.

AKP-MHP faşizminin halklarımız, işçi ve emekçiler, kadın ve gençler üzerindeki faşist baskı ve terörünü her geçen gün daha fazla tırmandırdığı günümüz Türkiye Kuzey Kürdistan’da devrim güncel bir sorun haline gelmiştir. AKP-MHP faşizminin yarattığı korku duvarını yıkmak, patlama noktasına gelen geniş halk kitlelerini, kadınları, gençleri faşizmin karşısına çıkarıp savaştırabilmek en temel sorunumuzdur. Bunu başarmak zorundayız. Bunu da ancak politik ve örgütsel bir atılımla sağlayabiliriz. Özgürlük ve sosyalizm mücadelesi ağır bedeller istiyor. Başta komünist gençler olmak üzere sosyalist ve devrimci gençler feda devrimciliğini kuşanmaları, bedel kapılarından geçmeyi, bedel ödettirmeyi esas alan bir çizgide ilerleyerek tarihsel rolünü oynaması gerekir.

Faşizmin terör ve katliamları, gözaltı ve tutuklamaları karşısında bir adım geriye çekilmiş olan kitlelerin bu durumunu değil, devrimin olanaklarını görmemiz ve bu olanaklara kilitlenmemiz gerekir. AKP-MHP faşizmine karşı alttan alta biriken öfkeyi, AKP-MHP faşizminin her geçen gün toplumsal tabanının zayıfladığını, faşist şef Erdoğan ve çetesinin ezilenleri yönetmekte zorlandığını, savaş politikalarına sarılmalarındaki temel sorunun da yönetememe krizine bağlı olduğunu görmemiz gerekir. Tüm katliam ve soykırıma rağmen Kürt halkının direnişini sürdüğünü, komünist, devrimci, ilerici parti ve örgütlerin faşizmin yok etme saldırılarına karşı mücadelesini sürdürdüğünü, kadınların AKP-MHP faşizminin uygulamalarına, kadın politikalarına, kadın cinayetlerine karşı kadın özgürlük mücadelesini büyüttüğünü, gerillanın, HBDH milislerinin, İntikam Birimlerinin, Ateşin Çocuklarının düşmana korku salan, hesap soran eylemlerini görmemiz gerekir. Sarılmamız gereken, budur. Nerede olursak olalım faşizmden hesap sorma bilinciyle hareket etmemiz gerekir.

Örgütlenmede, eylemde, direnişte, miliste, askeri vuruşlarda çıtayı yükseltme zamanı. Atılganlığı, cüreti, militanlığı her zamankinden daha fazla devreye koymamız gerekir. Militan halk hareketlerini ateşleyecek öncü çıkışlar özel önem taşıyor. Bu süreçte özellikle kadın ve gençlik kuvvetlerine buzkıran rolü oynama görevi düşmektedir. AKP-MHP faşizmi kadınların büyük bedellerle kazandığı tüm kazanımlarını faşist yasalarla bir bir yok etmektedir. Kadınların yaşam hakları ellerinden alınmak istenmektedir. AKP-MHP iktidarı döneminde kadın katliamları sıradan bir olay haline gelmiştir. Genç kadınların daha fazla mücadeleye atılarak yaşam hakkına sahip çıkarak eril düzene başkaldırmalıdır. 33 kızıl karanfilimiz ölümsüzlüğe yürürken yapmaya çalıştıkları da buydu. Düşüncede zaferi görüp kazanamayanlar zaferin yaratıcısı olamaz. Zaferi kazanmak istiyorsak; 33 düş yolcusunun düşünü kuşanarak, zafere kilitlenmemiz gerekir.