Demokrasiye karşı faşist mutabakat

Tayyip Erdoğan öyle faşist bir düzen kurmak istiyor ki, tek bir muhalif çevre kalmasın. Tüm Türkiye toplumunu Kürt düşmanlığı etrafında bir araya getirmek istiyor.

Türkiye tarihinin en faşist iktidarı bugünkü AKP-MHP iktidarıdır. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi bile bugünkü düzeyde faşist bir zihniyete sahip değildi. Sadece 12 Eylül’de bugünkü düzeyde siyasi tutuklu yoktu dersek bile durum anlaşılır. Sadece 4 bin civarında Kürt kadın siyasi tutsağın var olması bile bugünkü faşizmin karakterini ortaya koymaktadır. Yine 12 Eylül’de olmadığı kadar aydın, yazar ve entelektüel yurtdışına çıkmıştır. Daha birçok veri ortaya konularak bugünkü faşizmin kopkoyu bir faşizm olduğu gözler önüne serilebilir.

Bu faşizmin karakteri sadece devlet ve iktidarın ellerindeki militarist güçle gerçekleştirdiği bir baskı düzeni olmamasıdır. Türkiye'de önceki faşist iktidarlar daha çok devlet gücüyle uygulanırdı; şimdi ilk defa bir faşist iktidar Hitler, Mussolini ve Franko gibi belli bir toplumsal tabanı da yanına alarak diğer toplumsal kesimler üzerinde bir faşist baskı düzeni kurmuştur. 12 Eylül faşizmi özel harp dairesinin de içine olduğu MHP gibi faşist milis güçlerin de üzerine gitmişti. Tarafsız olduğunu göstermek için bazı MHP’liler de idam edilmişti. AKP-MHP faşizmi ise şu anda binlerce faşist milisi silahlandırmıştır. Hitler, Mussolini ve Franko’nun oluşturduğu faşist milislere benzer bir örgütlenme bugün bizzat Saray Gladiosu tarafından örgütlendirilmiştir. Bu faşist güruhlar “reis öl de ölelim, öldür de öldürelim” diyerek kimler tarafından örgütlendirildiğini açıkça ortaya koymuştur.

Tayyip Erdoğan öyle faşist bir düzen kurmak istiyor ki, tek bir muhalif çevre kalmasın. Tüm Türkiye toplumunu Kürt düşmanlığı etrafında bir araya getirmek istiyor. Milli mutabakat dediği, Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin dışındaki tüm siyasi güçleri bu faşist iktidarının etrafında toplamaktır. Milli mutabakat dediği, demokrasi güçlerine karşı faşist güçlerin ittifakıdır. Nitekim AKP iktidarı MHP dışındaki diğer siyasi partileri de faşist politikanın yedeği ve toplumsal destekçisi haline getirmek için milli mutabakat dediği faşist bir cephe oluşturmak istiyor. Zaten Vatan Partisi denilen Kürt düşmanı tüm şovenistlerin toplandığı faşist bir çevre, gönüllü, kraldan daha çok kralcı olarak Tayyip Erdoğan’ı destekliyor. Şu anda en büyük Tayyip’çi bunlar olmuş. Bu faşist çevre Tayyip Erdoğan’ı herkese karşı savunmaktadır. Erdoğan’a kalkan olmuş durumdalar. Bu nedenle Tayyip Erdoğan bunlara gelin milli mutabakata girin bile demiyor. HDP’ye ise böyle bir milli mutabakata girmeyeceği için hiçbir çağrı yapmıyor. AKP-MHP şimdi milli mutabakatı Saadet Partisi’yle tamamlamak istiyor. AKP dini o kadar kötü kullanmıştır ki, artık İslamcı entelektüel ve toplumsal çevrelerde AKP iktidarının ne kadar İslami değerlere bağlı olduğu sorgulanmaktadır. Tayyip Erdoğan İslami çevre ve İslam dünyası tarafından sorgulandığını görerek İslami çevrelerden dışlanmamak için Saadet Partisi’ni yanına almaya çalışmaktadır. Böylelikle tüm İslami kesimleri faşist ve kirli politikalarının parçası haline getirmek istemektedir.

Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli şefliğindeki AKP-MHP iktidarı, faşist iktidarın koltuk değneği olması için özellikle CHP üzerinde sürekli bir pres uygulamaktadır. CHP’yi sürekli eleştiren ve suçlayan konuşmalar yapılması tamamen faşist iktidarın koltuk değneği haline getirmek içindir. Bunun için de sürekli CHP’nin en zayıf yanı olan milliyetçiliğe ve devletçiliğe vurgu yapmaktadırlar. CHP’nin milli ve yerli olmadığı, teröristlere ve dış güçlere hizmet ettiği söylenerek CHP’yi izlediği faşist politikanın destekçisi haline getirmek istemektedir. Bunda da başarılı olunmuştur. CHP şu anda AKP-MHP faşizminin ve uygulamalarının en büyük destekçisi haline gelmiştir. CHP’nin desteği olmazsa AKP-MHP faşizmi bu kadar meşrulaşmaz ve uygulamaları normalleşmezdi. Bu açıdan faşist uygulamaların bu düzeyde olmasının birinci derecede sorumlusu CHP’dir. CHP karşı çıksa ve gerçek muhalefet yapsa AKP-MHP faşist iktidarı varlığını sürdüremez. Çünkü siyasi meşruiyeti olmayan bir iktidar uzun süre sürdürülemez. Bu meşruiyeti sağlayan ise CHP’dir. Zaten bu desteği vermesi için de sürekli üzerinde bir psikolojik savaş yürütülmektedir.

CHP bu ittifaka katılsa AKP-MHP istemez. Çünkü o zaman CHP bu faşist iktidara bugünkü kadar hizmet etmez. Çünkü politikalarına destek olan böyle bir muhalif partiyle iktidarlarına meşruiyet kazandırmaktadırlar. Bu nedenle son CHP kongresindeki sonuçtan çok memnun olmuşlardır. Kılıçdaroğlu tamamıyla Tayyip Erdoğan’ın hizmetindedir. Alevi ve Kürt olmanın onuruyla değil, bu kimliklere sahip olmayı bir kompleks haline getirerek Alevilerin ve Kürtlerin demokratik taleplerini savunmaktan uzak durmaktadır. Böyle kompleksli, tutarsız, iradesiz, kişiliksiz biri partiye başkan olduğu müddetçe CHP AKP-MHP faşist iktidarının yedeği olmaktan kurtulamaz.

Aslında CHP ile birlikte AKP-MHP faşizmi Kürt düşmanı cepheyi tamamlamıştır. Demokrasi güçlerinin bu gerçeği görmesi gerekir. AKP-MHP faşizmi zayıf olduğu için karşısında muhalif güç görmek istemiyor. Bu açıdan Türkiye'deki AKP-MHP faşist karakterinin iyi tespit edilerek mücadelenin kararlı ve örgütlü biçimde sürdürülmesi gerekir. Bu dönemde bedel ödemeden faşizme karşı mücadele yürütülemez. Faşizm korkuyla yönetmeyi esas alır. Bu açıdan cesaret de faşizmin panzehridir.

12 Eylül faşizmi kendisini en güçlü hissettiği bir zamanda zindanda başlayan direniş Ağustos 1984 gerilla hamlesiyle boyutlanınca 12 Eylül faşizmi yerle bir olmuştur. 12 Eylül kendisini en güçlü hissettiği dönemde gücünü bir anda bitirmiştir. Bugün AKP-MHP faşizmi kendini ne kadar güçlü gösterirse göstersin tüm muhalif kesimleri susturup tüm faşist kesimleri yanına alarak iktidarını ayakta tutmaya çalışırsa çalışsın, Türkiye tarihinde hiçbir iktidar bu düzeyde içeride ve dışarıda desteksiz durumda olmamıştı. Faşizmi toplumsal tabanla ayakta tutmaya çalışsa da toplumun yarısını da karşısına alan bir faşist iktidar söz konusudur. Bu bir iç savaştır. Toplumun yarısını karşısına alan, dış politikada ve Ortadoğu'da bu kadar zayıflayan bir iktidar Türkiye gerçekleri dikkate alındığında ayakta kalamaz. Türkiye'nin jeopolitiği dış politikada bu düzeyde yalnızlaşmayı ve yalnızlığı kaldırmaz. Belki de dünyada iç politikayı en fazla etkileyen dış politika karakterine sahip olan ülke Türkiye’dir. Türkiye jeopolitiğinin güçlü yanı AKP iktidarının elinde Türkiye'yi zayıflatan bir etken haline getirilmiştir. Bu açıdan Ortadoğu'da ve dış dünyada bu düzeyde çekişme, çatışma ve yalnızlık içinde kalan Türkiye'de mevcut iktidar çok zayıf demektir. Bu açıdan içeride biraz mücadele geliştirildiğinde bu iktidarın ayakta kalması mümkün değildir.

Böyle bir ortamda HDP kongresini yaptı. Şu netleşmiştir; Türkiye'deki en dinamik demokrasi hareketi, HDP'nin toplumsal tabanıdır. Bu toplumsal taban ve siyasi hareket yelpazesi Türkiye'deki faşizmi yıkmada en temel güç haline gelmiştir. Kuşkusuz HDP dışında da faşizme karşı mücadele edecek güçler vardır. HDP başarılı kongre yaparak Türkiye'deki demokrasi güçlerine umut ve nefes olacaktır. HDP bu kongreden alacağı güçle önümüzdeki dönemde daha etkili mücadele yapacaktır. Kuşkusuz baskılar sürecektir. Ancak HDP’yi yaratan demokrasi birikimi ve mücadelesini bastırmak mümkün olmayacaktır. Bu birikim ve dinamik, faşizme karşı direnecek ve mutlaka kazanacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika