Demokratik Cumhuriyet Konferansı sürüyor
Demokratik Cumhuriyet Konferansı, “Cumhuriyet’in kuruluş dinamikleri” başlıklı oturumla devam etti.
Demokratik Cumhuriyet Konferansı, “Cumhuriyet’in kuruluş dinamikleri” başlıklı oturumla devam etti.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı, “Cumhuriyet’in kuruluş dinamikleri-1” başlıklı ikinci oturumu ile devam ediyor. Ayşegül Devecioğlu’nun moderatörlüğünü üstlendiği oturumda, Barış Ünlü “Cumhuriyet bir sözleşme miydi?” sorusu üzerinden, Hamit Bozarslan “Cumhuriyetin kuruluşunda Kürtler”, Tanıl Bora “Demokratik bir milliyetçilik – Neden olamadı?” başlıkları üzerinden sunum yaptı.
Ayşegül Devecioğlu, tarihi bir süreçte konferansın gerçekleştirildiğini belirterek, “Faşizmin kurumsallaştığı bir süreçte ya bu seçimden faşizmin kurumsallaşmasına engel olarak çıkacağız ya da ülkede hüküm süren baskı, zulüm ve rant düzeni devam edecektir. Ülke daha da artan bir karanlığa gömülecek” dedi. Bu kritik süreçte siyasi pozisyon belirlenmesinden daha çok Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin yakıcı sorunları üzerine tartışmaların yürütüleceğini dile getiren Devecioğlu, “Nasıl mücadele edeceğiz, toplumu barış için yaşanır hale getirmek için konuşuyoruz” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyetin sadece Kürtleri, komünistleri, Alevileri, emekçileri dışladığını söyleyen Devecioğlu, “Hem demokratik cumhuriyet eleştirisinden söz ederken, bütün bunları birlikte değiştirmek lazım. Emekçilerin haklarını alamadığı demokrasi kavramının içerisine mutlaka ekonomiyi de katmak gerekiyor” dedi.
BOZARSLAN: KÜRTLER İHANETE UĞRADI
Konferansa online katılan Paris Sosyal Bilimler Üniversitesi akademisyenlerinden Hamit Bozarslan, HDP’yi Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nı gerçekleştirmesinden dolayı kutladı. Bozarslan, Cumhuriyetin doğuşuna değinerek, “Türkiye nasıl kurtuldu?’ diye soruyorlar. İkinci yüzyılda yeni bir soru sorulmalı. Türkiye nasıl kuruldu, kim kurdu, kime karşı kuruldu? Bu soruları sormak gerekiyor. Cumhuriyet kime karşı kuruldu? Cumhuriyet Türklük Asya’ya karşı zafer olarak nitelendirildi. Sorum, bu halklar cumhuriyet doğduğunda halklar hangi şartlardaydı. Sadece Kürtlerden bahsetmeyeceğim. Diğer katmanlardan, yoksullardan, dışlanmışlardan bahsetmek gerekir. Kürtler 1923’te, kuruluş döneminde hangi koşullardaydı. Kürtler bu dönemde yenik bir halk olarak değerlendirilir” diye anlattı.
Lozan Antlaşması ile Kürtlerin ihanete uğradığını dile getiren Bozarslan, “Kürtlüğün isyana kayması, Lozan’ın ihanet olarak görülmesi, verilen sözlerin yerine getirilmemesi.. Türklüğü kabul etmeyen Kürtlük, bir tehlike olarak görülmekte. Kürtlük gerici, feodal, ancak nesne olarak tanımlamakta, Türklük ise devrimci, eşitlikçi, özne bir sınıf olarak değerlendiriliyor. Cumhuriyetle birlikte Kurditan, umumi müfettişlik olarak bilinen sömürge ya da yarı sömürge olarak biliniyor. CHP Türkiye’deki tek parti ama Kurdistan’da CHP yok. Sınırlar mayınlı sınırlar haline getirilmekte. 1920’den sonra sınırlar, Kürtlüğü bölen sınırlar ortaya çıkmakta. Bütün bu nedenlerle Kürtlüğün yenikliğe uğramış bir halk olarak ortaya çıktığını görüyoruz” şeklinde konuştu.
Ortak coğrafya tahayyülünün ortaya çıktığını kaydeden Bozarslan, “Yüz yıl sonra Türkiye’de bugün esir olan kim, özgür olan kim? Türkiye’de bugün Kürtler özgür. Hapishanelerde büyük bir baskı altında. Kürtlük, kendi düşüncelerinde, tarih okumalarında, kendi geleceklerini kurmada, sanatsal yaratıcılıkta özgür ama esir olan Türtlük. 'Kumaş ancak şehit kanıyla sulanırsa bayrak olur' diyen bir Türklük özgür olabilir mi? Türkiye’de Türklüğün özgür olmadığını görmekteyiz” dedi.
“Demokratik bir milliyetçilik-Neden olamadı?” başlığı üzerinden sunum yapan Tanıl Bora, “Farklı bir milliyetçiliğin bir an uç verdiği, farklı bir milliyetçiliğin alametleri görülüyor. Milliyetçilik, milli varlığıyla var olmaktan öte bir tasarım koymaz. Bir toplum tasarımı, kendinden memnun olmaya sığmayan bir toplum tasarımı iddiası var” dedi.
ÜNLÜ: HALK DEVLETİN TEMELLERİNİ SARSIYOR
“Cumhuriyet bir sözleşme miydi?” sorusu üzerinden sunum yapan Barış Ünlü, modern dünyanın egemenlik anlayışıyla şekillendiğini belirterek, “Sömürge mantığı, milletin dışında kalmış halkları baskı ve şiddetle yönetiyor. Dolayısıyla halklar rızasına başvurulmuyor. Sömürge mantığı açık bir şekilde egemenlik kuruyor. Sözleşme ve sömürge arasında gerilimli ilişki, cumhuriyet ve demokrasi arasındaki kavramı ilişkilendiren bir fenomen. Halk egemenliği bir yandan devletin tanrısal hak, soyluluk, şiddet gibi temellerini değiştiriyor. Kontrol etmesi güç fikirleri içinde taşıyor. Toplumsal sözleşme teorisyenlerinin de kaynağını oluşturuyor” değerlendirmesinde bulundu.
Ünlü, “Sömürge ve sözleşme devletinin temelinde şiddet vardır. Buna tabi olmayanlar etnik soykırıma tabi tutulurlar. Osmanlı Devleti 19’uncu yüzyılda çoklu krizler içindeydi. Başka bir imparatorluğa dönüştü. Bünyesinde hızla yayılan fikirlerin önüne geçmeye çalışıyor. Sadece sözde kalmayan bu döneme Osmanlılık Sözleşmesi diyorum. Berlin konferansından sonra gündeme gelen Müslümanlık sözleşmesi, otantik bir sözleşmeydi. Yerli ve göçmen Müslümanların çıkarlarına dayanıyordu. Devlet ve toplum arasında gerçek bir sözleşme öngörüyordu. Bu 10 yılda ne oldu? Devlet sadece Müslümanların yapıldı. Ortak duygularla oluşan Müslüman milletinin devletiydi. Ancak bu sözler tutulmayarak, Müslümanlar Türkleştirildi. Her bir Müslüman Türk olacaktı, temel madde bu” dedi.
Bu süreci devamında Şeyh Said isyanının takip ettiğini belirten Ünlü, şunları söyledi: “1925’te devlet adamları gizli raporlar yazdılar. 1930’da Dersim’in nasıl fetih edileceğine dair Genel Kurmay Başkanlığı’nın raporu var. Bu yeni Türkiye devleti, Türklük sözleşmesi üzerine inşa edildi. Bu durum 2023’e kadar az çok sürdü. Son yıllara kadar iyi kötü işleyen demokrasi, toplumun en altlarında doğanlar, en üstlerde ölebildiler. Şiddet ve tehdit, kültürel baskı, hukuksuzluk, cezasızlık, olağanüstü hal egemendir. Bu iki mantık birbirinden bağımsız değil. Çalışmalara göre bir bumerang etkisi var. Hukuksuzluklar gelip sözleşmeyi de vurabiliyor. Türkiye’de de çok açık 2015’ten sonra yaşananlar, Türk muhalefetini vurmasını anlatmaya gerek yok. İki egemenlik mantığı, Türkiye’ye özgür değil.”