DER-MEZ depremzedelerin durumuna dikkat çekti

Deprem bölgesinden çalışan Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi (DER-MEZ) Afet Koordinasyon Birimi, “Adaletin ve gözetilmenin olmadığı yerde sağlıklı bir veda ve yas süreci de olmamakta, insanlar iyileşememektedir" dedi.

Depremde yakınlarını kaybedenlerin hayata devam etmekte sorun yaşadığını kaydeden DER-MEZ Afet Koordinasyon Birimi, yas sürecinin inkârla başlayıp sessizlike devam etmesi tehlikesine işaret ederek, amaçlarını “ilk günden beri bunu kırmak, geride kalanların devam edebilme gücü oluşturmalarına, onlarla kendi dillerinde konuşarak yardımcı olmaktır" şeklinde özetledi. 

Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi (DER-MEZ) depremin ilk gününden beri gönüllü psikolog ve aktivistlerle sahada yer almaya çalışıyor. Kurum bünyesinde oluşturulan Afet Koordinasyon Birimi, sahada yürüttükleri faaliyetleri ve gözlemlerini ANF ile paylaştı. Depremde binlerce insanın, yakınlarını cenaze töreni düzenleyemeden toprağa verdiğini, yaslarını sağlıklı bir şekilde  tutamadıkları için gerçeklik ve hayatın devamlılığı duygusundan uzak kaldığını belirten DER-MEZ Afet Koordinasyonu, şunları belirtti: "Ani kayıp karşısında yas, başlı başına çok zor bir süreçtir. Kaybın yasa dönüşmesi için kişinin kaybının farkında olması gerekir. Görüşmelerimizde bir kesim, yakınlarının kaybını inkar etme eğilimindeydi. İnkar, yasın doğasında var, ancak devletin deprem bölgesine dair tutumu, travmaları derinleştirdi. Bölgeye geç ulaşılması, eksik ve yetersiz müdahale, yardım talebinin cevapsız kalması sebebiyle insanlar yakınlarını kaybetti. 

DEFİN VE YAS İMKANI ALINDI

Cenaze töreni kişiye son bir yüzleşme fırsatı sunar, kişi kaybının farkına varır ve yas tutmaya başlar, ancak devlet insanların elinden bu imkanı da aldı. Çoğu insan yakınlarının bilgisi olmadan gömüldü. Bu da yakınlarını kaybeden insanlarda daha derin bir travmaya sebep oldu. Adaletin ve gözetilmenin olmadığı yerde sağlıklı bir veda ve yas süreci de olmamakta, insanlar iyileşememektedir."

İLK İNŞA EDİLMESİ GEREKEN GÜVENDİ

Depremle birlikte ortaya çıkan "kayıp çocuk" olgusuna dikkat çeken Afet Koordinasyon Birimi, depremde ailelerini kaybeden çocuklarla ilgili etkili bir takip sisteminin kurulmadığının altını çizdi. Kayıp çocukların sorumluluğunun devletin herhangi bir kurumunca hala üstlenilmediğini belirten Afet Koordinasyon Birimi, alandaki boşluğun cemaat ve tarikatlar tarafından doldurulduğunu kaydetti. Afet Koordinasyon Birimi, şöyle devam etti: "Çocukların tarikat ve cemaat kurumlarında tutulduğuna dair bilgiler var. Kayıp çocuklar, özelinde Kürtler açısından katliamlar sonrasının sahipsiz çocukları hafızadaki travmatik olayları tetiklemektedir. Dêrsim'in kayıp kızlarının yüzyıla yayılmış acılı hikâyesi, bu toplumun hafızasında diridir. Evlat edinme durumu başlı başına kaygı verici hale getirildi. Diyanetin o süreçte yaptığı 'evlat edinilen çocukla evlenmenin önünde dinen herhangi bir engel bulunmadığı' açıklamasıyla kaygı boyutu daha da büyüdü. İnsanlarımızda büyük bir güvensizlik ve endişe hakim, oysa depremden sonra ilk inşa edilmesi gereken güvendi."

DEVLET, BELLİ YERLERDE ZATEN HİÇ OLMAMIŞ 

Yıkımın yaşandığı illerin etnik, politik, mezhepsel yapısının çoğunlukla hakim ulus ve iktidar dışında kaldığına ve yıllardır bu sebeple doğru düzgün hizmet görmeyip kaderine terk edildiğini hatırlatan Afet Koordinasyon Birimi, bölge insanının gözden çıkarılmışlık hissine dair şunları paylaştı: "Bazı yerlerde devletin olmaması depremle birlikte gelişen bir durum değil. Bu özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde söz konusu. Depremden önce de insanlar orada kaderlerine terk edilmiş, hizmetsizlikle cezalandırılmış. Devletin herhangi bir yere hizmet götürmeme gibi bir lüksü olamaz. Köylere günlerce ulaşılamadı, yolların bu kadar kötü olması devletsizliğin sonucudur. 'Devlet zaafiyet geliştirdi, geç kaldı' söylemi doğru değil, devletin o bölgede genel anlamda yokluğu üzerine bir şeyler söylemek gerekiyor. İnsanlar bu gerçeğin farkında, gözden çıkarılmış hissediyor, birbirlerine kenetlenerek yaralarını sarmaya çalışıyor. Bekleseler de devletin gelmeyeceğini biliyorlar, bari yapılana engel olmasın, diyorlar."

AYRIMCILIK VE IRKÇILIK ÖRGÜTLENİYOR

Sahada yardım dağıtılmasında milliyetçi ve mezhepçi ayrımlar olduğuna dair şikayetler aldıklarını belirten Afet Koordinasyon Birimi, Hatay ve Antep özelinde Suriyeli mültecilere yönelik negatif söylem ve ayrımcı tutumda hedef gösterme boyutuna varıldığına dikkat çekti. Afet Koordinasyon Birimi, şunları aktardı: “Sahaya ulaşan yardımların dağıtılmasında kayırma durumlarına dair şikayetler aldık. Herkesin mağdur olduğu bir süreçte belirli bir kesime ‘gereğinden fazla yardım edilmemesi' telkin ediliyordu. Komşuyu komşuya düşman edecek uygulamalara şahit olduk. Sonrasında sivil toplum kuruluşları devreye girerek adil ve eşit bir dağıtım ağını oluşturmayı başardı. Mülteciler ise bambaşka bir travma alanı haline getirildi. Adaptasyon süreçlerini bile tamamlamamış bu insanlar öfkenin muhatabı haline getirildi. Halk belirli kurum ve kuruluşlar tarafından galeyana getirilmeye çalışıldı. Mültecilere yönelik dışlayıcı tutum, kimi kesimlerce 'travma sonrası stres bozukluğu' ile açıklanmaya çalışıldı. Tekrar belirtmek gerekiyor; ırkçılık psikolojik bir durum değil, bilinçli bir tercihtir."

ANADİLDE PSİKO SOSYAL DESTEK ÖNEMLİ 

Sahada faaliyetlerini Kürtçe (Kurmancî ve Zazakî), Türkçe ve Arapça dillerini bilen psikolog ve tercümanlarla yürüttüklerini belirten DER-MEZ Afet Koordinasyonu Birimi, ana dilde psiko sosyal desteğin önemini vurguladı. Afet Koordinasyon Birimi, şunlara işaret etti: ”Ana dilinden başka bir dil bilmeyen, bilse de kendini ikinci dilde yeteri kadar ifade edemeyen insanlar var. Devlet kurumlarınca oluşturulan ve desteklenen psiko sosyal çalışmalarda insanlara üsttenci bir tavır sergilendi, psiko sosyal destek hakim ulus ve devlet kimliğinde acıma ile adeta lütfedildi. İnsanlar en yakınlarını kaybetti, ölülerini defnedip yaslarını tutma şansları bile olmadı. Hayata devam etmekte sorun yaşıyorlar. Yas sürecinin inkârla başlayıp sessizlike devam etmesi çok tehlikelidir. Amacımız ilk günden beri bunu kırmak, geride kalanların devam edebilme gücü oluşturmalarına, onlarla kendi dillerinde konuşarak yardımcı olmaktır."