Efrîn zeytinleri küresel yağmaya dönüştü

İşgal altındaki Efrîn’in temel gelir kaynakları, Türk devleti tarafından çok boyutlu bir şekilde yağmalanıyor. Özellikle zeytin bazlı ürünler, çalınarak Türkiye’ye taşındıktan sonra küresel bir yağma suçuna dönüştürüldü.

Efrîn 2018’de Türk devleti tarafından işgal edildikten sonra gerçek bir terör ve yağma rejimi oluşturuldu. Bölgenin temel kaynağı olan zeytin ve zeytin bazlı ürünler çalınarak küresel çapta ticarileştirildi. Bu ürünler nasıl dünya ülkelerine taşınıyor, hukuksal açıdan nasıl bir suç işleniyor? Aracılık eden şirketler yanıt vermezken Alman hükümeti, bu ürünlerin resmi yollarla girişi önünde engel olmadığını kabul etti.

Son yıllarda Avrupa’da özellikle Türk, Arap ve Kürtlere ait marketlerde yeni ürünler raflarda yerlerini aldı. Birçoğu doğrudan “Afrin” adını taşısa da onlarca ve belki de yüzlercesi farklı etiketlerle piyasaya sürülüyor.

GÖZ DİKİLEN ZENGİNLİKLER

Rojava, genel olarak bölgenin tahıl ambarıydı. 2011’de başlayan savaştan önce Suriye’de tarımsal üretimin yüzde 40’ını, tahıl üretiminin yüzde 60’ını Rojava karşılıyordu. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi olarak biçimlenen bölge, aynı zamanda petrol rezervlerinin yüzde 80’ine sahip. Ancak bu zenginlikler, Kürdistan’ı sömürgeleştiren diktatoryal ve baskıcı komşu devletlerin iştahını kabarttı. Türkiye bunların başında geliyor.

Suriye’de doğrudan işgale girişen ülke de Türkiye oldu. DAİŞ, El Nusra ve bunlarla aynı zihniyet ve pratiği taşıyan grupları toplayan Ankara, açık bir şekilde işgale başladı. Başta Efrîn olmak üzere işgal edilen tüm Kürt kentlerinde gerçek bir terör ve yağma rejimi hayata geçirildi.

EFRÎN TÜRK DEVLETİNİN AYNASI

Efrîn, Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde kurduğu sistemin en açık fotoğrafını sunuyor. Diğer bir ifadeyle: Türk devletinin sunduğu model, Efrîn’de cisimleşiyor.

Efrîn, Rojava zenginlikleri içerisinde, zeytin ağaçları ile ün sahibi bir kent. Bu bölgede emsalsiz kaliteye sahip en az 18 milyon zeytin ağacı vardı. Ayrıca dünyaca ünlü bir marka olan “Halep Sabunu”nun da hammaddesi, Efrîn zeytinleriydi. Zeytinyağı ise yüzlerce yıldır bölge için “sarı altın” olarak değer görüyor.

YÜZLERCE MİLYON EUROLUK SOYGUN

Mart 2018’de Türk devleti tarafından işgal edilen bu bölgede aynı yılın zeytin rekoltesi, ekonomistler tarafından 130 milyon Euro olarak değerlendiriliyordu. Ankara ve çeteleri pastayı kendi aralarında paylaştı, kentte kalan nadir ailelere ise sadece kırıntıları bıraktı. Tarım ve sabun üretimi araçlarının yağmalanması ve insan kaçırarak elde edilen fidyelerle birlikte, “ganimetin” değeri 90 milyon Euro olarak ifade ediliyor. Gerçek miktarın çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor.
Yerel kaynaklara göre aynı yıl zeytinyağı üretimi, 50 bin ton civarındaydı ve değeri 130 milyon Euro olarak hesaplanıyordu. Fransız Le Point dergisi, Ocak 2019’da bu konuya ilişkin yayınladığı bir araştırma haberde, 60 milyon Euro değerindeki 20 bin ton zeytinyağının Türkiye’de satıldığını yazıyordu. Farklı şekilde yapılan yağma faaliyetleri ile birlikte 90 milyon Euro’yu aşkın gelir kaynağının yağmalandığı vurgulanıyordu. Buna bir de diğer hırsızlıklar, fidye, insan kaçırma ve petrol kaçakçılığı da eklenince yağmanın boyutları daha iyi anlaşılıyor.

FABRİKALARA DA EL KONULDU

ANF’nin Kasım 2018’de yayınladığı belgeler, Türk devleti ile silahlı çete grupları arasında yağma üzerine bir protokol imzalandığını gösteriyordu. Bu protokol, 2018 ve 2019 yılları için Efrîn zeytinyağı gelirlerinin işletilmesini silahlı çete gruplarına veriyordu.

Yağma, 2018’den bu yana küresel bir boyut kazandı. Kentte yağmalanan fabrikalar, işgal rejimine hizmet için faaliyete konuldu. ANF’de 28 Haziran 2021 tarihinde yayınlanan bir haberde kentte kalan 100 zeytinyağı fabrikasından 50’sinin sahiplerinin Şehba ve Halep’e göç etmek zorunda kaldığına dikkat çekiliyor. Tümünün fabrikalarına el konulmuş. Necib Şêxo isimli bir üretici, zeytinyağı fabrikalarından elde edilen ürünlerin işgal altındaki Cindirês’te “Nuri Arap”ın fabrikası önünde toplandığını ve Hamam Sınır Kapısı üzerinden Türkiye’ye geçirildiğini söylüyor. Aynı zamanda işgal öncesinde tüm Suriye’nin ihtiyacını karşılayan sabun da aynı yolla Türkiye’ye kaçırılıyor.

Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Eşbaşkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, en az 1 milyon 300 bin zeytin ağacının kesilerek Türkiye’ye kaçırıldığını söylerken Türk devletinin sadece zeytin ve zeytinyağından yılda en az 80 milyon dolar kar sağladığına dikkat çekti.
Bugün neredeyse tüm Avrupa ülkeleri ile ABD ve Kanada’daki raflarda Efrîn’den çalınan zeytinyağları var. Bu yağmanın en önemli ayaklarından birini Almanya oluşturuyor. Almanya, aynı zamanda Türk devletinin Avrupa’daki en büyük destekçisi olarak önem kazanıyor. Sol Parti bu yağmaya ilişkin Alman hükümetine birçok soru önergesi de verdi. Diğer bir ifadeyle gizli bir faaliyet değil.

BÜYÜK DAĞITIM DEPOLARI ALMANYA’DA

Sanal ağlarda, internet sitelerinde, marketlerde yaygın bir şekilde Efrîn ismi taşıyan zeytinyağları satılıyor. Yağmacılıktan elde edilen korkunç bir pazar söz konusu.
Açık bir şekilde satılan ürünlerden biri, “Zêr Afrin” adını taşıyor. Almanya’nın Magdeburg kentinde büyük bir depoda toplanıyor ve dağıtımı yapılıyor. İşgal edilen Kürt topraklarından çalınan ürünler, önce Türkiye’ye götürülerek Türk Standartları Enstitüsü (TSE) imzası ile Avrupa’ya çıkarılıyor. Çoğu ürünün köken ülkesi “Suriye” olarak geçiyor. Zêr Afrin sitesinde yağma ürünleri açık bir şekilde tanıtılıyor. Ulaşmaya çalıştığımız şirket, herhangi bir yanıt vermedi.

Salet Al Ghouta adlı Wuppertal merkezli şirket, özellikle “Cibal Afrin” markasıyla Efrîn’den çalınan zeytinyağlarını satıyor. “Olive oil the mountains of Afrin” (Efrîn dağlarının zeytinyağı) şeklinde sunumu yapılan ürünün 2 litresi için 15,28 Euro talep ediliyor.

RESMİ YOLLARLA GİRİYOR

TIR’lara ve gemilere doldurularak getirilen bu ürünlerin Avrupa gümrüklerinden nasıl geçirildiği konusunda bilgi alamadık ancak tüm işaretler resmi yollarla giriş yaptığını gösteriyor.

Alman Deutsche Welle ajansının Şubat 2019’da yayınladığı bir rapora göre en az 10 bin ton çalınmış zeytinyağı, İspanya’ya ulaşmış olabilir. Geçen süre içerisinde hem işgal hem de yağma boyutlandı.

ALMANYA TARIM BAKANLIĞI NE YANIT VERDİ?

Konuya ilişkin bilgi istediğimiz Alman Ticaret Bakanlığı, bizi Tarım Bakanlığı’na yönlendirdi. Federal Gıda ve Tarım Bakanlığı’nın yanıtı, yağma ürünlerinin yasal yollardan girdiğine işaret ediyor.

Bakanlığın yanıtı şöyle: “AB'de pazarlanacak üçüncü ülkelerden gelen hayvansal olmayan gıdaların AB'de üretilen ürünler gibi AB Topluluğu ve ulusal gıda yasasının gerekliliklerini karşılaması gerekir.

Üçüncü ülkelerden hayvansal olmayan gıdaları ithal ederken AB'ye ihracat yapan şirketler için herhangi bir izin şartı aranmamaktadır. Bunun yerine üçüncü ülkelerden AB'ye ithal edilen gıdalar için yukarıda belirtilen gereklilikleri kontrol etmekten sorumlu olan, ilgili sınır kontrol noktalarındaki federal eyaletlerin gıda kontrol yetkilileridir. Ayrıca ürünler, gümrük işlemleri için gümrük makamları tarafından kontrol edilir.”

Gıda ve Tarım Bakanlığı, “belirli münferit vakalar” olarak ifade ettiği ürünlerin değerlendirmesinin de gümrük makamları tarafından yapıldığını belirterek bizi oraya yönlendirdi.

Bakanlık, Almanya’ya gelen bu ürünlerin miktarı ve pazardaki payı ile ilgili sorularımıza yanıt vermezken, menşei konusunda şunları belirtti: “Dış ticaret istatistikleri, yalnızca tüm ülke bazında, bu durumda Suriye'nin tamamı bazında ithalat ve ihracatı kaydeder. İstatistiksel kayıtlarda bireysel bölgelere göre bir değerlendirme yapılmamaktadır.”

Fransa ve Belçika makamlarına yönelttiğimiz sorularımıza ise yanıt verilmedi. İletişim kurduğumuz zeytinyağı satışı yapan şirketlerin hiçbiri de yanıt vermeye yanaşmadı.

KANADA, DANİMARKA VE FRANSA’DAKİ SATICILAR

Çalınan ürünlere “Jibal Afrin” markasıyla Kanada’da da rastlandı. Köken ülkesi “Suriye” olarak geçiyor. TSE imzası taşıyan bu ürün, “Mir Paketleme İTH. İHR. VE TİC. LTD. ŞTİ.” etiketini taşıyor.

Şirketin Facebook sayfasında Efrîn’in çalınmış zeytinyağının 1 litresi 13 Dolar, 2 litresi 23 Dolar ve 4 litresi 43 Dolara satılıyor. Ayrıca 9 kilogram “organik yeşil zeytin” için 75 Dolar isteniyor.

Fransa’da Mira adıyla açılan bir sayfada “Yaman” markası altında Efrîn zeytinyağı satışı yapılıyor. Yağın üretim yeri “Suriye” olarak geçiyor. Tanıtımda, “Suriye'de yapılan birinci sınıf doğal zeytinyağı markası Yaman (Afrin Halep)” ifadeleri dikkat çekiyor. Bu sayfada 3 litre zeytinyağı için 13,5 Euro, 5 litre için 22,5 Euro ve 18 litre için 81 Euro isteniyor.

Bir diğer şirket ise Danimarka’da Viborg merkezli olarak iş yapan ve “Jobri Food” adını taşıyan şirket. “Efrîn ürünleri” satan bu şirketin Almanya ağı da var. Zeytin ve zeytin bazlı Efrîn ürünlerinin Türkiye’de paketlendiği ve onaydan geçtiği anlaşılıyor. Şirketin tanıtımından Avrupa Birliği genelinde acentelerinin olduğu ve sahibinin Efrînli olduğu anlaşılıyor. Jobri Food, kendisini Avrupa Birliği’nin önde gelen şirketlerinden biri olarak tanıtıyor. Dikkat çeken bir not ise şöyle: “Tanınmış Afrin mahsullerinden üretilen en kaliteli gıda maddelerini sunmaktan gurur duyuyoruz.”

TÜRKİYE’DE ÜRETİLEN TÜM ZEYTİNYAĞLARI ŞÜPHELİ

Benzer şekilde ABD ve Avrupa’nın diğer birçok ülkesinde de farklı markalarla Efrîn’den çalınan ürünlere rastlandı. Sanal ağlarda bunları paylaşan çok sayıda internet kullanıcısı var. Efrîn adını taşımayan çok sayıda farklı marka ile bu yağmanın çok daha boyutlu olduğunu tahmin etmek zor değil. Ancak bu durum, yağmanın gerçek boyutlarını tespit etmeyi de zorlaştırıyor. Bununla birlikte Türkiye’de üretilen ya da onaylanan tüm zeytin bazlı ürünler şaibeli hale geldi.

Avrupa ülkelerinin bir tedbir geliştirmemesi, işlenen suça Avrupa’yı da ortak ediyor. Oysa Efrîn’den çalınan ürünler hem baskıcı bir rejimin hem de DAİŞ, El Nusra ve diğer işgal ve yağma gibi ağır savaş suçları işleyen grupların finanse edilmesini sağlıyor. Diğer bir ifadeyle bu ürünlerin satışı hukuken savaş suçu kapsamına girebilir.

AVRUPA TEDBİR ALMIYOR

Örneğin Avrupa, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarından gelen ürünler için özel bir etiketleme uygulaması hayata geçirdi. Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından alınan bir karar, bu tür bir etiketlemeyi zorunlu kılıyor. Söz konusu ürünlerin Batı Şeria ya da Golan Vadisi’ndeki kolonilerden geldiği yazılıyor. İsrail kolonisi olmayan Filistin bölgelerinden gelenler ise “Gazze ürünü”, “Batı Şeria ürünü” ya da “Filistin ürünü” şeklinde etiketlendiriliyor. Bu uygulama ile tüketiciye satın almadan önce doğru bilgi verilmesi amaçlanıyor. Aynı uygulama, Efrîn’den taşınan ürünlere uygulanmadığı için çok sayıda tüketicinin bilmeden yağma ve işgalin bir parçası olduğunu düşünmek zor değil.

AV. MALTERRE: BU BİR SUÇ, SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULABİLİR

Peki bu yağmanın hukuksal karşılığı nedir? Paris Barosu’ndan avukat Jean-Louis Malterre, Efrîn ürünlerinin çalınması ve ticarileştirilmesinin savaş hukukuna aykırı olduğuna dikkat çekti. Malterre, “Savaş hukukunun ihlalidir. Askeri eylemleri düzenleyen sözleşmelere aykırıdır, yağmadır” dedi.

Jean-Louis Malterre, bu konuda Lafarge davasını hatırlattı. Çok uluslu küresel çimento şirketi Lafarge-Holcim, Suriye’de DAİŞ ve El Kaide’ye milyonlarca dolar vermekle suçlanıyor. Diğer bir ifadeyle, Kobanê bölgesinde çimento üretimlerini sürdürmek amacıyla Rojava’nın yıkımına dahil olanlar arasında Lafarge şirketi de yer alıyor. Liberation gazetesinde 14 Temmuz’da yer alan bir habere göre Fransa iç istihbarat servisi, yani devlet, Lafarge ile DAİŞ arasındaki anlaşmadan haberdar. Yargıtay’ın soruşturmaya ilişkin görüşünü 15 Temmuz’da açıklaması bekleniyordu ancak bu 7 Eylül’e ertelendi. Lafarge, 2014 yılına kadarki faaliyetlerinde “insanlığa karşı suça ortaklık etmekle” suçlanıyor.

Malterre, Efrîn’den taşınan ürünlerin de “yağma ve hırsızlık ürünleri” olduğunu ifade ederek “Yağmaya doğrudan katılanlar ve yağmadan elde edilenler, ceza konusudur” dedi.
Malterre hukuksal sürecin işlemesi için suç duyurusunda bulunmak gerektiğini belirterek, “Mağdurların suç duyurusunda bulunması gerekiyor” diye vurguladı.