Erdoğan döneminin özeti: Halk öldü, AKP yaşadı!

İktidarını korumak için halkların ölümünden beslenen Erdoğan, 16 yılda ülkeyi adeta kan gölüne çevirdi. Toplu katliamların, yargısız infazların eksik olmadığı bu dönemde, 692'si çocuk olmak üzere 3 bin 273 sivil katledildi.

İstikrar ve demokrasi vaatleriyle 3 Kasım 2002 tarihinde tek başına iktidar olan Tayyip Erdoğan, o günden bu yana iktidarını korumak için halkların ölümünden besleniyor. 28 Mart 2006 tarihinde Amed Serhildanı sırasında "Güvenlik güçlerimiz kadın da olsa çocuk da olsa gerekeni yapacaktır" diyerek sivil katliamların emrini veren Erdoğan, bugün de aynı vahşeti Efrîn'de yaşayan halklara uyguluyor. İçeride ve dışarıda Kürt halkına karşı savaş ilan ederken, 20 Ocak'ta Efrîn'e işgal girişimi başlattı. Efrîn'de Kürtlerin kazanımlarını hedef alırken, onun emriyle yapılan saldırılarda çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 150 sivil katledildi, 298 sivil ise yaralandı.

3 BİN 273 SİVİL KATLEDİLDİ

Darbe dönemlerini aratmayan Erdoğan iktidarında çok sayıda suikast, saldırı ve katliam yaşandı. Yargısız infaz ve 'faili meçhul' cinayetlerin devam ettiği 16 yıllık süreçte, gözaltında kaybetmeler yeniden başladı. İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve diğer sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporlara göre, 2002-2016 yılları arasında 692'si çocuk olmak üzere 3 bin 273 sivil, devlet güçleri tarafından katledildi. Hazırlanan raporlara göre, 1532 kişi ev baskınlarında veya sokak ortasında, 69 kişi ise gözaltında yargısız infaza uğradı. Aralarında Azadiya Welat çalışanı Kadri Bağdu, Azadiya Welat Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş ve Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in de bulunduğu 14 gazeteci katledildi.

GENELKURMAY'A KATLİAM TEŞEKKÜRÜ

Şüphesiz Erdoğan iktidarı döneminde yaşanan büyük katliamlardan biri de Roboski'de yaşandı. Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 28 Aralık 2011 tarihinde saat 21.20'da 17'si çocuk 34 sivil Kürt, Türk savaş uçakları tarafından bombalandı. Sağ kurtulan Servet Encu'nun yaralı halde köye gelerek yaşananları anlatması üzerine katliam saat 01.52’de DİHA tarafından “Savaş uçakları köylüleri vurdu: 20’ye yakın ölü” başlığı ile dünyaya duyuruldu. Katliamın ardından dönemin başbakanı Erdoğan, Genelkurmay'a teşekkür ederken, 29 Mayıs 2016'da Roboski yine bombalandı. Gülyazı Alay Komutanlığı’ndan yapılan bombardımanda 16 yaşındaki Vedat Encu ile Yılmaz Encu yaşamını yitirdi, Suwar Encu, İbrahim Encu ve Özgür Encu ise yaralandı.

ORTAĞI DAİŞ DEVREYE GİRDİ

Erdoğan, 7 Haziran 2015'te genel seçim öncesi partisinin 13 yıl sonra iktidardan düşeceğini fark edince, bu sefer DAİŞ çetelerinin eliyle ülkeyi kan gölüne çevirmesine fırsat tanıdı. Amed, Suruç, Ankara ve Antep'teki bombalı saldırılarda, aralarında çocukların da olduğu yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Seçim kampanyası boyunca iktidarın hedef göstermesi sonucu ırkçı grupların saldırısına maruz kalan HDP'nin 5 Haziran Amed İstasyon Meydanı'nda düzenlediği mitinge DAİŞ tarafından bombalı saldırı yapıldı. Saldırıda 5 kişi yaşamını yitirdi, 402 kişi yaralandı.

BARIŞ İSTEYENLER HEDEF ALINDI

Amed saldırısının ardından bu sefer 20 Temmuz 2015’te, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıyla, Kobanê’ye oyuncak ve insani yardım malzemeleri götürmek için Suruç’ta olan 300 genç, konakladıkları Amara Kültür Merkezi’nde basın açıklaması yaptıkları sırada bombalı bir intihar saldırısı meydana geldi. Saldırıda 33 kişi yaşamını yitirdi, 100'ü aşkın kişi de yaralandı.

Ankara'da 10 Ekim 2015 sabahı yine Türkiye tarihinin en kanlı katliamlarından biri yaşandı. Eroğan'ın halklara açtığı savaşa dur demek için düzenlenen barış mitingine yapılan bombalı saldırıda 105 kişi yaşamını yitirdi, 460 kişi yaralandı. Katliam sonrasında hükûmete yöneltilen eleştirileri yanıtlayan dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, DAİŞ saldırıları karşısında neden önlem alınmadığına ilişkin, ''Elimizde canlı bombacıların listesi var. Ama eylem yapmadan onları tutuklayamayız'' dedi.

DAİŞ'in yuvalandığı şehirlerden bir olan Antep'te 20 Ağustos 2016 tarihinde Kürtlerin düğününe yönelik canlı bomba saldırısı gerçekleşti. Saldırıda 40'ı çocuk 57 kişi yaşamını yitirdi, 13’ü ağır 64 kişi ise yaralandı.

ÇOCUK CEHENNEMİ

Deyim yerindeyse kundaktaki bebeğin bile tehlikede olduğu Erdoğan döneminde, 692 çocuk devlet güçleri tarafından öldürüldü. 21 Kasım 2004'te 12 yaşındaki Uğur Kaymaz, Mardin Kızıltepe’de babası Ahmet Kaymaz’la birlikte evinin önünde polisler tarafından katledildi. Olaya çatışma süsü vermek isteyen polisler bedeninden 13 kurşun çıkan Uğur’un yanına kalaşnikof marka silah bıraktı. 28 Mart 2006'da Amed Serhildanı sırasında Erdoğan'dan, "Kadın da olsa, çocuk da olsa gözlerinin yaşına bakmayın" talimatını alan devlet güçleri, aralarında 3 yaşındaki Fatih Tekin, 6 yaşındaki Enes Ata, 17 yaşındaki Mahsum Mızrak ve 9 yaşındaki Abdullah Duran'ın da bulunduğu 7 çocuğu katletti. Cizre'de 9 Ekim 2009 tarihinde ise, annesi Kevzer Uytun tarafından emzirilirken, polisin kullandığı gaz bombası mermisinin başına isabet etmesi sonucu 18 aylık bebek Mehmet Uytun, annesinin kucağında yaşamını yitirdi.

ERDOĞAN'IN KAHRAMANLARI!

Amed’in Lice ilçesi Şenlik köyü Xambaz mezrasında 28 Eylül 2009’da hayvanlarını otlattığı sırada karakoldan atılan havan mermisiyle Ceylan Önkol (12) parçalanarak can verdi. 16 Haziran 2013 tarihinde, polis tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesi üzerine aylarca komada kalan Berkin Elvan (14) 11 Mart 2014'te yaşamını yitirdi. 28 Haziran 2013'te Lice'de kalekol yapımını protesto eden ve “Barış İstiyoruz” pankartıyla yürüyen halka ateş açan askerler Medeni Yıldırım'ı (18) katletti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la görüşmeler devam ederken de Türk devleti durmadı! Süreci tasfiye amaçlı yürüttüğü daha sonradan netlik kazanacakken, devlet, 14 Ocak 2015'te ise Cizre'de 12 yaşındaki Nihat Kazanhan'ı katletti. Nihat, polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti. Çocukları katleden asker ve polisler yargılanmak bir yana Erdoğan tarafından kahraman ilan edilip terfi ettirildi.

İNSANLIK SUÇLARI İŞLENDİ

Erdoğan'ın 30 Ekim 2014’te Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) “Çöktürme Planı” ile savaşın startını vermesinin ardından Kürt halkı öz yönetimlerini ilan etti. Sur, Silvan, Bismil, Cizre, Silopi, İdil, Nusaybin, Dargeçit, Varto ve Yüksekova'da halkın öz yönetim direnişine karşı soykırıma varan saldırılar yapıldı. Kürt halkının öz yönetim talebine tahammül etmeyen Erdoğan'ın, "Ya baş eğeceksiniz, ya baş vereceksiniz" sözlerinin ardından 72’si çocuk 338 sivil katledildi. Binlerce JÖH/PÖH ile işgal edilen kentlerden biri olan Cizre'de aralarında Cizre Halk Meclisi eş başkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel'in de olduğu yüzlerce sivil direniş bodrumlarında yakıldı. Yine 3 aylık Miray Bebek ve 75 yaşındaki dedesi Ramazan İnce, keskin nişancılar tarafından hedef gözetilerek katledildi.

KATLİAMLAR BM TARAFINDAN RAPORLAŞTIRILDI

Silopi'de 19 Aralık 2015 tarihinde komşusundan evine dönerken vurularak yaşamını yitiren 11 çocuk annesi 57 yaşındaki Taybet İnan'ın cenazesi 7 gün sokak ortasında kaldı. Tarihler 5 Ocak’ı gösterdiğinde ise bu kez, saldırılar karşısında Silopi halkına destek için giden Halk Meclisi Eş Başkanı Pakize Nayır, KJA Yönetim Kurulu Üyesi Sêvê Demir ve KJA Üyesi Fatma Uyar kurşunların hedefi oldu. Nusaybin'de 5 çocuk annesi Selamet Yeşilmen ile Sur'da 57 yaşındaki Fatma Ateş de özel harekatçılar tarafından açılan ateş sonucu yaşamını yitirdi.

'Sokağa çıkma yasakları'nın devam ettiği 14 Ekim 2015 tarihinde CNN Türk'te katıldığı bir programda "PKK, terör örgütü değildir. Silahlı, siyasal bir harekettir" diyen Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi, günlerce iktidar çevresi ve Türk basını tarafından hedef gösterildi. Hakkında dava açılan Elçi, 28 Kasım 2015'te Sur'da basın açıklaması yaptığı sırada uğradığı suikast sonucu katledildi. İnsanlığa karşı suçların işlendiği 'sokağa çıkma yasakları' döneminde yaşanan katliamlar daha sonra Birleşmiş Milletler (BM) tarafından raporlaştırdı.

GAZETECİLERE DÖNÜK SUİKASTLAR DEVAM ETTİ

Gazetecilere dönük ölüm, suikast, baskı ve tutuklamaların devam ettiği Erdoğan döneminde 14 gazeteci katledildi. Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, gazetesinde "Sabiha Hatun'un sırrı" başlığıyla çıkan bir haberin ardından Genelkurmay ve Türk medyası tarafından hedef gösterildi. Hakkında TCK 301 maddesini (Türklüğü aşağıladığı) ihlal ettiği iddiasıyla dava açılan Dink 19 Ocak 2007'de, gazetesinin önünde uğradığı suikast sonucu katledildi. Azadiya Welat çalışanı Kadri Bağdu, Adana’nın Seyhan ilçesinde, 14 Ekim 2014 tarihinde gazete dağıtımı yaptığı sırada kasklı ve motosikletli bir kişi tarafından ensesinden vurularak katledildi. Cizre'de ilan edilen 'sokağa çıkma yasakları'nın ardından haber takibi için ilçeye giden Azadiya Welat Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş da, devleti güçleri tarafından yakılarak katledildi.

SIRTLARINDAN VURULDULAR, DİRİ DİRİ YAKILDILAR...

Erdoğan döneminde 1532 sivil ev baskınlarında veya sokak ortasında, 69 kişi ise gözaltında polislerce infaz edildi. Dicle Üniversitesi Öğrencisi Aydın Erdem, Amed'de 6 Aralık 2009’da Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılmasının protesto edildiği bir eylem sırasında polisler tarafından sırtından vurularak katledildi. Erdem'in ağabeyi, DBP Kızıltepe İlçe Yöneticisi Cengiz Erdem de 12 Ocak 2016'da içinde bulunduğu aracın özel harekatçılar tarafından taranması sonucu hayatını kaybetti. İstanbul Küçükarmutlu'da 18 Ekim 2015 tarihinde bir eve baskın yapan polisler 25 yaşındaki Dilek Doğan'ı katletti. Van’ın Xaçort Mahallesi’nde 19 Nisan 2016 tarihinde evine baskın yapan özel harekat polisleri tarafından vurulan 8 aylık hamile Remziye Bor, 28 günlük tedavinin ardından yaşamını yitirdi. 18 Kasım 2016'da yine Van'ın Erciş ilçesi Agamast semtinde bulunan Ataman Ailesi'nin evine baskın düzenleyen polisler, evi ateşe vererek Hediye Ataman'ı diri diri yaktı. Ev baskınlarında veya sokak ortasında infaz edilen sivillerin hepsi devlet tarafından "Örgüt mensupları" diye lanse edildi.

KATİLLER DIŞINDA HERKES SUÇLU!

Erdoğan tarafından sınırsız öldürme yetkisi alan polisler, 12 Mayıs 2010'da Muğla’da Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde okuyan 21 yaşındaki Şerzan Kurt'u katletti. Polise olay sırasında taş atılmasını ‘tahrik nedeni’ sayan mahkeme, son duruşmada infazı 'ağırlaştırılmış yaralama' seviyesine getirerek, katil polisin tahliyesine karar verdi. Polis tarafından bir başka katledilen öğrenci ise Kemal Kurkut. Geçtiğimiz sene 21 Mart günü Amed Newrozu'nda alana girmek isteyen İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü Öğrencisi Kurkut, polisler tarafından sırtından vurularak katledildi. Diyarbakır Valiliği olayın hemen ardından Kurkut'un 'canlı bomba' olduğunu iddia etti. Valiliğin yalanı bir gün sonra dihaber'den Abdurrahman Gök'ün polislerin Kurkut'u öldürdüğü anlara dair çektiği fotoğraflarla ortaya çıktı. Kurkut'un katili de diğer polisler gibi tutuklanmadı.

KİMYASAL NECDET'E 'ŞEREF' MADALYASI!

Erdoğan'ın Kürt halkına karşı gerçekleştirdiği imha saldırıları Kuzey Kürdistanla sınırlı kalmadı. Defalarca Kandil'deki sivil yerleşim alanlarını bombalayan savaş uçakları 21 Ağustos 2011'de Kortek yolu üzerinde bir aracı hedef aldı. Araçta bulunan 6 aylık Solin Bebek ile birlikte 7 kişilik bir aile vahşice katledildi. 1 Ağustos 2015'te Medya Savunma Alanları'na hava saldırısı düzenleyen Türk ordusuna ait savaş uçakları, Kandil'in Zergelê köyünü bombaladı. Bombardıman sonucu 8 sivil yaşamını yitirdi, 14'ü ağır çok sayıda sivil de yaralandı. Kortek, Roboski, Zergelê katliamlarını gerçekleştiren ve gerillalara dönük kimyasal silah kullanmasıyla tanınan dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'e daha sonra Erdoğan tarafından 'şeref' madalyası verildi.

ÇETELERE VİP HİZMET, KÜRDE KURŞUN!

Ölümün her türlüsünün sıradanlaştığı Erdoğan döneminde, sınır infazları da sistematik bir hale geldi. DAİŞ çetelerinin sınırı geçip Rojava'ya saldırması için adeta VİP hizmeti veren devlet güçleri, Kürdistan'ın diğer parçalarından Kuzey tarafına geçmeye çalışan 22'si çocuk 165 kişiyi ise 'sınır ihlali yaptı' diyerek katletti. 16 Kasım 2013'te özel harekat polisleri, Rojava’nın Qamişlo kentinden Nusaybin tarafına geçmeye çalışan Amir Ehmed Abdullah ve kardeşi Yasir Ehmed Abdullah ile Mihemed Zahicir Amir isimli 3 Rojavalıyı katletti. Yine 18 Mayıs 2014'te Rojava'nın Derik kentinden Cizre'ye geçmek isteyen Rojavalı bir aileye Türk askerleri tarafından ateş açıldı. Açılan ateş sonucu yanında biri 6, diğeri 7 yaşında iki çocuğu ve babası Medhat Derviş ile sınırı geçmeye çalışan 28 yaşındaki Saada Darwich isimli kadın, karnından vurularak yaşamını yitirdi.

HİÇ YETİNMEDİ ÇÜNKÜ...

Dünden bugüne öldürmeyi, sömürmeyi, tüketmeyi esas alan Türk devleti, AKP iktidarıyla bu karakterini belki de hiç olmadığı kadar belirginleştirdi. Bunu yukarıda dikkat çekilen hikâyelerde olduğu kadar hunharca ve apaçık yapmasında bir sıkışmışlığın önemli payı var. Faşizm hâliyle uçsuz bucaksız bir zalim dünya tasavvur ederken, onun bu evreleri ve zamanlaması ise bir telaşın, başa çıkamamanın tezahürü sayılıyor. Eğer örgütsüz bir toplumu yönetmeye kalksaydı, sivilleri katletmek yerine bilindik baskı araçlarıyla yetinirdi. Teslim alamadığı bir topluma denk gelmesi ise -demokratik kültürden yoksun olduğu için- 'ne yapacağını bilememek' ile 'kendini bilmezlik' arasında onu giderek vahşileştirdi. Korku ve saldırganlık arasındaki bağın en sarih örneğini temsil etti; kan akmadığı sürece hayatta kalamayacağına, tıpkı bir vampir kadar inandı.