Erdoğan’ın seçimlerinde Avrupa faktörü

Avrupa, son yıllarda Türkiye’deki seçimlerde rol oynayan önemli bir faktöre dönüştü.

1 Kasım 2015’in arifesinde Merkel'in Erdoğan'ın sarayında verdiği pozlar 7 Haziran sonrası AKP rejimine destek anlamına gelirken, 16 Nisan öncesinde Avrupa’nın yasakları da Erdoğan’ın hanesine oy olarak yazıldı.

Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerindeki seçmen kitlesinin yoğunluğunu fark eden AKP iktidarı, 2012 yılında yurt dışındaki seçmenlerin de yaşadıkları yerlerde oy vermelerinin önünü açmak için yasalarda değişiklik yaptı. Almanya gibi ülkelerin de ‘yeşil ışık’ yakmasıyla 2014 yılında Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimi için ilk kez yurt dışında sandıklar kuruldu.

Yurt dışında yaşayan seçmenler o dönem randevu sistemiyle oy kullandıkları için seçime katılım oranı yüzde 10’nun altına kaldı. Ancak daha sonra elde edilen tecrübeler ve yapılan değişikliklerle seçmenlerin sadece “Yurt Dışı Seçmen Kütüğü”ne kayıtlı olmaları halinde belirlenen tarihlerde ve istedikleri merkezde oy kullanmalarının önü açıldı. Böylelikle seçimlere hem katılım oranı arttı ve hem de “yurt dışı oyları” muhalefet partileri ve AKP iktidarı için kilit bir rol olmaya başladı.

ERDOĞAN’IN ALMANYA’DAKİ SON SEÇİM KONUŞMASI...

Türkiye’nin siyasi tarihinde kritik bir eşiklerden biri olan 7 Haziran 2015 günü yapılan seçimlerde ise gözler yurt dışından gelecek oylardaydı. Erdoğan cumhurbaşkanı sıfatıyla AKP’nin seçim kampanyasını yürütmek için seçime yaklaşık bir aya kala soluğu Almanya’da aldı. 10 Mayıs 2015 günü Karlsruhe'de 10 binden fazla yandaşına seslenen Erdoğan’ın bu mitingi Almanya’daki son konuşması olarak kayıtlara geçti.

O dönem Almanya’daki seçmenler arasında dikkat çeken bir başka lider ise şüphesiz HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tı. Avrupa’daki seçim buluşmalarında yoğun ilgiyle karşılaşan Demirtaş, Avrupalı siyasetçilerin de ilgi odağındaydı. 7 Haziran seçimleri için 3 milyona yakın seçmen 54 ülkede oy verirken, yurt dışındaki seçim tablosunda HDP’nin ikinci parti olması dikkat çekti.

AKP yüzde 50 oy alırken, HDP yüzde 21, CHP 15, MHP ise yüzde 9 civarında oy almıştı. Yurt dışındaki Türkiyeli ve Kürdistanlı seçmenlerden alınan 200 bin oy hem HDP’nin barajı geçmesinde ve hem de hiç beklenmeyen kentlerde milletvekili çıkarmasında önemli bir rol oynamıştı. Çünkü yurt dışındaki oylar bütün illere dağıtılarak partilerin hanelerine yazılıyordu.

MERKEL’İN GÖLGESİNDEKİ 1 KASIM…

7 Haziran’da hükümet kurmak için çoğunluğu yakalamayan AKP, 1 Kasım’da yapılmak üzere erken seçim kararı almıştı. Seçmenin iradesine darbe niteliğindeki erken seçim için karar alan Erdoğan hala kaçak sarayında oturuyor, içerde ve dışarda AKP iktidarının meşruiyeti tartışılıyordu. Ne olduysa Eylül ayının son günlerinde yaşandı. Türkiye Yunanistan ve Bulgaristan’a açılan sınır kapılarını birdenbire açmış, birkaç gün içinde bir milyondan fazla göçmen Batı Avrupa’nın sınırlarına dayanmıştı.

Kimilerine göre bu 1 Kasım öncesinde Avrupa’nın elini kolunu bağlamak için Erdoğan rejimi tarafından gerçekleşmiş bir hamleydi. Zaten daha sonraki süreçlerde Erdoğan açıkça birçok kez “Bakın kapıları açarız” diyerek AB ülkelerini tehdit edecekti. Avrupa’yı şoke eden göçmen akını liderleri koltuğundan edecek kadar etkileyiciydi. Alman başbakanı Angela Merkel Yunanistan, Macaristan ve Avusturya’nın yükünü hafifletmek adına ülkesinin kapılarını çoğunluğu Suriye, Irak ve Afganistanlı olan mültecilere kapılarını açtı.

Ancak Merkel zorlanıyordu. Çünkü birkaç hafta içinde ülkesine sığınan mülteci sayısı bir milyona yaklaşıyordu. Merkel’in ülkesinde göçmen karşıtı gösteriler hızla yayılıyor, aşırı sağcı gruplar ve partiler güçleniyordu. Alman başbakanı 18 Ekim 2015 günü soluğu Erdoğan’ın İstanbul’daki “Ak Sarayı”nda aldı. Almanya daha fazla tepki çekmemek için Ankara’daki kaçak saray yerine görüşme yerinin İstanbul olması için ısrarcı olmuştu.

1 Kasım 2015 seçimlerine iki hafta kala Merkel'in Erdoğan'ın sarayında verdiği o pozlar, 7 Haziran yenilgisiyle sarsılan AKP rejimine adeta "can simidi" olmuştu. Sonra peşi sıra Merkel göçmen akışının durdurulması adına Erdoğan rejimine taviz üstüne taviz verecekti. Merkel ülkesindeki "Erdoğan diktatörlüğünün dostu” eleştirilerine kulak asmayarak 2015-2017 yılları arasında 6 kez Erdoğan rejiminin kapısını çalışacaktı.

Görünüşte mülteci anlaşması vardı. Ancak mülteci krizi sadece buz dağının görünen yüzüydü. Kuzey Kürdistan’daki şehirlerin yıkıldığı, her gün sivillerin katledildiği, Cizre'deki bodrumlarda vahşet çığlıklarının geldiği o günlerde Avrupalı liderler “yumuşak” ses tonuyla Türk devletine eleştiriler yapıyordu.

Başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın AKP rejimin Kürdistan’daki suçlarına sessiz kaldığı günlerde, dönemin Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere televizyon kanallarında "Türk hükümetine karşı niye sessiziniz?" sorusuna yüzü kızarmadan şu yanıtı verecekti: “Biz, bütün dünyadaki insan hakları konusunda hakemlik yapmamalıyız. Sabah akşam oturup Türkiye'yi eleştiremeyiz.”

MÜLTECİLER ÜZERİNDEN KİRLİ PAZARLIKLAR DÖNEMİ…

Cizre’deki bodrumlarda yaşanan vahşetin külleri henüz soğumamışken, 18 Mart 2016 günü Merkel'in öncülüğünde hazırlanan AB-Türkiye mülteci anlaşması hayata geçti. Merkel ülkesinden yükselen "Erdoğan'ın şantajlarına boyun eğdin" telkinlerini kulak ardı ediyordu. İlk partide kesenin ağzını açan Brüksel-Berlin yönetimleri, Ankara'ya 3 milyar Euro para verdi. Şüphesiz AKP bu paraları iktidarını daha fazla güçlendirmek için kullanacaktı.

Bu kirli pazarlıktan yaklaşık 2 hafta sonra, 4 Nisan 2016 günü Almanya’da "Erdowie, Erdowo, Erdogan" şiiriyle Jan Böhmermann adlı bir komedyen gündemi sarsıyordu. "Altı üstü bir komedyen" neredeyse bütün işleri berbat ediyordu. Erdoğan ve ekibi Almanya'ya yeniden bağırıp çağırıyor, Merkel de AKP rejiminin tepkilerini “yumuşatma” adına “Böhmermann hakkında yabancı bir devlet liderine hakaretten soruşturma açılacak” diyordu.

23 Mayıs 2016 günü Merkel yine İstanbul yollarındaydı. Merkel daha önce Davutoğlu’nun başbakanlığı sarısında belirlenen “Türkiye vatandaşlarına 1 Temmuz 2016’dan itibaren vize serbestisi olacak” anlaşmasına dikkat çekerek “Bu gerçekçi bir tarih değil" deyince, Erdoğan’dan “Bizi oyalamayın” şeklinde azar işitti.

16 NİSAN’DA KAPILAR ERDOĞAN VE EKİBİNE KAPATILDI!

2 Şubat 2017 günü ise Erdoğan, Merkel’i Ankara’daki sarayına çıkartacak kadar ipleri eline almıştı. Soluğu yine Türkiye'de alan Merkel, 15 Temmuz darbe girişimi ardından yaşanan on binlerce tutuklama ve gözaltı furyasının gölgesinde Erdoğan’ın sarayına çıktı. Merkel, o dönemde ağırlanan en önemli batılı lider olarak kayıtlara geçecekti.

Erdoğan’ın kurduğu darbe rejiminin meşruiyet kazanmasını sağlayan bu görüşmede Merkel sadece "Türk hükümeti demokrasi değerlerini korumalı, çünkü muhalefet de bu değerlerin bir parçası" demekle yetinecekti. Ancak 2017 hem Merkel ve hem de Erdoğan için kritik bir yıldı, bu yüzden yeni oyunların sergilenmesi gerekiyordu.

Erdoğan 16 Nisan’da diktatörlüğünü garanti altına almak istiyordu, Merkel ise 24 Eylül ile dördüncü kez başbakanlık koltuğuna oturmayı amaçlıyordu. Adeta birbirine pas atarcasına sırasıyla Erdoğan ve Merkel yapay krizler yaratarak ülkesinde oy devşirme çalıştı. Zira Erdoğan'ın "Almanya düşmanlığına", Merkel'in de "Erdoğan gibi bir diktatöre kafa tutuyorum" imajına ihtiyaç vardı. Kimi gözlemcilere göre bu danışıklı bir dövüştü.

2 Mart 2017 günü Almanya’nın Gaggenau ve Köln kentlerinde AKP'li bakanların katılacağı referandum mitingleri yasaklandı. Merkel hükümeti AKP rejimine açıkça "Sizi istemiyoruz" diyemedi, yasakları güvenlik sorunu ile gerekçelendirdi. Ne gariptir aynı gün Alman İçişleri Bakanlığı da eyaletlere gönderdiği bir genelge ile aralarında PYD ve YPG'nin de bulunduğu çok sayıda Kürt kuruluşun bayrak ve sembollerini yasakladı.

Önce hiç gündemde yokken ve üstelik Türk başbakanı Binali Yıldırım’ın 18 Şubat 2017 günü Oberhausen'e gidip 10 bin yandaşıyla şov yapmasına izin verilmişken, Almanya'dan gelen bu yasak kararı kısa sürede birçok Avrupa ülkesine sıçradı. Avusturya, Hollanda, Belçika, İsviçre, İsveç ve Danimarka da peş peşe AKP'lilerin mitinglerini yasakladı.

11 Mart 2017 günü ise Erdoğan rejiminin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya Hollanda’dan polis zoruyla sınır dışı edildi. Aynı günlerde Hollanda da sandığa gitmeye hazırlanıyordu. AKP’li bakanlara ülkesinin kapılarını kapatan başbakan Rutte'nin partisi sandıktan birinci çıktı.

Aynı şekilde Erdoğan faktörü Almanya’daki yerel seçimde de Merkel’in işine yarayacaktı. AKP’li bakanların gelmemesi için yasa çıkartan Merkel’in partisi CDU’lu politikacı Saarland Eyaleti’nin başbakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, seçmenin sempatisini kazanarak oylarını artırdı ve tekrar seçildi.

İç siyaset oyunları bir yana Berlin, Viyana ve Amsterdam yönetimlerinin çektiği Avrupa'nın Erdoğan iktidarına verdiği mesaj netti: "Türkiye'de tek adam yönetimini güçlendirecek 16 Nisan referandumunu istemiyoruz." Erdoğan ise Avrupa'nın bu tavrına ırkçı ifadelerle karşılık verdi, başta Merkel yönetimi ve Hollanda hükümeti olmak üzere Avrupa'yı "Nazi pratiği" sergilemekle suçladı.

FRANSA VE İNGİLTERE’DEN FARKLI 16 NİSAN YAKLAŞIMI!

Ancak 16 Nisan referandumu konusunda Avrupa ülkeleri tek sesli değildi. Örneğin Almanya ve Hollanda'da konuşması yasaklanan Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 12 Mart günü Fransa’nın Metz kentinde Paris yönetiminin onayıyla yandaşlarına hitap etti. Yine AKP’nin oyun ve hileleriyle 16 Nisan’da “evet”in çıkmasının ardından, İngiltere AB ve AGİT’in eleştirilerine kulak asmayarak Erdoğan rejimini ilk kutlayan batılı ülke oldu.

Almanya ve Avusturya gibi ülkeler ise 16 Nisan referandumu sırasındaki gerginliklerin bir kez daha yaşanmaması ve Erdoğan'ın siyasi şovlarından kurtulmak için yabancı liderlerin miting yapmasını yasaklayan yasa çıkardılar. Örneğin Almanya’daki yasaya göre artık AB dışındaki ülkelerden gelecek devletlerin temsilcileri ve siyasetçileri seçim kampanyalarını yürütemeyecekler.

Ancak bu yasaya rağmen AKP’li politikacıların 24 Haziran seçimleri için Almanya’ya gelme çalıştılar. Federal Alman hükümeti yetkilileri ve Avusturya başbakanı açıkça “Türk siyasetçilerinin mitinglerine izin verilmeyecek” diyerek Erdoğan rejimine kapıların kapatıldığını ifade ettiler.

16 Nisan referandumu sırasında yurt dışında yaşayan 3 milyona yakın seçmen sandık başına çağrılmıştı. Bu seçmenlerin 1 milyon 430 bini yani yarısına yakını Almanya’da yaşıyor. 16 Nisan’daki referandum oylamasında 7 Haziran ve 1 Kasım'a göre katılımın yüzde 15 artarak yüzde 47’ye vardığı Almanya’da yüzde 63 “evet”, yüzde 37 “hayır” çıkmıştı. 24 Haziran’daki seçimlerde ise özellikle Almanya’da katılımın daha fazla olması bekleniyor.

HDP HALKLA, AKP KURULUŞLARIYLA ÇALIŞIYOR!

Yurt Dışı Seçmen Kütüğü’ne itirazların 12 Mayıs’a kadar sürmesinden dolayı henüz yurt dışı seçmen sayısı netleşmiş değil. Ancak bu seferki seçimlerde seçmen sayısının 3 milyonu aşması bekleniyor. Özelikle Erdoğan’ın birinci turda yüzde 50’nin altında kalarak kazanmaması için Avrupa’daki oylar büyük önem sahip.

Ancak diğerlerinde olduğu gibi bu seçimde de AKP rejimi, Avrupa ülkelerinde bulunan Türk devletinin büyükelçiliklerini, konsoloslukları, diyanete bağlı camileri ve UEDT gibi lobi kuruluşlarının yanı sıra MHP ile kurduğu ittifaktan dolayı ülkücü dernekleri ile milliyetçi-faşist grupları 24 Haziran için örgütlüyor.

Almanya’nın yanı sıra Fransa, İngiltere, İsviçre ve İsveç gibi ülkelerde yoğun seçmen kitlesi bulunan HDP ise Kürdistanlılar dışında Avrupa’da yaşayan bütün halkları seçim çalışmaları için seferber ediyor. Avrupa’nın dört bir yanından çeşitli kurum ve örgüt temsilcilerinin bir araya gelerek kurduğu Avrupa Seçim Koordinasyonu, HDP’nin başarı kazanması için yürütülen kampanyayı örgütlüyor. Koordinasyonun 24 Haziran için ana sloganı ise şu; “Birlikte kazanacağız…”