Gladio uçağıyla Kenya’ya - X

Kürt Halk Önderi’ni, almak için 2 Şubat saat 05.30’da gizli askeri havaalanına gelen uçağın hiçbir resmi kaydı, kuyruk numarası, bayrağı yoktu. İsviçre’den gelen NATO Gladiosu veya CIA tarafından ayarlanan gizli uçak Nairobi’ye doğru yola çıktı.

"Gladio uçağı, Akdeniz üzerinden süzülürken, sonraki yorumumla bu gidişi Yahudi soykırımında kurbanların tren seferleriyle taşınmasına benzetmiştim. Şahsımda bir halka uygulanan soykırım rejiminin en kritik dönemine girilmişti.”

Türk devleti, 1999’a hükümetsiz girmişti. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İtalya’daki varlığından dolayı Ankara-Roma hattında gerginliğin tavan yaptığı günlerde, CHP’nin dışarıdan ANASOL-D hükümetine verdiği desteği geri çekmesi üzerine 25 Kasım 1998’de Meclis’te güvenoyu oylamasına gidildi. Mesut Yılmaz başbakanlığındaki 55. hükümetin düşmesiyle sonuçlandı.

Bunun üzerine Türk Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini beklenmedik şekilde Meclis’teki 4. parti konumunda olan DSP’nin Genel Başkanı Bülent Ecevit’e verdi. 1998’in son günlerinde hükümet kuramayan Ecevit görevi iade etti. 1999’un ilk haftasında yeniden hükümeti kurma görevini üstlenen Ecevit’in, ANAP ve DYP’nin desteğiyle kurduğu azınlık hükümeti, 11 Ocak 1999’da Demirel tarafından onaylandı, 17 Ocak 1999 günü ise Meclis’te rekor sayılacak bir oyla güvenoyu aldı.

45 günlük hükümet arayışının ardından 1970’li yıllardan bu yana Türkiye tarihinin kritik anlarında sahneye çıkan ve ‘devletin kadrosu’ olarak bilinen Ecevit yine göreve çağrılmıştı. Devlet içindeki asker-sivil yapıların önerisiyle kurulan ve 18 Nisan 1999 seçimlerine kadar iktidarda kalan 56. hükümet, bir azınlık hükümetinden çok, Abdullah Öcalan’ın şahsında Kürt halkına karşı tezgahlanan komplonun en önemli mimarı olarak hatırlanacaktı.

ROMA’DAN ÇIKIŞ VE İMZA ATILAN BELGE

Yeni Ecevit hükümetinin iş başı yaptığı günlerde, Massimo D'Alema’nın başbakanlığındaki İtalyan Hükümeti’nin etrafındaki çember iyice daralmış, Abdullah Öcalan’ın varlığı dünyanın en eski ve köklü başkentlerinden Roma’ya ağır gelmişti. Kürt Halk Önderi daha fazla D'Alema’ya yük olmamak için 15 Ocak günü tarihi bir karar aldı, İtalya’dan ayrılmak istediğini İtalyan yetkililere bildirdi. Hükümet, daha sonra yaşanacakları tahmin edercesine Abdullah Öcalan’a “Kendi arzumla İtalya’dan ayrıldım” şeklinde bir belge imzalatmak istedi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, o kritik anları savunmalarında şöyle anlatıyor: “İtalya’da kaldığım 66 gün boyunca, korkunç psikolojik baskılara maruz kaldım. En iyi eğitilmiş polis gruplarıyla çok yoğun bir denetim kurulmuştu. Odadan ayrılmama bile fırsat tanınmıyordu. Polis, yatak odama kadar giriyordu. Kalmakta ısrar etmem durumunda, kaçırılma ihtimali bahanesiyle çok sıkı bir denetime razı olmam dayatılıyordu. Neticede, Ahmet Yaman’ın devreye girmesiyle İtalya Başbakanlığı tarafından tahsis edilen bir uçakla tekrar Rusya’ya gitmek zorunda kalacaktım.

D'Alema İtalya’dan çıkış yaptığımda da kendi arzumla ayrıldığımı ortaya koyan imzalı bir belge bırakma şartını ısrarla getirdi. Başka türlü İtalya'dan çıkışımın kanunsuz olacağını çok iyi bilerek bu tavrı sergiledi. D’Alema’nın özel uçağıyla NATO sahasından çıktığımda derin bir oh çektiğimi hatırlıyorum. Fakat bu çıkış yağmurdan kurtulayım derken doluya tutulmak gibi bir şeydi.”

İtalya’nın, çıkışa neden yeşil ışık yaktığı, Primakov iktidarının da ikinci kez neden Rusya’ya gelişe izin verdiği kapalı kapılar ardında yapılan ve neredeyse bir ay süren kirli pazarlıklar sonucu gerçekleşmişti. İtalyan İl Giorniale Gazetesi, 2 Aralık 1998 günkü sayısında, İtalya Dışişleri Bakanı Lamberto Dini'nin Rusya'ya “Öcalan’ı geri alın, size IMF'nin bloke ettiği 1998 yılı yardımının ilk bölümü olan 8 milyar dolarlık krediyi açtıralım” şeklinde bir rüşvet önerdiğini yazdı.

O yıllarda ciddi bir ekonomik krizle debelenen Rusya, Roma’nın bu ‘ahlaksız teklifi’ kabul etmesiyle İtalyan bakan Dini’nin Rusya Dışişleri Bakanı İgor İvanov ile yaptığı Kürt Halk Önderi’nin Avrupa’dan çıkarma planını devreye sokacaktı. Rusya, Abdullah Öcalan’ı Ukrayna, Gürcistan, Kazakistan veya Tacikistan'a göndermeyi başarırsa İMF’den yüklü miktarda kredi desteği alacaktı. Bu plan, o günlerde Moskova tarafından yalanlanırken, konuya geniş yer ayıran Rus basını “Moskova Öcalan'ı bir daha asla Rusya'da görmek istemiyor” diye yazdı.

D’ALEMA’YA BIRAKILAN MEKTUP

1999’un ilk haftalarına geldiğimizde ise yaşanan gelişmeler Roma-Moskova yönetiminin pazarlıkta anlaştığını gösteriyordu. Bu arada Kürt Halk Önderi ise D'Alema’ya teşekkürü bir borç bilmiş ve 16 Ocak günü İtalya’dan ayrılmadan şu mektubu kaleme almıştı: “Sayın Başbakan Massimo D'Alema, iki ayı aşkın bir süre ülkeniz İtalya'da gösterdiğiniz konukseverlik için öncelikle teşekkürlerimi belirtiyorum. Bizlerden kaynaklanmayan haksız baskılardan ve sizleri zorlamaktan ötürü üzüntülerimi belirtirken, amacın haklılığı, insani ve yüksek siyasi değerinin ileride bunu telafi edeceğine, bunun mutluluğunu duyacağınıza inancım tamdır.

Ülkenizden özgür irademle ayrıldığım, attığım adımın değerli olduğu, bunu barış temelinde tamamlamak için koşulları hazırlanmış olarak Kürt sorununda bir çözüm konferansı için gelme umudumu sürekli koruyacağımız tabiidir. Attığım bir geri adım değil, önümüzdeki siyasal çözüme ilişkin daha güçlü bir adıma şans vermek içindir.

Gittikçe ağırlaşan Ortadoğu'da barış kilidi durumunda olduğumuza ve AB'nin tutarlı ve pratik değeri olan bir Kürt politikasıyla İtalya'nın öncülük pozisyonunun önemli bir katkı teşkil edeceğine inanıyorum ve birlikte çalışmak için üzerime düşeni yapmaya her zaman hazır olacağım. Çok zor bir dönemden geçtiğimizi bildiğinize ve katkılarınızı esirgemeyeceğinize inancım tamdır. Bu vesileyle İtalya'nın demokratik kamuoyuna saygılarımı belirtirken, hükümetinize de başarı dileklerimi iletir, bir kez daha sizleri saygı ve başarı dileklerimle selamlarım.”

BEYAZ SARAY AÇIKLAMASI

Kürt Halk Önderi’nin Roma’dan ayrıldığı günü Beyaz Saray’dan bir açıklamanın daha gelmesi, dönemin ABD yönetiminin komplonun baş aktörlerinden olduğunu bir kez daha tescilliyordu. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Sandy Berger’in 16 Ocak tarihli açıklaması şöyleydi: “Abdullah Öcalan’ın yargı önüne çıkarılması ve hesap vermesi gerekiyor. Öcalan’ın uluslararası hukuk ve ilgili ülkelerin iç hukukları çerçevesinde, Türkiye’ye iade edilmesini istedik. Ancak İtalyan yasalarında bu gerçekleşmedi.”

17 GÜNÜN KRONOLOJİSİ

17 Ocak 1998: Moskova’ya ulaşan Abdullah Öcalan’a Rus güvenlik görevlileri, “Hükümetimiz, sizin burada kalmanıza müsaade etmiyor. Gerekçesiz üç gün içerisinde Rusya’yı terk etmeniz gerekiyor ama gideceğiniz yeri biz belirleyeceğiz” dedi.

18 Ocak 1998: Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksandr Lebedev, Türk hükümetine “Öcalan, yakalanır yakalanmaz sınır dışı edilecek” sözünü verdi. Aynı gün Türk basınına konuşan Ecevit “Öyle görünüyor ki Öcalan’ın yolculuğu Rus makamlarının onayı gerçekleşti. Yolculuğun transit geçiş amacına dayandığı tahmin ediliyor” dedi.

19 Ocak 1998: Öcalan’ın Rusya’dan çıkartılması için ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın 26 Ocak günü Moskava’ya gideceği açıklandı.

20 Ocak 1998: Kürt Halk Önderi, apar topar Moskova’da bulunan yerden çıkartılarak zorla bir kargo uçağına bindirilip Rusya sınırları dışına götürüldü. Bu yerin daha sonra Tacikistan’ın başkenti Bişkek olduğu anlaşılacaktı.

21 Ocak 1998: MİT Müsteşarı Şengal Atasagun ve Türk Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Türk Başbakan Ecevit, “Rusya’nın Öcalan’ın bulunduğu yeri tespit edip yakalayacağından eminiz” dedi.

22 Ocak 1998: Rus Dışişleri Bakanı İgor İvanov, “Yaptığımız araştırma sonucu şu anda resmen açıklayabilirim; Öcalan Rusya topraklarında yok” dedi.

26 Ocak 1998: Rusya’nın başkenti Moskova’ya giden ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Başbakan Primakov ile bir araya geldi. Görüşmenin ana gündemini Kürt Halk Önderi oluşturuyordu.

28 Ocak 1998: Albright, Moskova’dan ayrılır ayrılmaz Tacikistan’ın başkenti Bişkek’te Ruslar tarafından 8 gündür tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan tekrar Moskova’ya götürüldü.

29 Ocak 1999: Emekli Yunan Amiral Naksakis aracılığıyla Rusya’ya gönderilen özel uçağa binen Abdullah Öcalan, Atina’ya ikinci kez ayakbastı. Atina’ya 40 kilometre uzaklıktaki Nea Makri köyüne giden Kürt Halk Önderi burada yazar Vula’nın evinde kaldı.

30 Ocak 1999: Naksakis, Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos ile Abdullah Öcalan’ın Yunanistan’da kalması için görüşme yaptı. Pangalos, Kürt Halk Önderi’ne “sizinle yüz yüze görüşmek istiyorum” mesajını gönderdi. Naksakis’le beraber görüşme yerine giden Öcalan’ı, Pangalos’un yerine istihbaratçılar Stavrakakis ve Kalenderidis karşıladı.

31 Ocak 1998: Öcalan, hükümet tarafından temin edilen bir uçakla Belarus’un başkenti Minsk’e doğru yola çıktı. Sözde ikinci bir uçak Kürt Halk Önderi’ni Minsk’ten Hollanda’nın Lahey kentine götürecekti.

1 Şubat 1999: Hollanda Radyosu, Kürt Halk Önderi’nin Hollanda'ya gelme talebinde bulunduğunu, ancak reddedildiğini duyurdu. O gece sadece Hollanda’nın değil, bütün Avrupa’nın hava sahası Öcalan’a kapatıldı. Minsk’te sürekli uçaktan indirilmeye çalışılan Öcalan, bu dayatmayı kabul etmeyerek uçaktan inmedi. Bunun üzerine Yunanistan uçağı, aynı gece saat 04.00 sularında tekrar Atina’ya döndü.

Atina’ya varan Abdullah Öcalan, yine ABD ve NATO elemanı Stavrakakis tarafından karşılandı. Öcalan, aynı gece apar topar Amerikan ve İngiliz askeri üslerinin bulunduğu Korfu Adası’na götürüldü. Pangalos, 1 Şubat sabahı ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns’u telefonla arayarak, Öcalan’ın Yunanistan’da olduğunu söyledi. Burns ise Pangalos’a, ‘Tamam, siz onu Yunanistan’dan çıkarın, gerisine karışmayın’ talimatı verdi.

2 Şubat 1999: Abdullah Öcalan, bu kez tecrit altında tutulduğu Korfu Adası’nda kaldığı evden 20.30’da hareket edeceği söylenen Afrika uçağı için yola çıktı. 1 Şubat’ı 2 Şubat’a bağlayan gece, saat 05.30’da Öcalan’ı almak için gizli askeri havaalanına gelen uçağın hiçbir resmi kaydı, kuyruk numarası, bayrağı, nereye ait olduğunu gösteren bir işaret yoktu. İsviçre’den gelen ve NATO Gladiosu veya CIA tarafından ayarlanan gizli uçak Kenya’nın başkenti Nairobi’ye doğru yola çıktı.

ÇARMIH VEYA TABUTUN HAZIRLANMASI

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise daha sonra kaleme alacağı savunmalarda Roma’dan çıkışla başlayan ve Kenya’da sonuçlanan o 17 günün ayrıntılarını şöyle tarihe not düşüyor: “Süreç, çarmıh veya tabutun hazırlanmasıydı. Moskova’dakiler ilk çivileri sıkı vuruyorlardı. İlk defa, suratlarında dostluğa hiç yer vermeyen görüntülerle tanışıyordum. Belli ki karar, üst düzeyden ve kesindi. Kürdistan’a gitme isteğimi iletim. Önce, ‘Ermenistan üzerinden sınıra bırakabiliriz’ dediler ama hemen ardından ifade ettikleri şuydu: ‘Durum değişti, Tacikistan’a gidiyoruz’. Köy evi gibi bir yere götürüldüm. Bu, zorla kaçırılmaydı. Burada 8 gün tam bir tecrit altında tutuldum, dışarıyla tüm ilişkilerim kesilmişti.

Tecridin 8. gününde, yani 28 Ocak günü hazırlanan bir uçakla tekrar Moskova’ya getirildim. Moskova’da tanımadığım birisi tarafından karşılandım ve ardından havaalanından Rus özel birliklerinin kaldığı bir binaya götürüldüm. Burada kısa bir süre sonra yanıma gelen Rus görevliler tehdit ederek, ertesi sabah Şam’a giden uçağa bindireceklerini söylediler. Amaç, beni Suriye üzerinden Türkiye’ye teslim etmekti. Çünkü Suriye, Türkiye ile o dönem benim tekrar ülkelerine gelmem halinde, Türkiye’ye teslim edileceğim konusunda anlaşmaya varmıştı. Uçağın Türkiye üzerinde geçmesi nedeniyle havada imhası da mümkün olabilirdi. O nedenle bu teklifi kabul etmedim.

Son durak olarak ikinci kez, emekli General Naksakis ve tercüman Ayfer Kaya’nın getirdiği özel uçakla 29 Ocak 1999 günü Atina’ya indim. Naksakis tarafından VIP’ten geçirilerek, Nea Makri’de oturan yazar Vula’nın evine getirildim. Burada bir gece kaldım. Rusya’dan tekrar Atina’ya gelişimden, Yunan hükümeti haberdar görünüyordu, ancak kaldığım yeri bilmiyordu. Beni Leningrad’da yolcu eden Rus yetkililer, Yunanistan’a gitmeden önce Bükreş’e inmemi ve oradan Atina’ya ulaşmamı tembih etmişlerdi. Ben bundan kuşkulanmış ve Bükreş’e inmeden direkt Atina’ya gitmiştim. Naksakis sonradan, Türkiye’ye teslim edilmemin, Bükreş’te olacağının kararlaştırıldığını iddia edecekti. Naksakis’i doğrularcasına; o sıralarda Yunan İstihbarat Başkanı Stavrakakis’in beni Bükreş’te beklediği biliniyor. Sonuçta Romanya-Bükreş durağını kabul etmedik ve zorunlu olarak Atina’ya indik.

30 Ocak 1999 sabahı yerleştirildiğim Nea Makri’deki Vula’nın evine geldiğinde, Naksakis’in üstü başı dağınıktı ve elbisesinde çamur izleri vardı. Geriye, özellikle Kalenderidis şahsında devam eden dostça güvenimi kullanıp, istedikleri yere çekmek kalıyordu. Zorla bir yere götürdüler. Bir kez daha iltica talebinde bulundum. Ancak Stavrakakis, talebimi resmiyete/işleme koymadığı gibi, bunun kabul edilmeyeceğini bildiriyordu. Yasadışılık, kural olmuştu. Zorla alıkonuldum ve yanıma hiç kimse yaklaştırılmadı. Hatta yurt dışı edileceğim söylendi. Ancak nereye gönderileceğim söylenmiyordu.

Bu belirsizlik, tehdit ve baskı ortamında, Hollanda’ya gitme önerisini sundum. Stavrakakis, Şengen anlaşmasından dolayı Yunanistan’dan Hollanda’ya gidilmesi halinde tekrar Yunanistan’a iade edileceğimi ileri sürerek, Şengen ülkesi olmayan transit bir ülkeden geçilmesini istedi. Bunun için Minsk seçildi. Plana göre, bir uçak beni Atina’dan Beyaz Rusya’nın Minsk kentine; ikinci bir uçak da Minsk’ten Lahey’e götürecekti.

Yunan yetkilileri tarafından temin edilen bir uçakla 31 Ocak 1999 günü, Minsk havaalanına doğru yola çıktığım sırada, Hollanda-Lahey’e götürecek ikinci bir uçağın orada temin edileceği yönünde bilgilendirildim. Minsk, Rusya’nın yetki alanındaydı. Sözde Hollanda uçağını ayarladıklarını söylemişlerdi ama Minsk’e indiğimizde gelmeyeceğini söylediler. Açık oyun oynadılar. Pangalos o sıralarda, ‘Pencereden gireni bacadan atarlar’ diyormuş. Minsk havaalanında ve ağır kış koşullarında, saatlerce Yunan uçağında bekletildim. Ortada bir belirsizlik vardı. Pilotun bizi indirme girişimleri de dikkat çekiciydi. Kuşkuya düşüren bir durum olması nedeniyle uçağı terk etmeyi reddettim.

SOYKIRIMA TAŞIYAN TREN SEFERLERİ GİBİYDİ…

Gladio uçağı, Akdeniz üzerinden süzülürken, sonraki yorumumla bu gidişi Yahudi soykırımında kurbanların tren seferleriyle taşınmasına benzetmiştim. Şahsımda bir halka uygulanan soykırım rejiminin en kritik dönemine girilmişti. NATO’nun gizli ve gerçek yüzünü bu seferler sırasında gördüm. Minsk’ten dönerken, uçağın herhangi bir Avrupa havaalanına inmemesi için yirmi dört saatlik alarm verilmişti.

Tüm ısrarlara rağmen uçaktan inmememiz üzerine, Yunanistan uçağı, 31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan gece saat 04.00 sıralarında tekrar Atina’ya döndü. Dönüş yolunda daha havadayken bile kontrol altındaydık. Yakıt için dahi başka bir havaalanına inişimize izin verilmedi. Havaalanlarını bu kadar kapsamlı kontrol etmek de ancak NATO gücü ile olabilir. Korfu Adası’nda tam bir tecrit altında tutulduğum aynı gün (1 Şubat 1999) sabah saatlerinde, Pangalos, ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns’ü telefonla arayarak, Yunanistan’da olduğumu bildirmiştir.

‘Güney Afrika Cumhuriyeti’ne götürüleceksiniz’ denildiğinde, ‘Nasıl Afrika!’ diye tepki göstermiştim. Kalenderidis, kuşkumu gidermek için birçok vaatlerde bulunarak, ‘Afrika’da büyükelçiliğimizde kalacaksınız. Oralar Yunan topraklarıdır, dokunulmazlığı var. Bizim dışımızda hiçbir güç müdahale edemez ve siz orada güvenli bir şekilde kalacaksınız. Can güvenliğiniz sağlanacak’ diyordu. Ayrıca gidilecek yerin bir ara durak olduğunu ve kendilerinin Güney Afrika ile görüşeceklerini, önceden ilişki kurduklarını ekleyecekti. Burada Kenya’dan hiç bahsedilmemiş, sadece Afrika denilmişti. Daha sonra bu vaatlerin yalan olduğu ortaya çıkacaktı…

Bize, ‘Afrika’ya gidilecek!’ denilen bu uçağın hareket saati 19.00 olarak bildirilecekti. Ancak Korfu’da olduğumun basına yansıması nedeniyle kalkış saatini 20.30’a ertelediler. Beklenmedik ‘Korfu uçak kazası’ndan hemen sonra, İsviçre’den geldiğini tahmin ettiğim çok özel bir uçak, Yunanlı olmayan ekibiyle gizli bir askeri havaalanında beni bekliyordu. CIA veya İngiltere istihbarat uçağı olma ihtimali yüksekti. İlginçtir; beni bu uçağa götürecek şoför de aracına binmeden önce defalarca gitti-geldi; sanki araca binmek istemiyordu. Araca bindikten sonra da sanki uçağa bir türlü varmak istemiyordu. Bundan da bir sonuç çıkaramadım. Dostluğun kitabında böyle ihanetlere yer olmayacağına o kadar inanmıştım ki, birisi o anda bana ‘Kaçırılıyorsun!’ deseydi, terslerdim. Çünkü insanlığın kitabında buna yer yoktu…

Açıkçası, kazadan sonra gitmeyiz diye düşünüyordum. 1 Şubat’ı 2 Şubat’a bağlayan gece, saat 05.30’da özel bir uçak, gizli biçimde askeri havaalanına geldi. Korfu’daki havaalanına (Patras) inen bu uçağın da hiçbir resmi kaydı yoktu. Ancak kaza geçiren önceki uçaktan farklı bir uçaktı. Uçağa bindiğimizde kuşkulanmıştım; uçaktakiler sarışındılar ve İngilizce konuşuyorlardı. Hostesi de vardı. Kalenderidis’e, ‘Bu uçak Amerika’nın mı? Onların bu gidişimizden haberi var mı?’ diye sormuştum. Kalenderidis, yine kuşkularımı giderme rolünü ustaca oynayarak, Kenya’ya gideceğimizi işte bu ikinci uçakta söyleyecekti.”

Yarın: Nairobi cehennemi ve serhildan