Gözaltılar ve yasaklamalar AKP-MHP faşizmine yetmiyor

400 binden fazla siteye erişim engeli var, 2016’dan bu yana binlerce kişi sanal medya yüzünden tutuklandı ya da gözaltına alındı; ama hükümete yetmiyor çünkü birçok şeye tepki buralardan yükseliyor.

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 31 Temmuz’da Resmî Gazete’de yayımlandı. Muhalefetin sansür uyarılarına rağmen AKP ve MHP kanun değişikliğini meclisten geçirdi. CHP ise AYM’ye gideceğini açıkladı.

Türkiye’de sanal medya sansürü yeni değil. 2016’daki darbe girişiminden bu yana sistematik bir sanal medya sansürü ve tutuklama dalgası fiiliyatta mevcut. Bunun yanı sıra belli gündemlerin yoğun olduğu zamanlarda internet yavaşlatılması gibi yöntemlere de başvuruyor iktidar.

2016’DA SANAL MEDYA TUTUKLAMASI MEŞRULAŞTI

Özellikle tutuklama furyası 15 Temmuz ile meşrulaştı. Sayılara bakıldığında sadece 15 Temmuz 2016’dan 2017 yılına kadar bir yıl içerisinde, sanal medyayı ve internet sitelerini denetleyen siber şube polislerinin medyaya verdiği bilgilere göre 69 bin 937 hesaptan ‘terör propagandası’ yapıldığı tespit edildi. Bu sanal medya hesaplarından 3 bin 894’ü gözaltına alınıp adliyeye sevk edilenlerden 1743’ü tutuklandı, 1328’i adli kontrolle olmak üzere 2 bin 151 kişi serbest bırakıldı.

Aynı dönem AA’ya yansıyan bilgilere göre Cumhuriyet savcılarından 18 bin 194 kişi için olası gözaltı talimatı bekleyen polisler, 47 bin 849 hesabın kullanıcı bilgilerinin tespit çalışmaları yaptı.

2018 yılına gelindiğinde de rakamlar bir hayli yüksekti. Artık sadece ‘Terör propagandası’ değil ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ de gözaltı sebepleri arasında resmî olarak yerini aldı. Polisin açıkladığı verilerde, 2018’de içinde 110 bin civarında sanal medya hesabı üzerinde çalışma yapıldığını, gözaltına alınan 7 bin 109 kişiden suç içerikli paylaşım yapan 2 bin 754 kişinin tutuklandığını belirtildi.

400 BİNDEN FAZLA SİTE YASAKLI

2019’daki en yoğun tutuklama furyası ise “Barış Pınarı Harekâtı” adı altında Kuzey ve Doğu Suriye’de Fırat’ın doğusuna yapılan saldırı dönemi oldu. Sadece Ekim ayında 200’den fazla kişi bu sebeple gözaltına alındı. 50’ye yakını tutuklandı. Af Örgütü’nün raporuna göre ise savaşın başladığı ilk hafta 839 sanal medya hesabına soruşturma başlatıldı.

Sanal medyaya sansür sadece tutuklama ve gözaltı ile yapılmıyor. Prof. Dr. Yaman Akdeniz’in aktardığına göre Türkiye’de 2019 sonu itibarı ile 408 bin 494 web sitesi, 130.000 URL adresi, 7.000 Twitter hesabı, 40.000 tweet, 10.000 Youtube videosu ve 6 bin 200 Facebook içeriği erişime engellendi.

30 MİLYON PARA CEZASI VE KISITLAMA

Peki, Türkiye’de durum buyken neden bir yasaya ihtiyaç duyuldu, yasa ne gibi bir düzenleme getiriyor, örnek gösterilen Alman modeli tam olarak ne?

AKP ve MHP iktidar bloğunun iddiası sanal medyaya verilen kanun teklifine göre şu: “Hakarete, küfre, medya aracılığıyla yapılan tacizlere son vermeyi amaçlıyoruz.” Fakat 9 maddelik kanun teklifinde asıl dikkati çeken şey ise 1 milyondan fazla olan sosyal ağ sağlayıcılarının Türkiye’de temsilcilik açması, yapılan şikâyet başvurularını kısa sürede sonuçlandırmaları ve de 6 aylık sürelerle raporlama yapmaları. Bu da hükümetin bir şekilde kullanıcı bilgilerine erişimine ve de sansürün daha hızlı olmasına olanak sağlıyor.

Bu koşulları yerine getirmeyen sanal medya ağlarını ne bekliyor? Türkiye’de temsilci belirlemeyen sosyal ağ sağlayıcılarına ilk aşamada 10 milyon ve 30 milyon lira para cezaları verilecek, daha sonra ise üç aylık reklam yasağı. Tüm bunlara rağmen kanuna uymayanlara yüzde 50 ile 90 oranında internet bandında kısıtlamaya gidilecek. Tüm bu kararlar ise 4 saat içinde uygulanacak.

AKP ve MHP’nin bu yasayı çıkarmasındaki ana sebeplerden bir tanesi sanal medya kampanyaları ile AKP ve MHP karşıtı algı oluşturulması, birçok haberin ve inan hakları ihlallerinin buralardan yayılması. Sanal medyayı bu anlamda kontrol edemeyen iktidar bloğu, 2 yıla yakındır üzerinde çalıştığını söylediği bu düzenleme ile tam denetim sağlamaya çalışıyor. Zira onlarca tutuklama ve gözaltına rağmen birçok olayın duyulduğu mecra sanal medya ağları oluyor. Son olarak kadınlar “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” sloganı ile başlattığı kampanya dünyaya yayıldı. Şırnak’taki uzman çavuşun çocuk istismarı sanal medyadaki görüntüler ile yayıldı. Birçok kadın cinayeti ve buna adalet çağrısı yine sanal medyadan yapılıyor. Covid -19’a rağmen gelecekleri hiçe sayılıp sınava sokulan gençler Erdoğan’ın konuştuğu canlı yayında ‘dislike’ yaparak tepkilerini koyuyor. Tüm bunlar AKP’nin neden sanal medyadan rahatsız olduğunu ortaya çıkarıyor.

ALMANYA MODELİ NEDİR?

AKP-MHP iktidarı bu modelin Almanya modeli baz alınarak yapıldığını söylüyor. Nedir Almanya modeli?
2017’de Almanya’da çıkan kısa adıyla NetzDG yasası, Facebook ve Twitter gibi sosyal ağların kullanıcıların yayınladığı yalan, nefret söylemi gibi içeriklerden sorumlu tutulmalarını öngören bir yasa. NetzDG yasası, Almanya'dan erişilebilen tüm sosyal ağlara, kullanıcıların bu tarz içerikleri şikâyet edebilecekleri bir sistem kurmaları zorunluluğu getirdi. Şikâyete doğrultusunda bu ağların içerikleri takip edip ihlal olup olmadığını tespit etmesi gerekli. İhlal tespit etmeleri durumunda bu içeriği 24 saat içinde silmeleri ya da erişime kapatmaları gerekiyor. Almanya’da da tıpkı burada bahsedilen 6 aylık raporlama söz konusu. En az 2 milyon kullanıcısı olan sosyal ağlar, ihlaller ile ilgili 6 aylık ne yaptıklarına dair rapor hazırlamakla yükümlü. Ayrıca mahkeme kararı varsa suç teşkil eden paylaşımların kişi bilgilerinin de kişisel hakları ihlal edilmiş olan şikayetçiye verilmesi düzenlemesi var. Almanya’daki cezalar ise şikâyet mekanizması sorumlusuna 5 milyon, medya platformuna ise 50 milyon Euro gibi ağır cezalar var.

BBC Türkçe’nin haberine göre Almanya’daki bu düzenleme de eleştiri alıyor. Özellikle hükümetin, bir içeriğin hukuka aykırı olup olmadığına ilişkin değerlendirmeyi sanal medya platformlarına bırakması da endişe yaratıyor.

Aynı kaygıları Türkiye’deki birçok kurum ve muhalefet partileri de dile getiriyor. Öte yandan son olarak AKP genel Balkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın başlattığı ve bir süre sanal medyada devam eden “Etik Kurul” çalışması sözde ‘nefret’ ve ‘yalan’ içeriklere dikkat çekmeye çalıştı. Fakat kurulun twitter hesabı incelendiğinde AKP ve MHP eleştirilerinin damgalandığı görüldü. Bu da AKP’nin önümüzdeki günlerde yasayı nasıl hayata geçireceğine dair şüpheleri gideriyor.