Gulistanımız, halkının Gulistan’ı, yoldaşlarının yoldaşı…

Bu ülkenin Gulistanlarının artık katledilmemesi, ülkemizin Gulistan’sız kalmaması için her Kürdün, her gazetecinin, her devrimcinin, her kadının, özgürlükçü her insanın işgalci Türk devletinin faşizmine karşı aktif bir şekilde mücadele etmesi gerekir.

GULISTAN TARA

Bu birkaç gündür Gulistanımızı, ülkemin Gulistan'ını, halkının Gulistan’ı, yoldaşlarının yoldaşını yazmak, anlatmak istiyordum. Ama yüreğimi yakan acı beynimin içinde dönüyor. Bu yüzden sözlerimin zayıf olmasından, tarifimin eksik olmasından korkuyorum. Çünkü Gulistan çok iyi anlatılmaya ve güzelliğini gözler önüne sermeye değer biri. Gulistan'ı tanıyanlar gerçekliğine şahit olmuşlardır ama tanımayanlar ve görmeyenler için yazık diyorum... Çünkü böyle güzel bir insanı tanıma şansını kaybetmişsiniz. Gulistan'ı tanımlamanın zorluğu onun sadece bir gazeteci, bir devrimci ve bir kadın özgürlük direnişçisi olmasından kaynaklanmıyor.

Gulistan'ı anlatmak çok zordur, çünkü çok insaniydi. Temiz, sade, samimi, vicdanlı, nazik ve sevgi dolu bir insandı. Böyle bir dönemde bu niteliklere sahip insanlara nadiren rastlıyoruz. Çünkü Gulistan ne istediğini biliyordu. Karakterini özgürlük hedeflerinin ışığında inşa etmişti. Kriterleri ve kuralları belliydi, ne istediğini, istekleri uğruna ne yapacağını bilen bir insandı. Nasıl yoldaşlık kuracağını, nasıl mücadele edeceğini, adaletsizliğe, haksızlığa nasıl karşı çıkacağını biliyordu. Kötülüğe karşı öfkesini nasıl harekete geçireceğini bilirdi. Gulistan'ın duyguları çok derindi. Duygularını hakikat bilinci ve özgürlük aşkıyla yoğurmuştu. Gulistanımız, gerçekten adı gibi bir gül bahçesiydi.

Bir bahçe nasıl ki rengarenk çiçeklere sahipse, Gulistan da çok renkli bir insandı ve renklerin en güzeliydi. Gerektiğinde kız kardeş, gerektiğinde yoldaş olarak seni dinler ve yol gösterirdi. Bazen bir annenin duygularıyla, karşısındaki insanın acısını hissederdi, bazen yaşanan zayıflıklar karşısında taviz vermezdi. Bir devrimci olarak zayıflıkların üzerine gider, insanların kendi zayıflıklarını görmesini sağlardı. Hataları görmezden gelmezdi ama affediciydi Gulistan. Her tavrında güllerin narinliği açığa çıkıyordu. Bundan dolayı kimse Gulistan'a kırılmaz ve ona kızmadı. Kızanlar bile Gulistan'ın kalbinin güzelliğini görselerdi inanıyorum ki ona kırılmazlardı.

KURDISTAN’DA KİMİN NE ZAMAN, NEREDE YAŞAM YOLCULUĞUNUN BİTECEĞİ BELLİ DEĞİL

Gulistan eksikliklerinden kaçmazdı, özür dilemeyi de biliyordu. Her zaman kendini haklı görmezdi ve kendinde ısrar etmezdi, mütevaziydi. Hatalı olduğunu bildiğinde hatalarını kabul etmekten ve telafi etmekten kaçmazdı, komplekse girmezdi. Gulistan kompleksli insanlardan çok rahatsız olurdu. Gulistan'ı 2010 yılından beri tanıyorum. Bu 10 yıl boyunca hiçbir zaman birlikte bir çalışmada yer almadık ama gazetecilik faaliyetleri için bir araya gelirdik. Birlikte yaşamadığımızı hiçbir zaman hissetmedik, sanki sürekli bir arada yaşamışız gibi, her şeyimizi paylaşmışız gibi birbirimizi çok iyi tanıyorduk. Bu durumun Gulistan’ın toplumsal özelliklerinden kaynaklandığına inanıyorum. Dikkatimi çeken en büyük özelliklerinden biri, su gibi saf ve temiz olması, diğeri ise çok güler yüzlü olmasıydı.

En son saldırıdan 20 gün önce bir araya gelmiştik. Bir araştırma üzerine çalışıyorduk. O dönemde unutamadığım bir anımı, aramızda geçen bir diyalogu paylaşmak istiyorum. Bir gazeteci arkadaşımız o çalışmada benden üç anı yazı istedi. Ben yazıları yazdığımda Gulistan okumak istedi. Arkadaşlarının çalışmalarına çok dikkat ediyordu. Okuduktan sonra üzgün bir yüzle bana dedi ki; "bir gün benim için de yazı yazacak mısın?" Ben de güldüm ve "ben şu anda da senin için yazıyorum" dedim. "Gerçekten benimle ilgili yazı yazıyor musun" diye sordu. Ben de; "evet, sen benim yoldaşımsın, yaşamımın ve çalışmalarımın birçok anına tanıksın" dedim. Bir gün okumak istediğini söyledi. Ben de "bu çalışmayı bitirdiğimizde sana göstereceğim" dedim. Sonra "eğer bir gün şehit olursam daha iyi yazarsın" dedi. Ben de sinirle, "hayır, umarım o gün gelmez, umarım sen benim için yazı yazarsın" dedim. Elimi tutarak, "hayır, umarım ben o günü görmem ve hiçbir arkadaşımı kendimden önce uğurlamam" dedi. Ah Gulistan, ben şu an hüzünlü bir yürekle, yaşlı gözler ve titreyen ellerle seninle ilgili yazı yazıyorum…

Gulistan'ın görüntüleri birkaç gündür televizyonlarımızın ekranlarında yer alıyor. Hala inanamıyorum, böyle bir şeyin olması mümkün değil, daha birkaç gün önce bir aradaydık, tekrar görüşürüz diye vedalaştık. İkimiz de birbirimizi bir daha hiç görmeyecekmişiz gibi hareket etmedik. Bu haber kesin asılsızdır ya da bir kabustur. Ama mantıklı düşündüğümde, en güzel yoldaşlarımızı ilk kez kaybetmediğimizin acı gerçeğini hatırlıyorum. Çünkü burası Kurdistan, veda ederek ya da vedasız bir şekilde kimin, ne zaman, nasıl ve nerede yaşam yolculuklarının biteceği belli değil.

DÜŞMAN PKK’Yİ YOK EDERSE HİÇBİR KÜRDE YAŞAM HAKKI VERMEYECEKTİR

Elbette yaşam ve ölüm doğal bir gerçektir ve tüm canlıları bekleyen bir sondur. Ama biz Kürtler ölmüyoruz, öldürülüyoruz, katlediliyoruz. Sıradan bir hayat yaşayan insanlar aynı zamanda sıradan bir ölüm sonucu ölürler. Ama Kurdistan'da biz Kürtlere normal bir yaşam hakkı bile verilmediği için normal bir ölümümüz de olamaz. Planlarla, tuzaklarla, komplolarla, ihanetlerle öldürülüyoruz. Ülkemizin ve şehirlerimizin işgal edilmesinin yarattığı acı ve öfkenin yol açtığı ölümlerin yanı sıra kurşunla, topla, tankla, yangınla, işkenceyle, uçakla da katlediliyoruz. Bir çocuk evinden çıkıyor ve düşmanın kurşunuyla katlediliyor, cenazesi annesinin kucağına düşüyor. Hayvanlarını otlatan bir çoban mayına basıyor, bedeni paramparça oluyor. Bir aile yemek sofrasındayken yukarıdan ne geldiğini anlamadan vücut parçaları ortalığa dağılıyor. Sokakta yürüdüğünde aniden bir patlama oluyor ve katliam yaşanıyor.

Bir gazeteci, heyecanla işine giderken arabada kül oluyor ve yoldaşları gidip küllerini topluyor. Gulistan Tara gibi birçok gazeteci ve devrimci bu şekilde katledildi. Yani Kurdistan'da her şeyden önce Kürt olduğumuz için öldürülüyoruz. Gulistan Tara’nın katledilmesinde bu gerçek bir kez daha önümüze çıkıyor ve her Kürdün bunu çok iyi anlaması gerekiyor. Mesele bir parti meselesi değil, böyle düşünen herkes kendini kandırıyor, ya da Kürtlere ihanet eden hain-işbirlikçi güçler böyle anlaşılmasını istiyor. Evet, düşman sürekli PKK’yi gerekçe yapıyor ama düşmanın asıl amacı hiçbir Kürdün özgür yaşamasına izin vermemek. Düşman PKK bitene kadar bir takım hain-işbirlikçi Kürtleri bu plan için kullanmayı hesaplıyor ama PKK'nin bitmesinin ardından düşman hiçbir Kürde veya partiye özgür yaşam hakkı vermeyecektir. Bunu hala anlamayanların olması çok şaşırtıcı.

Bu ülkenin Gulistanlarının artık katledilmemesi, ülkemizin Gulistan’sız kalmaması için her Kürdün, her gazetecinin, her devrimcinin, her gencin, her kadının, özgürlükçü her insanın işgalci Türk devletinin faşizmine karşı aktif bir şekilde mücadele etmesi gerekir. Yani Gulistanların katledilmemesi için sadece Kürtlerin değil, vicdan ve özgürlükçü insanların ve dünyadaki gazetecilerin de ayağa kalkması, seslerini yükseltmesi, el ele verip dünyalarını Gulistan’a, gül bahçesine çevirmeleri gerekir.