Günay: İktidarın savaş politikası ölüm ve yoksulluk getiriyor

HDP Sözcüsü Ebru Günay, işgal saldırılarına dikkat çekerek, "Her gün gencecik yaşamlar sona eriyor. Savaş politikaları devam ettikçe halk yoksulluğa da mahkûm edilmektedir" dedi.

HDP Sözcüsü Ebru Günay, iktidara da “Vazgeçin bu kirli siyasetten. Vazgeçin herkesin gidip dönemediği bu yoldan” uyarılarında bulundu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezindeki haftalık basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu.

Günay'ın değerlendirmelerinin satır başları şöyle:

"Öncelikle bundan 48 yıl önce 12 Mayıs 1974 tarihinde Irak rejimine karşı verdiği mücadele nedeniyle 4 arkadaşıyla birlikte idam edilen Leyla Qasim’ı rahmetle ve minnetle anıyorum. Leyla Qasim ve arkadaşları bu topraklarda zulmün her türlüsüne karşı mücadele eden, direnen ve bu uğurda bedel ödeyen insanlardan ilham aldılar, o mücadeleyi sürdüren insanlara ilham oldular. Verdikleri bedeller büyük bir mücadele mirasına dönüştü. Tekrar Leyla Qasim ve o günden beri direnen kadınları, özgürlük uğruna bedel ödeyenleri saygı ve minnetle yad ediyoruz.

Yarın da bir başka acı tarihin yıl dönümü. 13 Mayıs 2014'te Soma'da yaşanan maden faciasının üzerinden tam 8 yıl geçti. İktidarın büyük bir pişkinlikle 'kader', 'fıtrat' olarak topluma sunduğu bu facia ne kaderdi, ne fıtrattı, ne kazaydı. Yaşanan yüzlerce iş cinayetinin en trajik, en acı olanıydı. İlk günden beri söylediğimiz gibi bütün bu cinayetlerin sorumlusu emek sömürüsünü bir yönetme biçimine dönüştüren, insan hayatını değersizleştiren, iş güvenliğini umursamayan bu iktidarın kendisidir. O yüzden bu katliamın sorumluları ve arkasındaki güçler korundu. O yüzden bu cinayete karşı öfkesini ve tepkisini dile getiren emekçiler güç gösterisiyle tekmelendi. Bir kez daha bu cinayette yitirdiğimiz canlarımızı anıyoruz. Bu cinayeti, bu cinayet sonrasında yaşananları, iktidarın bu cinayetleri normalleştirmesini asla unutmayacağız, yitirdiğimiz her canımızın hesabını sorana kadar da mücadelemizi büyüteceğiz.

İŞGAL SALDIRILARI

Bildiğiniz gibi küresel siyasetteki çalkantılar ve devam eden savaş siyasetinin etkisi ile AKP-MHP savaş bloku, sürekli Allah’ın lütfu diyerek değerlendirdikleri krizler üzerinden yeni bir fırsatçılık örneği sergileyerek Kürdistan bölgesine yönelik saldırı başlattılar. Saray talimatıyla medyasından siyasetçisine, kurumlarından bürokrasisine kadar savaşın alabildiğine körüklenmesi ve kutsanması nedeniyle her gün gencecik yaşamlar sona eriyor. HDP’ye yönelik her türlü saldırı ve insanlık dışı yaklaşıma rağmen biz bunun karşısında durmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gencecik insanların yaşamlarını yitirmesini durdurmak, yaşamı ve yaşatmayı hakim kılmak en temel mücadele gerekçemizdir.

Ağıtlar ve geride kalanların hayatları boyunca sürecek yas, villalardan ya da saraylardan değil sıvasız kerpiç evlerden yükseliyor. Siyaset kurumunun asıl sorumluluğunun insanların hayatlarını korumak olması gerekirken, bile isteye AKP iktidarı tam tersi bir yol tercih ediyor. Bizler HDP olarak bu konuda her türlü sorumluluğu üstlenmeye devam edeceğiz.

Müzakere ve diyalog yöntemini kullanıyoruz. Bu kapsamda Dış İlişkiler Komisyonumuzdan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Feleknas Uca ve Van Milletvekilimiz Sezai Temelli, Irak’ta çeşitli görüşmeler gerçekleştirdiler. Başta Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih olmak üzere birçok görüşmeler gerçekleştirdi heyetimiz. Savaş başta olmak üzere son gelişmeler değerlendirildi. Çok kapsamlı görüşmeler gerçekleştirildi. Çünkü şunun farkındayız AKP- MHP iktidarı siyasetten, diyalogdan, müzakereden korkan; barış politikalarını yürütmekten aciz bir iktidar. Bu iktidar, her tarafa yıkım getiren askeri-güvenlikçi yöntemlerden başka bir yol bilmemektedir. Haliyle savaş yanlısı bu iktidar için başarı ölçütü iktidarlarının bekası ve yandaşlarının kazandığı ranttır. Yaşamı savunmak yerine ceplerine dolacak kârın derdindeler. Bildikleri tek siyaset budur.

'EKONOMİ DE SAVAŞA KURBAN EDİLİYOR'

HDP olarak diyoruz ki: Savaş karanlıktır ve bu karanlığın içinde her şeyden önce hakikat kaybettirilir. Savaş, kirli politikalarının örtbası ve çalınanları saklamanın yoludur diyemedikleri için, milliyetçi hamasi söylemlerle arkasına gizlendikleri kirli bir örtüdür. Savaş tezkereleriyle, sınır ötesi onlarca saldırıları ve askeri operasyonlarıyla ne sonuç alındı ne de Kürt sorunu çözüldü. Aksine Türkiye’deki ekonomik ve siyasi krizler derinleşti. AKP-MHP iktidarı, ülkenin geleceği gibi ekonomisini de savaş bütçesine kurban ediyor. Savaş ekonomisiyle ülke kaynakları tüketiliyor. Düşünün, genel bütçenin yaklaşık yüzde 30’unu bu alana harcamaktalar. Yani vatandaş olarak her 5 TL’mizin 1,5 TL’si silahlanma ve güvenlik harcamalarına gitmektedir. Savaş politikaları devam ettikçe halk yoksulluğa mahkûm edilmektedir. Türkiye toplumu, halklar, kadınlar ve gençler iktidarın savaş politikalarına onay vermiyor.

Toplumdan koptukları için gerçeği göremiyorlar. Soruyoruz: Halkın gündemi savaş mı? Halkın gündemi evine alamadığı ekmek, sofrasındaki boş tencere. Bakın bir damacana içme suyu yaklaşık 30 TL olmuş, şehirlerarası otobüs fiyatı uçak fiyatlarını geçmiş, araçlara benzin alınamıyor, tren yolculuğu bu ülkede lüks. Hal böyleyken toplumu savaş politikalarınızla kandıramazsınız. Sizin yalanlarınız ne yana düşer bilmeyiz ama hayatın gerçekleri tam da önümüze, soframıza düşüyor. Savaşı, komployu, hukuku çiğnemeyi her şeye tercih ederek bizleri, yaşamımızı, eğitimi, sağlığı, geleceğimizi birer vergiye çevirip meydanlarda hayal olarak satıyorlar.

HDP'YE SALDIRILAR

Çaresizliklerini ve başarısızlıklarını parti binalarımıza, üyelerimize, emekçilerimize, bize destek olanlara saldırılar tertipleyerek kapatmaya çalışıyorlar. Sürekli bir kumpas hali, sürekli bir komplo hali. İl binalarımıza yönelik saldırılar ve Genel Merkezimize yapılan çirkin saldırı, kumpas ve komplonun geldiği düzeyi gösteriyor. Saldırı ve kumpas konseptleriyle bizi yıldıramazsınız. Bunu herkes böyle bilsin, en çok da AKP-MHP iktidarı bilsin!

Son kırk yıldır Kürt sorununa savaş ve güvenlik perspektifinden yaklaşan, devasa sosyolojik gerçekliği okumayı reddeden iktidarlar bir bir çözülürken; bugün daha ağır bir tablo ile karşı karşıya gelmiş durumdayız. Uyarıyoruz; vazgeçin bu kirli siyasetten. Vazgeçin herkesin gidip dönemediği bu yoldan. Vazgeçin bu topluma bu kadar haksızlık ve saygısızlık yapmaktan.

Bir gerçeği tekrar vurgulamak istiyoruz: AKP-MHP iktidarı topluma, kadınlara, demokratik geleceğimize, emeğimize ve ekmeğimize karşı savaş halindedir. Herkes bu gerçeği görmelidir. Mücadelemiz yıkılmadı, saldırılar karşısında da durmadan büyüyerek devam edecek. HDP halklara umut olmaya Türkiye demokrasisinin teminatı olmaya devam edecektir.

'IRKÇILIK KIŞKIRTILIYOR'

Göçmen krizinin sebep-sonuç ilişkisini doğru kurmak ve görmek gerekiyor. İlkesel yaklaşmak gerekiyor bu meseleye. Sebep, AKP iktidarının savaş politikalarıdır. Sebep, iktidarın Ortadoğu halklarına dayattığı yıkım ve yurtsuzluk politikasıdır. Yerinden yurdundan kopan bu insanlar üzerinden her türlü kirli pazarlığı yapanlar, şimdi utanmadan sıkılmadan sosyal yapıyı dönüştürmek, onların durumunu silaha dönüştürmek için plan-programlar çiziyorlar. Her gece onlara hakaret eden, manipüle eden, nefret tohumları eken kişiler TV ekranlarında sözler kuruyor. Kışkırtılan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ülkeyi başka bir felaketin içerisine çekiyor. Asıl tepki gösterilmesi gereken iktidarın savaş politikalarıdır.

Erdoğan krizi itiraf etti, suçu dış güçlere attı: Bu ülkeyi dış güçler mi yönetiyor?

'DEMOKRATİK GELECEĞİ İNŞA EDECEĞİZ'

'Biz 16’ıncı seçimi zaferle kazanacağız' diyor. Sizin kazandığınız her seçimle bu ülke kaybetti, bu toplum yoksullaştı, bu ülke geriye gitti. Tarih bir kez daha tekerrür etmeyecek, toplum bu duruma razı değil. Halka sabır dileme dışında bir çözümü olmayanlar bedel ödüyoruz demesinler. Yönetememe krizinizin bedelini halklar yoksullaşarak ödüyor ki kimsenin artık buna tahammülü kalmadı. Sadece seçim değil Türkiye’nin her günü önemlidir, değerlidir. Ve mevcut gidişattan kurtulmak için ülke gün sayıyor, mücadele ediyor. Zaten bunu bildiğiniz için de tedirginlik ve korkuyla konuşuyorsunuz. Haksız değilsiniz korkmakta, çünkü siz gideceksiniz; bizler halkla birlikte aydınlık bir ülkeyi, demokratik bir geleceği inşa edeceğiz.

KONGREYE ÇAĞRI

Bütün bu saldırılara rağmen bizler mücadele etmeye ve partimizi güçlendirmeye ve büyütmeye devam ediyoruz. 'Büyük Mücadele Büyük Yürüyüş' sloganıyla bizler konferanslarımızı ve kongremizi gerçekleştireceğiz. Karadeniz ve İç Anadolu konferanslarımız gerçekleşti. Bu hafta da birçok ilde ve bölgede konferanslarımız gerçekleşecek. 21-22 Mayıs’ta 4'üncü Kadın Konferansımızı, 6-7 Haziran’da da 4’üncü Büyük Konferansımızı gerçekleştireceğiz ve nihayetinde 5’inci Büyük Olağan Kongremizi 26 Haziran’da yapacağız. Bu kongre bizim için kararlılık, mücadele ve en görkemli kongremiz olacak. Şimdiden 26 Haziran’da Ankara’da olmak üzere bütün halkımızı çağırıyoruz. Başka randevu vermeden herkesi 26 Haziran’da HDP ile yan yana omuz omuza buluşmaya davet ediyoruz.    

ENGELLİLER HAFTASI

Engelliler Haftasındayız. İktidar engellilerin yoksulluk ve muhtaçlık çemberinden dışarı çıkamaması için sistematik bir politika uygulamakta. Engellilerin eğitim, sağlık, istihdam ve ulaşım hizmetlerine ulaşması çok kısıtlıdır. Engelliler için eğitim alanlarının, kadrolarının, müfredatın baştan sona hak temelli ve eşitlikçi bir yaklaşımla revize edilmesi gereklidir. İktidarların sağlamcı politikalarının yansıması olarak engellileri yük, muhtaç, aciz, hasta gibi görmekten ve yaklaşmaktan biran önce vazgeçilmeli. Engelliler konusu çok kapsamlı ve çok boyutlu bir meseledir. Bu alanda yıllardır emek veren STK’lerin talepleri doğrultusunda kapsamlı bir sosyal politika ile yol alınmalıdır. Erişilebilirliği sadece yol, geçit, asansör, kaldırım ve rampa olarak ele alan fiziksel yaklaşımdan vazgeçilmelidir. Başta mevzuat, internet siteleri ve web-tabanlı uygulamalar olmak üzere bir bütün olarak kamu hizmetlerinin, kamu kurumlarının ve yaşamın erişilebilir olması elzemdir.  

Engelli nüfusun 10 milyon üzerinde olduğu bir yerde çok kapsamlı sorunların yaşandığı bilinmelidir ve kapsamlı bir politikanın uygulanması gereklidir. Engellileri özne olarak gören, tüm farklılıklarını var sayan, eşitlikçi bir politika için birlikte mücadele etmeliyiz. Dildeki ve söylemdeki ayrımcılığı azaltarak bu işe başlayabiliriz.

'ERDOĞAN'IN MÜJDESİ YANDAŞLARA'

Ekonomik çöküşten batık esnaf gibi kampanya paketleri ile çıkmaya çalışan bir AKP iktidarı var. Son olarak düşük faizli konut finansman paketi açıklayan AKP Genel Başkanının, 20 yıllık iktidarı süresince hep olduğu gibi, sırtı halka dönük, yüzü bütün endamıyla sermayeye, müteahhitlere, yandaşlara dönüktü. İnşaat sektörü için TÜİK’in dün açıkladığı maliyet endeksine göre 1 yıllık fark yüzde 100’ü aşmış durumdadır. Türkiye’nin her yerinde enkaz ve moloz görüntülerinin olduğu bir ortamda AKP Genel Başkanının açıkladığı paket manidardır. Açıklanan paketin öncelikle kimlere müjde olarak sunulduğunun, kimlere hiçbir şey ifade etmediğinin farkında olmak gerekiyor. Yaratılan iki Türkiye var: Bir yanda düşük faizle, ertelemeli ödeme imkanıyla, Kur Korumalı Mevduat hesaplarına yatırdıkları milyonlara verilen kur ve faiz garantileriyle daha fazla zenginleşen yandaşlar varken; diğer yanda açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşamak zorunda bırakılan, AKP iktidarının enflasyon rekorlarına ve zam zulmü politikalarına ezdirilen Türkiye’nin emekçileri, çiftçileri, gençleri, kadınları var. Bir yanda 2022 yılının ilk çeyreğinde milyarlarca lira kar açıklayan büyük şirketler ve bankalar varken; diğer yanda ev ve araba almaları imkansız hale gelen, et ve süt alabilme derdi ve stresiyle boğuşan AKP iktidarının yarattığı yoksul halklar var. AKP iktidarının yarattığı bu tabloda kimlerin kazandığı, kimlerin kaybettiği açıktır.

İktidarın genel başkanı, bakanları, sözcülerine açık bir şekilde çağrımızdır: Buyurun, 2002 yılı ile karşılaştırma tablolarınızı halkın önüne çıkarın. Türkiye’nin 2040 yılına kadar ileriye dönük borçlandırıldığı, gençlerin geleceklerinin ipotek altında olduğu, kayyum atanan belediyeler başta olmak üzere kamu kurumlarının üretim yapamaz hale geldiği gerçeği AKP iktidarının Türkiye’ye bıraktığı en büyük mirastır.

Türkiye’nin bir haftada dış borcu 80 milyar lira arttı, TL dibin dibini görüyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

İstanbul Sözleşmesinin dün 11'inci yıl dönümüydü. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddete karşı en etkili sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi kadını koruyan ve güçlendiren, erkek şiddetine mahkum etmeyen, kadın katillerini cezasızlıkla ödüllendirmeyen etkili bir kadın kazanımı. Ancak tek adamın onayı ile Türkiye bir gecede sözleşmeden çekildi.  Ama biz kadınlar bulunduğumuz her alanda, gerek Meclis'te gerek sokakta gerek 25 Kasım ve 8 Mart alanlarında “İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz” diyerek mücadele ettik, etmeye de devam edeceğiz. Danıştay savcısı da kadınların bu haklı mücadelesi karşısında sözleşmenin iptalinin hukuka aykırı olduğunu belirtti. Bizler buradan bir kez daha tekrarlıyoruz; bu karar derhal uygulanmalı, iktidar kadınlara karşı işlediği bu suçtan geri dönmelidir. Biz kadınlar olarak, ne İstanbul Sözleşmesini ne de gasp ettiğiniz kazanımlarımızı erkek iktidarın insafına terk edeceğiz. İstanbul Sözleşmesini de kendi kazanımlarımızı da sonuna kadar korumaya devam edeceğiz."