Günay: Türkiye’nin Suriye’deki tek amacı Kürtleri statüsüz bırakmak

HDP Sözcüsü Ebru Günay, Türkiye’nin Suriye’de herhangi bir çözüm planının olmadığını ve tek önceliğinin Kürtleri statüsüz bırakmak olduğunu belirterek, Türk güçlerinin işgal ettiği bölgelerden çıkmasını istedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) Amed’deki Genel Merkez Danışma Bürosu'nda gündeme ilişkin basın toplantısı düzenledi.

YANDAŞ TIRLAR ÖLÜM SAÇIYOR

Toplam 37 kişinin hayatını kaybettiği Derik ve Antep’teki trafik kazalarına değinerek sözlerine başlayan Günay, “Baştan sona göz göre göre gelen bir felaket, bunun asıl sebebi ise tedbirlerin alınmaması. Halkın can güvenliğinin değil, yandaşın rantının korunması sonucu katliam gibi bir kaza gerçekleşti. Basit tedbirlerle bu kazalara karşı önlemler alınabilirdi. Her iki kazada da ilk kazadan sonra tedbirlerin alınmaması facianın asıl sebebi. Derik’te tam 20 dakikalık bir zaman farkı var. Bütün demokratik eylemlerde yolları kapatan, her yeri abluka altına alan, adeta kuş uçurtmayan kolluk, bir kaza anında daha büyük felaketleri engellemek için yolu kapatmaya dahi gerek duymuyor” dedi.

“Yandaşın kar hırsı dolayısıyla bağımsız tonaj kontrolleri yapılmayan tırlar Mardin, Derik ve Mazıdağı’nda ölüm saçmaya devam ediyor” diyen Günay, şöyle devam etti: “Herkes çok iyi biliyor ki tırlar Cengiz Holding’in Eti Bakır fabrikasından aldığı fosfat gübreyi taşıyorlar. Yanıcı bir madde ve dünyanın hiçbir yerinde yanıcı ve tehlikeli maddeler kent içinden geçirilmez. Gerekli tedbirler alınır. Hem bizim çokça dile getirmemize rağmen hem de Deriklilerin taleplerine rağmen gerekli tedbirler alınmadı.”

Günay, “AKP iktidarının derdi halkın can güvenliği değil. AKP iktidarının derdi, halkın can güvenliği yoksulluğu, sağlığı değil. Derdi yandaşının korunması, yandaşının güvenliği” diye ekledi.

Günay, “Ülkeyi yaşanamaz hale getiren, yıkımlara, facialara davetiye çıkaran bu iktidar varlığını sürdürmek için her yerde aynı yıkıcı zihniyeti hayata geçirmeye çalışıyor” diyerek Türk devletinin işgallerine dikkat çekti.

KÜRDÜ TASFİYE ETMENİN YOLLARINI ARIYORLAR

Günay’ın konuşması şöyle:

“İktidarın Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları sürüyor ve bizler de Suriye’deki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. 2011 yılından itibaren kesintisiz bir şekilde Suriye’deki savaşı destekleyen hatta besleyen iktidar ilk kez Esad’la görüşmekten, diyalogdan bahsediyor.

Biz elbette parti olarak bütün sorunların diyalog ve müzakere ile çözülmesinden yanayız. Ancak iktidarın amacının gerçekten müzakere ve diyalog olmadığının da farkındayız. Bu diyalog teklifinin gerekçeleri bir yana gelinen aşamada Esad’ın yeniden muhatap alınması, Saray’ın ve ona bağlı çetelerin Suriye’deki savaşı kaybettikleri anlamına da gelmektedir.

Yani Saray’dan çekilen “Esad’ı devirmek” adlı korku/macera filminin finali absürt bir komediye dönüşmüştür artık. Şam Emevi Camii’nde namaz kılma vaadiyle başlayan süreçte sistem muhalefetini de arkasına alarak özellikle her seçim öncesindeki operasyonlarıyla şov ve hamasetten beslenen iktidar, bugün itibariyle Türkiye’yi milyonlarca mülteci ile karşı karşıya bırakmıştır.

Bu maceraperestliğin ve ihvan rejimini Suriye’de hakim kılma girişimlerinin bedelini milyonlar çok ağır ödedi ve halen de ödüyor. Ancak Saray rejimi, geniş bir Ortadoğu coğrafyasını etkileyen bu yıkımdan ders almamış olacak ki, Esad’la diyalogun yine Kürtsüzlük temelinde gerçekleşebileceğine ilişkin çözümsüz bir politikada ısrar ediyor. Saray rejimi, önce IŞİD eliyle yapamadığı, daha sonra bizzat kendisi Suriye topraklarına girerek gerçekleştirmek istediği Kürtleri tasfiye operasyonunu bu kez diyalog ve müzakere adı altında Esad rejimi ile ortaklaşarak ya da Esad’a devrederek gerçekleştirmenin yollarını arıyor.

TEK HEDEFLERİ KÜRTLERİ STATÜSÜZ BIRAKMAK

Türkiye’nin Suriye’de bir çözüm perspektifi bulunmuyor. Tek hedefi Kürt karşıtlığı ve Kürtlerin statüsüz bırakılmasıdır. İşgal ettiği, kendine bağlı güçleri yerleştirdiği tüm alanlardan çekilmesinin şartı olarak ön plana çıkaracağı temel şey Kürtlerin sahip olduğu hakların geri alınmasıdır. Bu da bir çözüm siyaseti değil, pazarlık ve şantaj politikasıdır. Bir kere rejim açısından Türkiye, Suriye’nin birçok bölgesinde işgal gücü bulunduran bir ülke. Hatta Suriye rejimine göre Türkiye’nin desteklediği tüm silahlı gruplar terörist. Buna rağmen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu kalkmış bulundukları bölgelerden çekilip çekilmeyeceklerini açıklamadan, bu konuda bir değerlendirmede bulunmadan kendince muhalefet olarak gördüğü, ancak kontrol ettikleri yerlerde birçok insanlık suçunu işlemiş bu grupları Şam yönetimiyle barıştırmaktan söz ediyor.

Türkiye’nin önceliği Kürtleri statüsüz bırakmak için, Rejim ile ilişki geliştirmek. O yüzden kendilerine bağlı grupları rahatlıkla bırakabilir ancak bunun yaratacağı sorunlar olacak. Açıklamalarla zemin yoklamaya çalışıyor. Yine rejim ile anlaşmalı bir tampon bölge oluşturup bir kısım mülteciyi oraya yerleştirmek diğer bir hedeftir. Bu yüzden ne kadar barıştan söz etse de Türkiye’nin temel siyaseti Suriye ve Rojava’yı istikrarsızlaştırmak, işgal ve yeni saldırılara zemin hazırlamaktır. Tüm eylemleri ve planları buna yöneliktir.

TÜRKİYE SURİYE’DEN ÇEKİLMELİ

En doğru siyaset Suriye’deki çözümü Suriyeli halklara bırakmak. Türkiye bu pozisyona çekilirse ancak çözüme hizmet eder. Pazarlık, şantaj ve Kürt düşmanlığı bir çözüm siyaseti olamaz. Türkiye’nin Suriye’de bir çözüm ve barış derdi varsa yapması gereken tek şey Suriye topraklarından çıkmaktır, kendisine bağlı gruplara verdiği destekten vazgeçmektir. Her gün sivillerin SİHA saldırıları ile katledildiği, kaçırıldığı, malların yağmalandığı, demografik yapının değiştirildiği, cinayetlerin gerçekleştirildiği bölgelerde sorumluluğu olan bir iktidarın, diyalog ve müzakere arayışı olsa olsa bu suçların daha derinleştirilmesine neden olacaktır.

ÇETELER LAĞVEDİLMELİ, SUÇ İŞLEYENLER YARGILANMALI

HDP olarak Suriye’de yabancı güçlerin herhangi bir müdahalesi olmaksızın kendi aralarında siyasi ve kalıcı bir çözüm için doğrudan görüşmelerini savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. Savaş suçu işleyenler hariç ülkelerini terk etmiş tüm Suriyelilerin kendi memleketlerine güven içinde dönmelerini sağlayacak bir çözüm mümkündür. Savaş suçu işleyen çetelerin ise bulundukları ülkelerde derhal yargılanmaları sağlanmalı ve örgütlerinin lağvedilerek bölgesel silahsızlanmanın önü açılmalıdır. Saray rejiminin taktiğiyle Suriye tarafına 3 adam gönderip, oradan Türkiye tarafına 5 füze attırarak savaş ya da müdahale bahanesi yaratmanın ve bu asılsız iddialarla Suriyeli Kürtleri “terörist” ilan etmenin ucuzluğuna başta ana muhalefet olmak üzere kendisine “demokrat” diyen kimse kapılmamalıdır. AKP-MHP’nin her “terörist” ya da “düşman” dediğine muhalefetin de sorgusuz sualsiz uyması, bu ülkenin barış ve istikrar umutlarını gölgelemektedir. HDP olarak nasıl ki Türkiye’de Kürt Sorununa siyasi çözüm temelinde yaklaşıyorsak, Suriye’de de müzakerelerle siyasi ve kalıcı bir çözümden yanayız. Bu ilkeli duruşumuzu her zaman ve her yerde savunmaya devam edeceğiz.

‘SENİNLE AYNI GEMİDE DEĞİLİZ’

Değerli arkadaşlar bütün bunlar Türkiye’de yaşanan sorunları her geçen gün daha da derinleştiriyor. Ne zaman bir siyasal ya da ekonomik kriz çıksa yönetenler halkları birlik ve beraberliğe davet eder ve “boğulma” korkusuyla kendilerine destek vermeye çağırırlar. Bu dünyanın her yerinde bilinen klasik bir iktidar taktiğidir. Erdoğan da yine tüm ülkeyi batıran kendisi değilmiş gibi herkesten sabırlı olmasını istedi ve “aynı gemideyiz” dedi.

Biz seninle aynı gemide değiliz. Biz halkımızla aynı gemideyiz. Soruyoruz: Bu ülkeyi 20 yıldır yöneten kim? Bütün siyasetini toplumu ayrıştırmak, kutuplaştırmak, bölmek için kullanan kim? Hazineden döviz garantili milyarlarca dolar ve euroluk ihale alanlarla, toprağını işlemek için sürekli borçlanan, tohum, gübre, elektrik fiyatları altında ezilen yoksul köylüler aynı gemide mi?

FAİZ MANİPÜLASYONLARI

Bizler ise halklarımızın gemisinin batmasına, su almasına asla izin vermeyeceğiz. Hep birlikte, el ele, omuz omuza vererek bu gemiyi limana sakince yanaştıracağız. Çünkü bu liman AKP’nin talimatıyla hareket eden Merkez Bankası’nın faiz manipülasyonlarıyla yürümez. Dokuz ay önce “Bir Müslüman olarak ‘naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim, hüküm bu” diyen Erdoğan’a soruyoruz: yüzde 13 Merkez Bankası, yüzde 25 banka faizlerinde nas işlemiyor mu? Hüküm, paradan para kazanan bankalar için geçerli değil mi?

Gerek KOBİ’ler gerekse de vatandaşlar bakımından ihtiyacı olanlar için faizi sıfıra indirelim. Geçmişte çekilen kredilerin faizlerini silelim. Ana paraları, uzun vadeli şekilde yapılandıralım. Nas da, insanlık da, vicdan da faize karşı, yandaşa karşı halkı savunmaya çağırıyor.

KENDİLERİNİ KURTARMA ARAYIŞINDALAR

Memleketi ve ülkeyi batıranlar şimdi panik halde kendilerini kurtarmanın arayışındalar. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan ve kurmayları olağanüstü “seçim zirvesi” yaptılar. Gerçi toplantıya çağrılanların bile haberi yoktu, çünkü Saray fena halde sıkışmış veya panik içinde. O zirveye “seçim zirvesi” dediler ama aslında zirve “Memleketi batırdık, filikalarla nasıl kendimizi kurtarırız” zirvesiydi.

İTTİFAK TOPLANTISI

Bütün anketler Türkiye toplumunun, ülkeyi felakete sürükleyen bu zihniyetten uzaklaştığını ve AKP’nin toplum desteğini kaybettiğini gösteriyor. Kendi yandaşları bile her gün güç kaybettiklerini anket sonuçlarıyla önlerine koyuyor. İşte zirveyi bu korku ve panikle yaptılar. Ama korkunun ecele faydası yok, iktidar miadını doldurdu, onlar 40 bin zirve yapsalar da toplumu kandıramayacaklar, felaketlere sürükledikleri toplumdan rıza alamayacaklar. Gidişleri yaklaştı ve bu zirve aynı zamanda AKP’nin bu ülkenin yakasından düştüğü, kaybettiği zirve olarak tarihe geçecek. Bu da kendiliğinden olmayacak, biz gerçekleştireceğiz. Bunu örgütlü gücümüzle yapacağız, ittifaklarımızla gerçekleştireceğiz. Bugün eş genel başkanlarımızın katılımıyla İstanbul’da partimizin de dahil olduğu ittifak toplantısı gerçekleştiriliyor. Bu toplantıda ittifakın ilkeleri netleştirilecek, çalışma esasları ve birliktelik hukuku belirlenecek ve toplantıdan çıkacak sonuç üzerinden önümüzdeki günlerde bir deklarasyonla toplantıdan çıkan sonuçlar kamuoyuna deklare edilecek.

1 EYLÜL’DE ALANLARDA OLACAĞIZ

Bizler alanlarda tekrar halkımızla birlikte mücadele etmeye, savaş politikalarına karşı milyonlarla etkinlik halinde olmaya devam edeceğiz. Savaş ve tecride karşı 1 Eylül’de alanlarda olacağız. “Savaş kaybettirir, barış kazandırır” şiarıyla gerçekleştireceğimiz 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinliklerine güçlü bir şekilde katılmaya çağırıyoruz. 1 Eylül'de Van’da Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan’ın, Şırnak'ta ise Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar’ın katılımıyla mitingler düzenleyeceğiz. Her yerde de emek, demokrasi güçleri ile alanlarda olacağız. Savaşa karşı sesimizi yükselteceğiz, çünkü savaş kaybettirir, barış kazandırır diyoruz.”