‘Hak savunucularını yıldırmak istiyorlar’

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, son dönemdeki soruşturmaların, hak savunuculuğunu geriletmek için bir baskı aracı olarak kullanıldığını söyledi.

GÜLSEREN YOLERİ

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin yönetici ve aktivistlerine yönelik baskılar giderek artıyor. 

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Onaran, tutsaklara para gönderdiği gerekçesiyle hakkında açılan davanın sonuçlanması sonrası 10 Ekim’de cezaevine girdi. Ankara merkezli 26 Kasım’da yapılan bir operasyon sonrası gözaltına alınan İHD İstanbul Şubesi yöneticilerinden Nimet Tanrıkulu da hukuksuz gerekçelerde 30 Kasım’da tutuklanarak cezaevine gönderildi. ANF’ye konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, aslında uzunca yıllardır Amed, Êlih, Meletî, Colemêrg ve Dêrsim şubelerinin yöneticilerine soruşturmalar açıldığını; hukuka uygun olmayan yargılamalarla cezalar verildiğini hatırlattı. Şube yöneticilerinin bir kısmının cezaevlerine girdiğini, bir kısmının ise yurt dışına gitmek zorunda kaldığını kaydeden Yoleri, “İnsan hakları savunucularına yönelik hak ihlallerinin de batıda yaşanması çok alışılageldik bir durum değil. O yüzden de örneğin İstanbul Şube yönetici ya da komisyon aktivistlerinin çalışanlarının başına böyle bir şey geldiğinde daha fazla bir görünürlük sağlandı” dedi. 

TEHDİT ALTINDA OLDUĞUNA DAİR ALGI

Çok fazla kamuoyu tepkisi oluşmasın diye özellikle batıdaki şubelere bu tür uygulamalardan sakınıldığını söyleyen Yoleri, şöyle devam etti: “Belki de son dönem Cumartesi Anneleri’nin Anayasa Mahkemesi kararından sonra süreci biraz farklı değerlendirilebilir. Son dönemde ayrıca örneğin Diyarbakır Şubemiz bir takım etkinlikler için kapısının dışına çıkamazken şimdi alanlarda ama İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi gibi bir şube Galatasaray Meydanı’na çıkabilmek için Anayasa Mahkemesi kararına rağmen 30 haftalık zorlu bir süreç geçirmek zorunda kaldı. Dolayısıyla bazı baskı yöntemlerinin oradan buraya kaydırıldığına dair, alan sınırlamaları, yasaklamalar üzerinden gözlemlediğimiz bir gelişme vardı. Bunun bir devamı olarak şube yönetici ve aktivistlerimize yönelik bu dava ve soruşturma süreçleri devam ediyor. Burada aslında topyekun bir bütün hak savunucularının tehdit altında olduğuna dair bir algı oluşturmak istendiği düşüncesi de sebeplerden bir tanesi.”

İSTANBUL’DAKİ ETKİNLİK ÇOK BÜYÜK ETKİ YARATIYOR

Buradan bu algının daha net oluşturulabildiğini kaydeden Gülseren Yoleri, şunları ekledi: “Başka bölgelerde genellikle daha kriminal bir takım suçlar ya da olaylarla ilişkilendirilirken burada direkt hak savunuculuğu ile gerekçelendirilip bir takım soruşturma ve cezaların verilmesinin söz konusu olduğunu görüyoruz. Topluma ve insan hakları savunucularına bir bütün olarak saldırı altında olduğuna dair bir hissi yaygınlaştırmak istediklerini söyleyebiliriz. Hak savunuculuğunu geriletmek için bir baskı aracı olarak bu soruşturmaların kullanıldığını söylemek mümkün. Tabii bir de batıdaki hak mücadelesinin uluslararası etki alanında önemi var. Burada herhangi bir etkinlik yaptığımızda aslında genel merkezin yaptığı faaliyetin bile önüne geçebiliyor. İstanbul, Türkiye’nin kalbi gibidir. Bu alanda da, toplumsal mücadele alanında da önemli bir gösterge oluşturuyor. Bu açıdan da İstanbul’da bu saldırının örgütlenmesinin önemine bahsedebiliriz.”