Hasta tutsak Polat’ın annesi: Oğlum ölüme terk ediliyor!

Denizli Cezaevi’nde tedavisi engellenen hasta tutsak Ekim Polat’ın infazının ertelenmesi için adalet nöbeti sürdüren annesi Songül İlker, “Oğlum ölüme terk ediliyor. Ağustos ayında boyu 20 cm uzadı. Artık kollarını taşıyamıyor” dedi.

Cezaevinde 2017 yılından bu yana agromegali hastalığı ile mücadele eden 25 yaşındaki Ekim Polat için zaman daralıyor. Sürgün edildiği her cezaevinde tedavisi engellenen Polat’ın boyu 1.76 cm’den tam 2 metreye dayandı. Oğlunun infazının ertelenmesi için 158 gündür adalet nöbeti tutan annesi Songül İlker ANF’ye konuştu. Ocak ayında oğluyla yapacağı açık görüş yanlış tarih veren cezaevi müdürü tarafından engellenen İlker, oğlunun sağlık durumunun geldiği kritik aşamayı, “Ekim’in boyu Ağustos ayında 20 cm uzadı. Artık kollarını taşıyamıyor” diye özetledi.

İlker, halk diliyle ‘Dev Adam’ hastalığı olarak da bilinen agromegalinin, hipofiz bezinin büyüme hormonu salgılayan hücresinde çıkan tümörden dolayı fazla miktarda BH salgılanması sonucu oluşan bir hastalık olduğunu belirtti. Bu hastalıkta boy ile birlikte organların da büyüdüğünü anlatan İlker, bunun da ölüme kadar gidebileceğine işaret etti.

GEZİ İLE BAŞLAYAN POLİS BASKISI

Komplo ile tutuklanan oğlunun cezaevinde hastalandığını belirten İlker, şimdi de göz göre ölüme terk edildiğini söyledi. Ekim’in ilk Gezi direnişi sırasında henüz 16 yaşındayken gözaltına alındığını anlatan İlker, o gün bugündür hiç rahat yüzü görmediklerini ifade etti. Gezi’de polisin ateşlediği gaz bombasıyla bacağından yaralanan ve bayılan oğlunun götürüldüğü SDP binasında gözaltına alındığını anlatan İlker, yargılandığı davadan beraat etmesine rağmen polis baskısının hiç bitmediğini belirtti. Toplumsal olaylara duyarsız kalamayan ve yapılan basın açıklamalarına katılan oğlunun sürekli polis tarafından tehdit edilmeye başlandığına dikkat çeken İlker, “Ekim sürekli gözaltına alınmaya başlandı, polisler tarafından para karşılığı ajanlık dayatmasında bulunuldu. Kabul etmedi. Bu defa tutuklama tehditleri başladı. Evimin etrafında sürekli sivil polisler dolaşıyordu. Ekim’in gittiği okula da kamp kurdular. Sürekli bir tehdit, bir gözdağı. Son olarak evi bastılar ve o dönem henüz 12 yaşında olan kızımı darp ettiler. İkinci bir Berkin Elvan vakası yaşatılmaya çalışıldı. Sonunda da komplo ile tutukladılar” dedi.

İNŞAAT MALZEMESİ BOMBACI OLARAK İLAN EDİLMESİ İÇİN YETERLİ OLDU

Ekim’in 2016’da babasının evine giderken gözaltına alındığını ve 25 gün tutulduğu Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde işkence gördüğünü belirten İlker, inşaat işleriyle uğraşan eski eşinin evinde bulunan işçi eldivenlerinin Ekim’in “bombacı” olarak hedef gösterilmesi için yeterli sayıldığına dikkat çekti. İlker, yaşananları şöyle anlattı: “Ekim benimle beraber oturmasına ve babasının evine çok nadiren gitmesine rağmen, eski eşimin evinde arama yapan polis çekmecelerde bulunan eldiven, çivi gibi inşaat malzemelerinin Ekim’e ait olduğunu ve bomba yapımında kullanıldığını iddia etti. Oysa Ekim’in parmak izi dahi yok. Ve yandaş medya hemen devreye girip Ekim’i kast ederek, ‘İstanbul’da PKK’li bombacı yakalandı’ diye manşet attı.

GÖZALTINDAYKEN PATLAYAN BOMBADAN SORUMLU TUTULDU

Nitekim Ekim 5 Eylül 2016’da gözaltına alındıktan sonra, 27 Eylül 2016’da Küçükçekmece’de patlayan bir bombadan sorumlu tutuldu. Oysa bu bomba patlarken kendisi gözaltındaydı. Söz konusu bomba ise bir gencin elinde patlıyor ve gözaltında işkence gören bu genç Ekim’in ismini veriyor. Zaten bomba patladığı gün oğlum gözaltındayken ona işkence eden bir polis gelip Ekim’e, ‘Bak bu olay da sana kalacak Ekim’ diyor, bir diğer polis ise, ‘Bu adam 22 gündür burada, bombayı nasıl vermiş olabilir’ diye itiraz edince söz konusu polis, ‘Olsun, biz öyle istiyoruz’ diye karşılık veriyor. Yine İkitelli’de araç yakılıyor, yakalanan gencin polis işbirlikçisi olduğu ortaya çıkıyor ve onların yönlendirmesiyle Ekim’in ismini veriyor. Ekim 27 Eylül’de çıkarıldığı mahkemece tutuklanıyor. O polislerin hepsi de daha sonra cemaatten alındı.”

‘BABASI PİŞMANLIK DAYATTI’

O dönem oğlunun gözaltına alındığını tam 24 gün sonra Özgür Radyo’dan geçen bir haberden öğrendiğini anlatan İlker, Ekim’in babasının haberi olmasına rağmen kendisine söylemediğine dikkat çekti. Daha sonra Ekim’in babasının pişmanlık dayatmasında da bulunduğunu belirten İlker, “Evinden çıkan inşaat malzemelerinde kendi parmak izleri olmasına rağmen poliste imzaladığı tutanakta bu malzemelerin Ekim’e ait olduğunu söylemiş. Ekim bana görüşte anlattı bunu. Bizzat babası pişmanlık dayatmış, kendisi de ‘Ben bir şey yapmadım, neyin pişmanlığı’ diye tepki göstermiş. Dosyaya ulaşamadığım için imzaladığı o tutanağı göremedim ama Ekim görmüş” dedi.

‘İKİ DOSYADAN BERAAT ETMESİNE RAĞMEN 12 YIL CEZA ALDI’

Ekim’e dosyadaki hem araç yakma hem bomba olayından dolayı “örgüt üyeliği” iddiasıyla verilen 12 yıl cezanın Yargıtay tarafından jet hızıyla onandığını belirten İlker, daha sonra her iki dosyadan da beraat ettiğine ancak gereken itirazlar yapılmadığı için cezaevinde kaldığına dikkat çekti. Oğluna sırf Kürt ve Alevi kimliği üzerinden ceza verildiğine işaret eden İlker, “Eğer sağlam bir olmuş olsaydı bu cezayı oğluma veremezlerdi. Ama avukatlar da ilgilenmedi, gelen cezaya bile itiraz etmediler” diye konuştu.

‘ÇAPA TIP’IN RAPORU ATK TARAFINDAN MANİPÜLE EDİLDİ’

Oğlunun hastalığının tutuklandıktan 1 yıl sonra, 2017’de ortaya çıktığını anlatan İlker, ergenliğini tamamlamasına rağmen boyunun giderek uzamaya başladığını söyledi. O dönem Silivri 5 Nolu Cezaevi’nde tutuklu olan oğluna, kalp ağrısı ve nefes darlığı şikayetiyle sevk edildiği Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde agromegali teşhisinin konulduğunu anlatan İlker, şöyle konuştu: “Hastane Ekim’e test yapmak için yatışının yapılması gerektiğini belirtmesine rağmen, jandarmanın personel yetersizliği öne sürülerek hastaneye yatışı engellendi. Daha sonra Çapa Tıp Fakültesi tarafından hazırlanan rapor Adli Tıp Kurumu tarafından manipüle edilerek Ekim’in hastalığının agromegali değil, genetik bir hastalık olan Marfan sendromu olduğu söyleniyor. Zaten sonraki süreçlerde de sevkleri cezaevi idaresi tarafından yapılmıyor.”

‘BANDIRMA’DA BAŞ GARDİYAN TARAFINDAN ÖLÜMLE TEHDİT EDİLDİ’

İlker, İmralı tecridine karşı DTK Eşbaşkanı öncülüğünde başlatılan ve cezaevlerine yayılan açlık grevine katılan oğlunun disiplin cezası adı altında apar topar Silivri’den Bandırma T Tipi Cezaevi’ne sürgün edildiğini anlattı. Tedavi için düzenli olarak hastaneye sevk edildiği Bandırma’da da bu kez Alevi kimliği üzerinden hedef gösterilerek saldırılara maruz kaldığını dile getiren İlker, yaşananları şöyle anlattı: “Ekim önce adli mahkumlar tarafından tehdit edildi, daha sonra Kazım Demirtaş adlı baş gardiyan tarafından ‘Seni burada öldürürüz, gömeriz, kimsenin ruhu duymaz’ diye ölümle tehdit edildi, işbirliği dayatmasına maruz kaldı. Bu saldırılar karşısında açlık grevine başladığı için bu defa Akhisar T Tipi Cezaevi’ne sürgün edildi. Orada da tedavisi engellendiği gibi işkenceyle tekrar sürgün edildi. Orada onu tadilat var bahanesiyle camı kırık tek kişilik hücreye koydular ve daha sonra işkenceyle sürgün edildiği Denizli T Tipi Cezaevi’nde de nöbetçi müdür eşliğinde çıplak arama dayatmasına maruz kaldı ve ilaçları çöpe atıldı.”

‘DENİZLİ CEZAEVİ MÜDÜRÜ TARAFINDAN TEDAVİSİ ENGELLENİYOR’

Denizli T Tipi’nde de özellikle cezaevi birinci müdürü Ali Rıza Yıldırım tarafından tedavisinin engellendiğine işaret eden İlker, ya sevk evraklarını imzalamadığını, ya bilinçli olarak farklı bölümlere sevk edilmesine neden olduğunu ya da ilaçlarına erişimi engellediğini söyledi. Oğlunun kalp ve tansiyon şikayetiyle kelepçeli bir şekilde ambülansla kaldırıldığı hastanede de hiç muayene edilmeden ilaç yazıldığını belirten İlker, doktorun muayene etme yerine hangi dosyadan ceza aldığını sorduğuna ve ilaç yazdığına dikkat çekti. O dönem cezaevi önünde yaptığı oturma eylemleri sayesinde, HDP milletvekillerinin de araya girmesiyle, ancak oğlunun beyin MR’ının çekildiğini anlatan İlker, ancak MR çok kötü çekildiği için doktor tarafından mercimek boyunda tespit edilen tümörün belli olmadığını söyledi.

‘ARTIK KOLLARINI TAŞIYAMIYOR!’

Oğlunun sağlık durumunun giderek ağırlaştığına, tedavi olmadığı takdirde ölüm riski olduğuna dikkat çeken İlker, şunları kaydetti: “Ağustos ayında boyu tam 20 cm uzadı. Artık kollarını dahi taşıyamıyor. Acilen tedavi olması gerek ama cezaevi koşullarında bu mümkün değil. Hastalığı nedeniyle kalbinde, böbreklerinde, kemiklerinde sorun var. Çünkü boyu ile birlikte organları da büyüyor. Ortopedik yatak ve sandalyeye ihtiyacı var. Bir an önce hastaneye yatışının yapılması gerekiyor. Bütün testlerin yapılması ve çok geç olmadan tedavisinin başlaması gerekiyor. Sonuçta oğlum sağlığını hapishanede kaybetti, ona sağlığını borçlular. Tedavisini de engelleyen onlar, oğlumu ölüme terk ettiler.”

Duyarlılık çağrısı yapan İlker, oğlunun başına gelebilecek her olumsuzluktan başka Adalet Bakanlığı, tedavisini engelleyen cezaevi idaresi, sivil toplum örgütleri, barolar ve sessiz kalanların sorumlu olacağını vurguladı.