HDK toplantısının sonuç bildirgesi: Rejimin ideolojik kuşatması kırılabilir

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), 11. Dönem, 2. Genel Meclisi toplantısının sonuç bildirgesini açıkladı.

Halkların Demokratik Kongresi 11. Dönem, 2. Genel Meclisi, 1980'de gerçekleşen faşist darbesinin 41. Yıldönümü olan 12 Eylül’de, İstanbul'da geniş bir katılımla toplantısını yapmıştı.

Bu toplantının sonuç bildirgesi açıklandı. HDK, uzun vadeli örgütlenmeyi başat görev olarak belirlediklerini belirterek, “Rejimin ideolojik kuşatması böyle kırılabilir” dedi.

GUZMAN ANILDI, AÇLIK GREVCİLERİ SELAMLANDI

Sonuç bildirgesinde şu ifadeler yer aldı:

“Meclis devrim ve demokrasi mücadelesinde kaybettiğimiz yoldaşları saygıyla andı. Önceki gün, katı tecrit koşullarında geçen 29 yıllık hapishane süreci sonunda ölümsüzler arasına katılan, Peru Aydınlık Yol Hareketi lideri Abimael Guzman'ın değerli anısını selamladı.

Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'a uygulanan tecride ve pandemi bahane edilerek artırılan hak ihlallerine karşı, PKK ve PAJK'lı siyasi tutsakların zindanlarda 290 gündür sürdürdüğü dönüşümlü açlık grevi, direnişin daha farklı eylem türleriyle sürdürülmesi amacıyla sona erdirildi. Genel Meclisimiz, direnişi ve direnenleri selamladı.

AFGANİSTAN

Genel Meclis, HDK’nin önündeki gündemi, sorunları ve imkanları tartıştı, önümüzdeki döneme ilişkin görevlerimiz üzerinde durdu. Genel Meclisimiz ABD'nin Afganistan'ı Taliban'ın önünü açarak terk ettiği ve yüz binlerce mültecinin göç yollarına düştüğü bir dönemin politik önceliklerini ele aldı. Türkiye Afrika ülkelerinden, Suriye'den, Irak'tan, Ermenistan'dan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan gibi ülkelerden sonra, Afganistan'dan da önemli bir göç dalgasının ana durağı oldu. Türkiye'nin, bölgesinde devam eden tamamında az veya çok sorumluluk sahibi olduğu savaş ve çatışmaların ivmelendirdiği göç dalgalarıyla karşılaşmaması mümkün değildi. AKP-MHP rejimi emperyalizmle ilişkilerini güçlendirme politikalarının bir parçası olarak Afgan göçmenlerine de sınırları açık tutmaya mecburdu ve öyle de oldu. Ancak öncekilerde olduğu gibi göçmenlerin insani ihtiyaçlarının karşılanması konusunda hiçbir sorumluluğunu yerine getirmiyor. Sistem içi muhalefet ise, iktidarla rekabetini, milliyetçi ve eril bir dille, dikkatleri, göçün gerçek nedenlerinden; yerli ve göçmen emekçilerin ortak sorunlarından uzaklaştıran, göçmen düşmanı söylemlerle sürdürmeyi tercih etti, ediyor.

Taliban hakimiyetine giren Afganistan'da ise en başta kadınlar olmak üzere bütün toplum kesimleri ağır bir şiddet ve baskıyla karşı karşıya. Bu zorbalığa karşı gelişen direnişlerin başını, sokak eylemleri ve protesto gösterileriyle yine kadınlar çekiyor. Türkiye kadın hareketi ile birlikte HDK kadın meclisi olarak da Afgan kadınlarının ve tüm mülteci/göçmen kadınların siyasi ve yaşam mücadelelerinin yanında yer almak, dayanışma ilişkisini büyütmekle sorumlu olduğumuzu bir kez daha yineliyoruz.

ROJAVA VE GÜNEY KÜRDİSTAN’A SALDIRILAR

ABD; Umman, Katar, BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün'deki askeri üslerindeki yığınaklarını korumakla birlikte, Suriye'de Fırat'ın doğusunda bulunan birliklerini Türkiye'nin Rojova'ya yönelik saldırılarının gerçekleştiği operasyon alanlarının dışına çıkarıyor. Adeta saldırıların önünü açıyor. Rejim ise yakın zamanda Ege'de, Akdeniz'de, Kıbrıs'ta yarattığı gerginlikleri, bir dizi geri adım atarak yumuşatma ve böylece ABD ve AB ile ilişkileri düzeltme yoluna girmişken; sadece Irak Kürdistan’da ve Rojova’da saldırılarını sürdürüyor ve genişletiyor.

12 EYLÜL FAŞİST DARBESİ

12 Eylül faşist darbesinin üzerinden geçen 41 yıla rağmen, darbenin inşa ettiği otoriter, tekçi, faşizan rejim, geniş güçleri birleştiren, güçlü bir demokrasi mücadelesiyle yıkılamadı. Yer yer ve belirli zaman dilimleri için gerçekleşen kazanımlar ise kalıcılaştırılamadı.  AKP-MHP iktidarı, 12 Eylül rejiminin temelleri üzerine oturtuldu. Zannedildiğinin aksine siyasal İslamcı gericilik, devlet içindeki milliyetçi, ırkçı gericilikle karşı karşıya gelmedi; tersine ülkeyi birlikte bugünkü koşullara taşıdılar ve birlikte yönetmeye devam ediyorlar. Bu iki faşist-gerici akımı birleştiren temel unsur ise Kürt husumeti; emeğe, demokrasiye, özgürlüklere tam bir düşmanlıktır.

Devletin şiddetinin artışıyla birlikte kadınlara karşı tacizin, tecavüzün ve kadın katliamlarının da buna paralel olarak arttığını görmek mümkün. İşsizliği ve yoksulluğu pandemi kartıyla normalleştirmeye çalışan AKP-MHP rejimi kadın yoksulluğunu daimi kılmak, kadın emeğini, bedenini ve kimliğini erkeğe mahkum bırakmaya devam etmek istemektedir. Meclis açıldığında gündeme ilk getirilecek olması muhtemel nafakanın gasp edilme yasası da kadınları evlilik kurumuna, erkeklere bağımlı hale getirmeyi hedefleyen muhafazakâr zihniyetin fotoğrafıdır. Buna karşı, tüm kadın kurumlarıyla ortak mücadeleyi hedeflemekteyiz.

AKP REJİMİNİN YARATTIĞI KRİZ

Rejim 20 senelik bir iktidar ve inşa sürecinin sonunda, ülkeyi sağlık, ekonomi, ekoloji, siyaset vb, pek çok alana yayılmış, ağır ve çoklu bir krize soktu. Türkiye, tarihinde görmediği ölçüde kitlesel işsizlik, yoksulluk ve açlık yaşıyor. Devlet kurumları ve iktidar mekanizmaları, pandemiden, ekonomik krizin sonuçlarına, orman yangınlarından sel felaketlerine kadar, ihtiyaç duyulan hiçbir durumda sorumluluklarını yerine getirmedi, toplumun asgari ihtiyaçlarını bile karşılamadı. Aksine yaygın orman yangınlarının ikinci gününde, yanan bölgeler için turizm teşvik belgesi ve pek çok yer için maden arama/çıkarma ruhsatı verildi. Rejim hem halka hem ülkeye sadece yağmalama ve sömürü amacıyla yaklaştığını bu felaket günlerinde de açıklıkla ortaya koydu.

Her alanda yaşanan krizler ve toplumun yaşadığı terkedilmişlik hali, iktidarın toplumsal tabanını hızla aşındırıyor. AKP-MHP rejimi desteğini kaybettiğini gördükçe saldırganlaşıyor. Her türlü hak aramayı, demokrasi ve özgürlük talebini polis ve jandarma şiddetiyle, güdümlü yargıyla, iktidarın tekelindeki medya üzerinden yürütülen kampanyalarla baskılıyor. Başta HDP olmak üzere siyasi muhalefeti kriminalize etmeye, susturmaya; toplumla bağlarını koparmaya çalışıyor. Bunu bir ölçüde başardığı da söylenebilir.  HDP ideolojik bir kuşatmayla ve devlet terörüyle baskılanırken; sistem içi muhalefet, siyasi faaliyetini çok dar bir gündemle sınırlamaya zorlanıyor. AKP-MHP faşist bloğunun gerek içerde gerekse de dış politikadaki tüm bu yönelimlerinin iktidarını sürdürmeye dönük olduğu, bunun için, her türlü çaba ve yönelimin içerisinde olacağı kesindir. 

REJİMİN İDEOLOJİK KUŞATMASI KIRILABİLİR

Tam da bu nedenlerle HDK fikriyatı çok özel bir önem kazanıyor.  Yerellerde, yerel sorunlar etrafında mücadele etmek, yerelde toplumsal örgütlenmeler, meclisler inşa etmek ve toplumun her yerelde, kendi hayatı hakkında o meclislerde karar vermesini yaygın bir pratik haline getirmek ve bunu hızla yaygınlaştırmak bugünün en hayati toplumsal, siyasal görevidir. HDK'nin program ve stratejisini günlük yaşamda uygulayacak, bir örgütlenme modeli olarak meclis formunu içselleştirmiş, bunu dillendiren ve inşa eden, görevlerle çerçeveli bir HDK’liliğin yanı sıra uzun vadeli bakabilen anlayışımızı örgütlemek başat görevimiz olarak bizleri bekliyor. Rejimin ideolojik kuşatması böyle kırılabilir. Demokrasi ve özgürlük mücadelelerinin toplumsal gücü böyle inşa edilebilir."