Hukuk, ‘umut hakkı’nı tanımayı gerektiriyor

ÖHD Ankara Şubesi Eşbaşkanı Ferdi Sidar, Türk iktidarının hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk gereği ‘umut hakkı’nı tanıması gerektiğini söyledi.

UMUT HAKKI

Avukat Ferdi Sidar, Önder Apo’nun mevcut durumunun ‘umut hakkı’ndan yararlanmasına olanak sunduğunu, bunun engellenmesinin hukuksuzluk olduğunu söyledi. 

ANF’ye konuşan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi Eşbaşkanı Ferdi Sidar, ‘umut hakkı’nın, evrensel ve hukuk anlamda ölüm cezasının insan haklarına aykırılığının gündeme gelmesiyle ortaya çıkan bir kavram olduğunu hatırlattı. Sidar, “Yaşamanın yadsınamaz değerinin, ölüm cezasının suçların azaltılmasındaki işlevsizliği ve ailelerinin yaşadığı adaletsizlikler temelinde, insani, etik ve cezai boyutlarıyla tepki toplayan bu uygulama, uzun yıllar hukuki alanda ve kamuoyunda verilen mücadelelerin sonucunda, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, birçok ülkede yasaklanmıştır” dedi. 

AİHM’İN GÖRÜŞÜ KESİNDİR

Avukat Sidar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşama hakkını koruyan 2. maddesindeki “yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infaz edilmesi dışında, hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez” ifadesine dikkat çekti. Sidar, bu açık hükme rağmen oluşturduğu içtihatlarla ölüm cezasına karşı oldukça mesafeli sayılabilecek bir tutum benimseyen AİHM’in, 2010 tarihli AlSaadoon and Mufdhi - Birlleşik Krallık kararında, bu yaptırımın uygulanmasına ilişkin kesin görüşünü belirttiğini kaydetti. 

CEZANIN GÖZDEN GEÇİRİLME OLANAĞI 

Türk hükümetinin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için hukuki prosedürleri artık uygulaması gerektiğini belirten Eşbaşkan Sidar, “Abdullah Öcalan’ın ceza durumu ve infaz koşulları, hukuki olarak umut hakkından yararlanılabilmesi için uygun bir zemin sunmaktadır, ancak pratikte uygulanmamaktadır. Türkiye’nin hem iç hukukunda hem de uluslararası düzeyde yükümlü olduğu insan hakları standartları gereği, hukuki prosedürlerin yerine getirilmesi gerekmektedir” diye konuştu. AİHM’e göre ömür boyu hapis cezasını 3. madde ile uyumlu hale getiren birçok neden bulunduğunu vurgulayan Sidar, şöyle devam etti: “Buna göre hem tahliye olabilme ihtimali hem de cezanın gözden geçirilme olasılığı bulunmalıdır. Şartlı tahliye imkânı bulunmayan bir müebbet hapis cezasının verilmesi durumunda devlet, o kişinin toplum nazarındaki değeri ve yeri hakkında geri dönülemez bir yargıda bulunmaktadır. Ölünceye kadar sürecek bir hapis cezasının kişiler üzerinde yaratmış olduğu tecrit ve dolayısıyla anti insancıllık etkisi, böyle bir cezanın insanlık dışı olduğunu kabulde yeterli olmaktadır. Bu yüzden şartlı tahliye hakkının ömür boyu hapis cezası mahkûmlarına da tanınarak ömür boyu hapis cezasının insan onuru üzerinde bırakmış olduğu yıkıcı durum, telafi edilme imkânını içermelidir. Çünkü re-sosyalizasyon ve serbest bırakılma ihtimali ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıdır.”

‘UMUT HAKKI’NI KALDIRACAK UZUNLUKTA OLMAMALI

AİHM’in, ‘umut hakkı’na yönelik kararlarında sürenin üye ülkenin egemenlik hakkı kapsamında kendisinin belirleyeceğini öngördüğünü kaydeden Sidar, ancak söz konusu sürelerin kişinin ‘umut hakkı’nı ortadan kaldıracak uzunlukta olmaması gerektiğini de eklediğini vurguladı. Sidar, şöyle konuştu: “Yani devletin sırf ölünceye kadar infaz şeklini ortadan kaldırmak için getireceği 30-40-50 yıllık sürelerin kabul görmeyebileceği belirtilebilir. AİHM, Vinter/Birleşik Krallık kararında 25 yıllık bir süreden bahseder. Burada mahkeme, sözleşmeci devletler arasında ve karşılaştırmalı ve uluslararası hukuk materyalleri arasında, cezanın verilmesinden en geç 25 yıl sonra ve sonrasında periyodik olarak gözden geçirilmesini garanti altına alan bazı özel mekanizmaların sağlanmasına yönelik karar vermektedir. Bir hükümlünün uluslararası belgelerde kabul edilen aralıklarla cezasının gözden geçirilmesini isteme hakkı bulunmaktadır. Hükmün verilmesi anında hükme etki eden cezai sebepler karşısında, zamanla içinde bulunduğu tecrit durumu dikkate alınmalıdır. Bunun bir sonucu olarak tahliye edilebilme imkânına sahip olup olmadığını bilmeden resosyalizasyon için hükümlüden çaba göstermesini beklemek, Mahkeme’nin deyimiyle düşüncesiz bir davranış olur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin karar ve yetkileri dikkate alındığında Türkiye’nin yapısal değişikliği gerçekleştirecek yasal düzenlemeleri sağlaması ve tahliye imkanı olmayan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılmasına yönelik mekanizmalar öngörmesi gerekmektedir.”

YASAL DÜZENLEME YAPMALI

‘Umut hakkı’nın uygulanmasının, Türkiye’nin AİHM kararına uygun olarak, ‘Öcalan 2’ kararlarına dayanan bir yasal düzenlemenin yapılmasını gerektirdiğini belirten Sidar, “Bu düzenleme, Türkiye’deki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazına ilişkin olarak, ‘umut hakkı’ kapsamında tahliye olasılığı tanıyan bir mekanizma oluşturulmasını içermektedir” dedi. 

EMSAL OLMA POTANSİYELİNE SAHİPTİR

‘Umut hakkı’nın tanınmasının, Türkiye’deki benzer durumda olan diğer mahkûmlar için emsal oluşturma potansiyeline sahip olduğuna işaret eden ÖHD Ankara Şubesi Eşbaşkanı Ferdi Sidar, şunları ekledi: “Türkiye’de, ceza infazına ilişkin düzenlemeler, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler ile uyumlu olma yükümlülüğünü taşır. ‘Umut hakkı’ uygulamasının hukuki sonuçları, yalnızca ceza infaz sürecini etkilemekle kalmaz, aynı zamanda Anayasa, yasal düzenlemeler, uluslararası sözleşmeler ve ceza yargılaması bakımından da önemli etkiler doğurabilir. Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesi gereği, aynı durumda olan kişiler için benzer bir karar verilmesi gerekir.”