Kadın özgürlük mücadelesi, erkeğin temizlenme mücüdelesidir

Kadın özgürlük mücadelesi sadece kadınların özgürlük mücadelesi değildir. Kadın özgürlüğü sağlanmadan dünyada gerçek anlamda demokrasi ve özgürlük gerçekleşmez, toplumcu bir yaşam oluşturulamaz.

8 Mart yaklaşıyor. Kadınlar kendi özgürlük mücadelelerinin tüm insanlığın özgürlük mücadelesi olma bilinciyle hareket ediyorlar. Dolayısıyla dünyada kadınlar kendilerinin toplum için anlamını ve gücünü görerek ayağa kalkacaklar. Kadın özgürlüğü ve kadın cinsinde var olan değerlerin tüm insanlık açısından özgür ve demokratik yaşam için olmazsa olmazlığını görüyorlar. Kadınlar insanlığın özgür ve demokratik yaşama kavuşması için esas olarak kendi konumlarının belirleyici olduğunu görüyorlar. Bu bilinçle de bugün insanlığın özgürlük ve demokrasi mücadelesinin en önünde yürüyorlar. Çünkü insanlığın yaşadığı olumsuzluklardan kurtulmanın yolunun kadın özgürlük mücadelesinden geçtiğini çok iyi biliyorlar. 

Kadın özgürlük mücadelesi sadece kadınların özgürlük mücadelesi değildir. Kadın özgürlüğü sağlanmadan dünyada gerçek anlamda demokrasi ve özgürlük gerçekleşmez, toplumcu bir yaşam oluşturulamaz. Öte yandan kadın özgürlük mücadelesi tüm toplumu demokratik ve özgür kılma hedefiyle yürütülmeden de kadın özgürlüğü tam gerçekleşemez. Bu açıdan kadın özgürlük mücadelesini tüm toplumun özgürlük mücadelesinin en temel boyutu olarak görmek önemlidir. Kadın özgürlüğünü, mücadelesinin merkezine koymayan hiçbir özgürlük ve demokrasi mücadelesi gerçek amacına ulaşamaz. Bu açıdan kadın özgürlüğünün yaratacağı kapsamlı sonuçların her toplumsal kesim tarafından bilince çıkarılması çok önemlidir. 

Kadın sorunu en temelde erkek sorunudur. Kadın ezilmekte, sömürülmekte; erkekler ise kirlenmekte, çirkinleşmekte, kabalaşmakta ve her türlü kötülüğün bulaştığı bir cins haline gelmektedir. Kadın üzerindeki egemenlik en fazla da erkekleri bozmuştur. Kadın üzerindeki egemenlik, baskı ve sömürü erkeği kadından yüz kat daha fazla bozmuş ve insani değerlerden uzaklaştırmıştır. Kadın baskı ve zulüm altına alınmış, sömürülmüş, ama bu kadını erkek kadar bozmamıştır. Kuşkusuz erkeğin bozulması toplumsal bozulma yaratmış, bu kadını da etkilemiştir. Ancak kadın bozulması erkeğin bozulmasının yüzde biri kadar olmuştur. Eğer erkekler ve bir bütün olarak toplum bu gerçeği göremezse kadın özgürlük mücadelesinin değerini de çok iyi anlayamaz. Eğer erkekler bozulma durumundan kurtulmak istiyorlarsa kadın özgürlük mücadelesinin parçası olmalıdırlar. Kadın özgürlük mücadelesinin en başta da kendilerini kurtaracağını görmelidirler. 

Çoğu zaman kadın özgürlük sorunu sadece kadınlara ait görülmüştür. Bu tabii ki tarih ve toplum bilincinden yoksun olmayı ifade eder. Erkeğin gözünün sömürücü ve baskıcı düzen sahipleri tarafından kör edildiğini ifade eder. Halbuki kadın köleliğinden en fazla zarar gören erkek cinsidir. Eğer insan ahlaki, vicdani ve kültürel bir olguysa gerçek böyledir. Kadın en fazla acı ve zulüm çeken cins iken, erkek ise kültürel olarak, ahlak, vicdan adalet olarak en fazla bozulandır; insanlık değerlerinden kopandır. Bu durumda kadının baskı altına alınması ve köleleştirilmesinden en fazla zarar gören erkek olmuyor mu? Eğer insanlar olarak soruna sadece fiziki ve maddi olarak bakmayacaksak böyle olmuyor mu? Kadın, acısını ve zulmünü çekiyor; erkek ise kirleniyor, çirkinleşiyor ve insanlıktan çıkıyor. Kadın zulüm görse de yine de insani değerlere yakın cins olmaya devam ediyor. Eğer bu anlayışla bir cins değerlendirmesi yapacaksak kadının köleleştirilmesi ve baskı altına alınmasından bu yana en fazla kirlenen, çirkinleşen ve insanlıktan çıkan erkek cinsidir. Kadının baskı altına alınması, köleleştirilmesi, erkeğin özgür kaldığı anlamına gelmiyor. Hatta köle düzeninin en büyük kölesi haline geliyor. Kölelik düzeni erkeğin temel kültürü oluyor; bu düzenin koruyucusu oluyor. Özcesi kendi köleliğinin bekçiliğini yapıyor.

Kadın da köle olarak birçok insani değerini kaybediyor, kirleniyor, çirkinleşiyor. Hatta çirkin erkek egemenlikli düzenin parçası oluyor. O da belli düzeyde mevcut erkekliğin ve erkek düzenin karakterine bulaşıyor. Bunlar doğru, ama yine de en fazla kirlenen ve insanlıktan çıkan erkektir. Herhalde bu, acı çeken kadından yüz kat daha kötü duruma düşmektir. 

Toplum ve erkek bu bilince sahip olmadan da gerçek anlamda bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi geliştirilemez. Kadın tarih ve toplum bilinci kazanarak kendisinin baskı ve zulme uğramasının yarattığı sonuçları görerek erkeğe de bu gerçekliği öğretiyor. Çünkü kölelik düzeninin gerçek sahibi olan erkekten önce bu gerçeği anlayabiliyor ve bilince çıkarabiliyor. Bu nedenle şu anda erkeği kendi konumu konusunda da bilinçlendirmeye ve eğitmeye çalışıyor. 

Kuşkusuz kadınlar, özgürlük mücadelesi vererek toplumu da erkeği de değiştiriyor. Çünkü kadın özgürlük mücadelesi geliştikçe kaçınılmaz olarak toplum da erkek de değişime uğruyor. Kadının özgürleştiği, özgürlük mücadelesi verdiği toplum en fazla değişen toplumdur. Böyle bir toplumda erkek de değişmektedir. Bu açıdan toplumları en fazla değiştiren ve özgürleştiren mücadelenin kadın özgürlük mücadelesi olduğunu görmek gerekir. 

Tüm bu gerçekler en az kadın kadar erkeklerin de kadın özgürlük mücadelesi içinde olmasını gerektirmektedir. Kirlenmek, çirkinleşmek, kabalaşmak, eziyet ve acı çekmekten daha kötüdür. Bu açıdan kadın özgürlük mücadelesini geliştirerek hem acı çekmekten, hem de kirlenmekten kurtulmalıyız. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika