Karayılan: Halkımız iradesini ortaya koydu-YENİLENDİ

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Kürt halkının, AKP-MHP-Ergenekon ittifakının 8 yıldır uyguladığı ‘Çöktürme Planı’na rağmen diz çökmediğini bu seçimde de gösterdiğini ve iradesini ortaya koyduğunu söyledi.

Son seçimlerin açığa çıkarttığı en büyük ve önemli sonucun, AKP-MHP-Ergenekon rejiminin Kurdistan halkına dönük geliştirdiği uygulamaların sonuçsuz kalması olduğunu  belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Devrim güçlerini tasfiye etmek, kazanımları ortadan kaldırmak ve bu biçimde halk örgütsüz kılıp iradesizleştirerek teslim almak istediler. Bu seçimler, başaramadıklarını bir kez daha gösterdi. Tüm faşist baskı, tutuklama, katliam, tecrit ve her türden saldırıya; yine bu seçimlerde Kürtlerin iradesini göstermemesi ve hatta barajı aşamaması için devletin gösterdiği tüm çabalarına ve tabii ki tüm çalma ve hilelerine rağmen ortaya çıkan sonuç gerçekten önemli bir sonuçtur. Halkımız açısından iradesine sahip çıkma bağlamında bir başarıdır. Kendisine, kimliğine ve geleceğine sahip çıkmadaki kararlılığına işaret etmektedir. Kimse bu konuda Kurdistan toplumuna geri adım attıramaz. Bu bir kez daha ispatlanmıştır” dedi. 

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Dengê Gel Radyosu’nun sorularını yanıtladı. Söyleşinin tamamı şöyle:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. Bu konuda bir gelişme var mı?

Önder Apo’ya dönük uygulanan tecrit devam ediyor. Türkiye’de seçim süreci ve farklı gelişmeler yaşanmasına rağmen sistematik bir şekilde devam eden şey, Önder Apo üzerindeki tecrittir. Türkiyeli yetkililer, Önder Apo hakkında zaman zaman fikirlerini Türkiye gündemine koyuyor ve üzerine tartışıyor. Ağırlaştırılmış tecridi de devam ettiriyorlar. Bu tecrit sistemi dünyada hiç kimsenin yasalarında yer alan bir şey değildir. Yani yeryüzünde hiçbir ülkede böyle bir şey yoktur. Türkiye kanunlarında da böyle bir şey yoktur. Kısacası bütün kanunları ve ahlaki ölçüleri ayaklar altına alıyorlar ve bu tecridi ısrarla devam ettiriyorlar.

Önder Apo’nun o işkence sisteminin içerisinde sergilediği duruşu ile geliştirdiği mücadele ve halkımızın Önder Apo etrafındaki duruşu, düşmanın tecrit siyasetini boşa çıkarmış, sonuçsuz bırakmıştır. Bu psikolojik işkence ve ağırlaştırılmış tecridin amacı neydi? Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek, Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak, Kurdistan halkını iradesizleştirmek ve bu biçimde teslim almaktı. Amacı buydu, ancak bugün bu amacına ulaşamamıştır. Yani Kürt halkının kazanımları duruyor, Özgürlük Hareketi bugün mücadeleyi her alanda gittikçe yükseltiyor ve halkımız da en zorlu şartlar altında bile iradesine sahip çıkmaktadır. En son olarak bundan birkaç gün önce yapılan seçimlerde halkımız bu gerçekliği açıkça ortaya koymuştur. Yani direnen bir iradedir; onlar halkımızın iradesini kıramadılar; istedikleri sonuca ulaşamadılar. Bunun için tecrit bugün boşa çıkartılmıştır ama Türk sömürgeciliği, AKP-MHP faşizmi ısrarla bu tecride devam etmektedir.

Kuşkusuz sadece Kurdistan’da Önder Apo etrafında yürütülen mücadelenin sonuçları görülmemektedir. Aynı zamanda dünya çapında da bugün Önder Apo’nun görüş ve düşünceleri gündemdedir, her dönemdekinden daha fazla güçlüdür. Kapitalist modernite tarafından ezilen ve sömürülen halklar açısından bugün Önder Apo’nun paradigması büyük bir umut olmuş durumdadır. Bu da kapitalist modernitenin alternatifsiz olmadığını, demokratik sosyalizm ve demokratik modernitenin güçlü bir seçenek gerçekliğini ortaya koymuştur. Bu temelde Önder Apo’nun yaşadığı derinlik ve sunduğu paradigmanın, bugün ezilen herkes için bir umut olduğunu ortaya koymaktadır. Bu da Türk sömürgeciliğinin yürüttüğü soykırım siyasetinin ve tecridin sonuçsuz kaldığını net bir biçimde göstermektedir.

Mayıs ayındayız. Mayıs ayı Şehitler Ayı olarak kabul ediliyor. Bu konuda neler söylersiniz?

Öncelikle 46. şahadet yıl dönümünde Haki Karer yoldaşın şahsında tüm Mayıs ayı şehitlerini, tüm devrim şehitlerini anıyorum, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Bu kutsal gün vesilesiyle şehitlerimize verdiğimiz sözü yineliyorum. Sonuna kadar onların takipçisi olacağız; onların bizlere bıraktıkları bayrağı yükselteceğiz, mücadelelerini başarıya taşıyacağız, bu biçimde onları mücadele tarihimizde ölümsüz şahsiyetler haline getireceğiz. Bu sözümüze sonuna kadar bağlı kalacağız.

Mayıs ayında aynı zamanda Türkiye devrimi açısından da önemli şehadetler yaşanmıştır. Deniz Gezmişlerden İbrahim Kaypakkayalara kadar tüm Türkiye devrim şehitlerini de bu vesileyle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Esas olarak şu an yürüttüğümüz mücadele, bu kahramanların bir devamıdır ve temsiliyetleri bugün Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’nde yaşatılmaktadır.

ŞEHİTLER GERÇEĞİNİN ÖNEMİ

Şimdi her devrimci-mücadeleci-toplumsal hareket açısından şehitlerin rol ve misyonları önemlidir. Kurdistan’da bizler ve Hareketimiz için bu rol ve misyon, önemli olmaktan çok daha ötededir. Devrimimizin ve Hareketimizin kuruluşundan bu yana şehitler her şeydir. Şehitler Hareketimizin mayası olmuştur. Hareketin kuruluşunda temel olmuş, sonra da yürütülüp bugünlere getirilmesinde her daim şehitler gerçeği güç kaynağı olmuş, öncü misyon sahibi olmuştur. Devrimimizde şehitler, böylesi önemli bir rol oynuyor. Bunun için biz de şehitler gerçeği diğer hareketlerden daha farklıdır. Manevi yanı çok daha fazla, önemi çok daha derin ve anlamlıdır. Bu gerçekliğin iki nedeninden bahsedilebilir:

* Ülkemiz soykırım kıskacı altındadır ve ülkemiz ile halkımıza dair her şey inkar edilmiştir. Yani ülkenin adı bile yasaktır, kendi kendine sahip çıkmak suç olarak görülmektedir, ister ülkeye ait olsun ister şahsa, kimliksel özelliklerin hepsi bitirilmek ve tamamıyla ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bunun için böylesi bir ülkede devrimci mücadele yürütmek sıradan bir şey değildir ve çok önemlidir. Zorlukları fazladır. Eğer fedaice yaklaşmazsan insan hakikati, özgürlük, ulus, ülke, özgür ülke için her şeyi göze almazsan devrimciliği geliştiremezsin. Bir yanı budur.

* İkinci ve daha önemli yanı ise bu konuda daha başlangıçta Önder Apo’nun yaklaşımıdır. Bilindiği gibi Önder Apo, yaşamını üç ayrı doğuş süreci olarak değerlendiriyor. Önder Apo’nun ikinci doğuş süreci şehitlerin anısına sahip çıkmakla başlıyor. Yani ikinci doğuşun başlangıcı, özgürlük mücadelesinin çıkışı, ideolojik mücadele ve kuruluştur. Bu, şehitlerin anısına başlangıç olarak yola çıkmayı ifade ediyor.

ŞEHİTLERİN ANISINA DEVRİMCİ HAREKET

Önder Apo ilkin Türkiye devrimimin öncülerinden Mahir Çayan’ı tanıyor. Sonrasında o ve 10 yoldaşı şehit edilince, onların anısına okuduğu Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde boykot örgütlenmesine öncülük yapıyor. Bu nedenle tutuklanıyor. Mamak Zindanı’nda kalıyor. Orada Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam ediliyor. O zaman Önder Apo da o zindanda tutsaktır. Dolayısıyla Önder Apo zindandan çıkarken kararlı bir şekilde çıkıyor. Zindanda geliştirdiği yoğunlaşmalar ve yarattığı derinlik sayesinde, artık şehitlerin anısı temelinde devrimci hareketi geliştirmede karar kılıyor. Zaten zindandan çıkar çıkmaz Haki Karer ve Kemal Pir arkadaşları tanıyor. Onların evine gidiyor. Artık bu yoğunlaşmayı onlarla paylaşıyor, onlarla birlikte yaşıyor, onlarla birlikte hareket ediyor, beraber tartışıyorlar, araştırıyorlar ve sonrasında Kurdistan’ın özgürlüğü için ideolojik grup çalışmalarına başlıyorlar.

PARTİLEŞME KARARLILIĞI KESİNLEŞTİ

Grup biraz büyüyüp de Kurdistan’a dağıldığı zaman, yani başta Ankara ve İstanbul’daki öğrenci gençlik olmak üzere gençler içerisinde örgütlendikten sonra Kurdistan’a yayıldığı zaman enternasyonal devrimci Haki Karer yoldaş Önder Apo’nun yardımcısı konumundadır. Önder Apo ‘o benim gizli ruhumdu’ biçiminde değerlendirmede bulunmuştur. Tereddütsüz bir biçimde ve kararlı bir şekilde, herkesten önce Kurdistan’a gelen Haki yoldaş olmuştur ve çalışmalara başlamıştır. Böylesi değerli, kararlı bir militandı. Şüphesiz düşman da izledi ve bunu tespit etti; bu biçimde kendisinin örgütlediği Stêrka Sor isimli kontra örgüt eliyle şehit etti. Haki Karer arkadaş şehit düştükten sonra Önder Apo, ‘şehit verdik, kan döküldü; artık dönüş yok’ diyerek Haki arkadaşın anısına PKK programını yazdı ve partileşme konusundaki kararlılık yaklaşımını kesinleştirdi.

ŞEHADETİNİN İKİ ÖNEMLİ SONUCU

Haki arkadaşın şahadetinin iki önemli konuya vesile olduğu belirtilebilir: 

* Birincisi, partileşme kararlaşmasının gelişmesi ve şehitlerin anısının intikamı için devam edilmesidir. Bu, grubu partileşme kararlaşmasına götürdü. PKK Kongresi de zaten bir yılı biraz geçen bir zaman içerisinde gerçekleşti ve PKK kuruldu. Bir bu yanı var. 

* İkincisi ise Haki Karer yoldaşın intikamının alınması adına ilk defa küçük silahlı birimler oluşturuldu. Onlar intikam almanın peşine düştüler ve zaten intikam da aldılar. Yani silahlı mücadelenin başlangıcı bu biçimde zorunlu olarak gündeme gelmiştir. Grup kendini korumak ve intikamını almak için silaha el atmıştır ve böylece silahlı mücadele, yani meşru savunma aşaması esasen bu biçimde başlamıştır.

ŞEHADET HALKALARININ HAMLELERE DÖNÜŞMESİ

İşte bu nedenlerden dolayı özellikle o dönem için ‘grup ilişkilerinde çok derin yoldaşlık’ kavramından bahsedilebilir. Yani arkadaşlar birbirlerine çok bağlıydılar; her arkadaş böyleydi. Dolayısıyla bir arkadaş eğer şehit düşerse ona olan bağlılık daha da artıyordu. İşte bu, her şehadetin çok daha derinlik kazandırmasına neden oldu. Özellikle de Önder Apo’nun arkadaşlarla olan ilişkisi, samimi olan bağlılığı, şehadetler yaşandığı zaman çok daha derin ve anlamlı bir bağlılığa yol açtı. Mesela Mazlum Doğanların, Ferhat Kurtayların şehadeti böyle olmuştur. Ki zaten Ferhat Kurtay ve beraberindeki üç arkadaşın şehadeti de Haki Karer yoldaşın şahadetinin yıl dönümünde, Diyarbakır Zindanı’nda bedenlerini ateşe vererek yaşanmıştır. Çok çetin bir direniş sergilemişlerdir. Bu bir ruhu ortaya koyuyor. Kısacası bir amaca kilitlenen ve o amaç uğruna kendini feda eden, yoldaşlığa ve şehitlere bağlı olan bu ruh, 15 Ağustos Atılımı’nın geliştirilmesinin ve tüm şehadet halkalarının yeni hamlelere dönüştürülmesinin temeli olmuştur. Düşman PKK kadrolarını vurmak istedi. Nasıl şimdi istiyorsa o zamanlar da istemekteydi. Düşmanın her saldırısı, yani her şehadet zayıflamayı değil güçlenmeyi geliştirmiştir. Şehadetler gerçeği böylesi bir sinerji yaratmıştır.

FEDAİ RUH DAHA FAZLA GELİŞİYORDU

Yani Önderliğin geliştirdiği bu yoldaşlık ilişkisi; önce kendisiyle arkadaşlar arasında, sonra kendisiyle şehitler arasında yarattığı ilişki öyle oldu ki; her şehit, Hareketi çok daha güçlendirdi. Çünkü çok daha fazla bağlılık oluşuyordu; çok daha fazla toplumsal katılım oluyordu; arkadaşlardaki fedai ruh çok daha fazla gelişiyordu. Bunlar zaten en fazla Önderlikte oluyordu. Önderliğin şehitlere olan bağlılığı ve onlarla olan yoldaşlığı zaten Harekette coşkunun, moralin ve kararlılığın gittikçe derinleşmesine yol açıyordu.

EN ZOKR KOŞULLARDA YAZDI

Mesela şimdi 25 yıldır Önder Apo İmralı Zindanı’ndadır. Bu zindan insanın orada aklını yitirmesi ve düşünemeyecek duruma gelmesi için yapılmıştır. Özellikle de içerideki kişiyi deyim yerindeyse daha yaşıyorken öldürmek için uluslararası komplocu güçler tarafından böyle geliştirilmiştir. Yani bu sistem esas olarak kişiyi düşünemeyecek, çizgisini sürdüremeyecek duruma getirmek için yaratılmıştır. Bunun için o psikolojik işkence yöntemleri hep yürütülüyor. Bakın; Önder Apo orada en büyük yaratıcılığı geliştirmiştir. Kadın Özgürlüğüne Dayalı Demokratik-Ekolojik Toplum Paradigması’nı orada yaratmıştır. En büyük teorik derinleşmeleri orada yaşamıştır. Kendisinde moral ve coşku yaratmıştır. Şimdi biz o kitapları okuyoruz; güç ve moral alıyoruz. O kitapların hangi şartlarda yazıldığını başta her bir yoldaş olmak üzere tüm yurtseverler düşünmelidir. Şu an bizim için moral kaynağı olan, perspektif olan yazıları Önder Apo en zor şartlarda yazmıştır. Bunlar psikolojik işkence saldırıları altında yazılmıştır. Hem de tek başınayken. Bilindiği gibi Önder Apo, ilk 11 yıl boyunca tamamen tek başınaydı. Sonra birkaç arkadaş daha oraya gitti ama yine de çoğunlukla yalnızdır; haftada iki sefer birbirlerini görüyorlar.

ÖNDERLİK VE ŞEHİTLER BİRBİRİNDEN KOPARILAMAZ

Önder Apo’nun İmralı’da ve İmralı öncesi süreçte şehitlere bağlılık temelinde geliştirdiği mücadelesi büyük bir yaratıcılık örneğidir. İşte bu temelde artık Önder Apo ve şehitler birbirlerinden koparılamazlar. Önder Apo artık şehitlerin sözcüsüdür. Önder Apo ve şehitler gerçeğinde böyle bir anlam vardır. Önemli olan bizlerin bu anlamdan doğru güç almamızdır. Her şeyden önce tabii bu anlamda derinleşmek ve anlamak; sonrasında ise ondan güç almak gerekiyor. Bu gerçeklikten güç almak, güç olmak, iradeleşmek, cesaret almak, zayıflığı aşmaktır. Erkek egemenliği ve kadın köleliği böyle aşılabilir. Önder Apo’nun felsefesinden, şehitlerin emek ve fedakarlığından aldığın güç, çok güçlü ve yenilmez bir düzey yaratmaktadır. İşte önemli olan insanın bunu almasıdır. Yani özgür kadın, özgür erkek böyle yaratılabilir; temeli bunun üzerinde atılmalıdır.

ŞEHİTLERİMİZ HER ŞEYİMİZDİR

Kısacası bu gücün kaynağı Önder Apo’nun ideolojisi ve şehitlerdir. Bunun için şehitlerimiz güç kaynağımızdır. Şehitlerimiz, dünümüz, bugünümüz, yarınımızdır. Şehitlerimiz her şeyimizdir. Mayamızdır, varlığımızdır. Biz bugün de şehitlerimizden güç alıyoruz. Bunun zirvesi nedir? Bunun zirvesi fedailiktir. Mazlum Doğanların ve Zîlanların şahsında gerçekleşen fedailik gerçeği, bugün Sara ve Rûkenlerin şahsında halen devrededir ama başta Zap, Avaşîn ve Metîna, yine tüm Kuzey Kurdistan olmak üzere son iki yıllık direniş de aynı zihniyet temelinde derinleşmiştir. Şimdi hem Kuzey Kurdistan’da hem de belirttiğim diğer alanlarda gelişen direniş, çok büyük bir bağlılık ve derinlikle gelişmektedir. Bunun için de fedakarlık, cesaret, korkusuzluk ve fedailik çok yüksektir. Bu biçimde yürütülmüştür ve bu biçimde düşman durdurulmuştur.

ONLAR BİZİM KOMUTANIMIZDIR

Eğer ki bugün düşman Kuzey’de gerillayı tasfiye edememiş, Medya Savunma Alanları’nı ortadan kaldıramamış ve Zap’ta tıkanmışsa bunun temelinde bu ruh ve bu duruş vardır. Bu duruş, bugün Şoreş Beytüşşebaplar, Rêberler, Hêjarlar, Serhatlar, Botanlar, Zinarînler, Cumaliler, Çavrêlerin şahsında, yine Mizgîn Ronahîler, Bager ve Avzemler, Nuri ve Berfinler, Helbest ve Fedai Kobaniler, Delil Zagros ve Nalinler, Güvenler, Zamaniler, Mahir Mazlumlar, Ronahî Devrimler, Roza ve Hekim yoldaşların şahsında çok yüksek bir düzeyde dile gelmektedir. En son değerli şehidimiz Viyan Özgür, tüm Zap şehitlerinin ve Zap direnişinin temsili olarak bu son ayda şehit düşmüştür. Fedai bir arkadaştır; Özel Kuvvetler üyesidir ve Zap / Girê Cudî direnişinde, o büyük direniş ve zaferde yer aldı ve rol sahibi oldu. Yani bunların hepsi şehitlerin mücadele tarihinin zirvesidir; zirvesel düzeyde fedai ruhu temsil etmektedirler. Tüm şehitlerimizi sevgi ve saygıyla anıyoruz. Bizler onların takipçileriyiz; onlar bizim komutanlarımızdırlar. Bugün bize düşen görev, onlara karşı olan yoldaşlık görevimizi yerine getirmemiz, mücadelelerine sahip çıkmamızdır.

Yine Kuzey şehitlerinin tamamı da bu çerçevededir. Mesela son yılda, yani yılbaşından bu yana Cudi’de Harun Şırnak yoldaşın şahsında, Besta’da Rojbîn yoldaşın şahsında, Gabar’da Evrim ve Hogir yoldaşların şahsında, Mardin’de Canşêr yoldaşın şahsında, Dersim’de Yaşar yoldaşın şahsında, Serhat’ta Hêjar yoldaşın şahsında, Cîlo’da Raperîn yoldaşın şahsında, tüm Kuzey Kurdistan direniş şehitlerini saygıyla anıyoruz ve onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyoruz.

HER ŞEHİT ÖLÜMSÜZDÜR

Şehitler çizgisindeki direniş bugün çok önemli bir düzeyde devam etmektedir. Burada altını çizmek istediğim şey şudur: Hareketimizde şehit esas temeldir; şehitlerimiz bizim komutanlarımızdır; bize güç veren, bize yol gösteren, yön tayin eden, çizgiyi netleştiren onlar, yani kahraman şehitlerimizdir. Bunun için saflarımızda şehit düşen her yoldaş ölümsüzdür. Biz de onların geride bıraktıkları yoldaşları olarak özgürlük mücadelesinin yükseltilmesinde onların anılarını yaşatıyoruz ve bu biçimde şehitlerimizin ölümsüzlüğünü kesinleştiriyoruz. Üzerimize düşen görev budur; şehitlerimizin mücadelesini zaferle taçlandırmak boynumuzun borcudur.

Türkiye ve Kuzey Kurdistan’da bir seçim oldu. Kürt halkı açısından bu seçimin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seçimlerin açığa çıkarttığı en çarpıcı ve önemli sonucu, AKP-MHP-Ergenekon rejiminin Kurdistan halkına dönük geliştirdiği uygulamaların sonuç almamış olmasıdır. En büyük sonucu budur. Bilindiği gibi bu 8 yıldır AKP-MHP-Ergenekon ittifakı, ‘Çöktürme Planı’ temelinde Hareketimize, halkımıza, halkımızın kimliği ve kazanımlarına dönük bir saldırı yürütmektedir. Bu saldırılarla halkımıza diz çöktürmek istemektedirler. Yani devrim güçlerini tasfiye etmek, kazanımları ortadan kaldırmak ve bu biçimde halkı dağıtarak, örgütsüz kılarak, iradesizleştirerek teslim almak istediler. Şimdi bu seçimler, bunun gerçekleşmediğini gösterdi. Yani onlar bunu başaramadılar.

Nasıl ki 1925’ten ‘40’lara kadar Kurdistan’da büyük bir zulüm ve fiziki soykırım yürütmüşlerse ve ardından 30 yıl boyunca Kürt toplumu başını kaldıramadıysa; yine 12 Eylül 1980’de askeri-faşist cuntanın iktidara el koyması ardından Türkiye ve Kurdistan’da yürüttüğü zulüm ve saldırı ardından 10 yıl boyunca Kurdistan’da bir sessizlik hakim kılındıysa ve kimse kendisine bile sahip çıkamadıysa AKP-MHP de bugün aynı şekilde bir sindirmeyi hedefledi. Yani 2015’te ‘Çöktürme Planı’ temelinde başlattıkları saldırılarının amacı, tıpkı 12 Eylül gibi halkta sessizliği hakim kılmaktır. İşte bu planları başarılı olamamıştır. Kuşkusuz biz bunu biliyorduk ama son seçimlerde bu gerçek bir kez daha ortaya konuldu. Halkımız iradesini ortaya koymuştur. Devrimci, demokrat ve yurtseverlere, yine aynı minvaldeki kurumlara dönük gelişen tüm faşist baskı, tutuklama, katliam, tecrit ve her türden saldırıya; yine bu seçimlerde Kürtlerin iradesini göstermemesi ve hatta barajı aşamaması için devletin gösterdiği tüm çabalarına ve tabii ki tüm çalma ve hilelerine rağmen ortaya çıkan sonuç gerçekten önemli bir sonuçtur. Halkımız açısından iradesine sahip çıkma bağlamında bir başarıdır. Bundan dolayı yönetimimiz, halkımızı ve bu dönemde emek veren tüm kesimleri kutlamıştır. Ben de özel olarak üst düzeyde sonuç alan değerli Botan halkımızı, Şırnak ve Hakkari halkımızı, yine Varto ve Lice halkımızı kutluyorum. Onların şahsında kuşkusuz tüm halkımızı selamlıyor, kutluyorum. Bu kadar zulüm ve saldırı karşısında bu iradenin gösterilmesi, halkımızın kararında kesin olduğunu, değişmeyeceğini; kendisine, kimliğine ve geleceğine sahip çıkmadaki kararlılığına işaret etmektedir. Kimse bu konuda Kurdistan toplumuna geri adım attıramaz. Bu bir kez daha ispatlanmıştır.

EKSİKLİKLER DE YAŞANMIŞTIR

Diğer yandan; elbette çalışmalarda eksiklikler yaşanmış olabilir. Yani çalışma tarzında, planlamada, yine adayların tespitinde eksiklik yaşanmış olabilir, yaşanmıştır. İlgili kurum ve örgütler bu konuda toplantılar yaptılar ve yaklaşımlarını ortaya koydular. Doğrusu uygundu; ‘halkımızın mesajını aldık; eksiklerimizi tespit ettik; özeleştiri veriyoruz’ dediler. Öyle görülüyor ki, herkes konuyu anlamış ve sorumlu yaklaşım içindedir. Yani hem sonuç güçlüdür, hem de eksiklikler de vardır. Anladığımız kadarıyla eksikler üzerinde durulmaktadır. Önemli olan bundan sonra açığa çıkan bu çerçevede daha güçlüce yaklaşmaktır. Yani bundan sonra herkes çok daha fazla görevlerine sahip çıkmalı; daha örgütlü olmalı, kimse kimseyi beklememeli; herkes kendini sorumlu görmeli; bu biçimde devrimci-demokratik tutum geliştirilmeli. Halkımız şimdi çok daha fazla iradesini ortaya koymalı ve çok daha fazla duruşuyla faşizme geçit vermemeli, faşizmin sonuç almasının önüne geçmeli. Bu konuda halkımızın bu sonuç temelinde bundan sonra da çok daha güçlü ve başarılı bir biçimde gerekli cevabı vereceğine inanıyorum. Genel olarak bu görünüyor.

Kuzey gerillasının direnişinden bahsettiniz. Mevsim olarak yıl pratiğinin başındayız. Bu vesileyle Kuzey mücadelesi hakkında neler belirtmek istersiniz?

Öncelikle Kuzey Kurdistan’da mücadele yürüten tüm yoldaşları sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Esas olarak sadece Kuzey Kurdistan değil, genel olarak mücadelemiz bugün çok tarihi bir dönemden geçmektedir. Bundan önce de belirttiğimiz gibi 8 yıldır çok çetin bir mücadele yürütülüyor. Şimdi AKP-MHP yetkilileri ve kendisine savaş uzmanı diyen kimileri, kazandıklarını belirterek kendileri açısından propaganda yapmak istiyorlar. Halbuki onlar kazanmak istediler ama kazanamadılar. Onlar Medya Savunma Alanları’nı tamamen ortadan kaldırmayı ve aynı zamanda tüm Kuzey gerillasını tasfiye ederek bir tek Kuzey Kurdistan gerillasının kalmamasını planladılar. Yine Özerk Yönetim’i ortadan kaldırarak Kürt halkının Rojava’da kazanımlarının kalmamasını planladılar. Onlar Şengal’de Êzîdî toplumunun özerk yönetimini ortadan kaldırarak tasfiye etmeyi planladılar. Mexmûr halkımızın iradesini dağıtmayı planladılar, yani bir göçmen kampı olmasına rağmen bir iradeyi temsil etmesi ve kimseye teslim olmaması nedeniyle orayı da düşürmek için hedeflediler. 

YALAN SÖYLÜYORLAR, BAŞARAMADILAR

Tüm bunları hedeflediler; bunun için son 8 yıldır Türkiye’nin tüm gelirini harcadılar ve bu kadar saldırı geliştirmelerine rağmen hani sonuç nerede? Bunların hangisi şimdi gerçekleşmiş? İşte Kuzey’de gerillanın varlığı, Medya Savunma Alanları’nın durumu ve Kürt halkının kazanımlarının varlığı göz önündedir. Bu neyi gösteriyor? Bu, onların yalan söylediklerini ve aslında başarılı olmadıklarını gösteriyor.

Doğrudur; biz bedel ödedik, kimi yerlerde kayıplar verdik, belki kimi yerlerde bazı sonuçlar da almış olabilirler ama genel olarak sonuç alamadılar, hedeflerine ulaşamadılar. Ancak onlar şimdi sanki sonuç almış gibi gösteriyorlar. AKP-MHP rejimi, bu tür konuları seçimlere malzeme yapmak istiyor. Bu konuda gerçekler göz önündedir. İşte bu iki yıldır Zap’ta hakimiyet kurmak istiyorlar; halen yerleşememişler ve şu an Zap’ta gerillanın varlığına tahammülleri olmadığı için her gün saldırıyorlar. Bu saldırılarından sonuç alamazlar. Gerillanın direnişi bugün her yerde devam etmektedir. Onlar tekniklerine güvenerek iki haftada sonuç alabileceklerine inanıyorlardı ama bu iki yıldır Zap, Avaşîn ve Metîna’da hakimiyet kuramadılar. Tabii ki belki kimi yerlerde olabilirler ama birçok yerde gerilla da vardır ve şu an karşılıklı savaş halindedirler. Gerçeklik budur, ancak onlar bu gerçekliği sürekli tersyüz ediyorlar.

Şimdi bu durum Kuzey gerillası için de geçerlidir. Kuzey gerillası bugün gerçekten önemli bir dönemdedir. Büyük bir fedakarlık ve cesaret vardır. Doğrusu en zor şartlar altında arkadaşlarımız birçok alanda çok büyük fedakarlıklar yapıyor. Onların bu kutsal yolda, Önder Apo’nun çizgisinde ve şehitlerin izinde, Kurdistan halkının ve bölge halklarının özgürlüğü uğruna mücadeleye bağlılığı büyük bir aşkla çalışmaları yürütmesi, arkadaşlardaki ileri düzeyi ifade ediyor. Bu konuda yoldaşları takdir etmek gerekiyor. Ancak pratikte kimi eksikler de çıkıyor. Bu yıl Kuzey’de yaşanan tüm şahadet olaylarını inceliyoruz ve yaptığımız araştırmalarla bu şehadetlerin birçok yanını da netleştirmiş bulunmaktayız. Tabii bunların üzerinde durmak, devrimci tedbirler alarak eksiklikleri gidermek gerekiyor.

En son Mardin ve Besta’da yoğun savaş ve çatışmalar yaşandı. Birçok askerin öldürüldüğü yansıdı. Bu her iki olay bağlamında yaşanan çatışmalar ve kayıplarla ilgili olarak neler söylemek istersiniz?

Bagok’ta 27 Nisan’dan 5 Mayıs’a kadar AKP-MHP’nin operasyonel saldırıları gelişti. Bu operasyona karşı arkadaşlar üç eylem gerçekleştirdi. Arkadaşların tekmiline göre bu eylemlerde 8 asker öldü, Bahoz Çiya arkadaş da şehit düştü. Yine Besta’da 14 Mayıs seçiminin hemen ardından, yani 15 ve 16 Mayıs günlerinde operasyonel bir saldırı geliştirdiler; 16 Mayıs günü çatışma yaşandı. Yaşanan bu çatışma hakkında henüz kesin bilgi elde edilmiş değil. Onlar 5 kayıplarından bahsediyor, ancak ilk aldığımız bilgilere göre daha fazla kayıpları var. Yine, bizim de 5 şehidimizden bahsediyorlar, ancak şu ana kadar tespit edebildiğimiz kadarıyla iki arkadaşımız şehittir. Kuşkusuz sonuç tam netleştirildiği zaman kamuoyuna da açıklanacaktır. Yoksa somut bilgi almadan salt AKP- MHP söylemleri üzerine bir söylemimiz söz konusu olamaz.

Her şeyden önce şunu belirtmek istiyorum; hem bu her iki savaşta ölen askerlerin ve yine şehit düşen yoldaşların sorumlusu AKP-MHP hükümetidir. Bilindiği gibi, 6 Şubat depremleri nedeniyle 9 Şubat günü Hareketimiz eylemsizlik ilan etti. Bu eylemsizlik tutumumuz halen devam etmektedir. Buna rağmen Türk devletinin saldırıları yaşanmaktadır. AKP-MHP, tüm seçim propaganda planlarını Kürt düşmanlığı ve Kürtlerin ölümü temelinde yapmıştır. Zaten ne kadar Kürt öldürdüklerini kendileri söylüyorlar. Bir savunma bakanları var; sayı vererek yalan söylüyor. O rakamlar doğru değildir. Şimdi bilmem 30 kaç bin kişi öldürdük diyorlar. Peki o kişiler kimdir? Hepsi Kürt oğulları ve kızlarıdır. Açıkça cinayetlerine sahip çıkıyorlar ve hatta bunu propagandalarının temeli haline getiriyorlar. Yani bize karşı böylesi katliam isteyerek rejimini kalıcılaştırmak isteyen bir iktidar vardır. Niye? Çünkü toplumda önceden bu biçimde bir zihniyet ve algı oturmuş; bu temelde propaganda yapmış; sanki biz Türkiye’nin düşmanıymışız gibi, sanki Türkiye’yi parçalayacakmışız gibi söylemler kullanıyorlar. Halbuki böyle bir şey olmadığı biliniyor, biz daha önceleri de dile getirmiştik. Biz Türkiye’yi demokratikleştirmek, Türkiye’de halkların gönüllü birliğini geliştirmek istiyoruz. Özgürlük ve halkların eşitliği temelinde bölücülüğü değil, gerçek kardeşliği, birliği ve demokrasiyi geliştirmek istiyoruz. Biz Kürt halkının özgürlüğü temelinde, Kurdistan halkının iradesiyle ve kimliğiyle yaşaması temelinde halkların birliğinden yanayız. Ayrımcılığı ve bölücülüğü geliştirenler onlardır. Buna rağmen bizi ayrılıkçı gösteriyorlar, kendilerine göre suçlamalarda bulunuyorlar. Bu biçimde Türk ve Kürt evlatlarının kanının dökülmesi temelinde iktidarlarını inşa etmek istiyorlar. Bunun için bir kez daha belirtiyorum; bu belirtilen çatışmalarda, yine başta Şubat ayından bu yana olmak üzere önceki süreçlerde yaşanan tüm kayıpların sorumlusu sadece ve sadece AKP-MHP iktidarıdır. Bunlar ölümlerle sonuca gitmek istiyorlar. Gönderiyorlar, ölümlerine neden oluyorlar; sonrasında da cenazelerine giderek propaganda yapıyorlar. İyi de sorumlusu sensin; bu koşullarda neden onları oraya gönderiyorsun! Hem kendileri sorumludur hem de cenazeleri üzerinden sahte gözyaşı döküp siyaset yapıyorlar. Utanmadan böyle bir iki yüzlülüğü yürütüyorlar. Bu sonuçların sorumlusu Tayyip Erdoğan’dır; başka hiç kimse değildir. Bunun böyle bilinmesi gerekir.