Karayılan: Tek çözüm yolu Önder Apo’nun muhatap alınmasıdır

Türk devletinin direnişle durdurulduğunu belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Karayılan, “Bir tek yol vardır; o da çözüm yoludur. Önder Apo’nun muhatap alınmasıdır. Başka yol yoktur” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Kürt halkının bu seçimlerde de belirleyici bir irade olduğunu belirterek, “Ortadoğu’daki siyaset sahnesinde de iradedir ve dimdik ayaktadır. Krize girerek yenilme aşamasına giren ise düşmandır. Görüldüğü üzere Kürt halkı ortadan kaldırılamaz. Kürt halkı soykırım zincirini kopartmıştır. Direnişle tek yol olarak açığa çıkmıştır; o da çözüm yoludur” dedi. 

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Stêrk TV’deki ‘Özel Program’da soruları yanıtladı. Söyleşinin tamamını paylaşıyoruz:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan iki yıldır haber alınamıyor. Tecrit ve izolasyon devam ediyor. Türk hükümeti ne yapmaya çalışıyor?

Sorunuza geçmeden önce kısaca son dönem şehitlerimizi anmak istiyorum. Son dönemde Dersim’de büyük bir savaş yaşandı. Şehitler verdik. Öncelikle değerli komutanlarımız Yaşar, Şevger ve Arjîn yoldaşları ve yine Roza ile Numan arkadaşlar şahsında Metîna/Tepê Hakkari eyleminde şehadete ulaşan tüm yoldaşlarımızı; özgür kadının öncülerinden değerli yoldaşımız Raperîn Amed’i saygıyla anıyor, bu değerli yoldaşlarımızın şahsında tüm şehitlerimize verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum. Yoldaşlık sözümüze sahip çıkacağız, şehitlerle yaptığımız anlaşmayı yaşama geçireceğiz ve onların davasını başarıya taşıyacağız.

Sorunuza dönecek olursam... Bilindiği gibi Önder Apo’ya dönük olarak dünyada eşi benzeri olmayan bir sistem yürütülüyor. Bu derin bir psikolojik işkence sistemidir. Amacı Kürt halkını soykırımdan geçirmek ve Kurdistan’da soykırım siyasetini yürütmektir. Bunun için Önder Apo’ya dönük böylesi örneği olmayan tecrit ve işkence uygulanıyor. Onlar, Önder Apo’nun sesinin duyulmasını istemiyor fakat Önder Apo’nun yürüttüğü çalışma ve yöntemler, yine göstermiş olduğu anlamlı duruş, tüm zindan duvarlarını aşmıştır. Bugün Önder Apo’nun düşüncelerinin etkisi yalnızca Kurdistan’ın dört parçasıyla sınırlı kalmıyor, Ortadoğu’ya ve tüm dünyaya yayılıyor. Önder Apo’nun geliştirdiği düşünce, çizgi ve paradigma, bugün dünya çapında birçok kesim tarafından tartışılmakta ve çoğunlukla kabul görmektedir. Bu fikri duyan ve içeriğini anlayan herkes, çok dikkat çekici buluyor ve sahip çıkıyor. Özellikle Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik modernite paradigması, kapitalist moderniteye karşı bir seçenek olarak şu an gündemdedir. En önemlisi de Önder Apo’nun ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı ile geliştirdiği özgür kadın çizgisi, Kürt kadınında büyük bir güçlenme sağladı ve iradeleşmeyi geliştirdi. Kadın konusunda birçok şeyi ilk defa Önder Apo dile getirmiştir. Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’nde kadın özgürlüğünü esas bir temel haline getirmiştir. ‘Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez’ demiştir. Kadının özgür ve doğal yaşamın oluşturulmasındaki rol ve misyonunun başat olduğu tespitini yapmıştır. Bu temelde gördüğümüz gibi 8 Mart’ta Kürt kadını herkesten fazla bugüne ve özgürlük mücadelesine sahip çıkmaktadır. Bu vesileyle tüm yoldaşların, Önder Apo’nun, tüm Kurdistanlı kadınların ve dünya emekçi kadınların 8 Mart’ını kutluyorum. Önder Apo’nun görüş ve fikirleri yeni bir dalgadır ve bugün tüm dünyaya yayılmaktadır. Bu temelde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü mücadelesini artık daha güçlü yürütmeliyiz. Önder Apo’nun özgür olma vakti gelmiştir. Artık bu aşamadayız. Biz yalnızca tecride karşı değil, -tabii tecride karşı da mücadele gerekiyor-, esas olarak Önder Apo’nun özgürlüğü için mücadele yürütmeliyiz ve başlatacağımız hamleler bu temelde gelişmek durumundadır.

Kurdistan, Türkiye ve Suriye’de büyük bir deprem oldu. Türk devletinin, Kürt illerinin demografisini değiştirme çabaları başarılı olur mu?

Öncelikle bu depremde yaşamını yitiren herkesi anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum; yaralılara şifa temenni ediyorum. Yaşamını yitirenlerin ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Tüm Kürt, Türk ve Arap halklarının başı sağ olsun.

Deprem büyük bir felaketti. Halkımız bundan büyük zarar gördü. Halklarımızın acısını her anlamda paylaşıyoruz. Kuşkusuz tedbirlerin olmaması, bu acının daha da büyümesine yol açmıştır. Deprem hattında yer alan tüm ülkeler, binalarının ve tüm yapılarının temellerini ona göre hazırlıyorlar. Bunun için de o ülkelerde bu kadar kayıp yaşanmıyor. Bu, sadece Japonya gibi gelişmiş ülkeler için geçerli değildir; mesela Şili de deprem hattında yer alıyor, ekonomisi de büyük ihtimalle Türkiye’den çok daha zayıftır fakat temelini sağlam oluşturduğu için aynı düzeyde yaşanan depremlerde öyle kayıp verilmiyor. Türkiye’de ise özellikle de bu son 21 yıldır hırsız bir rejim iktidara gelmiş durumda. Her şeyi çalmak ve kendini daha da zengin yapmak istiyor. İhalelerle, müteahhitlerle, imar aflarıyla kasasını dolduruyor. Bunun adını da ‘İmar Barışı’ koyuyor. Ne barışı! Bina yanlış kurulmuş; bu ‘ben affediyorum, imar barışı ilan ediyorum’ diyor. Bu nedenle o kadar insanımız enkazların altında kaldı ve kimse sahip çıkmadı. Onları kurtaracak aletler bulunamadı. İnsanlarımız günlerce enkaz altında kalan yakınlarının acılar içinde çağrılarını dinledi ve yaşamlarını yitirene kadar izlemek zorunda kaldı. Bu gerçekten çok acı verici, ağır bir durum. Bunu anlıyoruz ve halkımızın acısını hissediyoruz.

Buradaki tek eksiklik, AKP-MHP rejiminin alt yapı oluşturmaması ve sahip çıkmaması değildir; bakıyoruz, ayrımcılık da yapıyorlar. Kürt halkıdır; Alevi toplumudur; yine Araplardır diyerek ayrımcılık yapıyorlar. Bunu halkımız kendisi söylüyor; ekranlarda bunları belirtenler oldu. ‘Önce başkalarına yardıma gidiyorlar, sonra bize geliyorlar’ dediler. Bir bu yaşandı.

FIRAT’IN BATISINI KÜRTSÜZLEŞTİRME

Bir de geçmişte Türk devletinin Şark Islahat Planı’yla Kurdistan’ı boşaltma, Kürtleri eritme, değerlerini ortadan kaldırma ve Kürt halkını bir soykırımdan geçirme politikası vardı. Önceden mesela Maraş Katliamı, vb. olayları da bu çerçevede kullandılar ama şimdi bakıyoruz bu depremi de aynı çerçevede kullanıyorlar. Kimsenin bir daha geri dönmemesi için göçü teşvik ediyorlar. Bu konuda da birçok kuşku oluştu. Böylesi kirli bir siyaset vardır. Bu biçimde Fırat’ın batısını Kürtlerden temizlemek istiyorlar. Halkımız bunu bilmeli ve kimse yerini bırakmamalı. Şimdiye kadar gitmiş olanlar ise geri dönmeli. Biz de o yörenin insanlarıyız ve iyi tanıyoruz. Halkımız toprağına bağlı olmalıdır. Toprağını bırakmamalı, geri dönmeli ve yaşamı yeniden inşa etmelidir. Bu dönemde ortaya çıkan bir gerçeklik de buydu.

Toplumumuzda uluslaşma ruhunun daha fazla gelişmiş ve güçlenmiş. Aynı zamanda insani duygular çok güçlüdür. Mesela deprem oldu; Amed’den, Urfa’dan insanlarımız kendi şehirleri de etkilenmiş olmasına rağmen Pazarcık’a, Elbistan’a, Adıyaman’a, yardıma koştu. Kürt kadınları Serhat’tan Botan’dan yaptıkları yiyecekleri Malatya’ya, Adıyaman’a ulaştırdı. Bu bir toplumsallaşma ve uluslaşma ruhudur; çok anlamlı bir dayanışmadır. Toplumumuz birbirine sahip çıkmaktadır. Bu yerlerde evi yıkılmış birçok insana Amed’de, Nusaybin’de ve daha birçok yerde yine halkımız sahip çıkmış, onlara evini açmıştır. Kısacası toplumumuzda insani ve ulusal duyguların güçlendiği görülüyor ve bu gerçekten kutlanabilecek bir şeydir. Tabii bu dayanışmanın daha da gürleştirilmesi gerekiyor. Bizler devletleri beklememeliyiz. Ulus devlet zihniyeti toplumlara sahip çıkmıyor; yalnızca iktidarına bakıyor ve kendi çıkarlarını gözetiyor. Kürt halkına ise hiç sahip çıkmıyorlar. Biz kendi kendimize sahip çıkalım; biz kendi kendimizi güç haline getirelim. Birbirimizin acısını paylaşabilmeli, yaralarımızı sarabilmeliyiz. Bu biçimde ulusallığımızı geliştirebiliriz. Şimdiye kadar biraz gelişti ve bundan sonra çok daha fazla güçlenmeli. Biz ancak bu şekilde bu ağır acıyı hafifletebiliriz. Halkımızın da bunun farkında olduğunu düşünüyorum ve bir kez daha tüm halkımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, başsağlığı diliyorum.

KCK insani ve vicdani açıdan değerlendirdiğini belirtip eylemsizlik kararı aldı. Türk ordusu pratikte bunu dikkate alıyor mu, bu eylemsizliği ne zamana kadar sürdürmeyi düşünüyorsunuz?

Her şeyden önce şunu belirtmeliyim; kuşkusuz Hareketimizin almış olduğu karar yerinde bir karardır. İnsani ve sosyal bir yaklaşımdır. Karargahımız da bunu onayladı ve gereğini yaptı. Türk devleti, AKP-MHP hükümeti buna denk bir yaklaşım göstermedi. Saldırılarına devam ettiler. Buna rağmen şimdiye kadar da güçlerimiz bu karara göre hareket ediyor. Şunu da belirteyim; şu an Kurdistan’da yürütülen savaşta AKP-MHP devleti kendisini teknik ile koruyor ve yine teknik ile de saldırıyor. Kış mevsimi olunca düşmanın bu tekniği etkisini önemli oranda yitiriyor. Dolayısıyla bu durum gerilla açısından çeşitli imkanlar yaratıyor. Mesela saldırma, vurma ve ortadan kaldırma olanağı sunuyor. Doğrusu, Merkez Karargah’ın ve tüm savaş alanlarının (özellikle de Medya Savunma Alanları) bu çerçevede kış atılım planları vardı. Halkımız da takip etmiştir; Girê Cudî, Girê Hakkari ve Girê Amediyê’de bu çerçevede kimi eylemsellikler de gelişti ve bunlar daha da devam edecekti. 2022’de çok tarihi bir direniş gerçekleşti. Bu direniş başarılıydı, düşmanın amaçlarına ulaşmasına izin vermedi ama gerilla kışın geliştirmeyi planladığı bu hamleyle bu direnişi zaferle taçlandırmak istiyordu. Gerillanın amacı ve planlaması bu yöndeydi. Deprem yaşandıktan sonra halklarımızın içinde bulunduğu durumdan dolayı KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı tarafından eylemleri durdurma kararı alınınca, buna karşı Karargahımız da kışa dönük hazırlamış olduğu planlarını durdurmak zorunda kaldı. Özcesi kış mevsiminde bizim açımızdan imkanlar daha fazladır. Eskisi gibi değil. Mesela eskiden savaş daha çok yazın yaşanırdı, kışın ise dururdu fakat şimdi biz bu durumu gördük ve göz önünde bulundurduk. ‘Düşmanımız daha çok teknikle savaş yürütüyor; kışın da tekniği çoğunlukla sonuçsuzdur. O zaman biz de kışın savaşı yürütmeliyiz’, biçiminde kararlarımız vardı. Tam kışın ortasında deprem yaşandı, hareketimizin eylemleri durdurma kararı gelişti ve gerilla da mecburen eylemlerini durdurdu.

BİZ DURDUK AMA ONLAR SALDIRDI

Düşman ise bundan istifade etmek istedi. Mesela Besta’ya saldırdı, arkadaşlarımızı şehit etti. Yine Medya Savunma Alanları’na dönük aralıksız bir biçimde saldırılarını devam ettirdi. Aynı şekilde diğer parçalara dönük saldırılarını da durdurmadı. Halkımız ve kamuoyu bilmeli; biz insani duygularla bu tutumumuzu devam ettiriyoruz ama AKP-MHP devleti bu durumu dikkate almıyor ve bozmaya çalışıyor. Sürekli bir biçimde savaşı geliştirmek istiyor. Bu devlette insaniyet yoktur. O kadar insan o enkazların altında kaldı. Onların yardımına gidip oradan çıkaracağına saldırılarına devam ettiler. Hulusi Akar, “askerlerimizi Irak’tan, Suriye’den çekmemizi mi istiyorsunuz” demedi mi? Zaten deprem ile bu savaş birbirine çok bağlıdır. Türkiye’nin bütün parasını pulunu savaşa harcıyorlar; altyapı adına hiçbir masraf yapmıyorlar. Bundan dolayı böylesi büyük bir katliam oldu. Yüz binlerce insan yaşamını yitirdi. Şimdi kimi rakamlar açıklıyorlar ama o rakamlar doğru değildir. Yüz binden fazla insan yaşamını yitirmiştir. O kadar yer yıkılmıştır. Bunlar halen de utanmıyorlar, halen de kendilerini doğru görüyorlar ve bu kadar cenazenin üzerinde savaş yürütüyorlar. Bu kadar büyük bir felaket yaşanmış ama bunu göz önünde bulundurmadan saldırılarına devam ediyorlar. Kamuoyu bunu bilmeli ve tabii arkadaşlarımız da bunu yanlış anlamamalı. Bize dönük bir saldırı geliştiği zaman tabii ki asker olarak kendimizi savunacağız, gerekli yanıtı vereceğiz. Kimse bu konuda yanılmamalı. Bunlar fırsatçıdır, ikiyüzlüdür ve komplocudur. Gerillada bir gevşemenin olduğunu görürlerse derhal saldırırlar. Bunun için de güçlerimiz her yerde dikkatli olmalı, tedbirlerinde zayıflık yaşamamalı.

SEÇİM SALDIRILARINI ARTIRABİLİRLER

Hatta bildiğiniz gibi Türkiye seçim sürecine girdi. Bunlar seçim çerçevesinde Türkiye’de milliyetçi ve şoven duyguları şahlandırmak istiyorlar. Bunun için de Kürt karşıtlığını güçlendirmeye çalışıyorlar. Bu çerçevede AKP-MHP devletinin saldırılarını çok daha arttırması ihtimali vardır. Bu tür girişimleri beklemeliyiz. Bizler tek taraflı olarak bu tutumu geliştirdik, çünkü bizim felsefemiz bunu gerektiriyor fakat karşımızdaki düşmanda insani duyguların olmadığını ve fırsatları kullanmak istediğini, insanlarımızın cenazeleri üzerinden iktidarlarını kurmak istediklerini bilelim. Onlar iktidarlarını sürdürmek istiyorlar ve bunun için de seçim sürecinde Türk devletinin Medya Savunma Alanları, Güney Kurdistan ve hatta Rojava’ya dönük saldırılarını çok daha arttırabilir. Bu nedenle herkes hem duyarlı hem de tedbirli olmalı.

Son dönemde siyasette ve çeşitli gelişmeler oluyor. Meral Akşener 6’lı Masa’dan kalktı, sonra tekrar geri döndü. Yine Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin kapatma davası ve Hazine yardımının bloke edilmesiyle ilgili aldığı iki karar vardı. Bunların yanı sıra Bursa’da Amedspor’a dönük faşist bir saldırı gerçekleştirildi. Tüm bunlar, neyin işaretleri?

14 Mayıs’ta gerçekleşecek olan seçimler, Türkiye’de yaşayan tüm halklar için olduğu gibi Kürt halkı açısından da önemli bir seçimdir. Seçilecek olan, yalnızca Cumhurbaşkanı değildir; esas olarak sistem seçilecektir. Devletin derin güçleri, savaşı tek elden yürütebilmek ve koordinasyonunu güçlendirebilmek için mevcut sistemi getirdi. Bu sistem, çok otoriterdir. Bu, Türkiye toplumunu çok zayıflatmış durumda. Tabii bir taraf bu sistemi devam ettirmek istiyor fakat halk bu sistemin değişmesini istiyor ve bu temelde seçimler oluyor. Yani aslında sistem seçilmiş olacak.

Mevcut iktidar acaba seçimle bu iktidarını bırakmayı ne kadar kabul edecek? Bu da kuşkuludur. Açık ki bunlar çok fazla yalan dolana başvuracaklar. AKP zaten önceden de biliniyor. İstanbul seçimlerinde de bu görüldü ve daha birçok benzer pratiği de vardır. Hep hileye başvuruyorlar; her şeyi kendilerine göre ayarlıyorlar. Mesela Seçim Yasası’nı değiştirdiler, Yüksek Seçim Kurulu’nda değişiklikler yaptılar. Yani AKP-MHP rejimi her şeyi tekrardan kazanabilmeye dönük olarak ayarlamıştır ve iktidarı bırakmak istememektedir. Böyle hareket etmek istiyorlar.

6’LI MASA’YA OPERASYON ÇEKTİLER

Bunun karşısında halk, muhalefet ve birçok kesim de değişim olmasını istiyor. Bu çerçevede önümüzdeki seçimler, Türkiye açısından çok stratejik ve önemlidir. Bu dönemde çeşitli karanlık olayların tertipleneceği ve yaşanacağı şimdiden görülmektedir. Bu çerçevede belirttiğiniz türden kimi olaylar da oldu. Mesela devletin içindeki kimi kanatlar, İyi Parti yoluyla operasyon yapmak ve 6’lı Masa’yı dağıtmak istedi. Akşener aslında böyle bir çıkış yaptı ama kimsenin beklemediği bu çıkışın ardından 6’lı Masa dağılmadı. 5’li Masa olarak da devam edebileceklerini duyurdular. Ayrıca bu durum İyi Parti’de de çok fazla rahatsızlık yarattı. Hem tabandan hem de tavandan istifalar yaşandı. Bu işi planlayanlar, ters tepeceğini gördü. Masa’nın dağılmayacağını ve hatta belki de İyi Parti’nin dağılabileceğini gördüler, bunun için Akşener’i tekrardan döndürdüler. Yoksa, bu kadar sert bir şekilde konuşup geri çekildikten sonra tekrardan dönmenin başka da bir izahatı yoktur. Türkiye’de bu konu yorumlanmaya çalışılıyor ama bu konuya pek izahat getirilemiyor, çünkü akıl, mantık ve siyaset bilimine göre bu olayın bir izahı yok. Zaten herhangi bir B Planı, vb. olmadığı da ortaya çıktı. Kısacası bu yaşananların suni olduğu, bir operasyon olarak planlandığı net görülüyor. Tabii başarılı olmadığı için geri adım attılar.

HALKIN DEĞİŞİM İSTEDİĞİ GÖRÜLDÜ

Bu, Türkiye demokrasi hareketi açısından çok iyi bir şey. Niye? Çünkü halkın gerçekten değişim istediği ortaya çıktı. Halk bu iktidarın değişmesini istiyor. Bu biçimde toplum mühendisliğine dayalı projelerin sonuç almayacağı görüldü. Dolayısıyla bu durum, aslında demokratik çevreler açısından bir güç oldu; bu planları yapan kesimlere de bir darbe oldu. Muhalefetin güçlendiği belirtilebilir. Bu tür planları gerçekleştirmek isteyen derin ellerin sonuç alamayacağı görüldü.

Diğer yandan ise Türkiye’de bir kaos ortamı oluşturmak istiyorlar. Milliyetçiliği ve şovenizmi körükleyerek bir düşman yaratmak istiyorlar. Düşmanları ise tabii ki Kürtlerdir, PKK’dir. Bu biçimde bir ortamla şovenizmi körükleyerek milliyetçi duyguları kışkırtarak etraflarında toplamak istiyorlar. Mesela HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı üyesi olan diğer partileri çok fazla hedefliyorlar. Sanki PKK olarak biz ve onlar birmişiz gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Halbuki alakası yoktur. Onlar yasal yollardan örgütlenen, milyonlarca insanı temsil eden yapılardır. Yine de onları hedef göstererek milliyetçi kesimleri etraflarında toplamak istiyorlar. Yani topluma oynayan bu tür projelerle bundan sonra devreye gireceklerdir.

İşte bunun başlangıcı Bursa’da Amedspor’a karşı yapılan saldırılardır. Tabii bu da fazla sonuç almadı. Böyle bir şey görülmüş mü? Bir spor karşılaşmasıdır. Siyasi bir durum orta yok. Maç başlayacakken Bursaspor takımının oyuncuları Amedsporlu oyunculara saldırmaya başlıyorlar. Bunun yanı sıra oradaki taraftarlar sloganların yanı sıra ellerine ne geçerse sahaya, Amedsporlu futbolculara attı. Düşenler, yaralananlar oldu. Yine Kürtlerin katillerinin resimlerini açtılar. Bu resimlerle, ‘size bir kez daha öyle yapacağız’ diyorlar. Tabii bu bir plandır; bu biçimde bir kaos yaratmak istiyorlar.

Burada, Kürtler olarak şunu bilmemiz lazım; Amedspor siyasi bir olgu değildir. Ancak Kürt’tür. Belki camia içerisinde yer alan herkes Kürt olmayabilir ama takım Amed’i temsil etmektedir. Kadim bir ismi vardır. Dolayısıyla oradaki oyunculara yönelik yapılan bu saldırı, tüm Kürtlere yapılmış bir saldırıdır. İster solcu olsun ister sağcı, kim olursa olsun bu saldırı Kürt halkına ve Kürt değerlerine karşı yapılmış bir saldırıdır. Amed nedir? Amed, Kürtlerin tarihidir, buna saldırıyorlar. Bu saldırıların esas örgütleyicisi olan Bahçeli çıktı ve utanmadan ‘Amed diye bir şey yoktur’ diyerek bir de Bursaspor’u kutladı. Peki bu olacak bir şey mi? Bu normal bir şey değildir. Dolayısıyla Kürtler olarak o değerli oyuncular şahsında yapılan bu saldırının hepimize karşı olduğunu bilmeliyiz. Gerçekten de tüm o saldırılara rağmen yine de Amedsporlu oyuncular oynamaya devam etti. Normalde o maçın iptal edilmesi gerekirdi, ancak iptal edilmedi. Sonrasında Türkiye Futbol Federasyonu, olayın üstünü örtmek için Bursaspor’a 9 maç seyircisiz oynama cezası, vb. kararlar aldı ama bunlar aslında göz boyamak için alınan kararlardı. Halbuki bir suç vardır; her şeyden önce o maçın iptal edilmesi orada insanları yaralayanların -ki bizzat Bursaspor oyuncuları saldırmışlardır- yargılanmaları gerekir. Bunların hiçbirisini yapmadılar. Bursa’da Kürtlere büyük bir hakaret yapıldı. Bu bir zulümdür. Hiçbir onurlu ve şerefli Kürt’ün bunu unutmaması gerekir. Bu böyle bir saldırıdır.

Diğer yandan tepki göstermeye de mecbur kaldılar, çünkü Türkiyeli aklı selim insanlar arasında bu saldırı yerini bulmadı. Belki Bahçeli gibi kimi şoven kesimlerden kutlayanlar oldu ve halen de bu tür uygulamalarda bulunmak isteyenler vardır fakat bir tepki de oluştu. Gelişen bu tepkiler, bu tür oyunlar karşısında toplumun da yapacağı çıkışlar açısından bir umut oluşturuyor. Toplum sessiz kalmayacaktır.

HDP’Yİ KAFESLEME PLANI

HDP’ye ilişkin alınan kararlar açısından da şunları belirtebilirim; izlediğimiz kadarıyla AKP-MHP’nin esas aldığı konsept ve gelişen süreç göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa Mahkemesi’nin HDP’ye dair aldığı her iki kararın da olumlu olmadığı görülecektir. Taktik ve tuzakları olan bir plan. İlginçtir; seçim yasalarına göre her parti aday listesini 10 Nisan’a kadar ilgili kurumlara teslim etmeli. Kapatma davasının günü ise 11 Nisan’dır. Yani tam bir kafese alma durumu söz konusu. ‘Bana göre olmazsa kapatırım’ demek istiyorlar. Eğer HDP kendi Cumhurbaşkanı adayını çıkarırsa belki o zaman düşünürüz, biçiminde üstü kapalı mesaj anlamı olduğu gibi değişik hesaplar içerisinde oldukları anlaşılıyor. Ben bunun bir tuzak olduğunu düşünüyorum. Tahminimce HDP yetkilileri ile Emek ve Özgürlük İttifakı bunun farkında olacaktır. Kimseyi bu tür şeylerle kandıramazlar. Bu kesimler, çok tarihi bir misyonu omuzlarında taşıdıklarını bilmeli, çünkü mevcut tüm kesimler ve ittifaklar içerisinde en çok demokrasiyi isteyen ve Türkiye’de demokrasi mücadelesini veren çevredir. Bugün onların tutumu ve kararının Türkiye’nin geleceği açısından önemli bir rolü olacaktır. Ben bu değerli insanların en doğru kararı vereceklerine inanıyorum. En azından halkımızın beklentisi ve umudu bu yönlüdür. Tabii ki seçim sürecinde bu türden çok dikkat çekici olayların olması muhtemeldir. Oyunlar olacaktır; kandırmaya çalışanlar olacaktır. Bu türden hayırsız oyunlara karşı herkes duyarlı olmalıdır. Herkes nerede, ne yapacağını bilmelidir. Kimse acele etmemeli; başta demokrasi güçleri olmak üzere herkes yerinde tutumlarla gerekli yaklaşımı geliştirmelidir. Yani Türkiye özgürlük ve demokrasi mücadelesi bu çerçevede önemli bir döneme girmiştir.

Newroz arifesindeyiz. Bu Newroz için umut ve beklentileriniz nelerdir?

Her şeyden önce bu Newroz, Önder Apo’nun çıkışının 50. yılıdır. Yani Önder Apo, tam 50 yıl önce, 1973’teki Newroz’da Ankara/Çubuk Barajı’nda ilk toplantıyı yaptı ve yola çıktı. Bu yola çıkış, kendisiyle birlikte Kurdistan ve Türkiye’de çok tarihi gelişmeler yarattı. 50 yıldır çok anlamlı bir yürüyüş sürüyor. Bu 50 yılda gerçekten çok büyük direnişler yaşandı. İnsani açıdan, halk açısından, demokratikleşme açısından, kadın özgürlüğü açısından, yine toplumsal özgürlük açısından büyük direnişler gerçekleşti. Halkımız açısından miladi bir çıkış olduğu belirtilebilir. Önder Apo sonrasında da her Newroz’u öyle karşıladı; Newroz’u bir direniş günü, direnişin, birliğin ve mücadelenin yükseltildiği bir gün haline getirdi. Sonrasında zaten Mazlum Doğan yoldaş da bir Newroz günü o tarihi eylemini geliştirdi. Newroz, her geçen gün Kurdistan’da yeni bir anlam kazandı. Aslında esas anlamı açığa çıkmış oldu. Newroz’un Kürt toplumu açısından ulaştığı anlam, bu mücadele ile biraz daha yerini buldu ve bugün Kurdistan’da Newroz, çok büyük ulusal bir ruhla karşılanıyor.

Bu anlamda öncelikle Önder Apo’nun Newroz’unu kutluyorum ve bu Newroz vesilesiyle selamlarımı gönderiyorum. Yine şehit analarının Newroz’unu kutluyorum. Tüm yoldaşların, çalışanların, tüm Kurdistan halkının ve Newroz’a inanan tüm bölge halklarının Newroz’unu kutluyorum. Newroz’u direnişle ve kanıyla süsleyen tüm kahraman şehitlerimizi Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın şahsında anıyorum, onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum. Onların bizlere devrettiği bayrağı daha da yükselteceğiz, mücadelelerini başarıya ulaştıracağız. Bu sözümüze sonuna kadar bağlı kalacağız ve onların anılarını Kurdistan’ın ve Önder Apo’nun özgürlük mücadelesinde yaşatacağız.

YAS VAR, NEWROZ DA ONA GÖRE OLMALI

Newroz, bizim için, yine halkımız için ve de bu kültüre inanan halklar için önemli bir anlam taşıyor. Sadece bir kutlama günü değildir. İşte deprem oldu; birçok insanımız yaşamını yitirdi. Şu an Kurdistan’da yas vardır. Bunun için demokratik Kürt kurumları eğlenceyle değil de, depremde yaşamını yitirenlere ve mağdur hale gelen insanlarımıza sahip çıkan bir şekilde karşılama karar aldı. Bu makul bir şeydir. Zaten Newroz sadece eğlence değildir; biraz önce de belirttiğim gibi Newroz esas olarak direnişin yükseltilmesi ve direniş ateşinin yükseltilmesidir. Kawa’nın, Medya hareketinin yükselttiği ruha sahip çıkma günüdür. O ruh direniştir; o ruh başarıdır; o ruh birliktir, mücadeledir. O zaman direnişin, mücadelenin ve birliğin yükseltilmesi günü olduğu anlamına geliyor. Newroz, ancak birlikle Newroz olur. Yani Newroz mücadelesiyle Medya hareketi başarmıştır. Bunun için Newroz’un illa halay, eğlence için kutlanılmasına gerek yoktur. Hayır; tabii ki Newroz kutlanılmalı ve zaten anlamı da birbirine sahip çıkmaktır, ortaklaşmadır. Mesela depremden zarar görmüş olanlara Newroz’da daha fazla sahip çıkmalıyız ama Newroz’u da daha güçlü kutlamalıyız. Ben buradan Kurdistan’da ve yurt dışında yaşayan herkesi ve Kürtlerin dostları ile demokratları 2023 Newrozu’na daha fazla katılmaya çağırıyorum. Niye? Birincisi, depremden dolayı sahip çıkmak gerekiyor. İkincisi, bizler halk ve demokratik güçler olarak kendimizi çok daha fazla güç ve irade haline getirmeliyiz.

Diğer önemli bir şey ise önümüzdeki süreç çok önemli dönemdir. Dönem bizim için birçok açıdan önemlidir. Bunlardan birisi Türkiye’nin seçim dönemine girmesidir. Bu seçimler, kuşkusuz Kurdistan halkı açısından da önemlidir. Kürt halkı zaten bu seçimlerde iradesini beyan etmektedir ve bu seçimde sonucu da Kürt halkı belirleyecektir. Bu çok anlamlı ve önemli bir şeydir. 

SOYKIRIMCI PLAN BAŞARILI OLAMADI

İkincisi, mücadelemiz esasen 2023’e önemli ve tarihi bir döneme girdi. Niye? Çünkü sömürgeci-soykırımcı devlet, son 8 yıldır Kurdistan’da Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek, Kürt halkının kazanımlarını tamamıyla ortadan kaldırmak ve Kurdistan’da soykırım siyasetini hakim kılmak için bize karşı kapsamlı bir savaş yürütmektedir. Kimyasal silahlar, taktik nükleer bombalar, uçaklar ve her türden silahla bir savaş yürütüyor ve onlar bu yılda, yani Lozan’ın 100. yılında Kürt halkına karşı zafer ilan etmek istiyordu. Onların bütün projeleri bu değil miydi ki sürekli ‘2023, 2023’ diyorlardı. Onlar cumhuriyetin 100. yılı ve aynı zamanda Lozan’ın 100. yılı, diyorlar. ‘Kürtlerin tüm kazanımlarını ortadan kaldıracağız ve zaferimizi ilan edeceğiz’ diyorlardı, ancak başaramadılar. Önder Apo’nun İmralı’da çok anlamlı bir şekilde yürüttüğü duruşu, gerillanın özellikle bu son üç yılda Heftanîn’de, Metîna’da, Zap ve Avaşîn’de yürüttüğü tarihi zirvesel direnişi, yine Kürt siyasetçileri ile Türkiyeli demokratik-sol siyasetçilerin tüm faşist saldırılara karşı gösterdikleri duruşu, halkımızın sokaklarda ve zindanların gösterdiği direnişi onların amaçlarına ulaşmasını engelledi. Belki en büyük saldırı İmralı’ya dönüktü; yine gerillaya yönelikti ve hem İmralı hem de gerilla bir irade gösterdi ama demokratik güçler, Kürt halkı ve tüm yurtseverler de bu iradenin etrafında toplandı. Bir irade gösterildi ve soykırımcı-sömürgeci plan başarılı olmadı.

SOYKIRIM ZİNCİRİ KOPARILDI

Şimdi bu noktadayız. Türk devleti, AKP-MHP’nin öncülüğünde bu yılı bizi toprağa gömme ve kendi zaferini ilan etme yılı yapmak istiyordu ama öyle olmadı. Doğru; bedel ödedik ve bu kolay olmadı. Bu tarihi direnişte çok büyük kahramanları şehit verdik. Biz şimdi bu kahramanların eserine nasıl sahip çıkacağımızı düşünüyoruz. Bu değerli insanların, Sara ve Rûken arkadaşlarda da görüldüğü gibi fedai ruhla bu tarihi direnişe öncülük yapan arkadaşların kanı temelinde halkımız bugün bir sonuca ulaştı ve iradesini korudu. Bunun için bakın; seçimde de Kürt halkı iradedir; Ortadoğu’daki siyaset sahnesinde de Kürt halkı iradedir ve dimdik ayaktadır. Yenilen ve krize girerek tamamıyla yenilme aşamasına giren ise soykırım siyasetinin sahipleridir, düşmandır. Yani bu direnişte de görüldüğü üzere Kürt halkı ortadan kaldırılamaz. Kürt halkı soykırım zincirini kopartmıştır. Yaşanan çıkışlar, dağda ve zindanlarda yürütülen direniş, 15 Ağustos Atılımı’yla ortaya çıkan şey o zinciri koparttı. Ne kadar saldırırlarsa da sonuç alamayacaklar. Bu ortaya çıkmıştır. 

ÇÖZÜMDEN BAŞKA YOL YOK

Bir tek yol vardır; o da çözüm yoludur. O da İmralı’da dünyada eşi görülmemiş biçimde uygulanan tecrit ve işkence sistemi değil, kapıların açılması ve Önder Apo’nun muhatap alınmasıdır. Başka yol yoktur. Bunun için Kürt halkı bir irade gösterdi. Bu halkın oğulları ve kızları fedaice savaştılar; bunun iradelerini ortaya koydular ki gerçekten halkımız da artık temsilini bulabilsin. Bu temsiliyet gücü Önder Apo’da somutlaşmıştır. Yani bu yol, bu direnişle tek yol olarak açığa çıkmıştır.

NEWROZ, HALKLAR KONGRESİ GİBİ KARŞILANMALI

Şu an biz böylesi bir dönemdeyiz ve bunun için bu dönemde halkımız Newroz’da çok daha fazla iradesini ortaya koymalı. Bunun için tüm halkımızı çok daha güçlü katılmaya çağırıyorum. ‘Deprem oldu; zaten yastayız; gitmemize gerek yok’ denilmemeli. Hayır. Newroz bizim için bir semboldür. Dolayısıyla halkımız, halkımızın tüm dostları, tüm demokratlar ve sosyalistler; yine Arap, Türk, Kürt halkları olarak bölgede AKP ve DAİŞ faşizmine karşı savaşanlar ve özgürlük-demokrasi yanlısı olan herkes, Newroz’a çok daha güçlü katılmalı ve belirttiğim gibi bu Newroz’da bir mesaj vermeli. Adeta Ortadoğu’da halkların bir kongresi olarak geliştirilmeli. Newroz, bu şekilde karşılanmalı. Beklentimiz ve umudumuz halkımızın bu duygularla çok daha geniş kapsamlı katılması ve birlik ruhunu geliştirmesi, güçlendirmesi yönündedir. 

DÜŞMAN SAFINI TERK EDİN

Girdiğimiz bu önemli dönemde, Newroz haftasında şunları da belirtmek istiyorum; bugüne kadar düşmana ajanlık yapmış olan, düşmanın yanında yer alan ve ajanlığıyla Kürt halkının evlatlarının kanını dökenler bilmeli ki, Türk devleti tüm Kürtlere aynı gözle bakmaktadır. AKP-MHP faşist rejimine göre iyi Kürt, kötü Kürt yoktur. Ne var? Hedeflenecek Kürt vardır; bir de hedeflenecek olan Kürt’e ulaşmak için kullanacağı, ajanlaştıracağı Kürt vardır. Yani doğru; onlar açısından iki çeşit Kürt vardır ve bunlardan birisinin yok edilmesi, diğerinin de ajanlaştırılması gerekmektedir. Bu devlet sadece bu şoven zihniyetle Kürtlere yaklaşmaktadır. Bunu herkes görmelidir. Bunu görmeyenler yarın pişman olacakları gibi, onları tarih yargılayacaktır. Bu soykırımcı saldırılara karşı yürütülen direniş her bakımdan anlamlı, derin ve tarihidir. Sıradan değildir. Bunu görmeyen birisi, buna rağmen düşmanın yanında yer alıyorsa bundan daha kötü bir durum yoktur. Bu durumda olan Kürtlere çağrım, bu durumu terk etmeleridir.

LOZAN, KÜRTLERE SOYKIRIMI TEŞVİKTİR

Lozan’ın 100. yılındaki bu Newroz’da Kürt halkı yeni bir çıkış yapmalıdır. Buna ihtiyaç vardır. Lozan, Kürtler açısından neydi? Katliamdı; büyük bir trajediydi; zindandı; soykırımdı; Halepçe’ydi; Enfal’di; depremdi. Yani halkımıza dönük bir zulüm yapıldı. Kürt halkı bu bölgede, Mezopotamya’da en kadim halk olmasına, zenginliklere sahip olmasına ve bir tarih sahibi olmasına rağmen soykırıma uğratılması kararı Lozan’da verildi. Doğru; Lozan’ı imzalayan birisi, belki ‘biz soykırıma imza atmadık’ diyebilir ama siz yok saydınız. Lozan, Kürt halkını yok saymıştır. Sen her halka devlet verip onların statüsünü belirlerken Kürtleri ise yok sayıp hiçbir şey vermezsen bu ne anlama gelir? Bu, etrafındaki devletlere, ‘gidin, onları ortadan kaldırın, soykırımdan geçirin’ anlamına gelir. Yani Lozan, üstü kapalı bir biçimde Kürt halkının soykırıma uğratılmasıdır. Şimdi buna karşı halkımız yüz yıldır mücadele yürütüyor. Yüz binlerce şehit verildi. Türk devleti de 100. yılında kendi amaçlarını başarmak, hatta bununla da doymayıp Misak-ı Milli’ye ulaşmak istiyor. Biz ise halk olarak, her dört parça Kurdistan’da Lozan’ın 100. yılını tepkisiz bir biçimde karşılamamalıyız. Ulusal, demokratik ve özgürlükçü bir tepkiyle karşılamalıyız. Bunun yolu da nedir? Ulusal birliktir. Bizler, 2023 Newrozu’nda ulusal birliği geliştirmeliyiz.

TALABANİ’NİN ÇAĞRISI ANLAMLIDIR

Bu çerçevede en son KNK Eşbaşkanı Sayın Ahmet Karamus, Güney Kurdistan’a geldi ve çeşitli görüşmeler yaptı. Biz bu çalışmayı çok anlamlı buluyoruz. Doğrusu bu dönemde çok değerli ve gerekli bir şeydir. Yine YNK Başkanı Sayın Bafil Talabani de ulusal birlik çağrısı yaptı. Biz bu çağrıyı da çok anlamlı görüyoruz ve gerçekten bu dönemde olmazsa olmaz düzeyde en gerekli şey Kurdistan halkının ulusal birliğidir. Biz de Hareket olarak kendi açımızdan bunun çabası içerisindeyiz. Bu temelde ben de 2023 Newrozu’nu ulusal birliğin başlangıcı yapmaya çağırıyorum. Ulusal birliği kurmalıyız. Eğer ki birileri gelmezse de gelmesin. Biz kimse için kendimizi sınırlandırmamalı, ‘filan kişi gelmediyse olmaz’ dememeliyiz. Hayır; biz Kurdistani çizgide, yurtseverlik olgusu temelinde, sömürgeciliğe ve soykırıma karşı tavır sahibi olan kesimler olarak mutlak anlamda ulusal birliği kurmalıyız. Hem parçalar düzeyinde hem de genel ülke sathında ulusal birliği sağlamalıyız. Tüm Kurdistanî partilere, yurtsever kurumlara ve aydınlar ile sanatçılara çağrım, ulusal birlik tutumunu geliştirmeleri ve ulusal birlik çabası içerisine girmeleri yönündedir. Herkesi, Lozan Anlaşması’nın 100. yılına girdiğimiz bu tarihi dönemi ulusal birlik duruşuyla karşılamaya; bütün dünyaya Kürtler olarak var olduğumuzu, bir olduğumuzu göstermeye; yürüyüşümüzün haklı-demokratik bir insanlık yürüyüşü olduğunu, kimsenin bu yürüyüşü durduramayacağını ve bizim bu yürüyüşü başaracağımız mesajını vermeye çağırıyorum. Bu biçimde Lozan’ın 100. yılını karşılamalıyız. Bu çok anlamlı ve çok önemlidir.Bu anlamda gelişmeler olacağına inanıyor, bu umut ve inançla bir kez daha 2023 Newrozu’nu tüm halkımıza ve bu geleneğe inanan halklara kutluyorum. Gelecek bizimdir; Önder Apo’nun ve Kurdistan’ın özgürlüğü yürüyüşümüz kazanacaktır ve 2023 Newrozu bunun başlangıcı olacaktır.