Katile katil diyebilmek…

Bir insan bir çocuğu nasıl ölümle anar, nasıl onu oracıkta yoz, leş çıkarları için toprak altına gömer. Bir insan nasıl bu kadar psikopatlaşır, duyguları körleşir.

Odipus, Thebai kentinin mitolojik kralının adıdır.

Hikâyesini uzun uzun anlatmayacağız burada, fakat bir bölüm var ki, orayı anlatmadan derdimizi de anlatamayacağız.

Hikâye özetle şöyle:

Odipus bir gün tapınakta kendisi hakkında bir kehanet öğrenir. Buna göre babasını öldürecek ve annesi ile evlenecektir. Dehşete düşen Odipus nereye gideceğini pek düşünmeden oralardan kaçar; kaçtıkça kendini kehanetten kurtaracağını sanır. Gelişigüzel yol giderken, yolda bir yaşlı ile karşılaşır. Aralarında çıkan tartışmada kendini savunmaya çalışırken onu öldürür. Yaşlı adam oracıkta can verir ve Odipus yoluna devam eder. Uzun bir yolculuk sonrası Thebai kentinin kapısına gelir.

Bu kapıda bir canavar vardır. Adı Sfenks’tir. Canavar bilmeceler sorar ve bilmeyenleri cezalandırıp yermiş. Kent halkı sürekli toplanıp cevabı düşünürmüş ama bir türlü bulamamışlar. Kralları yeni öldürülmüş olduğundan kendilerini canavardan kurtaracak olan kimseye kentin tahtını da vereceklerinin sözünü verirler. Kimsenin cevabını bilmediği bilmece şudur:

“Sabahları dört ayağı, öğlen iki ayağı ve akşamları üç ayağı ile yürüyen nedir?
Ve doğa yasalarına aykırı olarak, ayakları en çok olduğu zaman güçsüzdür?"

Odipus iyice düşünür ve cevabın “insan” olduğunu söyler:
Çünkü ilk çocukluğunda insan dört ayağı üzerindedir, emekler, daha sonra da iki ayağı üzerinde yürür, nihayet yaşlanınca da bir sopaya dayanır. Artık üç ayaklıdır bu durumda…

Canavar cevap üzerine kendini cezalandırır ve kent bu beladan kurtulur. Odipus da kentin yeni kralı olur. Bir kadınla evlenir. İlk başta her şey yolundadır. Kral olmasına olur ama çok geçmeden kentte bir veba salgını başlar. Halk bu vebadan ötürü perişan olur. Bir çare bulamazlar. Tapınağa başvururlar ve tapınak onlara: “Babasını öldüren ve bu suçundan ötürü hala cezalandırılmamış bir katil Thebai kentindedir. O bulunup cezası verilmedikçe halk bu lanetten kurtulmayacaktır” der.

Odipus soruşturma başlatır. Halkı bu salgından kurtaracağını ve ne pahasına olursa olsun o katilin bulunup cezasının verileceği sözünü verir…

Katil arayışı sürerken kör kahin Theresias çıkagelir.
Bu kör kahin bir halk toplantısına katılır. Kral ve halk oradadır. Katilin bulunamadığı yinelenir.
Bunun üzerine kör kâhin söz alır ve halkın önünde krala şunu der:

“Aradığın katil sensin!”

Herkes şaşırırken kral Odipus öfkeden çıldırır. Bu kimdir ve nasıl böyle bir şey söyleme cesareti gösterebilmektedir diye düşünür.
Theresias’tan söylediği şeyin tekrar söylemesini ister. Kör kâhin bu sefer şunu der:
“Daha açık söyleyemem! Aradığın katil sensin.”

Odipus bunun doğru olmadığını söyler ve toplumu algı operasyonları ile yönetmeye girişir. Cinayeti işlemediğini belirtir. Her türlü çarpıtmayı uygulamaya sokar. Fakat sonunda onun katil olduğu netleşir. Tüm gücüne ve yaptırımlarına rağmen gerçeği örtbas edememiştir.

Kimsenin bilmediğini, söyleyemediğini ifade eden kör kâhin doğruyu söylemektedir.
Çünkü Odipus’un yolda gelirken tartışıp öldürdüğü kişi gerçekte babasıdır.
Kral olduktan sonra bilmeden evlendiği kişi de öz annesidir.
Bunun üzerine Odipus gözlerini oyar ve kentten kovulur.

***

Bu hikâyeyi niye anlatma ihtiyacı hissediyoruz!

Pek çok yorum getirilebilir ama bir iki açıdan hatırlamak önemlidir.

Çünkü bu ve benzeri tüm hikayeler sadece hikaye değildir!

Devlet ve hiyerarşinin gelişmediği dönemlerde hakikatin başlıca ifade biçimlerinden ve hatta en önemlisi olan mitoloji, anlattığı her konuda mutlaka bir hakikat içerir. Kürt Halk Önderi Öcalan’ın ifadeleriyle belirtecek olursak “Tarihin derinliklerinde anlam vermeye çalıştığımızda ilk karşımıza çıkan yöntem, tüm olaylar ve anlayışlara ilişkin mitolojik yaklaşımdır.”
Bu hikâyeye de o gözle baktığımızda, şüphesiz, pek çok anlam çıkartılabilir.

Örneğin, Erdoğan’ın dünkü küçücük bir kız bebeği üzerinden yaptığı istismarı hatırlayalım.

Maraş’ta konuşan AKP'li Erdoğan, kendisini izleyenler arasında bulunan küçük bir kız çocuğunu gördükten sonra kürsüye çıkartıp hakkında "şehit olursa inşallah bayrağı da örtecekler" dedi. Kız çocuğunun ağlaması üzerine "İşte bizim bordo berelilerimiz de var. Ama bordo bereliler ağlamaz" dedi. Sonrasında ise "Evet JÖH, yarbay, bordo bereli. Türk bayrağı da cebinde... Şehit olursa inşallah bayrağı da inşallah örtecekler. Her şeye hazır, değil mi?" dedi.

Bu nedir?

En kestirmeden ifade edersek: Açık bir katilliktir…

Bir insan bir çocuğu nasıl ölümle anar, nasıl onu oracıkta yoz, leş çıkarları için toprak altına gömer.
Bir insan nasıl bu kadar psikopatlaşır, duyguları körleşir.

İşte hikâyeye dönmemiz gereken nokta belki de burasıdır. Bugün bize kör kâhin Theresias’lar lazımdır. Halkı kontrol etmeye çalışan her kralın varlığına karşı bir kör kâhin cesareti gereklidir.
Kürt Özgürlük Hareketi bunu kırk yıldır söylediği için başına getirilmeyen kalmadı.
Soykırıma uğratılıyor halen.

Sahnede ağlayan kız çocuğu üzerinden kutsadığı ölüm güzellemelerine ve halkların üzerine katil ordusu göndermesine karşı çıkıp demek lazım:

“Aradığın katil sensin…”

Ve katlettiği binlerce çocuğun hatıratları, fotoları eşliğinde yüzüne haykırmak lazım:

“Daha açık söyleyemeyiz! Aradığın katil sensin.”

Hikayeden anladığımız diğer bir gerçeklik şudur:
Canavar bilmecesinde insana ilginç bir tanım getiriyor:
“….Ayakları en çok olduğu zaman güçsüzdür?" der.

Erdoğan’ın da en çok ayağa sahip olduğu dönem bu. Yargısı, polisi, jandarması, ordusu, faşisti, ırkçısı, şoveni, dincisi, liberali, solcumsu solcuları… Herkesi taktı arkasına ve herkesi bir ayak yaptı yürüdüğü yolda. En olmadık ittifak ‘evlilikleri’ yapıyor. En ‘değerli’ dediği her şeyi bu yolda öldürüyor.

Gel gör ki en çok ayakları olduğu bu dönemde Efrîn şahsında ortaya çıktı ki “en güçsüz” olduğu dönem bu imiş. Tarihin derinlikleri bize bunu gösteriyor. Devamını da gösterecek…