Kaya: Depremde suçlular ‘kasten öldürme’ suçundan yargılanmalı

Deprem sonrası yargılamaların şimdiye kadar basit ve bilinçli taksir ile yapıldığını hatırlatan Avukat Mehmet Kaya, suçluların 'kasten öldürme' suçundan müebbet hapis cezası ile yargılanması gerektiğini söyledi.

Diyarbakır Barosu avukatlarından Mehmet Kaya, 6 Şubat 2023’te yaşanan deprem felaketiyle birlikte ortaya çıkan tabloyu oluşturan suçların ceza kanunu kapsamında doğru tespitinin önemine ilişkin ANF’ye konuştu. Avukat Kaya, sorumluların yargılanmasında esas alınan üç maddenin 5237 sayılı kanun kapsamında kalan “Hayata Karşı Suçlar”, ‘‘Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar’’ ve “İmar Kirliliğine Neden Olma’’ başlıkları olduğuna dikkat çekti.

TCK'nın İmar Kirliliğine Neden Olma başlıklı 184. maddesinde, “Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” denildiğini belirten Kaya, belediyeden inşaat iznini almadan binayı diken, binayı belediye tarafından onaylanmış projeye aykırı olarak yapan ya da yaptıran kişilerin, denetim, kontrol, imza ve onay safhasındaki tüm yetkililerin bu suçun olası failleri konumunda olduklarını ifade etti.

YARGILAMA TAKSİRDEN DEĞİL OLASI KASITTAN YAPILMALI

Deprem sonucunda meydana gelen ölüm ve yaralanmaların TCK'nın ‘‘Hayata Karşı Suçlar’’ ve ‘Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar’’ kapsamında ele alındığını ifade eden Kaya, yargılamanın yapılacağı maddenin alınacak sonuca doğrudan etkisine dikkat çekti:

“Meydana gelen ölüm ve yaralamalar yargıya nasıl konu olacak? Öncelikle tartışılması gereken bu. Deprem sonrası yargılamalar şimdiye kadar basit ve bilinçli taksir ile yapıldı. Basit taksirde kişinin öngörmesi gereken bir netice bakımından gerekli dikkat ve özeni göstermemesi; bilinçli taksirde de öngördüğü neticenin yetenek, şans gibi gerekçelerle gerçekleşmeyeceğini umması, bu anlamda neticeyi kabullenmemesi söz konusudur. Ancak olası kasıtta kişi neticeyi öngörmüştür, neticenin ne olabileceğinin farkındadır ve ‘ne olursa olsun’ diyerek eyleminin sonucunu kabul etmiştir. Bu kasıttır. Ortaya çıkan tablo, tam da bu kapsamda yer almaktadır.”

Taksir ve olası kasıt arasındaki ceza farkına dikkat çeken Kaya, yargılamaların caydırıcılık bakımından da olası kasıt ile yapılması gereğine dair şunları söyledi: “Suçun taksirle işlendiği düşünülürse, öldürme suçları açısından failler TCK’nin 85.maddesinden yargılanır. Bu da iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasıdır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne neden olmuş ise, verilecek ceza sınırları iki yıldan on beş yıla kadar çıkartılıyor. Oysa suç 'Olası kasıt' kapsamında  ele alınırsa sorumlular 81. madde olan 'kasten öldürme' suçundan müebbet hapis cezası ile yargılanacaktır. Yapılması gereken de budur.”

DELİL TOPLAMA YARGILAMANIN BEL KEMİĞİ

Yargılamalarda yaşanan diğer önemli sorunun hazırlık süreci olduğuna işaret eden Kaya, delillerin elde edilmesi ve toplanması aşamasının hukukî prosedüre uygun olarak yapılmaması durumunun cezasızlık olarak geri döndüğüne dikkat çekerek şunları söyledi:

“17 Ağustos 1999 depreminde kaçak veya usulsüz yapıların sorumluları neden beraat ettiler? Çünkü deliller eksik veya özensiz toplandı. Hatta kimi yerlerde hiç toplanmamıştı. Dava dosyalarına baktığımızda 'deprem mahallinde beton, demir, zemin vs ölçümleri yapılmadığı, depremden sonra binaların çekilmiş fotoğrafları ve video görüntüleri olmadığı, ölen ya da yaralanan kişilerin o binadan çıkarıldığını gösteren kayıtlar bulunmadığı' gibi gerekçelerle faillerin beraat ettiğini görüyoruz.

Deprem mahallindeki deliller; hazırlık soruşturmasında suçun ve suçlunun tespit edilip yakalanmasını ve haklarında dava açılmasını; mahkeme aşamasında ise bu verilerle olayın aydınlatılmasını ve suçluların ceza almasını sağlamak için oldukça önemlidir. Suçun kim/kimler tarafından, hangi binada, hangi yaralı veya ölen depremzedeye karşı işlendiğinin tespiti yapılmamışsa yargılama aşamasında sorun olacaktır. Her bir ölüm veya yaralama olayının ayrı ayrı gerçekleştiği yerin tespiti, olay tutanakları, otopsi raporları mutlaka toplanmış olmalıdır. Yine ölüm ve yaralama olaylarının meydana geldiği binaların belgeleri toplanmalı. Yapı denetim, kontrol, imza ve onay safhasındaki tüm görevliler ile yapıyı yapan ve yaptıranların hangi davranışlarının hukuka aykırı davranışlar olduğu ayrı ayrı belirlenmelidir.”

CEZALANDIRMA GÜÇLÜ BİR HUKUK MÜCADELESİ İLE MÜMKÜN

1999 depremlerine dair yürütülen yargılamalarda doğru çerçevenin kurulamaması sebebiyle faillerin cezalandırılmadığına dikkat çeken Kaya, çok yönlü ve güçlü bir hukuk mücadelesi gerekliliğinin altını çizdi. Avukat Kaya devamla şu değerlendirmelerde bulundu:

“17 Ağustos 1999 depreminde işlenen suçlar yargıya taksirle yaralama ve öldürme çerçevesinde konu oldu. Davalar zamanaşımına uğradı. Birkaç davada ceza verildiyse de ceza infaz yasalarında değişiklikler ve ceza indirimleri ile bu suçların failleri kısa sürede hayatlarına geri döndü. Toplum o dönemde güçlü ve bütünlüklü bir hukuk mücadelesi iradesi ortaya koyamadı ve dönem dönem yükselen sesleri susturmak için göstermelik yargılamalar yapıldı. Son depremde, adli merciler hukuku tam olarak işletirse binlerce soruşturma ve ceza davasının açılması gerekecek.

Başta iktidar bu soruşturmaların hakkıyla yürümesine izin vermeyecek, kendi bürokratlarının, belediye başkanlarının, hatta müteahhitlerinin yargılanmaması için yargı üzerinde baskı kuracak. Günün sonunda toplumsal tepkileri yatıştırmak için belki birkaç kişiyi tutuklayabilir veya cezalandırabilirler. Bunun böyle olmaması için toplumun güçlü bir iradeyi ortaya koyması gerekiyor.”