Kerestecioğlu: Mesele milli değil şahsi

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Zarrab davasının milli değil şahsi olduğunu söyledi ve AKP'nin kirli ticaretteki rolüne dikkat çekti.

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kerestecioğlu'nun değerlendirmelerinden öne çıkan kısımlar şöyle:

"Büyük İslam Düşünürü ve Siyaset Bilimci İbn Haldun’un yazdığı eserlerde iktidarların yozlaşma sürecini anlatırken adeta bugün AKP iktidarının içine girmiş olduğu çürüme sürecini anlatmaktadır. 'Önce devletin hazinesine üşüşme olur' der İbn Haldun. 'Devletin hazinesi çiftlik gibi kullanılır. Sonra para biter, borçlanmaya gidilir. Borçların ödenmesi için yeni vergiler konur ve bu çark dönmemeye başlar.' Sonrası işte şimdi yaşadığımız günler.

AKP’nin kuruluş felsefesinin tam tersi bir istikamette ilerlediğine dair görüşlerimizi defalarca dile getirdik. AKP’nin içinde düşmüş olduğu durum şu an rehin tutulan Eş Genel Başkanımız Demirtaş’ın da tanımladığı gibi metal yorgunluğu değil metal zehirlenmesidir.

'NE TİCARETİ?'

Amerika’da yargılanan Reza Zarrab’ın işbirliğini kabul etmesi başta Erdoğan olmak üzere AKP Hükümeti’nin uykularını kaçırıyor. Geçtiğimiz sene ortaya çıkan Panama Belgeleri, ortaya saçılan Malta Cennet belgeleri ve şimdi de Man Adası belgeleri açıkça gösteriyor ki Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın aile yakınları vergi vermemek için adalara paralarını kaçırmışlar. Adına ticaret diyorlar ama ne ticareti olduğunu açıklayamıyorlar. Çünkü ortada ticaret yok, açıkça para kaçırma var.

Yargının bağımsız ve tarafsız olması gerektiğini en başından beri hararetle savunmamızın bir nedeni var. Düşünün eğer Reza Zarrab burada yargılanmış olsaydı “AKP’nin şimdi iddia ettiği gibi siyasi bir operasyon çekiliyor” iddialarını dinliyor olmazdık. Zarrab Amerika’da yargılanmaya başlayınca da yatıp kalkıp “Bu Türkiye’ye saldırıdır, bu milli meseledir” diyorlar. Tüm meseleleri uluslararası hale getiriyor bu hükümet. İşte siz burada yargılamayınca Amerika devreye giriyor. 

17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmasının odağındaki Reza Zarrab, cezaevinden çıktıktan sonra hükümete yakın yayın yapan A Haber'de Türk Bayrağı fonuyla “Türkiye’nin cari açığının %15 ini tek başıma kapattım” demişti. Ancak Maliye Bakanlığın 2013 yılında vergi rekortmenleri listesinde Rıza Zarrab isminin olmadığı ortaya çıkmıştı. Preet Bhrara’nın hazırladığı iddianameye göre Zarrab soruşturması 2010-2015 yılları arasında yürütülmüş. Telefonlar, e-postalar takip edilmiş. Yani soruşturma 17-25 Aralık operasyonlarının öncesine dayanıyor.

'İKİ SANİYE DÜRÜST OLAMIYORLAR'

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Zarrab’ın ABD’nin elinde rehin olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın “Biz, dışarıdan aldığımız enerjiye bağımlıyız, yaptırımlar esnasında İran ile bu ticareti yapmak zorundaydık. Bunu başka yollarla yapmayı denemek zorunda kalacağımızı söyledik. Bankalarımız, ekonomi bakanımız işin içine girdi.” dedi. 2015 yılında Türkiye İhracatçılar Meclisi ödül töreninde Zarrab’a kendi eliyle ödül veren Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise “ "İtiraf etse ne diyecek, Türkiye’ye ne zararı olur? Ne olursa olsun, canı cehenneme" dedi. Hükümete ve Erdoğan’a sesleniyoruz: Bu adam sizi ilgilendiriyor mu, ilgilendirmiyor mu? Kafaları çok karışmış. Sabah başka, akşam başka. İki saniye dürüst ve onurlu olmayı beceremiyorlar.

'EVİNDE PARA KUTULARI ÇIKAN SÜLEYMAN ASLAN NEREDE?'

Şimdi Reza Zarrab’ın 4 Aralık’a ertelenen jürili duruşmaya katılmayacağı mahkeme tarafından bildirildi. Böylece Zarrab’ın mahkeme ile işbirliği yapacağı kesinleşmiş oldu. Hakan Atilla davanın tek sanığı oldu. Halkbank Genel Müdür Yardımcısı sanık Atilla, Zarrab’ın gerçek ‘suç ortağının’ Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan olduğunu, ‘utanmazca’ Zarrab’dan rüşvet aldığını mahkemede kaydetti. Hatırlayalım. Erdoğan Süleyman Aslan’ı ‘saf ve dürüst’ olarak tanımlamıştı. Şimdi soruyoruz. Evinde para kutuları çıkan Süleyman Aslan nerede? Ne yapmaktadır? “Bu davadan pis kokular geliyor demişti” Erdoğan. Evet Sayın Erdoğan oldukça pis kokular geliyor ve siz bu pis kokuların hesabını vermekle yükümlüsünüz.

'HALKBANK'IN TABELASI DEĞİŞTİRİLECEK'

Çok konuşulmayan, medyanın çok dillendirmediği bir konu daha var. AKP hükümeti, bankacılık sektöründe dikkat çeken bir yönetmelik değişikliği yaparak sessiz sedasız Resmi Gazete’de yayımladı. Değişiklik yapılan o yönetmeliğin tam ismi: “Bankaların birleşme, devir, bölünme ve hisse değişimi hakkında yönetmelikte değişiklik yapılmasına dair yönetmelik…” 16 Kasım’da yayımlanan yönetmelik değişikliğiyle birlikte, bir bankanın devredilmesi sürecinde dağılmasına neden olmayacak şekilde yeniden kurulmasının önü açıldı. Hükümet, Zarrab davası sonucunda, Halkbank'ın küresel piyasalarda bloke edilmesi ihtimaline karşı, sadece Halkbank tabelasını değiştirerek, hem AKP’ye hem de Türkiye’ye karşı gelecek ABD yaptırımını aşmayı amaçlıyor. Ama mızrak çuvala sığmıyor, sığdırmaya çalıştıkça orasından burasından delinen bir çuval var.

'İSTİFA EDİN'

İstifa mekanizması onurlu bir kurumdur. Yeri geldiğinde kullanıldığında makamdan eder belki ama onurunuzu korumaya yardım eder. Birkaç örnek vereyim: İsveç Maliye Bakanı Mona Sahlin devlet kasasından çikolata almak için 60 lira kullandığı ortaya çıktığı için istifa etti. İtalya Altyapı ve Ulaştırma Bakanı Maurizio Lupi, yaptıkları ihalelerde yolsuzluk yaptığı ve bir işadamından 10.350 euro değerinde saat aldığı ortaya çıkınca istifa etti. Japonya Spor ve Eğitim Bakanı Hakubun Shimomura, 2020 Olimpiyat Oyunları için inşa edilen stadyum maliyetindeki öngörülemeyen artış nedeniyle istifa etti. Fransa İletişim Bakanı Alain Carignon, kamu malını kötüye kullandığı suçlamasının çıkması üzerine daha soruşturma başlamadan istifa etti.

'BİNALİ YILDIRIM HÂLÂ GÖREVDE'

Binali Yıldırım, Malta vergi cennetinde iki oğlu, dayısı ve yeğenlerinin yönetici ve hissedar olduğu 8 şirket ortaya çıktıktan sonra bile hala görevine devam ediyor. İsteyen istediğin soruştursun dedi. Saygı duyduk, takdir ettik. Hemen ertesi günü önerge verdik, ne oldu? Reddettiniz. Artık ne biz ne halkımız bu ayıplarla yaşamak istemiyoruz.

'ÜLKE AİLE ŞİRKETLERİ OLDU!'

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ülkeyi aile şirketi gibi yönetmektedir. Belediye başkanıyken tek varlığı bir yüzük olan bir siyasetçinin damatları dâhil olmak üzere aile bireyleriyle birlikte hızla artan bir gelire sahip olması, nasıl sahip olduğu açıklanamayan gemi filoları ve daha birçok mülk sahipliği yolsuzlukların ve rüşvetlerin iktidarın en tepesinden yönetildiğinin göstergesidir.

Man belgelerinde gördük ki darbeyi bilen Enişte Ziya İlgen’in 2.5 milyon dolar parası var. Nasıl oluyor da bir emekli öğretmenin böyle bir parası olabilir? Gerçekten bilmediğimiz ticaret sırları mı var? Biliyorsa bunları diğer öğretmenlere de açıklasın. Yoksulluk sınırında olan, ek iş yapmak zorunda olan öğretmenlere açıklasın. Benim annem de işçi emeklisi, 2500 lirayı bir araya getiremiyor.

Kafalar acayip karışmış durumda belgeler çıkınca. Önce biri çıkıp “ticari belgedir, herkes yapar diyor” iki saat sonra Erdoğan ailesinin avukatı çıkıp “Böyle bir şey yok, belgeler sahte” diyor. Zaten tek savunmaları da bu.

'MİLLİ DEĞİL ŞAHSİ'

Bir milli meseledir, kumpastır gidiyor. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Reza Zarrab’ın yolsuzluk dosyasını Türkiye Cumhuriyetine yönelik bir adım olarak değerlendirmektedir. Erdoğan’a soruyoruz bu neden Türkiye Cumhuriyetinin milli sorunu olsun? Senin başbakanlığın döneminde Ekonomi Bakanlığı yapmış Zafer Çağlayan’ın kolundaki 750 bin TL değerindeki saat Türkiye’nin milli meselesi neden olsun? Ayakkabı kutularında kasa kasa götürdüğünüz milyon dolarlar bu ülkede yaşayan yoksul halkın, emekçinin, emeklinin, öğretmenin neden sorunu olsun? Milli mesele değil, şahsi bir mesele var ortada. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, dolandırıcılık, adam kayırma gibi yüz kızartıcı suçlarınız kusura bakmayın Türkiye’nin Milli meselesi değildir. Bu Erdoğan ve AKP meselesidir.

'REHİNLİĞİN KİTABINI YAZDINIZ!'

Bekir Bozdağ bir açıklamasında Zarrab’ın Amerika’nın elinde rehin olduğunu söyledi. “Biz milletvekillerimiz rehin. “Bu davalar siyasidir, hukuki bir tarafı yoktur. Siyasetçileri rehin alıyorsunuz” dediğimiz zaman hukuk devletinde “rehin” diye bir şey olmadığını söylüyordu hükümet yetkilileri. Siz rehin politikasının ne demek olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. Edirne’de, Sincan’da, Silivri’de bu işin kitabını yazıyorsunuz.

Aynı Bekir Bozdağ çıkıp diyor ki “Bu dava Türkiye’ye kumpastır.” Hayır Bekir Bozdağ, asıl kumpası bu ülkeye siz kurdunuz. Suç işlediniz, suçüstü yakalandınız. Zamanında ihracat şampiyonu diyerekten bu adama plaket vermediniz mi? Sizin kurduğunuz vakıf ve derneklere bağış yaparken Erdoğan “Tanırım, hayırsever bir iş adamıdır” demedi mi? Yaşar Büyükanıt da Şemdinli’de kitapçı bombalayan Ali Astsubay için “Tanırım iyi çocuktur” demedi mi? Aynı yolun yolcusu, aynı zihniyetin çocuklarısınız.

Peki, fatura kime kesilecek? Yine bu halka, emekçiye kesilecek. Kesilen cezalar, ödenecek tazminatlar gene bu halkın cebinden çıkacak. “Türkiye’ye kumpas’tır” demelerinin sebebi, gelecek 45 milyar dolarlık cezaya Türkiye kamuoyunu hazırlamaktır. Çünkü bu yeni vergiler demektir, zamlar demektir. Bunlar Türkiye halkına yansıyacak.

'ZARRAB VERGİLERİ'

Daha şimdiden “Zarrab vergileri” gelmeye başladı. MTV’de artış oldu, limonataya bile vergi koydular. Kendileri için minicik adalarda vergi cenneti inşa edenler, koca ülkede koca bir halka OHAL cehennemini yaşatıyorlar. OHAL cehennemi halkın sadece cebini değil yaşamını, hayatını hedefliyor. Nedir OHAL cehennemi? En basitinden şunu söyleyelim: AKP iktidarı döneminde 13, OHAL döneminde ise 5 grev yasaklandı. Grevin yasaklanması sonucu 51 bin işçi OHAL nedeniyle grev yapamadı ve hakkını alamadı.

'ERDOĞAN'IN TALİMATI YETİYOR!'

AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan dünkü grup toplantısı çıkışında da ülkenin yaşadığı tablo açısından çarpıcı itiraflarda bulundu. Ne dedi? 'Beyefendi böyle istiyor' veya 'Külliye böyle istiyor.' diyenleri kapıdan geri çevirin. Eğer ben birisine bir şey söyleyeceksem ben ararım.”

Peki, “Ben gönderdim” dediğinde ne oluyor? O zaman işler hemen yürüyor mu? Nerede kaldı liyakat, hak ediş? Onca sağlıkçı, öğretmen atanamamışken bir sözle mi insanları işe alıyorsunuz? Şimdi isyan ediyorsunuz. İsyan edemezsiniz, bunun sorumluluğu tamamen size ait. Herkes siz ne derseniz onun olacağını biliyor ve bundan ürküyor.

Bakanlıklarda, bürokraside Erdoğan’ın adı kullanılarak neler yapılmaktadır? Hangi usulsüzlükler yapılmıştır? Hangi ihaleler kime verilmiştir? Kamu kaynakları kimlere nasıl peşkeş çekilmiştir? Erdoğan’ın adını kullananlar hangi çıkar ilişkinlerinin aracı olmuştur? Olmaktadır? Örneğin her gün yaşadığımız gözaltı ve tutuklama operasyonları Erdoğan’ın adı kullanılarak mı yapılmaktadır? Eş Genel Başkanlarımız ve milletvekillerimiz hakkında hazırlanan fezlekeler de Erdoğan’ın ismi kullanılarak yapılan işlemler arasında mıdır?

Örneğin Erdoğan “Öl de ölelim, vur de vuralım” diye tweet mesajları atan, silahlarla boy gösteren militanları hakkında ne diyecektir? Kendi adına “reis” adıyla açılan sosyal medya hesaplarından her gün insanlar tehdit ediliyor? Bunlara yönelik bir önlem alacak mı örneğin?

Erdoğan’ın adını kullanan mafya babaları var bu ülkede. Mitinglerde çıkıp “kanlarında boğulacak” diye insanları tehdit edebiliyor. Erdoğan’ın bunlara cevabı nedir? Bu şahıslar hakkında bir soruşturma yürütülmüş müdür? Bürokrasiye, mülki idare amirlerine “Sahada çalışırken usule takılmayın, esas önemlidir. Usulde hatalar olabilir. Buna takılmayın” diyen ve arkanızda Saray var mesajı veren Başbakan Binali Yıldırım’ın sözlerine ne diyecektir?

Seçim kampanyalarında kendisinin adına hareket edip kamu kaynaklarını kullanan valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, bürokratlar hakkında ne diyecektir?

Sayın Cumhurbaşkanı şikayet ederek, sızlanarak işin içerisinden çıkamaz. Adını kim ne şekilde kullanıp usulsüzlük yapıyorsa yargı önüne çıkartmak zorundadır. Elini tutan mı var?

Erdoğan böyle bir söylem tutturarak bir yandan da aklınca kendini bu durumun dışında tutmaya çalışıyor. Ama her şeyin içinde. Hatırlanacağı gibi 17-25 Aralık döneminin Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Ne yaptıysam Erdoğan’ın talimatıyla yaptım” demişti. Buna ne diyecek merak ediyoruz?

'3 YAŞINDAKİ ÇOCUK DONARAK ÖLÜYOR!'

Türkiye siyaseti bu gündemlerle savrulurken, çürümüşlük artık saklanamaz boyutlara ulaşmışken başkaca neler oluyor, bu toplumdan neler saklanıyor biliyor musunuz arkadaşlar? Avrupa’ya götürülecekleri söylenerek İstanbul’a getirilen onlarca göçmen, elleri ve ayakları zincirlenerek bodruma kapatılmış halde bulunuyor. Abartı değil, film senaryosu değil ya da bir IŞİD haberi değil. İstanbul’da bir bodrum katında, elleri ayakları zincirlenmiş onlarca insandan bahsediyoruz. Ya da ne saklanıyor biliyor musunuz? Iğdır’da, 3 yaşında bir bebek, annesinin sırtında sınırı geçtikten sonra donarak can veriyor. Bu da bir film senaryosu ya da bir roman değil. Bunlar Türkiye’de oluyor. Her gün ekranlara çıkıp “ekonomimiz iyi gidiyor, mültecilerin hamisiyiz, yurt dışında tek kuruşum yok” diyenlerin iktidarda olduğu ülkede.

Biz 3 yaşındaki bebeklerin donarak ölmediği, siyasetçilerin kişisel çıkarlarını, zenginliklerini yurttaşların yaşam haklarının, yurttaşların mutluluğunun önünde tutmadığı bir Türkiye istiyoruz. Bunun ön koşulu da şeffaflık ve dürüstlük. Gelin çok geç olmadan açıklayın; kimdir bu “Beyefendi böyle istiyor diyenler” açıklayın. Gelin çok geç olmadan Man Adası belgelerinin, milyon dolarlık para transferlerinin hesabını verin. Ki başka ülkelerde yargılama olmasın.

'TEMİZ SİYASETE İHTİYAÇ VAR'

Bakın bu ülkenin temiz bir siyasete ihtiyacı var. Bu bir milli mesele değil, Erdoğan ailesinin meselesi. Türkiye iyi bir yere gitmiyor biz bunu temizlemeye adayız. Bizim siyasetimiz belge bekletme, aldatılma, ajitasyon yapma siyaseti değil. Biz temiz bir siyaset yürütüyoruz, ülke de bunu istiyor. Bunun için de tüm muhalefetin bunun üzerine geri adım atmadan gitmesi lazım. Sadece bizim değil bütün muhalefetin. Bunu bu ülkenin bekası için yapmak lazım. Bu ülke bu kadar kirlenmişliği hak etmiyor.

'ÖFKEYLE GİDECEKLER'

“Yolsuzluğa, adaletsizliğe karşı durarak siyasete geldik” diyenler, seçildiklerinde “Sandıktan öfke çıktı” manşeti atılanlar; bugün boğazlarına kadar yolsuzluğa batmış durumda. Bu nedenle öfkeyle gelen öfkeyle gidecek. Bunu ilk seçimlerde göreceğiz."