Kirli ilişki!

Almanya hala “doğuya açılma” hayalini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Dün olduğu gibi bugün de bu hayalini gerçek kılmak için TC devleti ile ilişki geliştirmeyi tek çıkar yol olarak görmektedir.

Kürdistan’da ve Kürtlerin yaşadığı diğer coğrafyalarda, Önder Öcalan’ın üzerinde uygulanan mutlak tecride karşı protestolar daha da yoğunlaştırılarak gerçekleştirilmeye devam ediyor. Neredeyse hemen hemen her gün dünyanın farklı coğrafyalarında gerçekleştirilen protestolarla uluslararası kamuoyu ve duyarlı çevrelerin dikkatleri çekilmeye çalışılıyor. Ancak bu gerçekliğe rağmen uluslararası çıkar çevrelerinin, hegemonik güçlerin sömürgeci, faşist TC devletinin Önder Apo üzerinde uygulamakta olduğu mutlak tecride onay veren tutumları da devam ediyor.

Almanya’nın özellikle de Angela Merkel’in başbakanlığı döneminde sömürgeci, faşist Türk devletine, daha çok da Recep Tayyip Erdoğan yönetimine vermiş olduğu destek biliniyor. En dikkat çekici olan da Merkel yönetiminin Erdoğan’ın Almanya’yı tehdit eden, kimi zaman da ağır hakaretlere varan açıklamalarına rağmen böyle bir destekte ısrar etmesi oluyor. Sömürgeci, faşist TC devletinin ”cumhurbaşkanı” diktatör Erdoğan’ın Almanya’yı “ziyaretinde” yaşananlarda bunun en somut örneklerinden birini sunuyor. Hatta denilebilir ki Merkel, Erdoğan’ın bu son ziyaretinde Türk devletine vermiş olduğu desteği daha ileri boyutlara taşıyacağının mesajını vermiş bulunuyor. Erdoğan ve Merkel’in ortak açıklamaların da geçen İdlib sorunu üzerine “Almanya, Fransa, Rusya ve TC’nin” ortak toplantı yapacağına dair bilgilendirmede bulunması ve faşist diktatör Erdoğan’ın Almanya’da bulunuşunu protesto eden göstericilerin üzerine polisi saldırtmış olması da bunu gösteriyor. Bu da önümüzdeki dönemdeki Almanya ve TC devleti arasındaki ilişkinin hangi boyutlara varacağının somut verilerini sunuyor.

Tabi Almanya ile TC devleti arasında daha da ileri boyutlara vardırılmaya çalışılan bu ilişkinin öncelinin de olduğunun hiçbir zaman akıllardan çıkarılmaması gerekiyor. Çünkü bu ilişkiler bugün daha da ileri boyutlara taşırılmak istenen ilişkilere de bir temel oluşturuyor. Osmanlı devletinin sonlarına doğru emperyalist hegemonya savaşına İngiltere ve Fransa’dan sonra dahil olan, kendine pazar ve egemenlik alanı açmaya çalışan ilişkiler de özellikle bu konu üzerinde de ciddiyetle durulmasını gerektiriyor.

Burada çok net bir şekilde şunu söylemek mümkündür, o da Almanya ile Türk devleti arasında kurulan bu ilişkilerin her iki tarafa da bir yarar getirmediğidir. Aksine Almanya ve Türkiye toplumlarına büyük zararlar verdiğidir. Örneğin I.Dünya Savaşı’nda böyle olmuştur: Almanya ve Osmanlı devleti karşılıklı olarak birbirlerini kullanmak istemişlerdir. Bu kullanım ilişkisinde Almanya’nın amacı uluslararası alanda hegemon güç haline gelmek olurken, Osmanlı da eski imparatorluk günlerine dönmeyi hayal etmiştir. Fakat sonuçta her ikisi de hedefine ulaşamadığı gibi, “dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmak” misali dağılmaktan, ellerindeki olanları da kaybetmekten kurtulamamışlardır. Günümüzdeki Almanya ile Türk devleti arasında olan ilişki de Birinci Dünya Savaşı süreci içerisindeki Almanya ve Osmanlı arasındaki var olan bu ilişkiyi hatırlatmaktadır.

Almanya hala “doğuya açılma” hayalini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Dün olduğu gibi bugün de bu hayalini gerçek kılmak için TC devleti ile ilişki geliştirmeyi tek çıkar yol olarak görmektedir. Benzeri bir yaklaşım TC devleti içinde geçerlidir. O da Ortadoğu’da etkili bir güç haline gelip oradan da dünya siyasetinde belirleyici güçlerden biri haline gelmek için Almanya ile ilişkiye ihtiyaç duymaktadır.

Bu anlamda her iki devlette birbirlerine “muhtaç” bir halde bulunmaktadır. Fakat karşılıklı olarak birbirlerine duydukları bu muhtaciyet ilişkisi ne kadar “muratlarına ermelerine” olanak tanıyacaktır. Bu sorunun cevabı da ayrı bir tartışma konusudur.

Böyle de olsa burada şunu çok açık bir şekilde söylemek mümkündür; o da Almanya ve TC devletinin Kürtleri imha temelinde aralarında vardıkları uzlaşma onların asla muratlarına ermelerine olanak tanımayacaktır. “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olurmuş” misali bu gerçeklik çok açık bir şekilde orta yerde durmaktadır.

O nedenledir ki Merkel ile faşist diktatör Erdoğan’ın el ele vererek boy göstermeleri ve birlikte Kürtlere karşı içerisine girmiş oldukları kirli ortaklık ve geliştirdikleri saldırılarda bir sonuç vermeyecektir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika