Kobanê Davası: Çözüm için Abdullah Öcalan ile görüşülmeli

Kürt meselesinin savaş politikalarıyla çözülemeyeceğine işaret eden tutsaklar, “Çözüm için Abdullah Öcalan yetkilidir. Abdullah Öcalan ile görüşülmelidir" dedi.

21’i tutsak 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 16’ncı duruşma periyodunun, 6'ncı oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü.

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasına HDP’li milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda avukat ile izleyici katılırken Türkiye Barolar Birliği’ne (TBB) bağlı Avukat Hakları Merkezi’nden (AHM) bir temsilci de gözlemci olarak yer aldı.

Duruşma verilen aranın ardından, Sincan Cezaevi’nde tutsak bulunan HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız’ın beyanlarıyla devam etti. “Türk Devleti tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor” diyen Parmaksız, bunun Kobanê Davası’nda net bir biçimde görüldüğünü ifade ederek, şöyle konuştu:

'HAKSIZ VE ZAYIFLAR'

“Ruhen haksız ve zayıflar. Bu nedenle çok saldırıyorlar. Hrant Dink’i öldürdüklerinde ‘Hrant Türklüğü aşağıladı’ dediler. Bu şekilde bir ortam oluşturdular ve lümpen bir çocuğa öldürttüler. Neden ona öldürttüler? Çünkü onlar maaşlı yurtseverlerdir. Kendileri yapamaz çünkü ellerindeki malı mülkü kaybetmekten korkarlar."

DEMOKRATİK ULUS

Kürt meselesinin savaş politikalarıyla çözülemeyeceğine dikkat çeken Parmaksız, “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” vurgusu yaparken, “Milliyetçilik bir burjuva ideolojisidir. Evrensel değildir. Balkanlarda neler oluyor? Arnavutluk'un derdi Kosova ve Karadağ’daki Arnavutları almak. Sırpların derdi ise Bosna’daki, Kosova’daki Sırpları almak. Hırvatistan, ‘Bosna ve Karadağ’daki Hırvatları alacağız’ diyor. Makedonya da ‘Büyük Makedon Devleti’ni kuracağız’ diyor. Her biri bir hesap peşinde. Hepsi de milliyetçi. Herkes kendisi dışındaki herkesi küçümsüyor, aşağılıyor. Ulus-devlet meselesini aşmak, demokratik ulusu oluşturmak gerekiyor. Çerkesler diyor ki: ‘Bu vatan için çarpışırken Türkçe bilmiyorduk. Bugün ise Çerkesce bilmiyoruz.’ Ben böyle bir Türklüğü kabul etmiyorum” dedi.

DEMİRTAŞ: BÖLÜNMEYİ TEKLEŞTİRME ENGELLEMEZ

Söz alan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, davada yaşanan hukuka aykırılıkları defalarca dile getirdiklerini belirtirken, şöyle devam etti:

"Dosyanızda benimle ilgili bir AİHM kararı var. Orada da yargılananların siyasi saiklerle tutuklu bulunduğuna dair bir karar var. O nedenle davanın siyasi amaçlarını es geçerek tartışmak hukuku görmemek olur. Neden bu davayı biz Türkiye tarihinin önemli bir siyasi davası olarak görüyoruz? Osmanlı çökerken İttihatçıların iki ayrı kanadının çatışması, Cumhuriyet’in kurulmasıyla son bulmadı. Demokrat Parti ve CHP olarak ikiye ayırılan gelenek, dillendirilen devletin bekası gereği laik seküler Türkiye Cumhuriyet Devleti’ni, bütün kimlikleri inkâr ederek inşa etmeye karar verdiler. O günden bugüne baktığımızda bu davanın neden siyasi kırım davası olduğu daha iyi anlaşılır. Osmanlı dağılırken milliyetçi akımların Osmanlı’yı böldüğü paranoyası nedeniyle Anadolu’daki millet tanımının tartışmalar sonucu Türklük üzerinden kurulmasına karar verildi. Kimi İslam'a denk bir Türklük, kimi büyük Turan’ın bugünkü ismi olarak tartışıyor. En nihayetinde etnik bir Türklük tanımı bütün Anadolu’da bir çimento olarak ortaya çıkıyor. İttihat Terakki’nin tartışmaları bu konuda uzlaşma sağlıyor. ‘Milletin bir tek dili olmalıdır. TC’ye bağlı herkes Türk’tür. Bilinci ve tarihi aşılanmalı. Bunun dışına çıkan herkes de rejimin radarına girmelidir’ deniliyor. Kendi aralarında ayırımlar olsa da uzlaşma sağladıkları nokta budur.

Resmi ideolojiye uymuyorsa sanatçı da olsa, siyasetçi de olsa terörist kabul ediliyor. Salonda bulunan asker, polis ve diğer kamu görevlilerinin bu resmî ideolojiye inandığını düşünüyorum. ‘Devletin bütünlüğünü nasıl koruyacağız’ diye düşünüyorlar. Kendilerini devlet yanlısı olarak tanımlıyorlar. Tarih 1925’ten 2022’ye aynı kodlarla devam ediyoruz ama yanılıyorsunuz. O yıllarda yapılan hatalar düzeltilebilir. Devlet parçalanmadan, ulus bütünlüğü bozulmadan yeni tanımlar oluşturulabilir. Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası aynı zamanda Mısır gibi büyük bir medeniyet merkezi, İstanbul gibi medeniyet merkezi var. Dünyada bu tanımları doğuracak hiçbir kimse olmasa bile biz bu zenginliklerle ve deneyimlerle kendimiz üretebiliriz. Dinlerin bize kazandırdığı muazzam birikimler var. Ayrıca yaşadığımız savaşlar, soykırımlar var. Kürt isyanları var. Buradan çıkarmamız gereken dersler var. Anadolu coğrafyası halklar ve medeniyetler bileşkesidir. Çok sayıda kültür vardır. Bunlar yok etmek veya tekleştirmek mümkün değildir. Bu bir ihanet olacaktır aynı zamanda gereksizdir. Bir kimlik etrafında bütünleşmeden ortak ulusal değerler yaratılabilir. Devletin ve bizim çok kültürlü ulusun bağımsızlığını simgeleyen bayrak bunlardan biridir. Hukuk, ulusal birliğin güvencelerinden biridir. Diller de bunlardan biridir. ‘Burası Türk yurdudur. Sevmeyen terk etsin’ diyorlar. Hayır burası hepimizin yurdudur. Kürt olarak benim Ankara’da, Trabzon’da hakkım var. Bölünmeyi engellemenin yolu tekleştirmek değil birleşmektir. Birlik çokluktur. Tek dil, tek millet Hitler’in sloganıdır.

'ÇÖZÜM ABDULLAH ÖCALAN'LA MÜMKÜN'

Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi, Kürtleri, Alevileri ve Çerkesleri savaşa dahil edebilmek için çoğulcu söylemlere yer vermiştir. Anadolu halkları da bu savaşta katkı sağlamıştır. Kürdistan’ın güney bölgesi Misak-ı Milli sınırları içerisinde tartışılıyordu ama Lozan ve 1924 Anayasası’nda bu iş bozuldu ve Türkleştirmenin resmi ideolojisi ortaya konuldu. Sene 2022’de savcı önümüze bir mütalaa koymuş. Mütalaanın temelinde Kürt sorunu, Kürtçe konuşma ve Kürtlükle ilgili meseleler. Herkes ders çıkarmalı. Yüz yıldır birbirimize çektirdiğimiz acılara son vermemiz lazım. 2012 sonu 2013 başındaki Çözüm Süreci’nde özgürlüklerle ve kansız bir çözüm talebi yükselmişti. Çözüm Süreci Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin ayakları üzerine oturtulması isteğidir. Türkiye Devleti, kendi Kürt halkına dürüst ve eşit davransın ki Kürt de devletine taş atmasın istiyorduk. İşin emperyalizm boyutu da var. Emperyalizm Kürt Türkü vurmuş Türk Kürt’ü vurmuş buna bakmaz, rantına büyümesine bakar. Bu sorunun çözülmesinde sen ya da ben zarar görmeyiz. Emperyalizm zarar görür. Bu nedenle bu mesele aynı zamanda bir sınıf meselesidir. Çözmek için birilerinin cesaretli davranması gerekir. Özgürlüğünden feragat etmesi gerekecek. Korkak ve kaypak siyasetçilerle bu iş yürümez. Bize fedai siyasetçiler lazım. Terörist yaftası yemeyi göze almanız lazım. Çözüm için Abdullah Öcalan yetkilidir. Türkiye Cumhuriyeti demokrasi karşılığında Abdullah Öcalan ile görüşmelidir. PKK’ye özgürlük ve demokrasi vadetmeli, başka bir şey değil.

Irkçılık üzerine kurulan beka çoktan yıkıldı. Artık değişim zamanıdır. Bir kısım muhalefet partisi dahil HDP’yi dışlayan ve kapatmaya çalışanlara karşı biz değişim zamanının geldiğini düşünüyoruz. Savcının mütalaası ile devleti korumaya çalışıyorlar. Başaramayacaksınız. Ülkeyi bölünme tehdidi ile karşı karşıya bırakanlar biz değil bu mütalaanın arkasındakilerdir. Türkiye Cumhuriyeti’ne herkesten çok sahip çıkacağız. İtirazı olan var mı? Devletin bekasını tekçilik üzerinden kuranlar, cemaatçiler, emperyalistler itiraz ediyor, evet. Tam böylesi bir tarihsel kırılma varken, AKP iktidarı, 1400 yıllık İslam medeniyetinin yeni ve en modern temsilcisi olarak 2002 Kasım’da seküler laik Atatürk Cumhuriyeti’nde tek başına iktidar oldu. Çok ilginç bir gelişmedir bu. Cumhuriyet’in yanlışlarının düzeltilmesi ve Cumhuriyet’in ötekileştirdiği muhafazakarlar, Kürtler ve Alevilerin Cumhuriyet’le barışması açısından önemli bir gelişmeydi. Geldiğimiz gün itibariyle ise yolsuzluk, hırsızlık, haksızlık, adaletsizlik, İslam’ın ‘i’si bile olmadan İslam adına hareket ettiler. Erdoğan-Bahçeli ittifakı tarihi yenilginin hesabı sorulmasın diye şimdi her türlü hukuksuzluğun öncüsü oluyor. Türkiye artık değişim kapılarını aralamıştır. Şimdi kazananın ne olduğunun tartışılmasıdır. Kazanan, özgürlük, demokrasi, İslam, kadınlar, emekçiler olmalıdır. AKP, her şeyi berbat etmiştir. İslam’ın bu şekilde horlanmasından üzüntü duyuyorum.

Kobanê Davası bu çatışmaların bir sonucudur. Biz silaha bulaşmadık. PKK savaşıyor. Biz HDP’yiz, siyasetçiyiz. Bekacılar ve hırsızlar bir kurgu oluşturdu. HDP’nin oyu ile belirlenecek bir MGK, devlet için bir tehdit olarak görülüyor. Biz neden tehdit olalım, Binali Yıldırım’ın Hollanda’daki 26 milyar dolar serveti tehlikedir.

Eskiyi savunanlar yenilmiştir. Yenilen Türk halkı değildir. Bu yenilgiden büyük bir zafer çıkacaktır. Demokratik Cumhuriyet çıkacaktır. Biz de Kürtler olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden inşa etmek için var gücümüzle mücadele edeceğiz. Yüz yıldır Kürtler kendi devletini kuramadı. Yüz yıldır Türkler, Kürtleri bitiremedi. Bir yerde uzlaşmamız lazım. Bizim evlatlarımız bu ülkede birbirini öldürmesinler. Askerlerin ve Kürt çocuklarının yattığı mezarlarda bir daha kimse ölmeyecek. Herkes eceliyle ölsün. Tarih bizim dediğimiz şekilde gerçekleşecek. Ben halkın istediği şey dışında kimseye tabi değilim.”

BARO BAŞKANLARINDAN TAHLİYE TALEPLERİ

Duruşma, verilen aranın ardından Amed Baro Başkanı Avukat Nahit Eren’in beyanlarıyla sürdü. Bir avukat olarak bu davayı takip etmenin zorluklarına değinen Eren, “Meslektaşlarıma bu nedenle teşekkür ediyorum” dedi. 

Türkiye’de yargıya güven sorunu olduğuna dikkat çeken Eren, “Anketlere göre toplumda cezaevinde bulunanların haksız bir biçimde tutulduğuna dair yüzde 72’lik bir görüş var. Tutuklamanın bir tedbir kararı olarak kullandığınız konusunda vicdanınız rahat mı? Siyasetçiler dışarı çıksa hangi delili karartabilir? Yargılamanın başında ‘objektif bir iddia makamının hazırladığı bir iddianame ile yola çıkacağız’ diye mi düşündünüz? Bu yargılamaların hepsi siyasal iktidarın görülmesini istediği davalardır. Kürt siyasetçilerin ortaya koyduğu tutumun verdiği rahatsızlıktır. Evet ülkenin ciddi sorunları var ama lütfen vicdanlarımızı kaybetmeyelim ve bu yargılamaların şekli yargılamalar olduğunu fark edelim” diye konuştu. Eren, siyasetçilerin tahliyesini talep etti. 

Ardından konuşan Van Baro Başkanı Zülküf Uçar, devleti yönetenlerin Kürt sorununun çözülmesi konusunda irade sahibi olmadığını ifade ederken, “Bu yargılamalarda siyasetçilerin tüm hakları ihlal edilmekte. DAİŞ o dönem insanlık düşmanı bir yapıda insanları öldürebiliyorken, buna karşı tepki koyan bir siyasi partinin söylemleri bugün yargı konusu oluyor. Yargılanması gereken DAİŞ’lilerdi ama onlar ellerini kollarını sallayarak faaliyetlerini yürütüyorlar. Bu yargılamadan beklediğimiz adil bir yargılama sonucu hüküm verilmesidir. Gerçek bir hukuk devleti için yargı bağımsızlığını savunuyorsak tüm siyasetçilerin tahliyesini talep ediyoruz” diye konuştu.

Daha sonra HDP eski MYK üyesi Ayşe Yağcı iddia makamının sunduğu mütalaaya karşı söz aldı. Mütalaada kendisi ile ilgili sadece Gizli tanık Ulaş ve açık tanık Sami Baran’ın tutarsız ifadelerinin yer aldığının altını çizen Yağcı, “Kobanê olaylarına ne şekilde dahil olduğuma dair herhangi bir bilgi veya belge yer almamaktadır. Daha önce yargılandığım ve tahliye olduğum dosya burada tutuk devam gerekçesi olarak sayılıyor çünkü elinizde başka hiçbir şey yok. O dosyanın da Kobanê olaylarıyla alakası yok” sözlerini kullandı.

Kaçma şüphesi olmadığını söyleyen Yağcı, “Eğer isteseydim çoktan Avrupa’ya gitmiştim. Orada ailemin yarısı var. Daha önce adli kontrol ile bırakıldım ve imzamı düzenli olarak attım. Bu nedenlerle tahliyemi talep ediyorum” şeklinde konuştu. 

‘ABDULLAH ÖCALAN’IN SÖZLERİ MİLYONLARIN UMUDU OLDU’

Ardından söz alan Tevgera Jinên Azad (TJA) Aktivisti Ayla Akat Ata ise şöyle konuştu: “Mütalaada duyduklarımız bizi şaşırtmıyor ama mahkeme heyeti bizi şaşırtıyor. Mütalaanın söylemediklerini bile siz ekliyorsunuz. Diyarbakır’daki birleşen dosyadan gelen tanık, burada tüm kadınlar hakkında beyanlarda bulundu. Demokratik çözümü somutlaştıracak tek güç kadınlar. Bu çözüm iktidar için bir tehlikeyken iktidar ne yapacak? Kadınlara saldıracak. Demokratik Toplum Kongresindeki (DTK) söylemlerimiz tutuk devam gerekçesi olarak sunulmuş. Biz bunları söylemedik demedik. DTK toplantıları kamuoyuna açık yapıldı. DTK’da AKP’lisi de, CHP’lisi de, KDP’lisi de vardı. Çözümü istemeyenlerin ilk yaptığı şey DTK’yı illegalize etmek oldu. Demokratik çözüm gizli saklı yapılacak bir şey değil. Bugün olsa yine o mekanizmaları kurarız. İnsanların konuşabileceği alanları kurmak gerek. Konuşmayı başarabilirsek niye hak arama yöntemi silah olsun. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın ‘barış için hazırım’ sözleri milyonların umudu oldu. 6 milyon insan, demokratik siyasetin mümkün olduğunu söylüyor. Başka bir yöntem yok. Çözüm için bir yol haritasının belirlenmesi gerekiyor.”

Son olarak konuşan Avukat Cemile Turhallı Balsak, mahkeme heyetine “Kobanê olaylarının bir Twitter çağrısı yüzünden mi başladığını düşünüyorsunuz? diye sorarken, “Bu kanaata nasıl vardığınızı merak ediyoruz. HDP yöneticileri bu tweeti ne amaçla attıklarını ifade ettiler. Dolayısıyla bu beyanların aksine başka bir suç yöneltemezsiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bile bu tweetin barışçıl bir amaç güttüğünü ve bu olaylarla ilgili bağlantısının kurulamayacağına dair bir kararı var. Bu dosyanın iki bin küsur müştekisi var ama bir tanesi bile bu olayların söz konusu tweetten kaynaklandığını söylememiştir. Dinlediğiniz hiçbir gizli tanığın yaşanan olaylardan HDP’nin tweetini sorumlu tuttuğunu da görmedik. 15 Temmuz darbe gecesi ülkenin Cumhurbaşkanı tüm halkı sokağa çağırdı. İnsanlar sokağa döküldü ama kontrol edilemeyen birçok olay da yaşandı. Askerlerin kafaları kesildi, işyerleri yağmalandı. O zaman bunu da Kobanê tweeti gibi değerlendirin. Hukuk herkes için vardır ama en çok da azınlıkta olan ve ezilenler için vardır. Zayıfı korumak için vardır. İktidar bu siyasetçilerin yargılanmalarını istedi diye kılı kırk yarıyorsunuz” ifadelerini kullandı. 

Turhallı Balsak, son olarak mütalaada müvekkili Ayşe Yağcı hakkında düzenlenmiş olan tutuk devam gerekçelerine karşın beyanlarda bulundu ve ardından tüm siyasetçilerin tahliyesini talep etti. 

Duruşma, 8 Eylül Perşembe günü devam edecek.