Kubilay: AKP'den kurtulmadıkça barış olmaz

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, "AKP-MHP iktidarından kurtulmaksızın barışçıl politikalara dönüş olmaz. 2020'de AKP-MHP'den kurtulmalıyız" dedi.

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kubilay'ın konuşmasının satır başları şöyle:
"Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, yani sizlerin günü. Bütün çalışan gerçek gazetecilerin gününü kutluyoruz. HDP olarak basın özgürlüğü ve gazeteciliğin suç sayılmadığı özgür ve güzel günler için mücadeleye devam edeceğiz.
Bu vesileyle Metin Göktepe’yi de anmak istiyoruz. Metin şahsında katledilen tüm gazetecileri bir kez daha minnetle anıyoruz.

PARİS KATLİAMI

Dün 9 Ocak Paris’teki katliamın yıl dönümüydü. Yer Paris’in en işlek caddeleri üzerinde bulunan Kürt Enformasyon bürosu. 3 Kürt kadını, 3 devrimci yürek alçakça katledildi. Failler belli. Bu sefer hedeflerinde devrimci kadınlar vardı. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez. Paris Katliamı üzerinden tam 7 yıl geçmiş olmasına ve katliamı planlayanlar, emri verenler bilinmesine rağmen Fransa yetkilileri, yargısı ve adaleti katliamı yargılamadı, katiller cezalandırılmadı. Katliamdan hemen sonra Erdoğan, Hüseyin Çelik ve Mehmet Ali Şahin’in açıklamaları ve akabinde katil Ömer Güney’in MİT elemanı olduğunun açığa çıkması, Ömer Güney’in katliam emrini Hakan Fidan yönetimindeki MİT’ten aldığını söylemesi ve Ömer Güney’in söylediklerinin bu zamana kadar yalanlanmamış olması katliamın iç yüzünü ortaya koyuyor.
Fransa Devleti de davanın üzerini kapatarak katliamın suç ortağı oldu.
Paris’te 3 kadın siyasetçiyi katleden zihniyet 5 Ocak 2016’ta Silopi’de özgür yaşamı savunan 3 kadın siyasetçi, Sevê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar’ı da katledecekti. Paris’te ve Silopi’de katledilen devrimci kadınlar şahsında barış, demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren tüm kadınları saygıyla ve minnetle anıyoruz.
Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımızdan Figen Yüksekdağ hakkında 'Cumhurbaşkanına hakaret' iddiasıyla açılan davanın karar duruşması Van 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nde, Selahattin Demirtaş’ın tutuklu olduğu davanın duruşması Ankara Sincan'da görüldü. Demirtaş ve Yüksekdağ tek adam rejimini bir kez daha yargılamışlardır. Bugün hukuku çiğneyenler yarın hesap vermek zorunda kalacaklardır.

İRAN-ABD GERİLİMİ

(...) İran’a gelince, İran da Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle Molla aristokrasisinin de Trump’tan daha gelişkin bir medeniyeti, demokratik bir toplumu ve özgürlükçü siyaseti temsil ettiği söylenemez. Bölgede izlediği sömürgeci, yayılmacı ve mezhepçi politikaya dayalı bir bölge gücü olma kibri, Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de mezhepçi bir nüfuz sahibi olma dürtüsü her halinden belli olan molla rejimi, kadınları kırbaçlayıp kapanmaya zorlarken, insanları pazar yerlerinde vinçlere asıp protestocuları kurşunlarken, Kürt özgürlük mücadelesini bastırmak için gençleri asıp katlederken hangi medeniyetten, hangi insani değerlerden, hangi özgürlükçü siyasetten söz etmiş oluyoruz?

'AKP-MHP İKTİDARI, SÖMÜRGECİLİK İÇİN ÜLKEDEN ÜLKEYE KOŞUYOR!'

Türkiye’ye gelince, AKP-MHP iktidarı, Kürt düşmanlığına dayalı şoven milliyetçi bir iç ve dış politika eşliğinde izlediği sömürgeci, yayılmacı, mezhepçi ve militarist politikayla bölgede güç merkezi olma ve kapitalist hiyerarşide bir üst basamağa çıkmak için İhvan aşkıyla oradan oraya at sırtında koşmaya devam ediyor. Mısır’da olmadıysa Suriye, Suriye’de olmadıysa Libya, Libya’da olmadıysa bir başka bölge ülkesi… AKP-MHP iktidarı iki stratejik bölge politikasını eş zamanlı olarak uyguluyor. Birincisi, Kürtlerin Türkiye’de de Suriye’de de herhangi bir siyasal statü sahibi olmasını engellemek için askeri, siyasi, diplomasi dahil her türlü yönteme başvurarak geleneksel sömürgeci devlet politikasını sürdürmek istiyor.

'EMPERYALİZMİN DEĞİRMENİNE SU TAŞIYORLAR!'

Son kriz Ortadoğu’da bölge halklarının emperyalizme ve sömürgeciliğe, savaşa ve işgallere karşı barış ve demokrasi eksenli bir ittifak için büyük bir fırsat sunuyor. Emperyalizm içsel bir olgudur. Emperyalizmi orada burada aramaya gerek yok. Hakim iktidar güçlerine, egemen sınıflarına ve ittifak ilişkilerine bakmak yeterlidir onu görmek için. Bu nedenle emperyalizme karşı mücadeleyi onların şu ya da bu düzeyde organik bir parçası haline gelmiş kendi kapitalist ve sömürgeci güçlerine karşı mücadeleyle birleştirmeyenler, emperyalizmin değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmış olmazlar.
Yabancı güçler Irak'tan da Suriye'den de çıkmalıdır.
Suriye’de savaştırılan çeteler bu kez de Libya’da kullanılıyor
Suriye’den transfer edilen ve Libya’da savaştırılan çete üyelerine maaş dışında ayrıca vatandaşlık da verileceği iddia ediliyor. İktidar bu iddiaya açıklık getirmek zorundadır.

'2020'NİN ÖNCELİKLİ GÖREVİ...'

Yeterince anlaşıldı ki, AKP-MHP iktidarından kurtulmaksızın içeride ve dışarda barışçıl politikalara dönüş mümkün olmayacaktır. Öyleyse, içerde de dışarda da ülke ve bölge halklarına kan ve gözyaşından başka verecek bir şeyi olmayan Saray rejiminden kurtulmak 2020’nin öncelikli görevi olmalıdır.

'KİMİN BUĞDAYINI KİME SATIYORSUNUZ?'

Son olarak Kuzey ve Doğu Suriye’de Girê Spî’den 20 bin ton hububatın ithal edileceğine ilişkin haberler kamuoyuna yansımaya başladı. Öncelikle bunun 'ithalat', bir alışveriş olmadığının altını çizmek gerekiyor. Efrîn'de olduğu gibi Gire Spî’de de toprak sahiplerinin büyük bir kısmı bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Bu topraklara Erdoğan’ın öve öve bitiremediği yağmacı çeteler yerleştirildi ve demografik yapı bütünüyle değiştirildi. Basit bir soru soruyoruz: Kuzey ve Doğu Suriye’den kimin buğdayı, kim tarafından Türkiye’ye satılıyor, açıklayın! Ama biliyoruz ki, açıklayamayacaksınız. Çünkü, ortada yapılan bir ticaret, bir alışveriş yok. Olan şudur: Doğduğu büyüdüğü topraklardan silah zoruyla sürülen Kürtlerin alın terine, göz nuruna, rızkına el koyuyor, gasp ediyorsunuz. Bu açık bir savaş suçudur. Bu suçu ikinci kez işliyorsunuz. Tarihi istediğiniz gibi yazıyor, istediğiniz gibi çarpıtıyorsunuz ama hakikatin ışığını asla söndüremezsiniz. Sizlerden öncekilerin söndüremediği gibi…

'İKTİDARDAN ÇARE BEKLENMEZ'

2018 Ağustos’unda başlayan ekonomik kriz artık toplumsal bir krize dönüşmüş, bütün yıkıcı ve ölümcül etkilerini göstermeye başlamıştır. Sürekli olarak artan işsizlik ve yoksulluk, sıkça görülen intiharlarla yaşamı çekilmez kılan bir boyut kazandı. Ne acı ki, İstanbul Üniversitesi’nde bir öğrenci Sibel Ünli de intihar etti. İntihar etmeden önce “sadece bir liram kaldı” demişti. Daha önce de pek çok kez intihar vakaları yaşandı. İktidar önlem alacağına ‘cinayet’ demekle yetindi. Bir iktidar eğer ekonomik nedenlerden kaynaklanan intiharlara "cinayet" diyebiliyorsa, o iktidar büyük bir aymazlık ve duyarsızlık içindedir ve ipin ucunu çoktan kaçırmış demektir. O iktidardan çare beklemek nafiledir.

'DAYANIŞMAYI BÜYÜTMELİYİZ'

Bir noktanın altını çizmek yerinde olacaktır. Kesinlikle intihar siyaset malzemesi yapılamayacağı gibi savunulacak bir şey de değildir. Yaşamak ve yaşatmak bizim için esastır. Bunun için siyasi iktidarın politikalarından daha önce, iktidara yapılacak çağrılardan daha önce, yaşamın her alanında örgütlü mücadelenin yanı sıra kapitalizmin insanı insana yabancılaştıran, insanı insandan tecrit eden, yalnızlaştıran ve umutsuzluğa iten ilişki biçimleri karşısında dayanışma ağlarımızı büyütmeliyiz, yanımızdaki, çevremizdeki herkesle ilişki içinde olmalıyız. Ancak böyle örgütlülük alanını genişletebilir, dayanışma ağlarını güçlendirir ve yaşam bağlarını güçlendirebiliriz.

KADIN KATLİAMLARI

2016’da 329; 2017’de 409; 2018’de 440 ve 2019 yılında 470 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Oysa, AKP’nin iktidarda olduğu 2003 yılında bu sayı 83’tü. Görüldüğü gibi 16 yıldaki dehşet verici artış yüzde 471 civarında.
17 yıldır iktidarda olan AKP, hiçbir soruna kalıcı ve gerçekçi çözüm bulamadığı gibi kadın cinayetleri de katlanarak artmaya devam etti ve ne yazık ki artmaya devam ediyor."