Küresel sömürü kurumları - III

Kapitalist Modernite’nin ideolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel tahakkümünün sopası olan NATO, açık yapılarının yanı sıra gizli ve kirli örgütlenmeleriyle ulus devlet statükoculuğuna bekçilik yapıyor.

ABD, 2. Paylaşım Savaşı sonrasında Avrupa’yı bir biçimde denetim altında tutmadan merkezi hegemonik güç olamazdı. Avrupa ise savaşta uğradığı büyük ekonomik ve askeri tahribatı giderebilmek için zamana ihtiyaç duyuyordu. Avrupa ve dünya halklarının savaşın ağır yükünü itirazsız taşımaları için uydurulan ‘Komünizm Heyulası’na karşı uluslararası askeri bir örgütlenmenin başına ABD’yi oturtarak yeni yüklerden de kurtulmuş olacaklardı. ABD’nin Atlantik Duvarı projesi ile Avrupa devletlerinin istemleri çakışıyordu. NATO devletlerarası bu uzlaşmanın sonucunda doğdu. Batılı devletler, ABD’nin himaye ve üstünlüğünü, yani hegemonyasını kabul etmiş oldu.

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASI ÖRGÜTÜ (NATO)

Fransa ve İngiltere arasında 1947’de yapılan Dunkurque Antlaşması’nın imzalanması ile Brüksel Antlaşması’nın yolu açıldı. İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg arasında 17 Mart 1948’de ‘Brüksel Antlaşması’ imzalandı. Bu antlaşma, NATO’nun oluşumunun çekirdeğidir. Bu 5 devlet, herhangi bir saldırı karşısında güçlerini birleştirerek ortak hareket edeceklerdi. Bu birlikteliğe daha sonra 4 Nisan 1949’da Washington’da imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması’yla ABD, Danimarka, İtalya, İzlanda, Kanada, Norveç ve Portekiz’in katılımıyla devlet sayısı 12 oldu. Resmi anlamda 24 Ağustos 1949’da NATO’nun kuruluşu tamamlanarak ilan edidi. Daha sonra 1952’de Türkiye ve Yunanistan, 1955’te F. Almanya ve 1982’de ise İspanya katıldı. Üye devlet sayısı 16’ya ulaştı. Doğu Bloku’nun dağılıp Varşova Paktı’nın feshedilmesinden sonra değişik tarihlerde NATO’ya 12 devlet daha dahil oldu. Üye sayısı günümüzde 28’e ulaştı. 22 devlet, NATO’nun ‘Barış İçin Ortaklık’ girişiminde yer alırken 16 devlet ‘kurumlaşmış-diyalog’ programlarına dahildir.

NATO’nun resmi amaç ve stratejisine göre; ‘2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında SSCB’nin hem askeri gücünü dizginlemek hem de devrim ihracını engellemek, Avrupa’nın güvenliğini sağlamak, milliyetçi-militarist yapılanmaların önüne geçmek ve ekonomisi yakılıp yıkılmış Avrupa’nın savunma giderlerini azaltmak hedefiyle’ yola çıkılır. ABD’yi de bu oluşuma dahil ederek Batı dünyasının emperyalist hegemonyasını sürdürmek amacıyla kurulmuş siyasal ağırlığı olan, uluslararası askeri bir örgüttür. Ancak NATO hiçbir zaman güzel sözlerle, insani erekler ve değerlerle süslediği amaçlarını uygulamadı.

Öcalan, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü isimli son savunmasında, “NATO kurulduğunda, bu ordu da komünizmin sızmalarına karşı kuruldu. Çok az kimse bunun farkına vardı. Gizli ordu en çok İtalya, Yunanistan, Türkiye ve Almanya’da devrimcilere karşı harekete geçirildi” diyerek NATO’nun gerçek kuruluş amacının üye ulus-devletlerde ve dünya genelinde gelişen devrimci hareketlerin önünü almaya dönük olduğuna vurgu yaparak önemli bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyor. Ayrıca üye devletler başta olmak üzere ilişkilendiği, ulaşabildiği tüm ülkelerde militarizmi geliştirdi. Faşist askeri ve sivil darbeleri planladı ve uyguladı. Savunma giderlerinin fahiş derecede artışını sağlayarak, silah alımlarının çoğalmasını sağladı.

5 VE 6. MADDELER

NATO, toplam 14 maddeden oluşan bir antlaşmanın sonucunda kuruldu. Kurucu antlaşmanın 5. Maddesini kendisine kalkan yaparak birçok askeri işgal ve darbeler gerçekleştirme, anti devrimci ve anti reformcu tavırlar sergileme, ulusların içişlerine, jeo-stratejik konumlarına ve zenginlik kaynaklarına karışma, yaptığı tehdit, şantaj ve işlediği cinayetlere sözde meşruiyet zemini hazırlama gayretindedir. Gayriresmi faaliyetlerine yasallık kazandırmak istemektedir. Kirli ve karanlık işlerini gizleme çabasındadır.

5. Madde: “Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası’nın 51. maddesinde tanınan bireysel yada toplu ‘öz savunma’ hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleriyle birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere, gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldırı ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman bu önlemlere son verilecektir.”

6. Madde: 6. Maddenin hem dayanağı hem de konusu 5. Maddeyle bağlantılı olarak tamamen sömürgeci devletlerin sömürgelerinin ve üslerinin korunmasını sağlıyor. Madde genele ilişkin olmakla birlikte özellikle de Türkiye ve Kürdistan’ı direkt olarak ilgilendiriyor. Antlaşma metninde 6. madde şöyle belirtilir;

(1) Madde 5 açısından, taraflardan bir ya da daha çoğuna karşı silahlı saldırı, aşağıdakileri de kapsar: Tarafların Avrupa ya da Kuzey Amerika’daki topraklarına Fransa’nın Cezayir Bölgesine.

(2) Türkiye topraklarına veya taraflardan herhangi birinin egemenliği altında olan ve Yengeç Dönencesi’nin kuzeyinde yer alan adalara yapılan silahlı saldırı. Bu topraklarda ya da bu toprakların üzerindeki hava sahasında bulunan ya da antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte taraflardan herhangi birinin işgal kuvvetlerinin veya Akdeniz’de ya da Yengeç Dönencesi’nin kuzeyindeki Kuzey Atlantik bölgesinde bulunan tarafların herhangi birine ait kuvvetlere, gemilere ya da uçaklara yapılan silahlı saldırı…

HEMEN HEMEN HEPSİ SÖMÜRGECİ SAHİBİ

Kapitalist Modernite’nin militarist örgütü olan NATO’nun oluşumuna ilişkin ilk adım ‘Brüksel Antlaşması’ ile atıldı. Buna göre, bu 5 devlet, olası bir saldırı karşısında kuvvetlerini birleştirmeyi ve ortak davranmayı kabul ediyordu. Bu antlaşmanın sömürgeci karakteri belirgindir. ABD ve İngiltere başta olmak üzere hemen hemen tüm imzacı devletlerin sömürge sahibi devletler olması da antlaşmanın tam bir sömürgeci devletler topluluğunu oluşturduğu gerçeğidir.

NATO, anti demokratik, anti özgürlükçü, anti insan hakları ve anti toplumcu karaktere sahiptir. Sosyalizm ve komünizm düşmanlığı üzerinden şekillendirildi. Oluşumu itibariyle adeta ikiyüzlü madalyon gibidir. Görünen resmi yüzü ile görünmeyen gayriresmi yüzü var; illegal, yasadışı ve gizli…

NATO’NUN AÇIK/LEGAL YAPILANMASI

NATO, kimi temel yapılar oluşturarak kendisini kurumsallaştırdı, ancak resmiyeti olmayan fakat Quint Grubu olarak adlandırılan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya’dan müteşekkil 5 devletin rolü belirleyicidir. Bunlar gayri resmi olarak bir araya gelip ihtiyaç duyulan konular üzerinde tartışma yürüterek bir anlaşmaya varırlar. Daha sonra bunlar, NATO Konseyi’nin, zirvesinin toplantı kararları haline gelir. Bu 5 devlet, adeta gizli konsey durumundadır. Bunlar NATO’nun adı konulmamış ağabeyleridir.

* NATO Genel Sekreteri: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün en yetkili çalışanı olarak görev yapar. İttifakın çalışmalarını koordine edip Kuzey Atlantik Konseyi’nin toplantılarına başkanlık eder.

* Kuzey Atlantik Konseyi: 28 üye devletin daimi temsilcilerinin katılımıyla oluşmuş yapıdır. Kurumun en etkili yönetim ve karar yetkisi bulunan idari organdır. Kuzey Atlantik Antlaşması ve sonrasında yapılmış sözleşmeler doğrultusunda kararlar alır. Konsey, haftada bir kez toplanır. Zaman zaman toplantılarına üyelerin üst makamlarının katıldığı daha üst düzey toplantılar gerçekleştirilir. Bu toplantılara zirve adı verilir.

* NATO Zirvesi: NATO üyesi devletlerin dışişleri, savunma bakanları ile devlet ve hükümet başkanlarının, ittifakın etkinlikleri ile ilgili kararlar almak için periyodik olarak bir araya geldikleri toplantısıdır. NATO’nun politikaları ile ilgili önemli kararlar genellikle bu toplantılarda alınıyor.

* NATO Parlamenter Asamblesi (NATO-PA): NATO’ya üye devletlerden 158 parlamenter, 1955’te Paris’te toplandı. NATO Parlamenterler Konferansı’nı kurdular. 1966’da kurumun adı Kuzey Atlantik Asamblesi olarak değiştirildi. 1999’da ise örgütün adı tekrardan değiştirilerek NATO Parlamenter Asamblesi yapıldı. NATO üyesi devletlerin daimi temsilcilerinden oluşur. Yıllık oturumlarla bir araya gelirler. NATO Konseyi’nin güvenlik politikalarını tartışır, geniş stratejik hedefler belirler. NATO üyelerinin yasa koyucularından ve 13 yedek üyeden oluşur. Asamble, NATO’nun siyasi bütünleşme kuruluşudur ve NATO Konseyi’nin siyasi gündemini oluşturur. NATO eksenindeki üye ülkelerin faaliyetlerine hız ve yön belirler.

* NATO Askeri Komite Başkanlığı: NATO’nun bütün askeri operasyonları Komite Başkanı tarafından yönetilir. Kısaca NATO Komutanlığı da deniliyor. Bünyesinde iki stratejik birlik var. Bunlar başkanın sorumluluğunu paylaşan komutanlıklardır.

- Müttefik Dönüşüm Komutanlığı (ACT); NATO bünyesindeki dönüşümü ve eğitiminden sorumludur.

- Müttefik Harekat Komutanlığı (ACO); NATO’nun dünya genelinde yaptığı her türlü operasyondan mesuldür.

Birlikler, stratejik komutanlarca yönetilir. Komuta alanlarıyla ilgili tüm askeri işlerin faaliyet ve idaresinden, NATO Askeri Komitesi’ne karşı sorumludurlar. NATO Askeri Komite Başkanlığı da bazen NATO Konseyi gibi üst düzey toplantılar düzenler. Bu toplantılara üye devletlerin Genelkurmay Başkanları katılıyor.

NATO’NUN GİZLİ/İLLEGAL YAPILANMASI

NATO’nun bilinen en temel örgütleme faaliyeti ise 1950’li yıllarda İtalya’da başlayarak üye ülkelerde yasadışı olarak gizlilik temelinde Özel Harp Daireleri kurmasıdır. ‘Gladio’ adı ile anılan bu birimler, ülkelerdeki devrimci, demokratik, sol ve sosyalist hareketler başta olmak üzere her tür muhalefete karşı bir önlem olarak oluşturuldu. Bu birimler, aynı zamanda kökleri yüzlerce yıl geçmişe uzanan derin devlet kavramının çeşitlenerek ortaya çıkmasında ve genelleşmesinde büyük rol oynadı ve günümüzde de devam ediyor.

Dünya halklarının başına bela olan sayısız işgal, talan, askeri faşist darbe, toplu katliam, adam kaçırma, uyuşturucu kaçakçılığı, kadın ticareti, yargısız infaz ve silah tacirliği gibi insanlık suçlarının faili olan Gizli NATO’dur. Bu Gizli NATO, Stay-Behind adıyla biliniyor

STAY-BEHIND

Stay-Behind, İngilizce ‘geride kal, geride bekle, geride dur’ anlamındadır. NATO’ya üye devletlerde gelişecek demokratik, özgürlükçü sol hareketler ile sosyalist, komünist parti ve devrim örgütlerine karşı oluşturulan yasa dışı askeri organizasyondur. Toplumsal muhalefete, direniş odaklarına, devrimci ve reformcu dinamiklere karşı konumlandırıldı.

Soğuk Savaş döneminde SSCB’nin olası bir müdahale veya işgal girişimine ve hatta ihtimaline karşı oluşturulan bu gizli, yasa dışı örgütlemeyle siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel hayata yön verilmeye çalışıldı. Özellikle politik arenayı şekillendirmek için örgütlenerek, hükümetler, siyasi partiler ve sosyal yapılar üzerinde etkili oldu.

Stay-Behind, militarist bir örgütleme ve organizasyondur. Bir ülkede gelişecek devrim hareketine veya başka bir ülke tarafından işgal edilme tehlikesine karşı sözde kendi topraklarında gizli örgütlenmeler ve planlamalar yapar. Eğer devrim ve işgal gerçekleşirse yapılan hazırlıklar karşı devrim veya yerel direnişin başlangıcı için kullanılır. Bu temelde devrimin içten ve düşman cephesinin ise geriden çöküşünü gerçekleştirmek için ajan ve casusluk faaliyetleriyle birlikte sızma hareketleri yürütür. Suikast, sabotaj, kundaklama vb. eylemler yapar. Özel savaş yöntemlerinin tümünü uygular. Özellikle psikolojik savaşa ağırlık verir. Manevi ve moral değerler anlamında çöküşü sağlamaya çalışır. Ayrıca küçük çaplı operasyonlardan tutalım, toplu saldırılara kadar çeşitli eylem ve etkinliklere yer verir. Bunların bütünü Stay Behind bünyesinde planlanır. Hazırlıkları tamamlanır. Organize olmuş hale getirilir. Bir koordineyle atak yapabilecek derecede canlı ve sıcak tutulur. Her an adeta düğmeye basılacak, harekete geçilecek şekilde alarma hazır olunur. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında birçok devlet kendisini ve ülkesini buna göre planladı. İngiltere’de daha önceleri oluşturulan Auxiliary Units ile Almanya’daki Werwolf örgütlemeleri benzer planlamaları organize etti.

Soğuk Savaş döneminde NATO-CIA-MI6-MOSSAD birlikteliği birçok Avrupa ülkesindeki ordu, polis ve toplum bünyesinde Stay-Behind örgütlemesi ve organize kuvvetler oluşturdu. Bu militarist ve sivil güçler, herhangi bir Varşova Paktı ülkesinin başka bir ülkeye müdahalesi ve işgali durumunda ya da o ülkedeki sosyalist, komünist partilerin devrim veya demokratik seçimler yoluyla yönetime gelmesi durumunda planlamalar çerçevesinde aktifleşecekti. Bu militarist kontra yapıların kullanabilmesi için uygun şekilde saklanmış çeşitli gizli silah ve mühimmat depolarıyla sığınaklar Almanya, Avusturya, İtalya ve Hollanda gibi devletlerde ve diğer birçok ülkede açığa çıktı.

DEŞİFRE OLAN GLADIO

Bunlardan en çok bilineni ise İtalya’da deşifre olan Gladio’dur. 24 Ekim 1991’de dönemin başbakanı olan Giulio Andreotti, örgüt yapılanmasını iç ve dış kamuoyuna açıkladı. Zamanın savcılarınca birçok faaliyetleri, soruşturmalar sonucu teşhir edildi. İşledikleri cinayetler, yaptıkları suikastlar, yarattıkları terör ortamı vb. uygulamaları belgelerle açığa çıkarıldı.

Bu tür yasa dışı organizasyonlar, kendilerini ülkenin sahibi ve koruyucusu sanıp illegal etkinlikleri, gizli ve karanlık faaliyetleri, her türden kirli ve pis işleri gerçekleştirmekte tereddüt etmedi. Özellikle gerginlik stratejisi uygulayarak, halklar üzerinde süreklilik halinde bir baskı kurdular. Çevre ülkeleri saldırgan ve işgalci güçler olarak tanımlayıp, tehdit algısı oluşturdular. Böylece toplumun tüm kesimlerini manipüle ederek, devletin, iktidarın etrafında kenetlenmelerini sağladılar. Bu taraftan devrimci-demokratik, sosyalist-komünist hareketlerin oluşumunu engellerken, diğer taraftan toplumun bu yapılarla buluşmalarını ve eylemliliklerini baltalamış oldular. Ülkenin siyasetini ve yönetim erkini yönlendirdiler. Hatta kimi yerlerde iç ve dış politikada aktif yer alarak, yürütücü güç oldular. İhtiyaç duyduklarında çeşitli sivil ve askeri darbeler gerçekleştirdiler.

TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Yunanistan’da görüldüğü gibi askeri darbeler gerçekleştirip aşırı sağ cunta hükümetleri oluşturdular. Türkiye’de ise 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle başlayıp 12 Mart 1971 askeri muhtırasıyla yol alan ve Milliyetçi Cephe hükümetleriyle devam eden bir silsile yaratıldı. Ardından 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle zirve yaparak, 28 Şubat 1997 post-modern darbeyle de darbeler sürecini yeni bir aşamaya taşıdı. Günümüzde ise sivil maskeli darbelerle 2000’lere giriş yaparak, sonunda darbeleri sivil yaşamın rutini haline getiren bir döneme giriş yapıldı. Göreceli olağan haller tamamen ortadan kaldırılarak, sosyal yapılar tasfiye edilip toplumsal öz dinamikler köreltilmek isteniyor.

NATO Antlaşması’na göre taraflardan birine ya da birkaçına yapılacak bir saldırı, üye devletlerin tümüne yapılmış sayılacaktır. Buradan önemle üzerinde durulması gereken nokta, kuruluşundan beri üye devletlerin hiçbirinin saldırıya uğramamasıdır. Üye devletler, tek başlarına ya da ittifak halinde birçok ülkeye saldırdı; işgal edip yağmaladı, cinayet, işkence ve katliamlarla zorla göç gerçekleştirdi.

DOĞU BLOKU DAĞILDIĞI HALDE

Başta SSCB olmak üzere Reel Sosyalist Blok’un 1990’lara gelindiğinde dağılması, aynı zamanda Varşova Paktı’nın da ortadan kalkmasını getirdi. ABD önderliğindeki yeni dünya düzeni çemberinde dönen ama dışında olduğunu sanan kimi reformist ve liberal sesler, NATO’nun işlevinin sona erdiği düşüncesini dile getirdi. Realite ise çok farklıydı. Ocak-Şubat 1991 Körfez Savaşı’yla başlangıç yaparak, Yugoslavya’nın dağılması (1992-1996), Afganistan ve Irak işgalleri vb. birçok mizansenlerle kendisini işlevsel kıldı. Bu çatışma ve savaşlarla beraber varlığına anlam kazandırma, kendisini dünya düzeni için vazgeçilmez gösterme çabaları göreceli de olsa sonuç verdi. NATO’nun gerekliliği düşüncesini baskın hale getirdi.

Burada asıl amaç muhalif odakları yok ederek toplumu alternatifsiz bırakıp Kapitalist Modernite hegemonyasını ilelebet kalıcı kılmaktır. Net olarak görülen o ki; NATO, evrensel sermaye ve iktidar odaklarının tartışılmaz ve olmazsa olmaz militarist yapılanmasıdır.

NATO VE PKK

PKK’nin 15 Ağustos 1984 atılımının hemen ardından yapılan bir NATO Askeri Komite toplantısında, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin yalnızca Türkiye için değil, tüm Batı değerleri (!) açısından ciddi bir tehlike olduğu ileri sürüldü. Bundan hareketle NATO’nun PKK’ye karşı verilen mücadelenin koordinatörlüğünü üstlenmesi gerektiği kararına varıldı. Avrupa düzeyinde Almanya öncülüğünde PKK’yi terörize etme çabaları ünlü Düsseldorf Davası, İsveç Başbakanı Olof Palme’nin katledilişi, Öcalan’ın uluslararası bir komployla 9 Ekim 1998’de Şam’da başlayıp 15 Şubat 1999’da Kenya’da neticelenen bir plan çerçevesinde korsanca kaçırılıp Türk devletine teslim edilmesi, PKK kurucularından Sakine Cansız ve arkadaşlarının Paris’te vahşice katledilmesi ve günümüzde devam eden Rojavayê Kurdistan’ı işgal planı vb. daha sayısı binleri aşan cinayet, katliam, baskı, talan ve zulüm örneği ile Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı NATO-Gladio’su kirli faaliyetlerine devam ediyor.

Günümüzde içi boş veya boşaltılmış olan ulus devletin kendisi, onun bölgesel ve küresel birlikleri ve özellikle BM yerine, üstün sorun çözümleyici özelliğiyle yeni demokratik ulusların hızla inşa edilmesi, demokratik ulusun sadece tekil ulus devletin yerini alması veya dönüşümü olarak görülmemesi, bölgesel ve küresel modellerinin de iç içe geliştirilmesi küresel finans kapital krizinden çıkışın en doğru, ahlaki ve politik yoludur.

Bitti…