Kürkçü: İlerleme Raporu hafif kaldı

HDP Milletvekili Kürkçü, AK'nin İlerleme Raporunun, Türkiye-Avrupa ilişkilerine yeni olumlu bir istikamet kazandırmadığını, gerçek durum karşısında hafif kaldığını söyledi.

Türkiye ve Avrupa Birliği ister zımnen imtiyazlı ortaklık konusunda anlaşmış olsunlar, ister anlaşmasınlar Maastricht Avrupası'ndan çok Kopenhag Avrupası'na itibar ettiklerinin altını çizen HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, "Bu ilerleme raporu aslında bir bakıma muhalefetin bugüne kadar ortaya koyduğu bütün iddiaları kayıt altına alarak Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’dan ibaret olmadığını belirlemek konusunda olumlu bir iş görüyor. Fakat öte yandan aslında ulusal hükümetlerle Tayyip Erdoğan rejiminin yaptığı tüm anlaşmaları da yedeğine alarak aslında ortaklık perspektifinin kaybolmuş olduğuna dair Avrupa Parlamentosu raporunu da çöpe atıyor" dedi.

HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında Avrupa Komisyonu'nun Türkiye İlerleme Raporu'na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kürkçü, İlerleme Raporunun, Avrupa Parlamentosu'nun geçtiğimiz Temmuz’da yayınlanan Türkiye ile üyelik müzakerelerinin dondurulmasını, askıya alınmasını talep eden raporunun, Komisyon tarafından redakte edilmiş, yumuşatılmış, tevil edilmiş bir hali olduğunu belirterek, "O açıdan baktığınızda zaten Dışişleri Bakanlığının sadece bir yazılı reaksiyonla yetinmesini ve bu yazılı reaksiyonun daha çok sitemkarane bir reaksiyon olmasına bakacak olursak, bunun en sert rapor olmadığını söyleyebiliriz. Bu rapor Avrupa Birliği tarafından kaleme alınmış olabilir, Avrupa Komisyonu tarafından; ancak aslında raporu Tayyip Erdoğan rejimi Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı ile Türkiye Hükümeti ve kurulu düzeni hep birlikte yazdılar. OHAL ilan edildiğinden bu yana olan bitenin dökümünü yapan rapor ya da raporun olan bitenin dökümüne ilişkin bölümünde, hükümetin itiraz edeceği, yalan olduğunu söyleyeceği, doğru olmadığını söyleyeceği hiçbir şey yok" şeklinde konuştu.

TÜRK TARAFININ TAVRI SİYASİ OBURLUK

Aslında Türkiye’nin sadece Avrupa Birliği üyeliği, müzakereler, bununla ilgili yükümlülükler faslı bakımından değil Birleşmiş Milletler (BM) ile olan hukuku bakımından da son derece sıkıntı verici bir durumda olduğunu kaydeden Kürkçü, Türkiye’nin OHAL ilanından bu yana hala askıya almış olduğu haklar listesini hatırlattı:

* Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 9’uncu maddesi, Özgürlük ve Güvenlik Hakkı 10’uncu maddesi, tutsakların, cezaevlerindekilerin hakları yani Tutuklu ve Hükümlü hakları,

* Madde 12 Seyahat Özgürlüğü Hakkı,

* Madde 13 Yabancıların Sınır Dışı Edilmelerine Karşı Usulü Güvenceler,

* Madde 14 Adil Yargılanma Hakkı,

* Madde 17 Mahremiyet Hakkı,

* Madde 19 İfade Özgürlüğü Hakkı,

* Madde 21 Toplanma Özgürlüğü,

* Madde 22 Örgütlenme Özgürlüğü,

* Madde 25 Siyasi Haklar,

* Madde 26 Hukuk Önünde Eşitlik,

* Madde 27 Azınlıkların Korunması.

Kürkçü, bütün bu hakların askıda olduğu bir ülkenin kendisinin, Avrupa Birliği ya da herhangi bir medeni uluslararası kurum bakımından eşit haklı muamele görme arzusunun, aslında bir siyasi oburluktan ibaret olabileceğini vurguladı.

TOPLUMUN YARIDAN FAZLASI

Türk hükümetinin, ya OHAL'i kaldırarak bütün bu tartışmalara girebileceğini ya da aslında bütün söylenenlerin mügalatadan ibaret kalacağını kaydeden Kürkçü, "Kaldı ki Avrupa Birliği İlerleme Raporunda ifade edilen gerçeklerin hepsi Türkiye’de muhalefet tarafından AKP'ye ait olmayan, siyasi ortaklığına dahil olmayan herkes tarafından ifade edilmektedir. Yani Türkiye’nin yarıdan fazlası aslında bu raporda ifade edilen gerçekleri talep olarak, yakınma olarak, özgürlük hakkı ifadesi olarak talep etmektedir" şeklinde konuştu.

BUNLARIN HANGİSİ YALAN?

HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, rapordaki kısıtlamalara değinilen bölümlerden örnekler vererek, hangisinin yalan olduğunu sordu.

* İfade özgürlüğü kısıtlanmadı mı?

* OHAL tedbirlerinden hukuksuz bir şekilde etkilenenler için etkili bir başvuru mekanizması oluşturuldu mu?

* 150 bin kişi gözaltına alınmadı mı, 78 bin kişi tutuklanmadı mı?

* 110 bin kamu çalışanı görevden alınmadı mı?

* Saydam denetim mekanizmaları var mı?

* Yürütmeden mahkeme kararlarını etkileyen açıklamalar geldiği ve bunun sonucunda Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkemeler tarafından uygulanmadığı örnekler olmadı mı?

* OHAL'in tam da bu rapor açıklandığı gün bir dönem daha uzatılması için karar alınmadı mı?

* Referandumda hile yapılmadı mı?

* Referandumda hile yapıldığını bizzat Yüksek Seçim Kurulu ilan etti. “Hile meşrudur” dedi ve şimdi bu meşru denilen hile kanun haline geldi, kanuna karşı kanun, kanun içeren kanun çıkartılmadı mı? Bu kanun şöyle demiyor mu?

* Referandumla ilgili olarak iki büyük uluslararası hak kuruluşunun; Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının yayınladıkları raporlar esasen kendine saygısı olan bir hükümeti yerin dibine sokacak raporlardı. Her şeyden önce referanduma konu olan tartışmanın bir tarafı devletin bütün gücüyle desteklenirken öbür tarafının devletin bütün şiddetiyle ezildiğine dair son derece açık bulgular ve belgeler ortaya konmadı mı?

* Parlamentonun gücünün ve fonksiyonunun, yeni referandumdan çıkan anayasa değişiklikleriyle kısıtlandığı yalan mı?

* Şu an Tayyip Erdoğan fiilen ve seçimden itibaren eğer bir seçimle daha öne alınmazsa hukuken yasa çıkartma hakkına, bütçeyi hazırlama hakkına, Türkiye’nin iç ve dış siyasetini tayin hakkına, üniversitelere rektör, mahkemelere yargıç atamaya, doğrudan doğruya yetkili olmayacak mı?

Bütün bunlar bir tür sultanlık ihtirası değil mi?

* Bütün bunlar Avrupa Konseyinin ve dolayısıyla Avrupa Birliğinin en önem verdiği anayasal danışma kurulu olan Venedik Komisyonunun tavsiyelerine hiç kulak asmadan, hiç aldırmadan gerçekleştirilmedi mi?

* KHK'lerle Cumhurbaşkanı'nın olağanüstü bir yürütme yetkisi kazandığı yalan mı?

* Askeri ve istihbarat servislerinin parlamentoya hesap verme zorunluluğu yeterli değil hatta sıfır olduğu gerçek değil mi?

* Barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüm için gereken saygın bir siyasi süreç konusunda, Kürtlerin yaşadığı illerde ve Kürt sorununun bir bütün olarak genelinde bir gelişme olmadığı yalan mı?

* Tam tersine her şeyin daha kötüye gittiği, günlük hayatta kullanıldığı haliyle Kürtçenin baskı altına alındığı, Kürtlüğün baskı altına alındığı, Kürt olmanın zemmedildiği, bütün bunlardan ötürü insanların ayrımcılığa tabi tutulduğu, işlerinden çıkartıldığı, Türkiye’nin batı illerine, Karadeniz il ve ilçelerine giden çalışanların linç tehdidi altında yaşadıkları ve çalıştıkları yerleri terk etmeye zorlandıkları ve bütün bu fiillerin, linç hukukunun cezasız kaldığı yalan mı?

* KHK'lerle insan haklarının ve temel hakların altının oyulduğu yalan mı?

* Yolsuzlukla mücadelede herhangi bir ilerleme sağlanmadığı yalan mı?

* Yolsuzluğun kendisinin kanun haline geldiği, hukuk haline geldiği bir ülkede yaşadığımız yalan mı?

* Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile ikili ilişkilerinin normalleştirilmesinde herhangi bir ilerleme olmadığı yalan mı?

* Avrupa Birliği üyesi ülkelerle, ülkelerin bazılarıyla ikili ilişkiler saldırgan ve kabul edilemez retorikleri de kapsayan bir şekilde gerilemedi mi?

AB ÇOK FAZLA ANLAYIŞ GÖSTERİYOR

Şimdi Türkiye’yi yönetenlerin, Dışişleri Bakanlığının “biz haklıyız, Avrupa Birliği bizi anlayışla karşılasın bizi anlamazdan geliyor” dediğine işaret eden Kürkçü, "Doğrusu bu koşullar altında çok fazla anlayış gösterildiğini ve Avrupa Komisyonunun, Avrupa Parlamentosunun aslında Türkiye’yi yönetenlere bir uzlaşma teklif ettiğini anlıyorum" dedi.

UZLAŞMANIN BİÇİMLENMESİ

Kürkçü, bu uzlaşmanın aşağı yukarı şu şekilde biçimlendiğini anlattı: "Türkiye ile Avrupa Birliği’nin merkezi güçleri aslında sürüncemeli bir ortaklık tartışmasının yanı sıra imtiyazlı ortaklığın fiilen gerçekleşmesi yönünde adımlar atıyorlar. Türkiye’nin özellikle bu raporda övüldüğü noktalara bakacak olursak aslında Maastricht Kriterleri tarafından karşılanan pek çok yönde ilerleme olduğu yani işleyen bir piyasa ekonomisi, işleyen bir finansal rejim, artan istihdam, artan büyüme gibi tespitler, kimi eleştirilerle birlikte Türkiye’nin lehine bir unsur olarak ortaya konuyor."

GÖÇ ANLAŞMASI NİYE ÖVÜLÜYOR?

İkincisi, en önemli diğer konunun Göç Anlaşmalarının göklere çıkartılması olduğunu belirten Kürkçü, şöyle devam etti: "Oysa gerek Avrupa Parlamentosu gerekse Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde Türkiye ile Avrupa arasında imzalanan Göç Anlaşmalarının esasen Türkiye’nin güvenli bir üçüncü ülke statüsüne sahip olmadığı için insan hakları, göçmen hakları, göçmenlik statüsüne aykırı iken bunların göğe çıkartılması şunu gösteriyor; Türkiye Ortadoğu’dan, Suriye’den ve diğer Arap ülkelerinden Avrupa’ya doğru göçün karşısında etik dışı bir kale oluşturması nedeniyle ödüllendiriliyor."

ALMANYA İLE ANLAŞMANIN PÜF NOKTASI

Türkiye’nin özellikle Almanya ile yaptığı göç anlaşmasını hatırlatan kürkçü, püf noktasına dikkat çekti: "Vasıfsız her Suriyeli göçmene karşılık Türkiye, vasıflı bir göçmenin onunla yer değiştirecek şekilde Almanya’ya göçüne kapı açacaktır. Bunun karşılığında da 3 milyar dolar alacaktır. Özetle Almanya’ya topraklarından, yaşadıkları yerden kopartılmış vasıflı emekçilerin, mühendislerin, mimarların, doktorların ve diğer Alman ekonomisinin gereksindiği vasıflı işgücünün göçebilmesi için oraya daha önce göçmüş 'kaçak yollardan' girmiş kişilerin Türkiye’ye iadesi üzerine yapılmış bir anlaşmadır. Bunun esasen bir esir takasından başka bir anlamı var mıdır? Bütün övülen ilişki aslında değerli esirlerin değersiz esirlerle takas edilmesidir. O yüzden Türkiye ile Avrupa Komisyonu arasında son derece sıkıntılı bir başka sürecin başlamış olduğunu görüyoruz."

ERKEN SEÇİM AÇIKLANMASI TESADÜF DEĞİL

Türkiye ve Avrupa Birliği ister zımnen imtiyazlı ortaklık konusunda anlaşmış olsunlar, ister anlaşmasınlar Maastricht Avrupası'ndan çok Kopenhag Avrupası'na itibar ettiklerinin altını çizen HDP'li Kürkçü, şöyle sürdürdü: "Bu ilerleme raporu aslında bir bakıma muhalefetin bugüne kadar ortaya koyduğu bütün iddiaları kayıt altına alarak Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’dan ibaret olmadığını belirlemek konusunda olumlu bir iş görüyor. Fakat öte yandan aslında ulusal hükümetlerle Tayyip Erdoğan rejiminin yaptığı tüm anlaşmaları da yedeğine alarak aslında ortaklık perspektifinin kaybolmuş olduğuna dair Avrupa Parlamentosu raporunu da çöpe atıyor. Bu çerçevede bugüne kadar Türkiye neden bu eleştirilerin gereğini yapmadıysa, halkların haklarını teslim etmediyse, yönetim neden OHAL'i fütursuzca sürdürmeye devam ediyorsa aynı şeyleri bütün bu uzlaşma parodisinin arkasından da yapmaya devam edecek. O yüzdendir pes perdeden itiraz edilmesi. Aslında belki de Devlet Bahçeli'nin erken seçim talebinin, tam da bu raporun yayınlanacağı gün ortaya atması da aslında bu rapordan doğabilecek bütün tartışmaların erken seçim tartışması altında ezilmesine hizmet etmek içindir."

DAĞ FARE DOĞURDU

Sonuç olarak Avrupa Komisyonu raporunun ‘dağ fare doğurdu’ şeklinde yorumlanabilecek bir sonuç yarattığını ifade eden HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, şunları söyledi: "Bununla birlikte Türkiye’nin üyelik perspektifi, hakikaten üye olup olmamasının, Türkiye’nin Avrupa Birliğinin eşit haklı bir üyesi haline gelip gelmemesinin ya da bunun vadesinin ötesinde Türkiye’ye bir uygarlık perspektifi kazandırması açısından önemli. Yani halkların eşitliği Kürt meselesinin adil, demokratik, öz yönetimci bir tarzda çözümü, insan haklarının en yüksek standartlarda gerçekleşmesi bakımından Türkiye’ye bir çıpa sağladığı için önemliydi. Öyle görünüyor ki gerek Avrupa’yı yönetenler gerek Türkiye’yi yönetenler bu çıpanın Türkiye- Avrupa arasındaki en uzak noktaya yerleştirilmesi konusunda zımni bir görüş birliği içerisindeler."

MÜCADELE DEVAM EDECEĞİZ

Türkiye’nin bu çıpayı sürükleyerek, kendisini despotik rejimler ailesi içerisine atmasının kolaylaştırıldığı, bunun önünün açıldığı bir süreç olarak görüp buna karşı mücadele edeceklerini vurgulayan Kürkçü, açıklamasını şöyle tamamladı: "Türkiye istediği kadar Macron’dan uçak satın alarak, Merkel’den tank satın alarak ilişkileri dengelediğini düşünsün, biz o uçakları ve tankları imal eden o fabrikalarda çalışan işçilerin talep ettikleri sosyal Avrupa zeminine doğru Türkiye’nin, Türkiye halklarının, Türkiyeli emekçilerinin taşınması için elimizden gelenden fazlasını yapacağız. Bu raporun, Türkiye Avrupa ilişkilerine yeni olumlu bir istikamet kazandırmadığını ve Türkiye’de yaşayan ve mücadele eden halkların kendi özgürlüklerini ancak kendi çabalarıyla kazanmalarının onların geleceğini aydınlatabileceği yolundaki temel ilkeyi bir kere daha ufkumuzda parlattığını söyleyebilirim."