‘Kürtçeyi beraber sahiplenirsek geliştirebiliriz’

2017’de kurulan Kürt Araştırmaları Derneği, Kürtçe eğitimlerine devam ederken bir yandan da dil ve tarih üzerine bilimsel araştırmalarını sürdürüyor. Dernek tüm bunlara katılım için halka sahiplenme çağrısı yapıyor.

Kurucuları arasından Musa Anter, Feqî Hüseyin Sağnıç, İsmail Beşikçi, Abdurrahman Dürre, İbrahim Gürbüz, Cemşîd Bender, Süleyman İnanoğlu ve Yaşar Kaya’nın olduğu; 18 Nisan 1992 yılında İstanbul'da kurulan, ilk Kürt kurumlarından Enstîtuya Kurdî ya Stembol'un (İstanbul Kürt Enstitüsü) kapısına 2016’nın Aralık ayında mühür vuruldu.

İstanbul Kürt Enstitüsü’nün OHAL kapsamında KHK ile kapatılmasından bir süre sonra Mart 2017’de Kürt dili açısından oluşan bu boşluğun giderilmesi amacıyla Komeleya Lêkolînên Kurdî (Kürt Araştırmaları Derneği) kuruldu. 2017’den bu yana Kürt dilini, kültürünü, edebiyatını araştıran ve İstanbul Kürt Enstitüsü’nün ardından devam etmeye çalışan derneğin neler yaptığını; Kürt dili açısından önemini ve gerekliliğini yönetim kurulu üyeleri Sîpan Haco ve Eyyüp Subaşı ile konuştuk.

ENSTİTÜ’NÜN BOŞLUĞUNU DOLDURMAYA ÇALIŞTIK

Sîpan Haco öncelikle 1992’de kurulan ve o günden bu yana Kürt dili, tarihi üzerine araştırmalar yapan; ama 2016’da KHK ile kapatılan İstanbul Kürt Enstitüsü’nü hatırlatıyor ve Kürtçe Araştırmaları Derneği’nin Enstitü’nün yarım bıraktırılan işini bir nevi tamamlama misyonu üstendiğini belirtiyor: “92’den bu yana edebiyat, dil ve tarih alanında ciddi bir çalışma ile altyapı vardı İstanbul’da. Kapatmadan sonra elbette bir boşluk oluştu, bunu da bir şekilde kapatmak istedik ve bu vesileyle Kürt Araştırmaları Derneği’ni kurma girişimimiz oldu. 2017 Mart ayında resmi olarak derneğimizi kurduk. O günden bu zamana kadar da çalışmalarımıza devam ediyoruz.”

Haco genellikle Kürtçe eğitim ve materyal çıkarma; Kürt tarihi, edebiyatının hem sözlü hem yazılı eserleri üzerine bu alanlarda bilimsel araştırmalar yürüttüklerini kaydediyor. Bu anlamda 1997’den beri ilk olarak İstanbul Kürt Enstitüsü bünyesinde çıkan Zend Dergisi’nin yayın hayatına devam etmesini örnek gösteriyor. Zend Dergisi’nin dil üzerine bilimsel araştırmalardan tarihe, müzikten felsefeye ve gramere kadar birçok alanda araştırma, yazı barındırdığının da altını çiziyor.

SORANÎ LEHÇESİNDE ATÖLYE

Haco, Kürt Araştırmaları Derneği’ndeki eğitimlerin ise 1 yılda 3 dönem şeklinde olduğunu ifade ederek şunları söylüyor: “Eğitimlerimiz ilkbahar, yaz ve sonbahar dönemleri olarak her dönem 3 ay sürüyor. Bu eğitimlerde birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve mamostelik dediğimiz 5 kur var. Birinci kur hiç Kürtçe bilmeyenler için, başlangıç seviyesi. İkinci kur da Kürtçeyi biraz bilip ama okuma yazmayı geliştirmek isteyenler için bir başlangıç seviyesi. Bunları geçenler zaten sırasıyla diğer kurlara devam ediyor. Her yıl ortalama 200-300 kişi oluyor. Geçen yıl 200’e yakındı kursa katılım sayısı. Ama biraz da süreçle alakalı katılım az bu aralar. Ağırlıklı olarak Kürtçenin iki lehçesinde yani yaygın olarak Türkiye’de konuşulan Kurmancî ve Zazakî (Kırmanckî) dil atölyelerimiz var. Buralarda en üst seviyeye kadar eğitimlerimiz oluyor. Bir de ilk kez Soranî lehçesinde atölyelerimiz oldu. Eğitimlerimizde de elbette İstanbul Kürt Enstitüsü’nün mirasını aldık. Onların geliştirdiği ve zamanında devlet okullarında Kürtçe seçmeli derslerde bile referans olarak gösterilen materyalleri kullanıyoruz.”

HALKIN VE DİLİN STATÜSÜ OLMALI

Sîpan Haco, dilin gelişimi ya da eğitimi konusunda sadece bu tarz kurumların tek başına yeterli olmadığını vurguluyor: “Genel olarak bir halkın diliyle edebiyatını, tarihini ya da bilimsel araştırmalarını yapması için sağlam bir temele ihtiyaç var. Öncelikle o halkın ve dilin bir statüsünün olması gerekiyor. Anadil öncelikli şart. Bunlar olursa ancak o dil asimilasyon ya da yok olma tehlikesinden kurtulabilir. Türkiye’de bu şartlar yok. Sadece dil kurumları vs. var. Bu alanlarda çalışma yapan arkadaşların fedakârlıkları ve emekleriyle Kürtçeyi ilerletme ve geliştirme çabası var. Ama bunlar yeterli mi değil elbette. Özellikle siyasi alanda çok ciddi eksiklikler var. Dil alanında siyasi yapıların hiçbir projesi yok, hiçbir çalışma yürütülmüyor maalesef. Bu yük sadece dil kurumlarını üzerine kalıyor. Bunun da aşılması gerekiyor. Tüm Kürt kurumlarının bu anlamda ciddi görevler almaları, çalışma yapması, proje sunması gerekiyor. Bu anlamda bize katkı sunmaları lazım.”

Haco OHAL ile birlikte dil üzerine araştırma ve faaliyet yürüten kurumun kapatılmasının Kürtçe dili üzerinde olumsuz anlamda etki bıraktığını dile getirirken yeni açılan kurslara da değiniyor: “OHAL’in kalkmasıyla yeni dil kursları açılmaya başladı; İzmir, Van, Batman, Diyarbakır ilkler arasında. Umarım diğer yerlerde de açılır eskisi gibi. Geniş alanlar ve imkânlar olmasa da sadece eğitim alanında değil elbette bilimsel araştırmalar için de önemli çalışmalar bunlar.”

DİLİN HER ALANA GİRMESİ GEREKLİ

Eyyüp Subaşı ise Kürtçenin gelişimine genel bir perspektifte bakılması gerektiğini vurguluyor. Şubaşı, kursların ya da yazınsal materyallerin önemini vurgularken o da Haco gibi bunların tek başına yeterli olmayacağının altını çiziyor: “Şöyle bir şey var ki bir dilin gelişmesi için 10 tane ya da 20 tane derginin çıkması tek başına etkili olmuyor. Dilin öncelikle eğitim dili olması gerekiyor. Okullarının ve Üniversitelerinin olması lazım. Çünkü bizim yaptığımız da dâhil bunlara tümüyle bakıldığında uzun vadede dili geliştirmez, sadece temel olur. Bir dilin gelişebilmesi için her alana girebilmesi gerekiyor. Örneğin TV kanalların olması gerekiyor, dizsinden filmine hatta çizgi filme kadar etkili yayınların yapıldığı. Üniversiteler ha keza öyle. Elbette bizler burada 3 dönem kurs veriyoruz bu anlamda katkı sağlamaya çalışıyoruz ama bu derslere 1 yılda katılım 500 kişi olur en fazla. Ama Türkiye’de sadece 25- 30 milyon civarında Kürt nüfusu var. Bu anlamda imkânlarımız sınırlı. Sadece burada yaptıklarımızla dili geliştireceğiz dersek bu Kürtçeye haksızlık olur. Sadece belli çalışmalar yapılır. İlerde yapılacaklara temel olur.”

DİL BİZİM HER ŞEYİMİZ

Ama Subaşı Kürt Araştırmaları Derneği ya da daha önce İstanbul Kürt Enstitüsü’nün yaptığı temel çalışmaların dikkate alınması gerektiğini ise üstüne basa basa vurguluyor: “Çünkü dil bizim her şeyimiz. Dilimiz de elimizden gittiğinde asimilasyon amacına ulaşır. Biz kendimizi belli bir noktaya kadar koruyoruz. Ama Kürtçe sadece günlük konuşma dili değil ki. Bir dil sadece günlük konuşmaya indirgendiğinde en büyük haksızlık yapmış olunur. Zaten şu anki politikalarda Kürtçenin sadece gündelik yaşam içinde hapsedilmesine yönelik. O bile maalesef asimilasyon politikaları nedeniyle Türkçenin istilasına uğramış durumda. Kütlerin bu yüzden standart bir eğitim dili almaları için buraya gelmeleri gerekiyor. Zaten düzenli olarak eğitim veren hemen hemen tek kurumuz. Böylelikle hem çalışmalarımız daha ileri bir seviyeye taşınır hem de Kürtçe daha çok yaygınlaşır.”

Son olarak Sîpan Haco da asimilasyon politikalarının hâlâ devam ettiğini söyleyerek şunları dile getiriyor: “Bunları belli oranda da olsa kırmak için çok ciddi bir sahiplenme, fedakârlık gerekiyor. Bunun için İstanbul’da yaşayan Kürtlerin desteklerini bekliyoruz. Gelip eğitimlerimize katılsınlar. Kürtçeyi beraber sahiplenirsek geliştirebiliriz.”