Kürt birliği mi halklar ittifakı mı?

Kürtler arası birlik, bölgede gerçek bir Kürt-Türk, Kürt-Arap, Kürt-Fars ve Kürt ile diğer halklar ittifakını gerçekleştirmenin en temel yolu olmaktadır.

HALKLAR İTTİFAKI

Kürtler açısından 21’inci yüzyılın çok önemli gelişmelerin yaşanacağı bir yüzyıl olacağı daha başından belliydi. Bu yüzyıla girerken, dört parça Kürdistan için gerek uluslararası güçler gerekse bölgesel güçler çok farklı hesaplar yapıyordu. Özellikle uluslararası güçler, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme müdahalelerinde PKK gibi aktif bir aktörü bölgede etkisiz kılmak ve ortadan kaldırmak için büyük bir komplo gerçekleştirmişlerdi.

Kürtler için halk önderi olarak kabul edilen Abdullah Öcalan, uluslararası bir komployla esir alınarak Türkiye’ye teslim edilmişti. Bu komplo kapsamında, Mesut Barzani ve Celal Talabani Washington’da bir araya getirilerek bir Kürt birliği oluşturulmaya çalışılmıştı. 1992’deki Irak müdahalesi ardından Başur Kürdistan’ında zaten kısmi bir otonom yapı ortaya çıkarılmıştı. Bu yapı, tamamen uluslararası güçlerin planlaması doğrultusunda bölgede hareket ediyordu.

ORTADOĞU KAOSUN İÇİNE ÇEKİLDİ

Her ne kadar bölgesel dengeler içerisinde kendilerini ifade etmeye çalışsalar da asıl güç, uluslararası desteğe dayanıyordu. 1999’da aynı güçlerin müdahale ettiği PKK ortadan kaldırılmak istenirken, PDK ve YNK Kürtler içerisinde temel siyasal güç olarak ortaya çıkarılmaya çalışılıyordu. Ortadoğu’nun merkezinde yer alan ve bölgedeki temel güç dengelerini belirleyen dört ülkenin topraklarında yaşayan Kürtler içerisinde gerçekleştirilen bu operasyonla, uluslararası hegemon güçlere bağlı bu siyasal yapı, tüm bölgeye müdahale etmenin ve kendilerine göre şekillendirmenin zemini olacaktı.

Ve 1998’den başlayarak bu amaç doğrultusunda planlamalar devreye konuldu. Bu planlamalar çerçevesinde harekete geçilerek Ortadoğu yeni bir kaosun içerisine çekildi. Bu kaosun startı da Abdullah Öcalan’a karşı gerçekleştirilen uluslararası komployla başlatılmış oldu. Aradan geçen 25 yıl hem komplonun amacını hem de komployla başlatılan sürecin vahametini bizlere açıkça göstermiştir. Yıkılan diktatörlükler, viran olan ülkeler, yüzbinleri bulan ölümler, on milyonlarca göç, harap olmuş bir Ortadoğu… Demokrasi, özgürlük ve eşitlik sloganlarıyla bölgeye dönük gerçekleştirilen müdahalelerin, bu sloganlarla yakından uzaktan örtüşmediği günümüzde daha fazla anlaşılıyor.

DEMOKRATİK ULUS PROJESİ

Bu anlamıyla, küresel güçlerin Ortadoğu için kurguladığı stratejinin başarı olarak lanse edilmesi, halklar ve insanlık açısından abesle iştigal etmek demektir. Buna karşı, PKK Önderliği kendi mücadele tarihinden çıkardığı derslerle, yaşanan kaos aralığından bir atılımla çıkmanın yollarını kendi gücüyle yaratmış ve bu gücü sadece Kürtlere değil, bütün bölge haklarına sunmuştur. Demokratik ulus olarak tanımladığı bu projeyi öncelikle dört parça Kürdistan halklarına ve bu parçalardaki egemen devletlere sunarak, Ortadoğu’da yaşanan krizden nasıl çıkılması gerektiğinin yol ve yöntemlerini herkese göstermiştir.

Gerek Bakur Kürdistan (Türkiye’de) gerekse de diğer Kürdistan parçalarına ve egemen devletlere, demokratik ulus çerçevesinde bir arada, özgür ve eşit yaşamın nasıl kurulabileceğini göstermiştir. Diğer yandan da Kürt halkının bir ulus olarak kendini nasıl örgütlemesi ve ortak bir strateji çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini defaatle yazmış ve dile getirmiştir. Demokratik ulus stratejisinde Kürtlerin uluslaşmasını biçimsel olarak ele almamış, aksine uluslaşmayı bir ruhsal bütünlük olarak değerlendirerek, biçimin yerel farklılıklar gözetilerek değiştirilebileceğini ifade etmiştir.

TEKÇİ SEMBOLLER

Yani, Kürtler için demokratik bir bütünlük oluşturmak, tek bayrak, tek lehçe, tek yönetim ya da devlet gibi tekçi semboller altında birleşmekten ziyade, varlığı ifade eden temel kültürel değerlere sahip çıkmak ve varlığını korumak olarak tanımlanmıştır. Kürdistan’ın her bir parçası, farklı devletler içinde, özgün idari yapılar altında kendi varlığını, dilini, kültürünü ve tarihini koruma potansiyeline sahip olmalıdır. Bir parçanın federatif bir yapıda olması, diğer bir parçanın bağımsızlık sınırlarını zorlaması, Kürtler açısından bir çelişki değildir. Aynı şekilde, bir başka parçanın anayasal güvenceler altında içinde bulunduğu devlet yapısıyla özgür ve eşit bir yaşam kurması da diğer parçadaki çözümlerle çelişmemektedir.

Buradaki kilit yaklaşım, Kürtler içerisindeki her bir siyasal, askeri, kültürel, ideolojik mücadele yapılarının birbirlerine karşı gösterecekleri tahammül gücüdür. Bu tahammül gücü, aynı zamanda birbirine destek olma, birbirini büyütme ve sonuca ulaştırma yolunu açacaktır. Bugüne kadar Kürtler içerisinde bu konuda bir bütünlüğün olduğunu söylemek zordur. Özellikle Kürt siyasi partileri arasında, ihanet düzeyine varan karşıtlıklarla birbirini yok etmeye yönelik tutumlar daha fazla öne çıkmıştır. Karşılıklı hatalar varsa bile, bunu ortak platformlarda tartışarak çözüme kavuşturmak yerine, egemen devletlerle iş birliği yapılarak Kürtler arası ortaklaşma zemini ortadan kaldırılmıştır.

KÜRTLER ARASI SAVAŞ

1970’lerden bugüne kadar Bakur, Başur ve Rojava Kürdistanı’nda gerçekleşen bütün mücadelelerde bu yöntemden vazgeçilmiş ve Kürtler arası savaş, egemen güçlerin bir yöntemi olarak Kürt birliğinin önündeki en büyük engel olmuştur. 25 yılı aşan tecrit ve komplo sürecinin ardından, bugün Kürt özgürlük mücadelesi, Abdullah Öcalan’ın almaya çalıştığı bir inisiyatifle yeni bir sürece evrilmenin eşiğindedir.

Bu süreç, özellikle üç parça Kürdistan açısından, elde edilen kazanımların ve ortaya çıkan fırsatların değerlendirilerek daha üst bir aşamaya çıkarılması açısından büyük bir önemdedir. Bir yandan Kürtler, bulundukları parçalardaki halklarla beraber demokratik ulus stratejisi çerçevesinde kendi varlıklarını ve kazanımlarını yasal ve hukuki bir statüye kavuşturarak güvence altına alacak; diğer yandan, bu parçalarda statü kazanmış Kürtler, ortak uluslaşmaları için önemli bir birliktelik zemini ortaya çıkarmış olacaklardır. 

Bu anlamda, Abdullah Öcalan’ın hem Başur Kürdistan’a hem de Rojava Kürdistan’a göndermiş olduğu mektuplar, tarihi değerde mektuplar olmaktadır. İmralı heyetinin Güney Kürdistan’a gerçekleştirdiği ziyarette yaptıkları görüşmelerin ardından yaptıkları açıklamalar, Kürt kamuoyu açısından olumlu bir hava yaratmıştır. Hem PDK hem de YNK yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar, sürecin ilerlemesi açısından Kürt kamuoyunda olumlu karşılanmıştır.

SURİYE İÇİN EMSAL

Bir diğer parça olan Rojava Kürdistan’da da sürece yaklaşım konusunda olumlu bir hava hakimdir. Özellikle Suriye’nin geleceğinin şekillendiği bugünlerde, bizzat Abdullah Öcalan’ın kendi projesi olan demokratik özerklik sistemi, Kuzey ve Doğu Suriye’de kendini ispatlamıştır. Tüm yetersizliklerine rağmen bu proje, Suriye için emsal teşkil etmekte ve Suriyeli halklar tarafından kabul görmektedir. Bu anlamda, Rojava Kürdistan’ı ve Kuzeydoğu Suriye’deki halklar, Abdullah Öcalan’ın projesinin arkasında durduklarını, yıllardır gerçekleştirdikleri pratiklerle ortaya koymuşlardır.

Bakur Kürdistan’da ise Kürt halkı, demokratik yollarla ortaya koyduğu iradesiyle zaten yıllardır bu projeye ne düzeyde destek verdiklerini ispatlamışlardır. Bakur Kürdistan halkı gerek önceki çözüm sürecinde gerekse özyönetim süreçlerinde ve daha sonrasında gerçekleşen belediye seçimlerinde her zaman demokratik ulus stratejisinin takipçisi olduklarını göstermiştir. Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu projenin, Türkiye ve Bakur Kürdistan’da yaşayan, başta Kürt halkı olmak üzere bütün halkların özgür ve eşit bir yaşam içerisinde kendi varlıklarını sürdürmelerine olanak sağlayacağını ortaya koymuşlardır.

Bu anlamıyla, Abdullah Öcalan’ın sunduğu proje, Kürtler arasında ideolojileri aşan bir proje olarak kendi çözüm alternatifini herkese ispatlamıştır. Öncelikle her parça Kürdistan’da farklı ideoloji ve inançlara sahip Kürtleri bu çözüm alternatifinde birleştirerek ulusal bir güç ortaya koymaktadır.

Bunun yanı sıra, ortaya çıkan bu gücü bölgedeki diğer halklara ulaştırarak, bölgesel düzeyde demokratik ve özgür bir yaşam alternatifini mümkün kılmaktadır. Bu yaklaşım, hem Kürtler arasındaki çelişkileri ortadan kaldırarak ortak ulus duygusunu öne çıkarırken, Ortadoğu açısından da yaşanan çatışmalara karşı doğru çözüm yolunu sunmaktadır. Bu, şu gerçeği ispatlamaktadır: Kürtler arası birlik, bölgede gerçek bir Kürt-Türk, Kürt-Arap, Kürt-Fars ve Kürt ile diğer halklar ittifakını gerçekleştirmenin en temel yolu olmaktadır.