Kürt illerinde demokratik temsilin çöküşü: Kayyumlarla gelen zorbalık-1
Kayyumlar, yerel demokrasiyi işlevsiz hale getirmekle kalmayıp, kent planlamalarına siyasi müdahalelerde bulunarak rant projeleri üretti ve ekolojik kıyımlara yol açtı.
Kayyumlar, yerel demokrasiyi işlevsiz hale getirmekle kalmayıp, kent planlamalarına siyasi müdahalelerde bulunarak rant projeleri üretti ve ekolojik kıyımlara yol açtı.
Kayyum atamalarıyla gerçekleştirilen irade gaspı, halkın demokratik temsil mekanizmalarını devre dışı bırakarak, anayasaya aykırı bir baskı mekanizmasına dönüştü. Bu süreç, yerel yönetimleri toplumsal fayda üretmektense merkezi otoriteye hizmet eden bir yapıya dönüştürerek, halkın iradesine karşı “hukuk perdesi” adı altında gerçekleştirilen sistematik müdahalelere yol açtı.
Kürt illerinde kayyum uygulamaları, 2016’da OHAL süreciyle başlatılarak, Kürt Siyasi Hareketi’nin yönettiği belediyelere AKP/MHP iktidarının doğrudan müdahalesi olarak hayata geçirildi. AKP/MHP ittifakı, Kürt Siyasi Hareketi karşısında seçimlerde yaşadığı yenilgilerin ardından, yargıyı bir araç olarak kullanarak halkın iradesini gasp etmeyi üçüncü kez devreye soktu.
Son süreçte Esenyurt, Mêrdîn, Êlih, Xelfetî, Dersim, Pulur ve Muks belediyelerine kayyum atanma suretiyle gerçekleştirilen irade gaspıyla halkın demokratik temsili yeniden yok sayıldı. Bu uygulamalar, sadece halkın demokratik temsilini tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Kürt illerindeki siyasi dengeleri zorla değiştirmeyi ve toplumsal dinamikler üzerinde baskı kurmayı amaçlayan sistematik bir tehdit unsuru olarak da devam ediyor.
Bu politikaların arka planında özellikle 2016 sonrası çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) önemli bir rol oynuyor. Bu KHK’ler, yerel yönetimlerin demokratik kontrolünü ortadan kaldırmak için kullanıldı ve Kürt belediyelerinde sistematik hak ihlallerine zemin hazırladı.
Kayyum uygulamaları yalnızca halkın iradesine darbe vurmak amacıyla değil, aynı zamanda kadın haklarına, kültürel hafızaya ve demokratik temsile yönelik asimilasyon politikalarının yeniden hayata geçirilmesi için de kullanıldı. Kayyum siyaseti, Kürtler açısından bir yerel yönetim sorunundan çıkarak, toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren, rant odaklı politikaları güçlendiren ve temel hak ihlallerine yol açan bir mekanizma haline dönüştü.
ASİMİLASYON VE TOPLUMSAL TAHRİBAT
Kürt illerindeki belediyeler, geçmişte dil, kültür ve sanat etkinliklerinin merkeziyken kayyum politikalarıyla birlikte bu alanlar asimilasyon süreçlerinin yürütüldüğü yerlere dönüştürüldü. Belediyelerin bu yönlü işlevleri ortadan kaldırılarak:
*Kültürel ve sanatsal etkinlikler kısıtlandı, yerel hafızayı koruyan çalışmalar engellendi.
*Kadın haklarına yönelik çalışmalar askıya alındı, kadın dayanışma merkezleri kapatıldı.
*Halkın demokratik temsili gasp edilerek, yerel yönetimlerin katılımcı yapısı tamamen ortadan kaldırıldı.
KAYYUMLARIN ETKİLERİ VE TOPLUMSAL YANSIMALARI
Kayyum uygulamaları, yalnızca yerel demokrasiyi askıya almakla sınırlı kalmayıp, toplumsal yapıyı ve kültürel hayatı da derinden etkiledi. Kadın haklarına yönelik çalışmalar durdurulurken kültürel hafıza yok edilmeye çalışıldı. Bu süreçte, asimilasyon politikalarının kurumsal bir yapı kazandığı görüldü.
Bu haber dizisinde kayyumların Kürt illerindeki etkilerini veriler ve örnek olaylar üzerinden ele alınacak; toplumsal yapıya, kültürel değerlere, sanatsal faaliyetlere ve kadın haklarına yönelik tahribatlar detaylı bir şekilde değerlendirilecek.
KAYYUM UYGULAMALARI VE DEMOKRATİK İŞLEYİŞE ETKİLERİ
Kayyum uygulamaları, 2016’dan itibaren hukuki ve siyasi tartışmaların odağında yer aldı. İlk olarak DBP’li belediyelere yönelik devreye konulan bu uygulamalar, halk iradesine müdahale, demokratik işleyişin askıya alınması ve yerel yönetimlerin işlevsizleştirilmesi eleştiriyle gündeme geldi.
19 Ağustos 2016 tarihli 411 sayılı torba yasa tasarısıyla belediyelere kayyum atanması gündeme gelmişti. Ancak, bu yasa tasarısı TBMM’de muhalefetin etkin karşı çıkışı nedeniyle yasalaşmamıştı. Buna rağmen AKP hükümeti, 1 Eylül 2016 tarihli 674 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nda değişiklik yaparak belediyelerin taşınır mallarına el koyma ve çalışanlarını görevden uzaklaştırma yetkisini valilik ve kaymakamlıklara verdi.
KAYYUM ATAMALARI VE DEMOKRATİK SÜRECİN ASKIYA ALINMASI
İlk kayyum atamaları, İçişleri Bakanlığı tarafından 11 Eylül 2016’da uygulamaya konuldu. Bu kapsamda, 3 büyükşehir (Amed, Wan, Mêrdîn), 10 il, 72 ilçe ve 12 belde olmak üzere toplam 94 DBP’li belediyeye kayyum atandı. Atamalardan önce, DBP’nin Yerel Yönetimler Komisyonu üyeleri, belediye başkanları ve meclis üyeleri hakkında geniş çaplı gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleştirildi.
*Ağustos 2015’ten itibaren başlayan operasyonlarda, 93 belediye eş başkanı ile yüzlerce meclis üyesi ve il genel meclis üyesi tutuklandı.
*Cezaevinde halen 70 belediye eş başkanı ve 81 belediye meclis üyesi tutuluyor.
*2014 yerel seçimlerinde 1275 olan DBP’li belediye meclis üyesi sayısı, son bir yılda 500’den fazlasının tutuklanmasıyla ciddi ölçüde azaldı (2022).
BELEDİYELERDE KAYYUM SÜRECİ VE HALKIN TEPKİSİ
Kayyum atamalarının ardından, bu belediyelerdeki demokratik mekanizmalar fiilen askıya alınmış, belediye meclis toplantıları yapılamamış ve DBP’li meclis üyelerinin görevleri sonlandırılmıştı. Yerlerine çoğunlukla devlet memurlarından oluşan kayyumlar atanmıştı. Böylece demokratik işleyiş tamamen askıya alınmış ve halkın iradesi yok sayılmıştı. Belediye binaları yüksek güvenlikli karakollara dönüştürülmüş, etrafına beton bloklar yerleştirilmiş ve girişlere hassas x-ray cihazları kurulmuştu. Kayyumlar, özel hareket polisleri eşliğinde belediye binalarına girmiş, bu süreçte demokratik tepkisini dile getiren belediye çalışanları ve halk darp edilerek gözaltına alınmış ve KHK’lerle işten çıkarılmıştı.
HUKUKUN İHLALİ VE RANT POLİTİKALARININ ŞEKİLLENMESİ
Anayasa’nın 127. Maddesi, yerel yönetimlerin halkın mahalli ve müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan seçilmiş organlarla yönetilmesini öngörmektedir. Ancak kayyum atanan belediyelerde meclis üyelerinin çalışmaları engellenmiş, bütçelerin ve projelerin denetlenmesine izin verilmemiştir. Sayıştay raporları da bütçelerin nasıl ve nerelere harcandığını şeffaf bir şekilde ortaya konmadığını göstermektedir.
Kayyum yönetimleri, hukukun arkasına sığınarak sadece yerel demokrasiyi işlevsiz hale getirmekle kalmamış, kent planlamalarına siyasi müdahalelerde bulunarak, rant projeleri üretmiş ve ekolojik kıyımlara yol açmıştır.
DEVAM EDECEK