Leyla Güven' paneli: Muhalif kamuoyu neden sessiz?

İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, muhalif kamuoyunun Leyla Güven'in direnişine sessizliğine tepki göstererek, "Bu tepkiyi göstermek neden sadece Kürtlere kalıyor" diye sordu.

İHD İstanbul Şubesi, İmralı tecridine karşı 74 gündür açlık grevinde olan DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven ve yine açlık grevindeki diğer tutsakların durumuna dikkat çekmek amacıyla Beyoğlu’nda bulunan şubesinde panel düzenledi. 

Panelde İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri ve İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez konuşmacı olarak yer aldı. Panele çok sayıda kişi de izleyici olarak katıldı.

'TECRİDİN, İŞKENCENİN KALDIRILMASINI İSTİYOR'

Panelin açılış konuşmasını yapan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, şunları söyledi:

“Leyla Güven açlık grevinin 74’üncü gününde. Onun talepleri çok net. Tecridin son bulmasını, yani işkencenin ortadan kaldırılmasını istiyor. Öcalan’a uygulanan tecridin barış talebiyle de alakası çok net bilinen bir şey. Güven hem bir işkence olarak tecridin kalkması gerektiğini hem de Öcalan’a olan uygulamanın Türkiye’nin barışıyla ilgili gündemi yeniden bize hatırlatıyor. Bu nedenle bunun toplumda yankı bulması çok önemlidir.” 

'TUTSAKLARIN VİTAMİN ALMASI ENGELLENİYOR'

İHD Hapishaneler Komisyonu Üyesi Zeynep Ceren Boztoprak da "Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerini ziyaret ediyoruz. Bugüne kadar 30 cezaevinde 236 kişiye ulaşıldı. Cezaevleri idareleriyle görüşüyoruz hak ihlalleri olmasın diye ancak bunlar yaşanıyor. B1 vitamini verilmiyor. Tıbbı bakım, gerektiği gibi uygulanmıyor” dedi. 

MUHALEFETE ELEŞTİRİ: NEDEN SESSİZSİNİZ?

İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin de, tecridin İttihat ve Terakki Partisi anlayışının muhaliflere yönelik uygulaması olduğunu söyledi. Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ben burada Leyla Güven’in neden açlık grevine başladığının tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Leyla Güven, İmralı Cezaevi’ndeki uygulamalara karşı, Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesinin engellenmesine karşı, ondan yıllardır haber alınamamasına karşı bir eyleme başladı. O nedenle bunu da mutlaka tartışmak gerekiyor. Ve ben bu tür durumlarda kendilerini muhalif olarak tanımlayan kamuoyunun bir sınav vermesi gerektiğini düşünüyorum. Neden bu coğrafyada Nuriye ve Semih’in açlık grevine haklı olarak gösterilen ilgi, Leyla Güven’in açlık grevine gösterilmiyor? Bu soruya kendisine ben muhalifim diyen herkesin cevap vermesi gerekir. Bu sorunun cevabını kendimize verebiliyor muyuz? Veremezsiniz. Bugün Leyla Güven’e karşı bu ilgisizlik neden? Korku asla değil. Nuriye ve Semih için insanlar sokaklara döküldüğünde aynı süreçler vardı. OHAL vardı. Ama insanlar sokaktaydı. Neden Leyla Güven için sokağa çıkmıyorsunuz? Neden, İHD bugün bu etkinliği yaptı? Ve siz neden buraları doldurmuyorsunuz? Bu soruyu kendilerine ben muhalefetim diyenlerin sorması gerekiyor. Bu sorunun cevabını verdiğimiz gün biz doğru birliktelikler kuracağız.” 

'TÜRKİYE HUKUKU TANIMIYOR'

İmralı Cezaevi’ni en başından beri tanıyan avukatlardan biri olduğunu vurgulayan Keskin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapan 12 avukattan biri olduğunu sözlerine ekleyerek, “O dönem başımıza gelmeyen kalmadı. Kendi kurumumuzda bile tartışıldık, 6 ay evlerimize gidemedik. Ve biz o zaman şunu gördük. İmralı Cezaevi, Türkiye devleti yasalarına göre yaratılmıyor. Tecrit, Öcalan oraya girdiğinden beri var. Biz o zaman savcıya başvurduğumuzda savcı derdi ki ‘komutana başvurun.’ Yasaya göre yetki savcının elinde olması gerekirken savcı ‘yetki ben de değil’ diyorsa ortada bir sorun vardır. O nedenle bir kere bu yapının tartışılması gerekiyor. Türkiye, kendi iç hukukuna ve bütün uluslararası sözleşmeler aykırı davranıyor” dedi. 

'NEDEN SADECE KÜRTLER SES ÇIKARIYOR?'

İmralı’da olan diğer tutsakların da aileleriyle görüştürülmediğine değinen Keskin, “Güven, bütün bu hukuksuzluğa karşı açlık grevi yapıyor. Bütün bunlara karşı ölümü göze aldığını söyledi. Bizim görevimiz ise Güven’i yaşatmak. Ama Güven’i yaşatabilmek için de İmralı’daki hukuksuzluğun son bulması gerekiyor. Bizim de bunun için toplumsal muhalefeti ön plana çıkartmamız gerekiyor. Bu tepkiyi göstermek neden sadece Kürtlere kalıyor? Bu sorunun cevabını da ben Türkiye kamuoyuna bırakmak istiyorum” diyerek konuşmasını sonlandırdı. 

'DOKTORLAR ROL ALMALI'

İTO Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez de açlık grevindeki tutsakların tedavi imkanına sahip olmadığını söyledi. Kendilerinden bağımsız heyetler olarak açlık grevine girenlerin durumunu takip etmelerinin istendiğini ifade eden Ekmez, “Ancak Türkiye cezaevlerinde açlık grevine girenlerin sağlığını takip etmek pek mümkün değil. Bizler doktorların cezaevine bir an önce alınmasını ve açlık grevine girenlerin bağımsız hekimlerce takip edilmesini öneriyoruz” diye belirtti. 

'SOKAĞA ÇIKMAMIZ LAZIM'

Panelin ikinci oturumu serbest kürsü şeklinde devam etti. Burada söz alan Zeynep Calıhan hem Barış Anneleri adına hem de cezaevinde 2 çocuğu olan bir anne olarak konuştuğunu belirtti. Leyla Güven ve diğer bütün tutsakların direnişini selamladığını belirten Calıhan, “Güven cezaevinde kararlıdır. Bizim de ona inancımız sonsuzdur. O, orada açlık grevinde ve biz dışarıda hiçbir şey yapmıyoruz. Bizim de elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Sokağa çıkmamız lazım” dedi.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) İstanbul İl Yöneticisi Gülcan Taşkıran da, “Cezaevinde biri açlık grevine giriyorsa yapabileceği başka hiçbir şey kalmamıştır anlamına geliyor bu. Mahpus, bu kararı vermişse artık sokaktan hiçbir ses gelmiyordur. Sokakta, tecridin kaldırılması için bir yaprak kımıldamadığından açlık grevine başladı Leyla yoldaşımız. O yüzden bizler de partimiz olarak bu alanda yapılan bütün çalışmalarda aktif olarak yer almak istiyoruz. Sokak ayağını örmek için bütün tehlikeleri rahatlıkla göze almak gerekiyor” ifadelerini kullandı.

'YAŞAMAK YEMEK YEMEK DEĞİLDİR!'

Ölüm orucu direnişçisi olduğunu belirten bir diğer konuşmacı Fadime Akalın ise şunları dile getirdi: “Toplum buna yanıt vermezse devlet zaten bizi öldürmek, bizi sakat bırakmak istiyor. Yoksa ölüm sınırına gelen hasta tutsakları neden serbest bırakmıyor ya da neden insanlarımızı öldürüp, sakatlıyor? Çünkü onun elindesin. Sen de diyorsun ki ‘ben siyasal bir özneyim, senin malın değilim. Ben bir davaya inanmışım o dava için buradayım. Eğer benim bedenimi topluma karşı silah olarak kullanırsan ben de o bedeni sana karşı silah olarak kullanırım.’ Bizim toplum olarak Güven’in ve diğer tutsakların girdiği açlık grevine yanıt vermemiz gerekiyor. Hapishanedeki bir insan gerçekten başka bir şey olmadığı için bedenini kullanır. Biz yaşamayı yemek yemek olarak düşünmüyoruz. Yaşamayı mücadele olarak görüyoruz. Açlık grevi bir çığlıktır ve bu çığlığa ses verin."