Mahkeme ırkçılığı perdeliyor

Bir yıl önceki ırkçı saldırıda 7 ferdini yitiren Dedeoğulları Ailesi’nin avukatı Abdurahman Karabulut, “Mahkeme, olayı ırkçı saiklerden uzaklaştırmaya çalışıyor” dedi.

Dedeoğulları Ailesi’nin 30 Temmuz 2021’de ırkçı saiklerle saldırıya uğradıkları delillerle sabit olmasına rağmen AKP-MHP iktidarı, katliamın sıradan bir kavgadan dolayı yaşandığını savunmaya, mahkemeyi de bu yönde yönlendirmeye devam ediyor. 

Dedeoğulları ailesinin avukatı Abdurahman Karabulut, hem katliamın detaylarına hem de aileyle ilgili ANF’ye konuştu.

Av. Karabulut, Dedeoğulları Ailesi’nin toplamda anne baba ve çocuklar olmak üzere 8 kişilik bir aile olduklarını, bu aileden 7 kişinin katledildiğini ve aileden sadece bir kişinin kaldığını belirtti. Av. Karabulut, aileden sağ kalan tek birey olan Çetin Dedeoğulları’nın da 20 yılı aşkın bir süredir İngiltere’de yaşadığını söyledi.

‘KÜRTLERİ BURADAN KALDIRACAĞIZ’

Dedeoğulları Ailesi’nin, 20-30 yıl kadar önce sosyo-ekonomik koşullar nedeniyle Kars’tan Konya’ya gelen bir aile olduğunu hatırlatarak, şunları paylaştı: “Dedeoğulları Ailesi, 12 Mayıs’taki saldırıdan sonra, Haziran’ın ortalarında, o saldırıyla ilgili avukatlığını üstlenmemiz için geldiler. Haziran ortasından itibaren genel anlamda avukatlıklarını yürüttük. 12 Mayıs saldırısı çok gündem olmamıştı. 20-30 kişilik bir ırkçı grubun saldırması sonucunda Yaşar amca ve çocukları ağır bir şekilde yaralanmıştı. Öncesinde avukatlar vardı ama etkin bir soruşturma olmadığı gerekçesiyle davayı bize getirdiler. Aile bizzat burada da söylemişti, daha önce konuştukları bir televizyon kanalında da olayın ırkçı saldırı olduğu konusunun şüphesiz olduğunu dile getirmişlerdi. İfade tutanaklarında da bu sabittir. ‘Biz ülkücüyüz, sizleri buradan kaldıracağız’, ‘Kürtleri buradan kaldıracağız’ şeklinde söylemlerin olduğu ifade tutanaklarında da var.”

11 YIL ÖNCE ATILMIŞ

Yaşar Dedeoğulları’nın olayın evveliyatına ilişkin bizzat kendisine bilgiler verdiğini aktaran Av. Karabulut, şunları paylaştı: “Bana bizzat anlatmıştı. Bundan 11 yıl önce, bu saldırgan ailenin reisi olan Lütfi Keleş, Yaşar amcadan tarlada kendisine yardım etmesi için talepte bulunmuş. Kendisi de komşuluk ilişkisine dayanarak gidip, ona tarlasında yardım etmiş. Yaşar amca, aileye yardım ederken, radyoda Diyarbakır’da bir çatışmanın olduğu ve 8 askerin hayatını kaybettiği bir haber anons edilmiş. Bu haber anons edilirken, şu an sanıklardan ve tutuklu olan Lütfi Keleş, Kürtlere sinkaflı cümlelerle, ağır hakaret ediyor. Yaşar amca ilk önce sesini çıkarmamış. Tekrar aynı hakaret ve küfürden sonra Yaşar amca da, ‘ben de Kürt’üm, neden küfür ediyorsun’ şeklinde tepki gösterip karşılık vermiş. Yaşar amcanın, bana ifade ettiği ilk husumet oradan başlamış. 11 yıl öncesine dayanan husumetin özü, budur. Kedi meselesi falan tamamen olayı gerçekliğinden uzaklaştırmak, ırkçı saiklerden uzaklaştırma amaçlı yapılan açıklamalardır. Dosyaya yansımayan ama olayın asıl sebebi bu şekildedir.”

TALEPLERİ KABUL EDİLMEDİ

Saldırıdan önce Yaşar Dedeoğulları ve çocuklarının Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER), Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) ve İçişleri Bakanlığı gibi mercilere can güvenliklerinin olmadığına, böyle bir saldırının tekrar edebileceği konusunda yardım talebinde bulunduklarını ifade eden Av. Karabulut, şöyle devam etti: “Bunlar zaten dosya kayıtlarında da var. Ayrıca dosyada, 17 Haziran ve 12 Temmuz tarihli taleplerimiz var. Müvekkillerimizin can tehlikesi devam etmektedir, olası bir saldırı kuvvetle muhtemeldir ve bu nedenle müvekkillerimize yakın koruma verilmesine dair savcılığa talepte bulunduk. Maalesef bu taleplerimizin hiçbirine, olumlu veya olumsuz bir yanıt verilmedi. Böyle bir saldırının olabileceğini kendileri de seziyorlardı.”

İKİ SAAT ÖNCE YANIMDAYDILAR

Katliam gününe de değinen Av. Karabulut, o günü şu sözlerle anlattı: “Katliam saatinden yaklaşık iki saat kadar önce Yaşar Dedeoğulları ve iki çocuğu ofisime geldiler. Dosyadaki gelişmeler hakkında görüştük. Dosya aleyhimize ilerliyordu. Çünkü biz yeni tutuklamalar talep ederken tahliyeler oluyordu. Bilgi ve belgelerde de anlaşılacağı üzere sanıklar savcı ile işbirliği yaparak, iki kişinin suçu üstlenmesiyle diğerleri tahliye oldu. Saat 16:00-17:00 gibi kalktılar ve evlerine gittiler. Ben de bir meslektaşımızın oğlunun sünnet düğününe gittim. İnstagram’da akrabalarından biri olan Yolcu Rıfatoğlu’nun, ‘Abi yetiş, hepsini yere serdiler’ şeklinde bir mesajını gördüm. Acil telefon numarasını göndermesini istedim. Aradığımda tekrar ‘Abi yetiş, hepsini yere serdiler’ şeklinde imdat çağrısında bulundu. Ben, yine kitlesel bir saldırı olduğunu tahmin ettim. Bir kişinin eline silah alıp bir katliam gerçekleştireceği hiç aklıma gelmedi. Olay yerine ancak 20 dakikada varabildiğim için, gazetecilerden, genel merkezden arayanlardan maalesef son dakika haberlerinden müvekkillerimin hepsinin, katledildiğini öğrendim. Gittiğimde, müvekkillerimin hepsi hayatını kaybetmişti.”

KATLİAMIN SANIKLARI AYNI

Katliamdan önceki saldırılarda fail olan kişiler ile katliamın faillerinin aynı kişiler olduğuna dikkat çeken Av. Karabulut, bunun bir anormallik olduğunu ve yargının daha önce tedbir alması durumunda sonucun böyle olmayacağını söyledi. Karabulut, “En büyük anormallik ‘kasten adam öldürmeye teşebbüs’, ‘mala zarar verme’, ‘tehdit’, ‘nitelikli yaralamadan’ 12 Mayıs olayının görüldüğü 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan 9 sanık, katliam dosyasında yine varlar. Orada da sanıklar, burada da Tetikçinin haricinde aynı kişiler. 12 Mayıs olayı sebep, 30 Temmuz katliamı sonuç. Hukuki ve fiili irtibat çok net olduğu halde maalesef her iki mahkemede de birleştirme talebimizi reddediyorlar” şeklinde konuştu.

TETİKÇİYLE SINIRLANDIRILMAK İSTENİYOR

Dosyaya ilişkin de bilgiler veren Av. Karabulut, şöyle devam etti: “Mahkeme, dosyaların ayrı yürütülmesinden mi yana olur yoksa tek dosyada mı yargılama yapılmasından yana olur bilmiyoruz. Bize göre olayın vahameti göz önünde bulundurulduğunda, 30 Temmuz katliamını, sadece tetikçiyle sınırlandırıp, 7 kez ağırlaştırılmış müebbet; 12 Mayıs saldırısında belki adam öldürmeye teşebbüsten çıkartıp, 3’er-5’er yıl cezalarla sonuçlandırmayı düşünüyorlar. Ancak, iki yargılama tek dosyada görülürse olayın vahametini de göz önünde bulundurduğunuz zaman, olaya sebep olan diğer sanıklar açısından teşdiden ceza olasılığı vardır. Diğer sanıkları az buz ceza ile kurtarmak, olayın gerçek faillerinin cezalandırılmasından imtina etmek gayretiyle her iki dosya ayrı ayrı görülmektedir. Bu en önemli hem hukuki usul hem de maddi gerçekliğin ortaya çıkartılmasında imtina etmek olayıdır. Bu ilerleyen aşamalarda zaten itiraza dönüşecektir. Eminiz ki bozulacaktır.” 

TETİKÇİYE 100 BİN TL PARA

Soruşturma evresinde bir takım sanıklar hakkında kovuşturmaya yer olmadığının kararlaştırıldığını belirten Av. Karabulut, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bunlar da husus olduğu kanaatindeyiz; zira en azından tetikçinin olay saatlerinde sürekli eşiyle irtibat halinde olduğunu biliyoruz. Ses kayıtlarını ve cezaevi görüşme kayıtlarını istedik. Tetikçinin eşiyle yaptığı görüşmede kendi hesabına hiç bilmediği kişiler tarafından paraların yatırıldığı, geçen senenin rakamıyla 100 bin lira para tespit edildi. Bu gibi deliller yakaladık. Bununla ilgili zaten biz tüm kanun yollarına başvurduk. Tetikçinin cezaevinde dayılarıyla yaptığı görüşmelerde, ses kayıtları kamuoyuyla paylaşıldı, polislerin nasıl kendisiyle diyalog içerisinde olduğunu, ifade verirken nasıl yardımcı olduklarını ve hatta polislerin kendilerine bunların ölümü hak ettikleri şeklinde beyanları ortaya çıktı. Kovuşturmanın ve soruşturmanın gelişmesi açısından bunlar önemli delillerdi. Ancak yargılama makamı olayı dar tutup gerçeklerin ortaya çıkması için hiçbir gayret göstermemektir. Tam tersine gerçek faillerin ortaya çıkmasına engel olabilecek her türlü gayret içerisindedir.”

KAYBETTİRİLEN ÖNEMLİ DELİLLER

Tetikçinin katliamdan iki gün sonra 112 Acil’i arayıp polisle tam 45 dakika konuştuğuna ilişkin kayıtların olduğunu vurgulayan Av. Karabulut, şunları ifade etti: “Soruşturma evresinde biz bunu istedik. Bu konuşmanın içeriği, 112 ve 155 görüşmeleri kayıt altındadır. Bu kayıtların hepsi esasen dosyaya gelmiş ama neyin farkına varmışlarsa dosyadan komple çıkarmışlar. Bunun bir sayfasını dosyada unutmuşlar. O sayfada da tetikçinin; ‘Ben 7 tane terörist öldürdüm. Daha 5 kişiyi daha öldürüp öyle teslim olacağım’ şeklinde bir diyalogu var. Yani kimse bu saatten sonra bu kayıtlar yok diyemez. Bu kayıtları dosyadan çıkaran kimler ise bir sayfasını içinde unutmuşlar ve bir yıldır getirilmesini talep ediyoruz. Mahkeme yazıyor Valiliğe bir türlü cevap gelmiyor. O diyalogların içerisinde eminim ki sansasyonel bir takım diyaloglar var. Olayı aydınlatıcı önemli diyaloglar olduğu kanaatindeyiz. Bunun peşini bırakmayacağız, kayıtları hala bekliyoruz, bakalım içerisinden neler çıkacak.” 

‘KÜRTLER USLANDI MI?’

Dosya sanıklarının cezaevindeki ses ve telefon kayıtlarından aslında katliamın nasıl organizeli ve hangi saikle yapıldığının görüldüğüne işaret eden Av. Karabulut, şunları ekledi: “Bu kayıtlarda sanıklar birbirleriyle konuşurken şu ifadeleri kullanıyorlar; ‘Kürtler uslandı mı?’ diyor sanıklardan bir tanesi. Oğlu da böbürlene böbürlene ‘Evet baba, Kürtler uslandı’ diyor. Sürekli Kürtlük vurgusu üzerinden yazışmalar ve konuşmalar yapılıyor. Bunların çok açık ve net bir şekilde ırkçı bir saldırıdan dolayı olduğu anlaşılıyor. Ceza kanununun insanlığa karşı işlenen suçlar başlığı altında bu çerçevede hüküm konulmasını talep ediyoruz. Ancak mahkeme bundan da imtina ediyor. Böyle bir iddia ve suçun vasfının değişme ihtimali varsa yargılama sürecinde ceza mahkemesinin bu suçla ilgili ek süre vermesi gerekiyor. Bunu vermiyor ve hükümle beraber değerlendireceklerini söylüyorlar. Hükümle beraber değerlendirebilmeleri için insanlığa karşı ırkçı bir saldırıdan dolayı ek savunma hakkı vermeleri gerekiyor. Çünkü iddialar var bununla ilgili iddia boyutundan öteye bulgular var. Maddi gerçeklikler, somut deliller var.”