MAKALE-Devrimci yükseliş ve faşist çılgınlık

Çökmek üzere olduğu için adeta yılana sarılan Tayyip Erdoğan, ırkçı-şoven faşist sürüleri çeşitli adlar altında örgütleyerek Kürt toplumunun üzerine salıyor.

Erdoğan-Bahçeli faşizmine karşı devrimci direniş her alanda yükselmeye devam ediyor. Kuşkusuz bu direnişin öncülüğünü de gerilla yapıyor. HPG ve YJA-Star gerillalarının sonuç alıcı ve etkili eylemleri Kürdistan’ın her tarafında yükseliyor. Özellikle Zagros, Botan, Amed, Serhat ve Dersim alanlarından her gün eylem haberleri geliyor. Amed’te Tekoşin isimli gerillanın gerçekleştirdiği fedai eylemiyle Angol karakolunun yerle bir olduğu görülüyor. Şemdinli, Cudi ve Tendürek alanlarında Türk ordusuna çok ağır darbelerin vurulduğu ifade ediliyor.

Kuşkusuz gerilla eylemleri Kürdistan ile de sınırlı kalmıyor. HBDH gerillaları Kürdistan’da yükselen gerilla eylemliliğini Türkiye’nin stratejik alanlarına yaymaya çalışıyor. Yine yükselen gerilla eylemlerine paralel olarak halk kitlelerinin antifaşist eylemleri de her alanda gelişiyor. Her gün en az birkaç alanda AKP-MHP faşizmini protesto eden kitle eylemi yapılıyor. Söz konusu antifaşist eylemler toplumun tüm kesimlerine ve cezaevlerine yayılıyor. Öyle ki, AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın toplumsal desteğinin tarihin en az düzeyine indiği ifade ediliyor. Bu durumun Reis Erdoğan’ı ve çevresini çok ciddi bir biçimde endişelendirdiği belirtiliyor.

AKP-MHP faşizmine karşı Türkiye ve Kürdistan’da toplumun topyekûn direnişi geliştiği gibi, benzer bir direnişin yurtdışında da geliştiği gözleniyor. Avrupa’daki Kürtler her yıl yaptıkları Kültür Festivalinin yirmi beşincisini bu yıl Almanya’da büyük bir coşku içinde gerçekleştiriyor. TC’nin tüm baskı ve rüşvetine rağmen, Belçika mahkemesi “PKK terör örgütü değildir” diye tarihi bir karar vermiş bulunuyor. Erdoğan-Bahçeli faşizminin başta Avrupa ve Ortadoğu olmak üzere tüm dış alanlardan bütünüyle tecrit olduğu gerçeği görülüyor.

Tüm bu gelişmelerin AKP-MHP faşizmine karşı çok yönlü ve ciddi bir devrimci yükselişe işaret ettiği açık bir biçimde görülüyor. Öyle ki, söz konusu devrimci yükseliş karşısında Erdoğan-Bahçeli faşizmi adeta çılgına dönüyor. Tayyip Erdoğan, 2006 yılı baharındakine benzer çılgınca sözleri yeniden söylemeye başlıyor. Hatırlanacağı gibi, 2006 baharında “Çocuk da olsa, kadın da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacaktır” diyerek ondan fazla çocuğun katledilmesine yol açmıştı. Şimdi de “Bu devleti ayakta tutmak için her şeyi yapacağız; tankla da, uçakla da, her şeyle saldıracağız” diyor. Demek ki Tayyip Erdoğan yönetimindeki mevcut devlet yıkılmanın eşiğinde bulunuyor. Tayyip Erdoğan’ın mevcut sözleri, aslında faşist sistemin nasıl bir çöküş içinde olduğunun açık itirafı oluyor.

Rus Çarı Petro’nun bilinen çok ünlü bir sözü var: “Denize düşen yılana sarılır” diyor. Tayyip Erdoğan da bu sözdeki gibi denize düşmüş ve boğulmak üzere olacak ki, adeta yılana sarılırcasına kendi karşıtlarına ve rakiplerine sarılıyor. Bir yandan İran yönetimiyle görüşerek PKK’ye karşı ortak operasyon yapma imkânları araştırmaya çalışırken, bir yandan da Irak yönetimiyle görüşerek Kürtler üzerinde baskı uygulatmak için çaba harcıyor. Yine YNK üzerinde baskı uygularken, KDP’yi daha fazla yanına çekip kullanabilmek için yoğun bir çalışma yürütüyor.

Erdoğan-Bahçeli faşizmi, dışarda olduğundan çok fazlasını içerde muhalifleri ve emekçi kitleler üzerinde yapıyor. Hem Tayyip Erdoğan ve hem de Devlet Bahçeli parti için muhalefeti önleyebilmek ve geriletebilmek için her yönteme başvuruyor. AKP içindeki muhalefetin örgütlenip aktif siyaset yapar hale gelmesini önlemek için Tayyip Erdoğan’ın şeker-kamçı politikası uyguladığı ve çok açık ve sert tehditlerde bulunduğu ifade ediliyor. Ancak buna rağmen yakın gelecekte Tayyip Erdoğan karşıtlarının yeni bir parti olarak siyaset sahnesine çıkabilecekleri belirtiliyor. Devlet Bahçeli ise partisinin doğurduğu yeni partiyi zayıf düşürebilmek için adeta her şeyi yapıyor.

Erdoğan-Bahçeli faşizmi bir yandan siyasi rakiplerini tehditle geriletmeye çalışırken, bir yandan da gerçekleştirdikleri OHAL faşist darbesine dayanarak toplumu ezmek için her türlü baskı, terör ve katliam yöntemine başvuruyor. Bu doğrultuda özellikle ırkçı-şoven saldırganlığı Kürt halkına karşı her yerde tırmandırıyor. Bunun için Hitler’in SS birlikleri gibi farklı adlar altında faşist terör çeteleri örgütlemiş bulunuyor. Bu temelde özellikle “SADAT” adlı bir faşist terör örgütünün adı geçiyor. Yine Sedat Peker gibi sicilli katillerin Tayyip Erdoğan tarafından özellikle Kürtleri linç etme saldırılarında kullanılmak için görevlendirilmiş olduğu belirtiliyor.

Çökmek üzere olduğu için adeta yılana sarılan Tayyip Erdoğan, ırkçı-şoven faşist sürüleri çeşitli adlar altında örgütleyerek Kürt toplumunun üzerine salıyor. Evleri ve mahalleleri yakıp yıkmaktan, sokak ortasında insanları linç etmeye kadar her türlü aşağılık saldırı yöntemlerine başvuruyor. Geçmişte Cizre’de ve Sur’da ne yaptığını, nasıl insanları sokaklarda kurşunlatarak cenazelerinin bile kaldırılmasına izin vermediğini, gerilla mezarlıklarını bombalattığını, kadın cenazelerini çıplak teşhir ettirdiğini ve cenazeleri arabalara bağlayarak sürüttüğünü çok iyi biliyoruz. Şimdi de beslediği faşist sürüleri cenazelere ve mezarlara saldırttığını görüyoruz.

Bunun son örneği, politikacı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un mezarına ve cenazesine yöneltilen ırkçı-faşist saldırı oluyor. Hatun Tuğluk aynı zamanda büyük özgürlük savaşçısı şehit Aytekin Tuğluk’un da annesi oluyor. PKK’nin Dersim ve Elazığ yöresindeki ilk kadrolarından olan Aytekin Tuğluk, 1979 yılında Elazığ cezaevindeyken faşistler ve kontrgerilla tarafından katledilmiş bulunuyor. Aytekin Tuğluk gibi bir özgürlük savaşçısını ve iyilik meleğini doğurup büyüttüğü için Hatun Tuğluk’u saygıyla anıyor, yakınlarının acısını paylaşıyoruz.

Olaya dönersek, Ankara’da yaşamını yitiren Hatun Tuğluk, yakınları tarafından yine Ankara’da toprağa veriliyor. Ardından Tayyip Erdoğan’ın örgütlediği Kürt düşmanı ırkçı-faşist çeteler Hatun Tuğluk’un mezarına saldırarak cenazeyi gömüldüğü yerden çıkartıyor. Yine cenaze sahiplerine karşı saldırı ve hakaretlerde bulunuluyor.

Şimdi belli ki bu olayın iki yönü vardır. Birincisi, bir cenazeye ve mezara saldıracak kadar birilerinin çılgınlaşması, gözü dönmüş bir Kürt düşmanı haline gelmesi, bu denli bir ırkçı-şoven olmasıdır. Kuşkusuz bu durumda olan ve söz konusu saldırıyı yapanlar aşağılık varlıklardır. Bunun anlaşılmayacak bir yanı yoktur. Fakat o zavallı saldırganları o duruma getirenlerin de farklı olmadığı açıktır. Erdoğan-Bahçeli faşizminin ırkçı-şoven milliyetçilikle ve her gün pompaladığı Kürt düşmanlığı ile insanları ve toplumu ne hale getirdiği ortadadır. Çökmekte olan faşizmin nasıl çılgınlaştığı ve kimlere sarıldığı gözler önündedir. Öyle anlaşılıyor ki, Hatun Tuğluk’un cenazesi ve mezarı Tayyip Erdoğan’ın ayakta tutmaya çalıştığı devleti yıkıyor. Kürdün cenazesinden ve mezarından bile bu kadar korkan bir diktatörlüğün artık ayakta kalma şansı yoktur. Onu hiçbir çete güruhu ve sadist saldırı artık yaşatamaz ve yıkılmaktan kurtulamaz.

İkincisi, burada Kürtlere ve tüm demokratik güçlere de birkaç söz söylemek istiyoruz. Artık gerçekleri gören ve Tayyip Erdoğan yönetiminin faşist ve Kürt düşmanı karakterini kabul edip ona göre davranan bir noktaya lütfen gelelim. Karşımızdaki gücün İttihatçılara ve Hitler’e bile taş çıkartacak türden bir faşist karakterde olduğunu artık anlayalım. Elbette böyle bir anlamanın gereklerine göre de davranalım. Yani vahşi ve Kürt düşmanı bir faşist yönetim altında olunduğunu, bu yönetimden her türlü kötülüğün gelebileceğini, tüm bunlara karşı her zaman duyarlı olmamız gerektiğini ve esas görevimizin de faşizme karşı mücadele etmek ve onu yıkmak olduğunu bilelim. Faşizmden insanlık ve medet beklemeyelim. Faşizme karşı örgütlenelim ve onu yıkıp demokrasiyi inşa edecek bir mücadeleyi birlikte yürütelim!

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA